- 1670 Okunma
- 22 Yorum
- 5 Beğeni
Bana Oğlumu ver...3
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Günleri ağır aksak geçirmeye, yeni iş yerimize, yeni şehrimize, yeni ülkemize alışmaya başlamıştık. Zamanını tam hatırlayamıyorum ama, zannediyorum Şubat ayının ikinci yarısı, ya da Mart başları idi. Zira, kış soğukları hala olanca şiddeti ile kendini hissettiriyor, Poti ovasının meşhur ayazı, en basit tarifi ile insanın iliklerini donduruyordu. Bir Karadeniz insanı olarak, yaşadığım coğrafyanın hemen yanı başında yer alan bu bölgede, iklimin bu kadar değişiklik göstermesi, havanın bu kadar sertleşmesi, soğuğun bu kadar şiddetlenmesi gerçekten çok garibime gitmiş, çok şaşırmıştım.
Yorgun bir iş günü nihayetinde, ellerimiz, kulaklarımız, burnumuz soğuktan morarmış vaziyette, servis şoförümüz Mahlaz’ın kaloriferleri yanmayan hurda minibüsüne doluşmuş, evimize doğru yola çıkmıştık. Hepimizin tek düşüncesi ve arzusu, Babuşka’nın kuzinemizi yakmış, oturma odası niyetine kullandığımız mutfağımızı ısıtmış olmasıydı. Banyodaki odunla ısınan su kazanını da devreye aldığı ümit etmekteydik ki; petrol tankları ile boğuşmamız nedeni ile, hepimiz oldukça kirlenmiş, toza, pasa, boyaya bulanmış vaziyetteydik.
Eve vardığımızda gördük ki; sevgili Babuşkamız yapılması gereken her şeyi yapmış, kuzinemizi yakmış, odamızı ısıtmış, banyoyu da hazır hale getirmişti.Her birimiz, her zaman yaptığımız gibi, hayatın acımasız tahribatının derin izlerini taşıyan yumuşacık yanaklarına, sevinç ve sevgi ile birer teşekkür öpücüğü kondurduk. Bizler onu böyle şapur şupur öperken, o da şaşkınlıklar içerisinde Rusça bir şeyler söyleniyor, yaşının verdiği tüm sevimlilikle etrafına tebessümler dağıtıyordu.
Duşlar alındı, yemekler yendi, çıtır çıtır yanmakta olan meşe odunlarının yaydığı ısının ve hoş melodinin rehavetine kapılarak kuzinenin başına iyice yerleşildi; çaydanlık su dolduruldu ve kaynamaya bırakıldı; günün yorgunluğunu atma pozisyonuna geçildi. Televizyon kumandası elimde, kanaldan kanala gezinip durmakta, aklı başında bir program yakalayıp, en azından uykuya dalmadan önce bir bukle keyif yapma peşindeyim. Derken, Şamil Bey’in telefonu çaldı. O kadar beyefendi, o kadar saygılı bir insan ki, asla görüşmelerini yanımızda yapmaz, soğuğa aldırmadan ya kendi odasına geçer, ya da balkona çıkar, konuşması bitinceye kadar orada kalır. Alışmışız bu duruma, fazla aldırmadık Şamil Bey’in kaybolmasına ve bir süre sonra tekrar geri dönerek, kuzinenin başındaki sandalyesine usulca ilişmesine.Herkes kendi dünyasına, kendi düşüncelerine, kendi hayal alemine dalmış vaziyette.
Bir süre ses seda çıkmadı odada, herkes kendi meşgalesine dalıp gitti. Alışmışım ya Şamil Bey ile şakalaşmaya, hazırladım cümleyi, tam yapıştıracağım; döndüm baktım, Şamil Bey’in yüzünden düşen bin parça. Başı öne eğilmiş, düşüncelerin en derinlerinde boğuşmakta.
-Hayrola dostum, bir problem mi var?
-Sorma balam. Atam çoh hastaymış. Çapa’ya yatırmış gardaşlarım.
Onun bu cevabı karşısında, gerçekten çok şaşırdım. Onun, Azerbaycan’da bir kız kardeşi olduğunu biliyordum sadece.
-Ne diyorsun Şamil Abi yahu sen? Sen Azeri değil misin? Azerbaycan’da bir annen, bir de kız kardeşin yok mu senin? Baban da mı var? Erkek kardeşlerinde mi? Bir de İstanbul’da... Kafamı karıştırdın yahu!...
-Beli, men Azeriyem. Anam, bacım ve ailem Azerbaycan’da. Amma, atam da sağ ve İstanbul’da yaşamahta. Orada üç dane de gardaşım var
-Yahu Şamil abi! Şu olayı doğru dürüst bir anlatsan da, bizleri de meraktan kurtarsan diyorum. Ne dersin?
Önce, şöyle omuzu üzerinden bir bakış fırlattı gözlerime; sonra önüne döndü, dirseklerini masaya dayadı, ellerini önce birbirine sürttü, sonra kenetledi. Çenesini getirip usulca kenetlenmiş ellerine dayadı. Az biraz düşündü, sonra doğruldu, yaslandı arkasına, dedi ki o güzel lehçesiyle;
-Uzunca ve hazin bir hikayedir bu. Merak edirsense ve sıkılmayacaksan izah edeyim.
-Ne sıkılması? Tam aksine zevkle dinlerim seni. Anlat hadi.
Çokça ilgilendiğimi görünce, bir buruk tebessüm belirdi dudaklarında Şamil Bey’in. Eğildi, oldukça sakin hareketlerle kuzinenin kapağını açtı, meşe odunlarının çıtırdayarak yanmakta olduğu ateşe iri bir parça daha yerleştirdi. Doğruldu, derin bir nefes alarak, soluk ışıklı odamızda yankılanan davudi sesiyle yavaş yavaş anlatmaya başladı. Dışarıda inceden bir yağmur başlamıştı ve çinko çatılarda oynaşan damlaların o doyumsuz mırıltıları kulaklarımıza aksediyordu. Kuzinenin yanı başına biraz daha sokuldum ve şamil Bey’in hazin hikâyesine dikkatle, merakla kulak verdim.
2.Dünya savaşının başlangıç yıllarındayız. Avrupa’da Hitler kasırgası esmekte, tüm dünya henüz birinci dünya savaşının açtığı yaraları iyileştiremeden, yüreklerdeki acısını dindiremeden, yavaş yavaş yeni bir felakete doğru sürüklenmektedir. Hitler, 1.dünya savaşından sonraki ekonomik çöküntüden Yahudileri sorumlu tutuyor, onların önce Almanya’dan, sonra da dünyadan temizlenmesi gerektiği fikrini dillendiriyordu. Hatta ve hatta, ülke içinde kurduğu kamplarda, çeşitli sebeplerle tutuklattığı Yahudileri toplamaya başlamıştı bile. Bununla da kalmayıp, komşu ülkeleri usuldan usuldan istilaya başlamıştır. Başta İngiltere, Fransa ve Sovyetler olmak üzere tüm ülkeler tedirgindir, savaş hazırlıkları çoktan start almıştır.
Alman orduları önce Polonya’yı, daha sonra da sırası ile Danimarka, Norveç, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Fransa, Yugoslavya ve Yunanistan istila etti. İngiltere’yi de Avrupa’dan söküp atan Hitler, bir yıllığına saldırmazlık anlaşması imzaladığı SSCB üzerine yürümeye karar verdi. Zira, SSCB hiç savaş yapmadan, Avrupa’daki Alman fırtınasından yararlanarak, Estonya, Letonya ve Litvanya, Finlandiya ile Polonya’nın bir kısmını istila etmişti. Bu durum Hitler’in hiç hoşuna gitmemişti. Bu durumu bahane ederek, asıl hedefi olan Bakü petrollerini eline geçirebilmek için doğuya yürümeye karar verdi.Çünkü Almanya, kendisine gerekli olan petrolün 1/3 ini SSCB’inden, yani Bakü’den ithal etmekteydi. Hatta Fransa, sırf bu nedenle Bakü’yü bombalamayı düşünmüş, Türkiye’nin hava sahasını kullanmasına izin vermediği için bu planını gerçekleştirememiştir.
Bu durumu önceden kestiremeyen Stalin,İngiliz casusların uyarılarını da kale almamış, bu nedenle savunma konusunda biraz geç kalmıştır. Buna rağmen kızıl orduyu harekete geçirmek, kendisine bağlı tüm Sovyet Cumhuriyetlerinden asker temin etmek için, bir takım savaş stratejileri uygulamıştır.Bu cumhuriyetlerden biri ve en önemlisi de Azerbaycan SSC’dir. Almanlara karşı yapılacak savaşa, ’Büyük Yurt Savaşı’ adı verilmiş, bu konuda çeşitli propaganda çalışmaları yapılmıştır.
Bu tarihlerde, Azerbaycan’ın sakin bir yöresinde, İsmail Memmedov ve ailesi, sessiz, sakin ve huzurlu bir hayat sürmektedirler. Kafkas dağlarının güney eteklerinde kurulu olan İsmayilli kasabasının onlara sunduğu mütevazi hayat standartları, gelecekten çok yüksek beklentileri olmayan bu Türk ailesinin, günlerini mutlu geçirmesine yetiyordur.Baba edebiyat öğretmenidir ve çevresinde sevilen, sayılan bir insandır. Eşi ve kızı ve yakında doğacak bebeğidir tek düşüncesi, başka da bir derdi, tasası yoktur. Son günlerde, ailede tatlı bir heyecan yaşanmakta, büyük bir merakla yeni aile ferdi beklenmekte, hazırlıklar yapılmaktadır. Çok varlıklı bir aile değiller ama, çevrelerine göre iyi durumdalar.
İsmail bey, öğrencileri ve ailesi ile mutlu günler geçirmekle meşgulken, kaderin felaket bulutlarını arkasına takmış, kapısını çalmak üzere olduğunu bilmiyordu. Sovyet lideri Stalin, 3,5 milyon nüfusa sahip olan bu ülkeden, 600 000 asker toplamayı planlamaktadır. Bir karışıklık, bir telaş, bir korkudur almış başını gitmiş, analar ağlamakta, gençler şaşkın, yavuklular, eşler perişan durumdalar. Bir yandan da yurt savunması söz konusudur, serde Türklük vardır, damarlarda savaşçı bir milletin kanı dolanmaktadır. Çare yoktur, eli silah tutan herkese cephe yolu gözükmektedir.
Çok geçmeden savaş patlak vermiştir, Alman askerleri Sovyet kapılarına dayanmıştır artık. Ülke ve savaşılan cephe oldukça büyük. Kimin, nereye, ne zaman gittiği belli değil. Mektup, telefon, kısacası haberleşme olayı hiç yok zaten. Kirli vagonlara doluşup giderken, arkalarından yaşlı gözlerle bakan yakınlarının hıçkırıklarını son anı olarak yüreklerine yerleştirmekte insanlar.
Önce normal yaştakiler alınırlar ardı ardına askere, sonra sıra diğerlerine gelir. İsmail Bey öğretmen ya, pek dokunmuyorlar ona ilk zamanlar ama o, bir gün sıranın kendine de geleceğini çok iyi bilmektedir. Beklenen o gün, çok uzak olmayan bir zaman diliminde çıkıp geliyor tüm sevimsizliği ile. Ayrılık vakti gelmiştir artık, kader onun da yapışmıştır yakasına. Bir bilinmezliğe doğru, belki de asla sonu gelmeyecek bir yolculuk başlamak üzeredir. Olayın en acı olan tarafı da, doğacak bebeğini, belki de asla göremeyecek olmasıdır.
İsmail Bey, serin bir Azerbaycan sabahında, yaşlı gözlerle vedalaşır öğrencileri ve ailesi ile. Bu gidişin dönüşünün çok zor olacağını hepsi iyi bilmektedirler aslında. Kızını ve ailesini yanaklarından öper. Bu hüzün atmosferi içinde trene binmek üzereyken döner ve eşine şu cümleyi fısıldar;
-Eğer!...
-Eğer oğlum olsa,adını Şamil goy!...
-Şamil kimi cesur,Şamil kimi igit olsun!...
Tren hareket etti, vagonun kirli penceresinden el salladı mahzunca İsmail bey sevdiklerine, gözlerinde biriken yaşları silme işini daha sonraya bıraktı. Tüm bu yaşanılan üzüntülerin yanında, bir de ağladığını görmelerini istemiyordu ailesinin. En azından cesur bir insan olarak, savaşa dahi tebessümlerle gidebilen bir insan olarak hatırlanmayı dilemişti.
Aradan günler, aylar geçti. Savaş olanca şiddeti ile devam etmekte, Alman askerleri ülkenin kalbine doğru ilerlemeyi sürdürmektedirler. Stalin, dört gözle ABD’lerinden gelecek silah yardımını beklemektedir. Kış, usuldan usula kendini göstermeye, askerlerin yaşama şartlarını zorlamaya başlamıştır. İşte bu günlerde, beklenen bebek, sağlıklı olarak dünyaya gözlerini açtı Kafkas dağlarının gölgelediği o küçük kasabada.
-Oğlan!...diye haykırdı küçük kız annesine...
-Oğlan bu ana!...
Genç kadın nemli bakışlarını önce bebeğinde gezdirdi, sonra küçük kızının sevinçle parlayan gözleriyle birleştirdi.’’ Ne çoh atasına benzeyir!’’ diye geçirdi içinden, saçlarını okşadı.
-Adı Şamil olsun!...dedi…
-Olur mu gızım?
-Şamil olsun ana. Atam onu adıyla bırahtı bize!...
-Beli,Şamil olsun!...
Genç kadın, bu konuşmadan sonra başını yanı başındaki küçük pencereden yana çevirdi. Ufukta gözüken gri alçak tepelere ve tepelerin eteğinden uzanıp giden tren yoluna saplandı kaldı bakışları. Sessiz sessiz ağladı. Küçük kızından sakladı göz yaşlarını.(Devam edecek)
Ata...Baba
Beli...Evet
Kimi...Gibi
İgit...Yiğit
Edirsense...Ediyorsan
Bir tutam hayat- 18.01.2014-Azerbaycan
YORUMLAR
Merhaba yazarım,
Uzun süredir işlerimin yoğunluğu nedeni,yle siteye giremiyor ve dostlarımın paylaşımlarına düşüncelerişmi ekliyemiyordum. Beni herkes affetsin. Yazınız her zamanki gibi yine çok samimi ve etkileyiciydi. Gönülden tebri,k ediyorum. Saygılarımla.
Bir tutam hayat
Umarım artık özletmezsiniz kendinizi.
Hep buralarda olursunuz.
inanmıyorum
sayfanın sonuna nasıl geldiğimi anlayamadım
bir romanın lezzetini bize sunan yazar
en heyecanlı yerinde hikayeyi makaslayıp devamını ileriye bırakmış
dostum,
kaleminiz birazcık kırmızı noktaya batsa
sizde ne yaşanmış gibi olacak hikayeler çıkar
sizin betimlemelerinize
doğal tasvirlerinize
cümlelerin zaman geçişleri
ben güne gelen yazınızı
ve
sizi
kutlarım
çok güzeldi
Bir tutam hayat
Araştırma yapmak gerekti ilk kez.
Çok zamanımı aldı.
Gelecek bölümler için de,
ha babam okuyorum,
hikayeyi destekleyici bilgiler toparlamaya çalışıyorum.
Boyumuzdan büyük işe kalktık sanki.
Hayırlısı diyelim.
Güzel yorumunu çok teşekkür ediyorum dostum.
Umarım,
bu kadar zahmetten sonra,
okuyucu bulmamak gibi bir sevimsizlik yaşamayız.
Bu sayfanın sağı solu belli olmuyor zira.
Güne düşen yazınızın serisini kaçırmışım. Okuyacağım en kısa sürede umarım ..
Canı gönülden tebrikler bu arada
Dostlukla
Bir tutam hayat
Bu seri yazılar gerçekten zahmetli oluyor.
Buna karşılık okuyucuyu çok bağlayamıyor nedense.
İnsanımız okumayı sevmiyor maalesef.
Böyle bir seri yazmak büyük çaba ve araştırma ister, zaten siz de bunu yapmışsınız ve yazınız havada kalmamış. Gerçekten ilgi ve merakla okudum. Çok beğendim.
Tebrikler Bir tutam hayat
saygıyla
Bir tutam hayat
ilk kez araştırma yaparak bir hikaye yazıyorum.
Gerçekten zor işmiş.
Yazarları şimdi daha iyi anlıyorum.
Yorumunuza teşekkür ediyorum.
kıymetli dostum
her zaman olduğu gibi nefis bir anlatım okunası bir hayat hikayesi tebrik ederim
güne yakışan güzel yazınızı kaleminizi ve emeğinizi kutlarım.
saygı sevgilerimle.
Bir tutam hayat
Az olsun, öz olsun diye çabalamaktayız ama,
bu az olanı da yazmak zor gerçekten.
Eksik etmediğiniz desteğiniz için tekrar teşekkür ediyorum.
Bir tutam hayat
Teşekkür ederiz her zaman destek olan,
yüreklendiren cümlelerinize.
Bir tutam hayat
Bu sayfalara ilk ayak bastığımızda,
yol gösterenimiz olmuştun.
Unutmadık.
Çok teşekkür ediyorum güzel yorumuna.
Bu güzel cümleler,
yazımızın güne taşınmasından çok daha değerlidir.
Bir tutam hayat
Hem siz, hem de güne layık görenler.
Ne güzel yazıyorsunuz. Sizin yazdıklarınızı okumak büyük bir zevk.
Bir telefondan başlayıp gerçek öyküye galiba giriş yaptınız.
Devamını ilgiyle okuyacağım.
tebrikler,
selâm ve saygılarımla..
glenay tarafından 1/20/2014 12:08:53 AM zamanında düzenlenmiştir.
Bir tutam hayat
Gerçek hayatımız ile hikayeyi ortak götürmeye çalışacağız.
umarım beğenerek okursunuz.
Bir Tarih Öğretmeni olduğum halde benim bile bilmediğim pek çok şeyi kaleminden, hem de oldukça ustalıklı bir anlatımla öğrenmiş oluyorum...Kendimi sanki o yılları anlatan bir belgesel izliyormuş gibi hissettim.
Ellerine sağlık...Kalemin zeval görmesin.
Selam ve sevgilerimle.
Bir tutam hayat
Sadece, ana hikayemi tamamlamak için internetten araştırma yapıyorum.
Bu arada ben de çok şey öğreniyorum.
Tüm Nazi kamları hakkında bilgi sahibi oldum mesela.
2.Dünya savaşının bütün evrelerini de öğrenmiş oldum.
Ama,
sizin yanınızda bizim esamemiz okunmaz.
Güzel yorumunuza teşekkür ediyorum.
ne yazsam yavan kalacak dostum
bu muazzam yazı dizisini bize ikram eden
usta kalemine sonsuz teşekkürler....
ve yazma sevgisiyle yazıya ruh katan
yüreğin en güzele yoldaş olsun
sağ ol var ol usta
Bir tutam hayat
Çok sağ ol, var ol.
Desteğini hiç eksik etmedin sen de.
Şair yüreğinden çıkarıp aldığın güzel cümlelerle hep moral verenimiz oldun.
Bir tutam hayat
Eksik etmediğiniz desteğiniz ile,
bizlere yazma şevki veriyorsunuz.
Teşekkür ederim güzel yorumunuza.
Bir tutam hayat
Hikayeyi kaleme alacak çok zaman bulamadığımı anlatmak istemiştim sadece.
Size kırılmak ne demek?
Daima başımız üzerindedir yeriniz.
Ve,
gönlümüzün en müstesna yerinde.
Merhaba dost kalem
Bu tarih kokan hikayeye giriş çok uzun olmasına rağmen hiç sıkılmadım
Olayları en ince teferruatıyla anlatmanıza rağmen kullandığınız dil ve akışı tamamen bizden ukala benzetmeler, insanı sıkan megaloman cümleler yok
Tarihin ,çler acısı olaylar yaşanan şavaşına girdiniz öğretmen gitti ve ümit ettiği oğlu doğdu
Fim Antarktika dedi pes vallahi bu maharete merakla gelişmeleri beklemek düştü bize hoşça kalın
Bir tutam hayat
yeni hikayeler araştıracak zamanımız yok.
Bu hikayeyi, o nedenle biraz uzun tutmak niyetindeyiz.
Tabi ki,
dostlarımızı sıkmayacak bir uzunlukta olmasına çalışacağız.
Değişik bir hikaye bu.
Olayların gelişmesini ilginç bulacağınızı ümit ediyoruz.
Güzel yorumunuza teşekkür ediyoruz.
Zaman ayırdınız, bu uzun bölümü okudunuz.
Çok sağ olun.
Sanırım devamını beklemem gerekiyor:)
Aslında merka bana göre değil ama şunu biliyorum ki siz yazmayı seviyorsunuz..
Beni fazla bekletmeyeceğinizi biliyorum.
Bir tutam hayat
Bölüm eklemem için araştırma yapmam gerekiyor.
O nedenle çabucak yazamıyorum.
En kısa zamanda eklemeye çalışacağız ve
güzel yorumunuza çok çok teşekkür ediyorum.
Hiç eksik etmediğiniz desteğinize de.
Hitler, 1.dünya savaşından sonraki ekonomik çöküntüden Yahudileri sorumlu tutuyor, onların önce Almanya’dan, sonra da dünyadan temizlenmesi gerektiği fikrini dillendiriyordu.
Hitler neden bu kadar yahudilere düşman diye yıllardır bu sorunun cevabını almanyada çalışanlara sormuştum.Çoğu bilmiyorum dedi.Bir kişi Yahudilerin alman ekonomisine sahip olduklarını mahaledeki bakkalından fırından kahvelerin (Barların) onların elinde olduğunu almanlara ekmek bile vermediklerini işe almadıklarını açık şekilde söyleyince sorumun cevabını aldım.
Günümüz türkiyesinde durum bundan farklı değil; borsa ,altın piyasası,ekonomi onların elinde..
İnsansız uçağı bile onlardan alır duruma getirdiler.Bir şiirimde yazmıştım,
Bizi bir şey bilmez ,yapmaz yaptılar,
Demek ki matematik bilirmiş dedelerim..
Yazınız da belirdiğiniz gibi ,düşman gibi görünselerde(bizi bazılarımızı amerikancı ,ruscu ) yapsalar da bir birbirlerine yardım yapıyorlar,amerikanın ekonomik yardımıyla rusya kendine geldi.
I. dünya savaşında da silah yardımı yaptılar ruslara..
Anlattığınız yazıda canlı şahitlerden okuyacağız bazı gerçekleri öyle tahmin ediyorum.
Her zaman ki gibi ezilen biz müslümanlar oluyor ne yazık ki..
Yazınızı dört gözle bekliyorum ,tebrik ederim saygılarımla.
Bir tutam hayat
Yazdıklarımızı tamamlayıcı oldu cümleleriniz.
Güzel ve bilgilendirici yorumunuza teşekkür ediyorum.
sami biberoğulları
bu yaşam biçimi banayabancı değil zira büyük babamın bir kızı var azerbeycanda babamdan büyük..nerede belli değil..buda dedemin hazin öyküsü...dilara ve tamara anne ve kız yalnız başlarına kalınca baba kucağına zor bir çocukluk geçirmiştir bildiğimiz bu.... hasret bir halanın özlemi yüreğimdedir..ve ben onu kucaklamak isterdim.. :(( sibiryaya sürgün edilenler bir yanda ... idamına karar verilenler biir yanda...dedemin idamına karar verilmişti yakalansaydı eğer..rusların tehlikeli gördüğü bir azgın milliyetçiydi dedem...bizler Türkiyede dünyaya geldik..hazindir ahıska türklerinin ve biz karapapakların yaşamı..şehy şamil gibi ailemden çıkan cengaverler ruslara ve ermenilere kök söktürmüş..kahramanlıkla doluailemin tarihi
o tarihlere yolculuk eylemişem bu o kadar manidar oluftu yüreğimde..hemeşe kalemin yazsın özüm okuyaram..hoşbetini hoş bulmuşam çünkü :))
el bilirki sen menimsen...doğma büyüme vatanımsan..azerbeycan ...azerbeycan...derdi dedem .. kalemin daim ve kutlu olsun saygılarımla
GÜLESEN SANCAR tarafından 1/19/2014 11:37:54 AM zamanında düzenlenmiştir.
Bir tutam hayat
Sizin yorumunuz düştü mü sayfaya,
bir tebessüm bulutu kaplıyor mimiklerimi.
Anlattığımız kültürlere yakın olmanız,
yorumunuz da bu çerçevede kaleme almanız,
gerçekten çok güzel oluyor.
Çok dikkat çekici, okunası, üzerinde düşünülmesi gereken bir yorum olmuş.
Teşekkür ediyorum.
Bir tutam hayat
Her zamanki bibi boş geçmedin sayfamızı,
güzel cümlelerinle merhaba dedin hikayemize.
Teşekkür ediyorum gönülden.
herkesin anlatacağı bir hayat hikayesi vardır...büyülü kalemin duyguları elle hissediliyor gözle görülüyor...sayfanın tiryakisi olduk... ara verme yaz hele..... enderin saygılarımla
Bir tutam hayat
Siz de olmasanız,
yama şevkimiz kırılacak vallahi.
Selam, ilk yorumu yazmak adına mutluyum.
Öncelikle, yürekten kutluyorum. Dört dörtlük, sürükleyici ve insanı alıp götürüyor yazınız çok uzaklara, farklı mekanlara...
Yazının üzerine okumak ve tebrik etmenin haricinde kaleminizin daim olmasını dilerim hep yazmak ve paylaşmak adına.
Bu paylaşım adına teşekkürler.
Esen kalın...
Bir tutam hayat
Aynı dakikalarda,
senin sayfana yorum yazma güzelliğini yakaladığım için mutluyum.
Güzel yorumuna teşekkür ediyorum.