- 766 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
SİZ DE BİR AJAN MISINIZ?
Beni yazmaya iten en büyük neden, kendim de dâhil olmak üzere, ülkedeki büyük cehalettir. Okumadan, araştırmadan dinleyerek, izleyerek elde edilen ikinci el bilgiyle hareket eden insanların birilerine çeşitli isnatlarda bulunmasıdır. Cahiliz! Hem de en afilisinden. Malum gündem çok yoğun. 17 Aralık soruşturmasının yankıları devam ederken, yargıtayın şike kararlarını onaması, çeşitli tarihlerde aranan tırlarda çıkan mühimmatlar… O kadar ani ve sert gündem değişiklikleri oluyor ki, bir masa tenisinde topu görmeye çalışan seyirciler gibi başımızı çok ani ve sert hareketlerle çeviriyoruz. Tüm bu gündem içinde sağlıklı karar veremiyor, daha da vahimi sağlıklı karar vermek adına düşünmeyi bile düşünmüyoruz.
Dün kahraman dediklerimize bu gün vatan haini, haşhaşı diyor; dün demokrasi fatihi dediklerimize de bu gün yezit yaftasını bir anda vuruveriyoruz. Toplumsal cinnetin son noktasında, ağzımızla idam edecek kurban veya kurbanlar arıyoruz. Yolsuzluk soruşturması 17 Aralık 2013 tarihinde başlatıldı. Bu gün tarih 19 Ocak 2014. Gündemi sıkı sıkıya takip etmeme rağmen olup biteni anlayıp sağlıklı sonuca varabilmem, bu kadar dezenformasyonun olduğu bir ülkede yaklaşık iki haftamı aldı. Ancak daha birinci günün birkaç saati içinde olup biteni anlayıp, üstüne üstlük olayın ABD-İsrail bağlantısını kuran ultra zeki insanlarımız da olmadı değil tabi. Ya ben salağın tekiyim ya da bu arkadaşlar gerçekten inanılmaz zekiler. Sırf bir tarafı aklayacağım diye diğer tarafı yerin dibine sokma gayretleri doğru değil.
Üzülerek söylemem gerek ki bu insanların aklıyla fikir sahibi olan vatandaşlar da maalesef azımsanamayacak sayıda. Milletçe az okuyor ve çok fazla siyasetçi dinliyor olmamız hasebiyle, siyasi yalanları kanıksayarak kale almamız ve zaten gelişmemiş olan düşünsel hayatımızı bu siyasi yalanlar üzerine oturtmaya çalışmamız, zaman sonra bizi statükoya sımsıkı bağlanmış olan birer muhafazakar konumuna itiyor. Bu durum bazen o denli ileri gidiyor ki, yanı başımızdaki insanı sırf bizden farklı düşünüyor diye birilerinin adamı ya da birilerine hizmet eden ajan olarak görmeye başlıyoruz.
Hayatım boyunca muhalefet eden, hayatı muhalif olmakla kendince anlamlı kılan birisi olarak delikanlılık dönemimi saymazsak kimseye bu gözle bakmadım. Yaklaşık on yıldır amatör olarak bir şeyler karalarım ve toyluk dönemimi saymazsak kimseyi birilerinin nam-ı hesabına hareket eden ajanlar olarak nitelemedim. Ancak, benden çok daha yaşlı insanların sırf farklı düşüncelere sahip diye karşısındaki adamı tefrikacı diye niteleyip birilerinin namına çalışan ajan olarak görmesine özellikle son 4-5 yılda sıklıkla şahit oldum ve hep beraber de oluyoruz.
Daha düne kadar vatan sevdalıları vatana dönmeli deyip Gülen’e çağrı yapanlar, bu gün hakkında dış güçlerin maşası deyip ithamda bulunuyorsalar içlerinde bulundukları aczi oturup tahlil etmeleri gerekir. Düne kadar hizmet hareketi için kökleri Selçuklu’ya dayanan bir gönül işi diye yorumlar yapanların, gelinen noktada hizmet hareketine dâhil insanlara haşhaşı benzetmesi yapması, akılla ve izanla asla bağdaşmaz bir durumdur. Öte yandan geçmiş tarihlerde muhalefetin ‘yargı içinde ve polis içinde cemaat yapılanması var, buna müsaade etmeyin’ uyarılarına karşılık böyle bir şeyin olmadığını söyleyen çevrelerin bu gün ‘paralel devlet’ deyip cemaati hedef göstermelerindeki samimiyetsizliği anlamak için siyaset bilimi ya da sosyal psikoloji okumuş olmak gerekmiyor.Hepsinden önemlisi, bu denli tutarsız olan insanların düşünsel hayatımıza pozitif katkılar sunmasını bekleyerek, onların fikirlerine sıkı sıkıya bağlanmamız doğru değildir. Sağlıklı değildir.
Bizim en büyük sorunlarımızdan olan, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın anlayışı hâlihazırda güncelliğini korumakla beraber, ortalıkta bize dokunmayan ama başkasına dokunan onlarca yılan dolaşır oldu. Ben birisi için yılanım bir diğeri benim için yılan. Bu yazıyı okuyan siz birisi için yılansınız. Hükümet için cemaat daha düne kadar başkasına dokunan zararsız bir yılan iken şimdi kendisine dokunan bir engerekli yılan konumunda. Daha düne kadar Erdoğan cemaate dokunmayan bir yılan iken bu gün kendisini boğmak isteyen bir anakonda gibi. Dışarıya çıktığımız anda bizim için zararsız olmasına rağmen bir diğeri için zararlı olan onlarca yılanın kuyruğuna dolaşıyor paçalarımız ve her birimizde o denli büyük samimiyetsizlikler var ki, kimse de diğeri için zararlı olan yılana dokunmuyor. Çoğu zaman o yılanla koyun koyuna yaşıyor.
Sevgili okuyucu; 28 yaşında henüz yolun yarısına gelmemiş sıradan bir insan olarak o kadar çok vatan hainliği ve ajanlıkla suçlandım ki, kendi aidiyetimi gerçekten sorgulamak istedim defalarca. Muhtemel o dur ki aynı durum az ya da çok sizin de başınızdan geçmiştir. Bir haberin altına bıraktığınız bir yoruma cevaben yazılan iki satır yazıda, en yakınınızdaki insanlarla girdiğiniz siyasi ya da güncel mevzulardaki polemiklerde, ya siz karşınızdaki insana ya da o size aynı ithamı insafsızca yapmıştır. Ne sizin ne de karşınızdakinin aklının ucundan bile geçmemiştir, söylediklerinizin sadece ama sadece kendi fikirleriniz olduğunu. Ve şimdiye kadar bu tip tartışmalarda o kadar gereksiz cümleler kurmuş ya da o kadar gereksiz cümlelerin hedefi olmuşsunuzdur ki, artık umurunuzda değildirdir; o iddialar, o isnatlar.
Şu halde durup düşünmeniz, durup düşünmemiz lazım: Seksen milyona yakın nüfusumuzla ya bir birimizi severek kardeş gibi yaşayacağız ya da daha fazla siyasetçi dinleyip dinlediğimiz ölçüde bir birimizden nefret edeceğiz. Sokağa çıktığımızda kafamızın üzerinde onlarca baloncukla dolaşıp, herkesi düşman gibi görmek mi, hiç tanımadığınız bir insanla bir kahvehanede ya da bir parkta rahatlıkla sohbet edebilmek midir arzunuz?
İyi düşünün! Siyaseti siyasetçilere bırakın demiyorum. Aksine bırakmayın! Ama insanlığınızı siyasetçilerin elinde oyuncak etmeyin! Tencere-tava çaldı diye siyasetçinin arzusuyla komşunuzu şikâyet etmeyin. Komşunuz sizinle aynı uhrevi denizde değil diye kendisine buğz etmeyin. Aynı siyasi partinin, aynı futbol takımının mensubu değilsiniz diye kimseyi düşman bellemeyin. Kininizi, öfkenizi gerçekten bu memleketin düşmanı olan zavallılara saklayın.
Hatırlayın: Van’da deprem olunca doğusuyla batısıyla hepimiz yardım etmedik mi? Muğla’daki yaşlı çifte ev parasını hepimiz toplamadık mı? Hangimiz televizyonda izlediğimiz bir kaza haberine üzülmüyoruz? Hangimiz daha düne kadar gelen şehit haberlerine üzülmüyorduk. Hangimiz Milli Takımımızın bir başarısıyla gururlanmıyoruz? Hangimizin ailesinde bir başı açık bir başı kapalı yok? Bu ülkede hangimiz diğerinden daha Türk? Ayırabilen var mı? O halde unutmayın hepimiz birbirimizin komşusuyuz. Ve komşu komşunun külüne muhtaçtır.
YORUMLAR
Şu halde durup düşünmeniz, durup düşünmemiz lazım: Seksen milyona yakın nüfusumuzla ya bir birimizi severek kardeş gibi yaşayacağız ya da daha fazla siyasetçi dinleyip dinlediğimiz ölçüde bir birimizden nefret edeceğiz. Sokağa çıktığımızda kafamızın üzerinde onlarca baloncukla dolaşıp, herkesi düşman gibi görmek mi, hiç tanımadığınız bir insanla bir kahvehanede ya da bir parkta rahatlıkla sohbet edebilmek midir arzunuz?,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,ablacım vala hiç amatör ruhu değildi kaleminin ucuna dokunanlar,,,,,,,,,,,,yüreğine sağlık,,,,,,,,,,,