- 536 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
“NEME LÂZIM …!” DEME, NE LAZIM DE
Başlık olarak aldığım “neme lâzım” sözü halk arasında farklı anlamlar için kullanılmakta. Bunlardan bazılarını yazalım ve sonra neden bu cümleyi başlık olarak seçtiğimi anlatırım. “aman ne olur ne olmaz / o benim neyime gerek / durduk yere başımıza dert almayalım şimdi / lazım değil, uzak durayım / bu işle ilgilenmek görevim değil, karışmam / bana dokunmayan yılan bin yaşasın, beni böyle işlere karıştırma / bana ne …”
Üç aşağı beş yukarı aynı anlamları çağrıştıran bu sözlerden belki de en isabetlisi “bana ne” olanıdır. “Kim ne yaparsa yapsın, beni ilgilendirmez ben kendimden sorumluyum başkaları her ne yaparsa o onun bileceği iştir” mantığının özüdür “bana ne” demek ya da “neme lâzım” demek.
Bu sözü yalnız biz mi böyle anlıyoruz sanıyorsunuz? Bakın o Muhteşem Kanuni Sultan Süleyman bile bu sözü bizim anladığımız gibi anlamış ama meğer bu söz hiçte bizim anladığımız gibi değilmiş. Şanlı tarihimizin altın sayfalarında günümüze ışık tutacak ne kıymetli hazineler var. Aşağıya aldığım tarihi olayda bunlardan sadece bir tanesi. Dikkatlice okuyalım ki; sözün gerçek manası neymiş daha iyi anlayalım.
*****
Kanuni Sultan Süleyman, en yüksek duruma getirmiş olduğu devletin akıbetini hayâl eder, günün birinde “Osmanoğulları da inişe geçer çökmeye yüz tutar mı?” diye derin derin düşünmeye başlar...
Bu gibi soruları çoğu zaman sütkardeşi meşhur âlim Yahyâ Efendi’ ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder.
Güzel bir hatla yazdığı mektubu keşfine inandığı Yahyâ Efendi’ye gönderir... “Sen ilahî sırlara vâkıfsın. Kerem eyle de bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın âkıbeti nasıl olur? Bir gün olur da izmihlâle uğrar mı?” şeklinde mektubunu gönderir.
Güzel bir hatla yazılmış mektubu okuyan Yahyâ Efendi’nin cevabı bir bakıma çok kısa, bir bakıma içinden çıkılmaz bir hâl alır:
“Neme lâzım be Sultânım!”
Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan Sultân, bir mânâ veremez. Yahyâ Efendi gibi bir zâtın böylesine basit bir cevapla işi geçiştireceğini pek düşünmez. Söylenmeye başlar: “Acaba bilmediğimiz bir mânâ mı vardır bu cevapta?”
Nihayet kalkar, Yahyâ Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhına gelir. Sitem dolu sorusunu tekrar sorar:
“Ağabey ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al!”
“Sultânım sizin sorunuzu ciddiye almamak kâbil mi? Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz ettim.”
“İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece “neme lâzım be Sultânım!” demişsiniz. Sanki “Beni böyle işlere karıştırma” der gibi bir anlam çıkarıyorum.”
“Sultânım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şâyi olsa, işitenler de “neme lâzım” deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa. Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryâdı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimâd ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlâl de böylece mukadder hâle gelir...”
Bunları dinlerken ağlamaya başlayan koca sultan, söyleneni başını sallayarak tasdîk eder, sonra da kendisini böyle ikaz eden bir âlime memleketinin sahip olduğu için Allah’a şükreder. Yahya Efendi’ye ise bu tür tenbihlerini mutlaka söylemesi gerektiğini anlatır.
İlgili mektup, Topkapı Sarayı’nda sergilenmektedir.(alıntı)
*****
Sorulan soruyu ve soruya verilen cevabı okuyunca sizler gibi bende “neme lazım” demenin nelere mal olacağını daha iyi anladım. Kendi kendime “neme lâzım” dememek için “ne lazım?” diye sordum, aldığım cevap şöyleydi:
NE LAZIM?
Kulak ver de iyi dinle
Görmek için bakmak lazım
Sevgi söyleyip dilinle
Gönüllere akmak lazım
Değeri olur mu ‘hiç’in
Yıldızlardan hedef seçin
Yanıp da kavrulmak için
Aşk ateşi yakmak lazım
Her ânımız hafta gibi
Birliğimiz safta gibi
İdamlıkta yafta gibi
Boynumuza takmak lazım
Öyle olmalı ki bakış
Bahara dönmeli her kış
Desen desen, nakış nakış
Beyinleri çakmak lazım
Dolaşıp göl, ırmak, dere
Anlatalım yüz bin kere
Vatan aşkını kalplere
Sedef gibi kakmak lazım