- 7559 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Cennet görmek isteyen Azerbaycana gelsin
Cennet görmek isteyen Azerbaycana gelsin.
Bir azeri türkü olarak bu gün sizlere vatanımı tanıtmak istiyorum. Şehirleri, illeri, ilçeleri, köyleri ile. Amma gezdiğim gördüğüm illerinden size bahs edeceğim. Azerbaycanın Nahçivan dahil 67 ili vardır. Genç yaşlarımda daha doğrusu talebelik yıllarında lise arkadaşlarımla birlikte ilk kez Şekiden dışarı çıkmıştım. Evet ilk ilimize yakın olan Zakatalaya gitmiştim.
Azerbaycanda her ilin kendisine özel rengi, kültürü, mutfak kültürü, şivesi, öf ve adetleri vardır.
Zakatala- Kırmızı güller diyarı. Şehir girişinde sizi taştan yapılmış büyük Dağ keçisi heykeli karşılıyor. Ben bu şehirde kırmızı gülleri duvarlarından kalkarak balkonlara sarılmayan hiç bir tane ev göremedim. Şehir baştan ayağa kırmızı beyaz, sarı, pembe güllere bürünmüş, parfüm kokuyor. Bu şehire küçük Fransada denilir. Ahalisi azeriler ve lezgilerdir. Kızları İzmirin kızları gibi daha çok sarışın elagözlüdürler. Mutfaklarından fazla haberim yoktur ama yufka ve peynirinin tadına doyulmaz. Evet Zakatala Gülleriyle meşhur bir ilimizdir. Hatta Zakatalaya ithaf olunmuş bir şarkıda böyle mısralar var.” Allı-güllü Zakatala”.
Balaken ve Kah ili Şekiye yakın küçük illerdendir. Şeki, Balaken, Kah, Zakatala aynı region sayılır. Bu illerimizde fındık ve ceviz ağacları boldur, yol kenarında yüzlerce fındık ve ceviz ağacları göre bilirsiniz. Kahda Fındık imalatı fabrikası var. Ceviz ağaclarınnı bu zonalarda çok olmasından kaynaklanıyor ki bu toprağın sularında tentür yodit bulunmaz ve insanların dişleri çabuk sıradan çıkar. Ağacların kökleri yeraltı sulardakı bütün tentür yoditi gövdelerine çekerler. Amma fındık ve ceviz illerimiz için geçim kaynağı olarak kalıyor. Fındığın kabuklarından mobilya fabrikalarında istifade ediliyor. Bu illerde ırmaklar, büyük çaylar, göller vardır. Hepsi turistik belgelerdir. Havası çok safdır. Buna görede bu illerde sanatoriyalar vardır. Kahda yeraltı maden sularından İlisu, Barjomi, Kah suyu ve başka sular çıkıyor. Balakende yerli gürcüler özel imalathanalarında gazos hazırlıyorlar.
Mingeçevire Nur şehri diyoruz, çünki orda Kür ırmağının üzerinde büyük elektrik stansiyaları var ve illerimiz elektrik enerjisini buradan alıyor. Mingeçevire girişte sizi Nur şehrine hoş geldiniz sloğanı karşılıyor. Eski olmayan bu il her sene dahada gençleşiyor, güzelleşiyor. Yemyeşil il olan Mingeçeviri sokaklarındakı temizliyine göre ilk bakıştan herkes seviyor. Yazın en sıcak aylarında insanlar Kür ırmağında yüzer, motorlu kayıklarla gezer, dinlenerler. Ormanların etrafında piknik yaparlar. Kür ırmağı Hazar gölüne dökülüyor. Hazar gölü çok büyük olduğundan ona deniz diyoruz.
Gökçay, yine ilimize çok uzak olmayan bir ildir, Gökçay narıyla mehşurdur, Gökçaydan aynı isimli ırmak akmaktadır. Bu ile götüren yol kenarında nar, ayva, elma, armut satan insanları göreceksiniz. Meyveler burda daha çoktur hele narını bir kez yeseniz , sonra hurcunla nar almasanız çok pişman olacaksınız.
Hanabat dediğimiz ilçenin hiç içine doğru gitmedim ama burdakı gölde her türlü balık tutabilirsiniz. Yol kenarında çocuklar gölden tuttukları balıkları ellerinde tutar, yol giden şöferlere satmağa çalışırlar.Oranın balığı zaten akşama kalmaz satılır. Bildiğim balıklardan sazan, şamayka, kızılbalık, alabalık, yılan balığı burda vardır, çok alıp yedim.
Gence çok eski kültür merkezlerinden birisi dahi Nizaminin vatanı, tarihte kahramanlığı ile iz koyup gitmiş Cevat Hanın vatanı. Bu ilimizi her bir azeri çok seviyor bende seviyorum. Burda büyük havaalanı var. Haftada iki kez dost Türkiyeye burdan uçaklar uçuyor, bende bir kez Genceden İstanbula uçmuşum. Gence gezmekle bitmeyen görmekle doyulmayan güzel bir ildir. Gencenin halıları çok güzel desenli oluyor. Şehir iki hisseye bölünmüş, eski Gence, yeni Gence. Gencede tarihi abideler, tikililer çoktur ve günümüze kadar korunmaktadır. Gence şehrinde en çok tuğladan yapılmış evleri göreceksiniz, şehirdeki binalarda koyu kahve, turuncu rengler üstünlük teşkil ediyor. Camilerin tarihi görünüşü çok güzeldir. Yeraltı hamamlar restovre edilerek korunuyor ve kullanılıyor. Bu şehirde mimar eserleri daha fazladır. Buraya yolunuz düşerse ulu Nizaminin magberesinı mutlaka ziyaret edin. Cevat hanın bağı şehir merkezinde yerleşir. Ahali ona el arasında kısaca “ Han bağı” diyor. Han bağında binden fazla ağac türü var. Bir köşesinde hayvanlar için yer ayırmışlar, orada tavuzkuşu, kutan, ördekler, kazlar, ku kuşu, meral, ceylan, cüyür göreceksiniz. Genceni dolaşarken gözünüze uzaktan bir dağ görünecektir o Kepez dağıdır. Ucu haçalaşmış bu muhteşem dağ sanki insanı koynuna çağırıyor, doğaya taraf gittikce güzellikler sizi valeh ediyor, Hacıkent, Toğana yolu, dört mehşur göle taraf götürüyor sizleri. Bir zamanlar Kepez dağında yeraltı tekanlar neticesinde dağ parçalanarak akan Aksu ırmağının karşısını kesmiş ve bunun neticesinde Gök-göl, Meral göl, Ayna göl ve başka göller meydana gelmiştir. Gök-göle giden virajlı yollar kenarında tandir etrafında ekmek yaparak satan köylü kadınları gpreceksiniz. Burada adımbaşı piknik yerlerini göre bilirsiniz. Doğaya yaklaştıkca insan en sıcak ay olan agustosta üşüyor, soğuktan dişi-dişine değiyor, Kürek ırmağı şırıl-şırıl akıyor, elinde saz dolaşan ozanlar masalara yaklaşarak mısafırlere Karabağ ozanlarının atışmalarından okur, hatta oynarlar. Gencede kuzu etinden kebap yeseniz tadını uzun müddet unutmayacaksınız. Biraz önce Kürek çayından bahs ettim, hemin o çay, yani ırmak Kelbeger adlı ilimizden akarak geliyor. O il ki ermenilerin işğalı altındadır. Barı Kürek çayı hasretimizi dindirsin diyorum. Birazcık daha yukarılara doğru kalksanız Murov dağın uzaktan zirvelerini göre bilirsiniz, amma elinde silah tutan azeri askerleri oraya girişi yasaklıyorlar, çünki artık orda askeriye yerleşiyor o taraflarda sınırda duran askerlerimiz vatanı koruyorlar. Murov dağda savaş var, oralarda kan var. Murov dağda kışın soğuk günlerinde donarak ölen askerlerimiz var aynen Sarıkamıştakı gibi. Murov dağ en yüksek zirve en karlı dağ.
Hanlar ili Genceye 30 dakikalık yol. Buranı bir zamanlar almanlar dikmişler şehir salmışlar.Almanlardan kalan farlı mimarlık eserleri dikkatınızı çekecektir. Bu şehrin sokakları o kadar sakin, o kadar temiz ki, sanki ruhunu dinlendiriyor. Şehirde gözünüze en çok gri rengli çatıları rus evlerini hatırladan evler değecek. Önceler ismi almanca imiş ama sonradan Hanlar adlandırılmış.Bu şehirin etrafından ırmaklar akıyor, dağlar kucaklamış bu şehri. Ben Hanları çok beğendim sizde beğeneceksiniz.
Taşkesene Hanlardan iki saatlık yol kalıyor, sanki otobüs dağlara doğru tırmanıyor. İlk defa Taşkesene gittiğimde sanki dağa tırmanıyorum gibi gelmişti kendimi alpinist hiss etmiştim. Taşkesen dağların başında insanların mesken saldığı bir ilimizdir.Burda dağlardan beyaz granit( mermer) taş kömür, fliz çıkarılıyor ve kanat yollarıyla madenlere taşınıyor.Yol boyu hep onları göreceksiniz.Nihayet şehirin girişinde çok büyük bir heykel sizi karşılıyor, kimin heykeli diye merak etseniz böyle derim, elinde külüncüyle Şirin aşkıyla kayaları delen efsanevi Ferhatın heykeli. Hemen aklımıza Ferhat ve Şirin hikayesi geliyor. Bu şehirde apartmanlar çok yüksek değildir, mutlaka her pencerenin kenarında granit taşlarla örgü örülmüştür, apartmanların yalnız iki renki vardı, mavi ve lila. Demek Taşkesende bu rengleri çok seviyorlar.Taşkesenin pınarlarından çıkan suyu içseniz diliniz donar. Dağ başında ne büyük ne küçük bu ili kim sevmez ki?
Dolandım geldim Şekiye, Şekinin iki taraftan giriş kapısı var, bir kapısı Anahtardır diger kapısında sizi At heykeli karşılayacak.Kendi ilimdir diye değil de ama ben Şekini giriş kapısından açılan manzaranı daha çok seviyorum, sanki doğa elinin içinde gibi görünüyor, sol ve sağ yemyeşil orman, çimenlik, üzüm bağları, buğday sahaları ve uzaktan başı karlı bir birine söykenmiş Büyük Kafkas sıra dağları görünüyor. At yıgıtlik simvoludur, Burası Kafkas dağlarına en çok yakın il, burda insanlar yigit olur, mısafırperver olurlar. Şekiye giriş var, çıkış yok. Yani Şekiden sonra hiç bir ile gidemezsin karşıda yüce dağlar var, dağların arkası ise Dagıstandır, orası Rusiyanın sınırları. Başka ile gitmek için geldiğin yoldan geri dönmelisin. Bir sözle sırtımızı dağlara dayamışız.Şekinin köylerini fazla görmedim ama gittiğim gezdiğim köyler arasında Bilecik, Göynük, Zeyzit, Kohmuk, Ohut, Kiş köyleri var. Bizim ilimiz ise ipeği ile meşhurdur.Şekide Büyük İpek Fabrikası var, binlerce insan orda çalışıyor.Yukarı taraf şehrin eski tarafı sayılır. Dağlara doğru gittikce tarihi tikililer, binalar, abideler, camiler, kale kapıları göreceksiniz. Şeki hanlığı devrinden bu güne kadar korunarak saklanan Kale kapıları Hanın Sarayı Şekihanovların ev muzesi, Ahundovun ev muzesi, Tarih Diyarşünaslık muzesi sizi hayran bırakacaktır.Şehirin tam ortasında akan Kurcana ırmağı doğayla canlı alakada olmamızı sağlıyor, üzerindeki taş ve demir köprülerle istediğiniz semte gide bilersiniz. Şehir merkezinde daha modern tikililer vardır, buraya gelen mısafırler Şekini Karadenize, Artvine benzetiyorlar.
Kiş köyüne giden yolda “ Marhal”, “ Soğuk bulak”, “Dost kapısı” ve başka istirahet zonaları
“Gelersin, görersin” kalesi vardır. Aşağı ve yukarı Kervansaray duvarlarında tarihin izlerini halen taşıyor.Yerli ahali kafkas halkıdır, el sanatıyla meşguldurlar, bura kışın çok soğuk olduğundan insanlar tatlı yemekleri, ceviz ve fındıkla yapılan helvaları severler.Ona görede Şekinin helvası çok meşhurdur . Birde benden demesi Şekiye gelirseniz Şeki Pitisi yemeden gitmeyin haa...
Ben bildiklerimi, gördüklerimi sizlerle paylaştım, lakin biliyorumki benden daha çok bilenler, daha çok görenler var. Benden bu kadar, son olarak demek istiyorumki CENNET GÖRMEK İSTEYEN AZERBAYCANA GELSİN, HÜRMET GÖRMEK İSTEYEN AZERBAYCANA GELSİN!
Bir sonrakı yazımda sizleri Azerbaycan Mutfakı ile tanışdıracağım J
23.04.2008