- 861 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
İsyancı
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Koridorda iki muhafızın arasında, elleri bağlı yürüyen bir isyancıya denk geldim. Gözlerini benimkilerden kaçırmadı. Aldırmadım. Muhafızların selamına karşılık verip bölge sorumlusunun ofisine doğru devam ettim. Yakalanmış isyancılar alıştığım, hatta görmek istediğim bir görüntüydü. Çoğu korkmuş olurdu. Kimisi direnir, eşlik eden muhafızlara zor kullandırırlardı. Yaşça ilerlemiş olanları daha fütursuzdular. Yaptıklarından gurur duyuyorlardı. Birkaç tanesiyle konuşmayı denemiş, ama ne denli beyinlerinin yıkandığını görünce vazgeçmiştim.
Jaromir Bogolubov altı aydır bölge sorumlusuydu. Tayininden önce o pozisyona kendimin geleceğini düşünüyordum ama belli ki yukarısı benimle aynı fikirde değildi. Sorumlu Bogolubov’un gelir gelmez yaptıkları arasında tüm müfreze liderlerini toplayıp, onlara yeni görev dağılımları vermesiydi. Benim de payıma Rimoviçe köyü düşmüştü. Bir süre operasyonlara homurdanarak gitmiştim ama sonra her şey gibi buna da alışmıştım.
Kapıyı tıklatınca içeriden Bogolubov’un tiz perdeden “Gir!” i duyuldu. Onun konumundaki bir kişiden daha tok, daha emredici bir ses tonu bekliyordunuz ama Sorumlu Bogobulov’un sesi inceydi. Onu pek tanımadığımız günlerde bu incelik epey şaka ve alaya konu olmuştu. Çok geçmeden hepimiz Sorumlu’yla dalga geçilmeyeceğini öğrendik.
Bölge sorumlusunun ofisi, bizimkilerin tersine, pencereliydi. Manzara olarak da avluya değil, kasabaya bakıyordu. Bulunduğum yerden eski kilisenin çan kulesini, verici istasyonunu ve kurşuni bulutları görebiliyordum. Havanın kararmasına az kaldığını farkedince yine zaman kavramını yitirdiğimi farkettim. Bogobulov masasına gömülü ekrana bakıyor, zaman zaman okuduğu belgenin sayfalarını çeviriyordu.
Masasının önünde topuk selamı verince başını kaldırdı.
“Geldin mi Wielgus? Rapor edeceğin gelişmeler var mı?”
“Önemli bir gelişme yok Sorumlu Bogobulov. Yarın ki operasyonun hazırlıklarını yapıyoruz.”
“Operasyonun on iki saat önce başlaması gerekmiyor muydu?”
“Aldığımız istihbaratı kontrol etmek istedim efendim. Bu yüzden de operasyonu otuz altı saat erteledik.”
“Kontrol edin tabi. Geçen sefer etmemiştiniz, değil mi?”
‘Geçen sefer’i pek hatırlamak istemiyordum. Sadece itibarım sarsılmamış, beklediğim terfi de belirsiz bir geleceğe ötelenmişti.
Bogobulov ayağa kalktı, yazıcıdan ben gelmeden önce bastırdığı çıktıları aldı. Sayfaları zımbalayıp tomarı bana uzattı. Kağıtları aldım ama bakışlarımı bölge sorumlusundan ayırmadım.
“Yukarının yeni stratejisi var elindeki kağıtlarda.” dedi.
Kağıtlara göz atmadığım iyi olmuştu.
“Bunları görmeye yetkili olduğumu sanmıyorum Sorumlu Bogobulov.”
“Değilsin ama ben yine de görmeni istedim. Fikirlerini duymak istiyorum.”
Onun emriyle de olsa okumamam gerekirdi. Tereddütümü farketti.
“Sana değişiklikleri özetleyeyim. Birincisi... Rehabilitasyon yaşını geriye çekiyoruz.”
Sonra nasıl tepki vereceğimi görmek için yüzüme baktı.
“Bu iyi bir fikir mi efendim?”
“İyi olmalı, yoksa yukarısı böyle emretmezdi, değil mi?”
Ne onayladım, ne de reddettim. En güvenlisi buydu.
“Artık altı değil, beş yaşındakileri rehabilitasyona alacağız.”
“Bu bir şeyi değiştirir mi efendim? Hala sayı saymayı biliyorlar.”
“Doğru söylüyorsun Wielgus, doğru söylüyorsun. Ama haftasonu kavramından habersizler. Yani karşımıza geçip ‘Bütün bir hafta, sadece haftasonu yaşamak için çalışmak zorunda kalacağız.’ demeyecekler. Dahası, yıllık izni de bilmiyorlar. Bu da bizi ‘iki hafta için elli hafta çalışmak’ argümanından kurtarıyor.”
Sessizliğimi koruyordum.
“Öte yandan, oyuncaklarına bağlılıkları da yaşı altı yaşındakilere göre daha az. Bu da endoktirinasyon bölümünün başını ağrıtan bir durum. Oyuncaklara sahip olmak için motivasyonu az gruplara çalışma, çalıştıkça harcama konseptini nasıl vereceğiz, bilmiyorum.”
“Sorumlu Bogobulov? Bütün bunların bizim müfrezelere etkisi ne olacak? Değişiklikler araziye çıkanlardan çok, merkezde kalanların sorunu gibi duruyor.”
“Biraz sabır Wielgus, biraz sabır... Strateji değişiklikleri sıralıyordum ki lafı ağzıma tıktın.”
Hala Sorumlu bana soru sormadıkça konuşmamayı öğrenememiştim. İyi yapmıyordum; hem de hiç iyi yapmıyordum.
“Ne diyordum? Strateji değişikleri... Evet, ikincisi sizi ilgilendiriyor. Bölgenizdeki isyancıların sorumlusunu yakalamayacaksınız.”
Nasıl yani?
“Çünkü Wielgus’çuğum, biz yakaladıkça onlar yenisi seçiyor, değişen bir şey olmuyordu. Halbuki artık elebaşının mümkün olduğunca görevinde kalmasını istiyoruz.”
Anlamadığımı söylesem mi? Söylemedim ama o anladı.
“Senin bölgendeki elebaşı kaç yaşında?”
“İstihbarata göre on iki efendim.”
“Demek ki yaşı neredeyse gelmiş. Çok geçmeden kendindeki fiziksel değişiklikleri farkedecek, karşı cins önem kazanırken, dava önemini yitirecek. Belki saklanmak yerine, sırf ona yakın olabilmek çalışmaya geri dönecek.”
“Yani davaya ihanet edecek.”
“Davaya ihanet eden liderden daha büyük hangi silahımız olabilir Wielgus?”
“O zaman yarın ki operasyonu...”
“Elebaşını yakalayacağınız operasyon mu? İptal etmeyin.”
“Anlayamadım efendim.”
“İstihbaratınız hatalıydı; elebaşını filan yakalayamacaktınız. Operasyona çıkın da, faaliyet raporuna yazacak bir eylemimiz olsun.”
Bakakalmıştım.
“Çıkabilirsin Wielgus.”
Çıktım.
YORUMLAR
Hayat böyledir işte, kimi kimle nerede karşılaştıracağı hiç belli olmaz...Aslında hayat, o derin ritmiyle çok da aykırı değildir zihinlerde...
İlhan Kemal
George Orwell'in büyük biraderini hatırladım. Sağlam tabana oturmuş, günceli kucaklayan sıkı bir eleştiri ki devamını beklemeye hakkımız doğdu.
İlhan Kemal
Güzel bir kurgu, kurgudaki sorumluya katılmamak elde değil, hele bir çocuk büyüsün...
Tebrikler İlhan Kemal...
İlhan Kemal
Baştan sona ilgiyle hızlıca okudum. Suça meyiilli çocuklarla( suçlu diyemiyorun çünkü hiç bir çocuk suçlu değildir.) nasıl başa çıkılacağını anlatan öğreten bri öykü...
Keşke bizim ülkemizde bu konulara önem ve hız verilse. Kutluyorum sizi. Umarım güne gelir...Sevgilerimle...
İlhan Kemal
Çok manidardı yazı. Çocuklara yönelen tehlikeyi aslında açıkça anlatıp işaretliyordu. Tebrikle. Kurgunun perdesini aralayıp içeri bakılmalı galiba.