- 924 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YAĞMUR VE SU, AHLAK KONUSU!
Bizde güzel bir adet vardır. Yağmura “rahmet” deriz.
Gerçekten de Allah’ın rahmetinin tecellisidir yağmur. Allah’ın iradesiyle yağan yağmur, hayatımızın devam etmesi için olmazsa olmazlarımızdan biridir. Tabir caizse her şeyimiz suya bağlıdır.
Rahmetin yokluğu veya azlığı gibi, fazlası da insanlığın helakine sebeptir. Nitekim azgın ve inatçı Nuh Kavmi, aşırı yağmurla gelen bir afet sonucu boğularak helak edilmişti. Günah deryasındaki Ad Kavmi ise, yıllarca yağmur yağmaması ile Arabistan yarımadasının çölleşmesi sonucu hak ettikleri belaya çarptırılarak yok edilmişti.
Bunlar ve benzeri felaketlere ait arkeolojik bulgular da bu haberleri doğrulamaktadır.
Bu ve benzeri olaylardan dolayı biz inanırız ki, Allah bizleri yeterli yağmur veya kuraklıkla imtihan ettiği gibi, kullarının azgınlığını rahmet nimetinin azlığı veya yokluğu ile cezalandırmaktadır. Peygamber Efendimiz’in de tavsiye ve uygulamaları ile, azgınlık sonucu işlediğimiz günahlarımızdan tevbe edip, dualar ile yağmur istememiz sünnete uygun, güzel bir geleneğimiz olmuştur.
Toplumda ahlaksızlıklar, yetim ve öksüz hakkı yemeler, rüşvet ve yolsuzluklar, yani azgınlıklar tavan yaptığında, Allah’ın rahmetinin azaldığı bir vakıadır.
Bu cümle bizi 20 yıl önceye götürdü.
1994 yılıydı. Rüşvet, sustimal, ahlaksızlık, vurgun ve soygun çok yaygınlaşmıştı. Belediyeler başta olmak üzere, öksüz ve yetimin hakkı azgın yöneticiler ve onların işbirlikçilerinin cebine gidiyordu. İSKi’deki yolsuzluklar hükümetteki vurgunlar, ihale yolsuzlukları hep gündemin en başında bulunuyordu.
Öyle ki, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde, olmayan derelerin islah edilmiş gibi gösterildiği, kazma kürekle kazıların yapıldığı, tezkere ve insan gücü ile dolguların yapıldığı şeklinde sahte belgelerle, bu ve bunun gibi büyük ihalelerin yapılmış gösterilerek soygunların yapıldığı dönemlerdi.
Buna paralel olarak aylarca tek damla yağmur yağmadığını, barajların kurumaya yüz tuttuğunu, suların kesildiğini, barajların dibindeki pislik kesafetli, pis kokulu yeşil suların arıtılmadan, haftada bir iki saat evlere verildiğini hatırlıyoruz. Bu suları içmek bir yana temizlik için bile kullanmak mümkün değildi. İnsan cildini mahvediyordu.
Belediye seçimleri yaklaşırken Yalova’dan gemilerle su taşınması, ya da bulutlardaki yağmuru sağabilmek için atılan yağmur bombaları gibi nafile çabalar, yine yandaşları zengin etmekten başka bir işe yaramıyordu.
Milli Görüş Belediye seçimlerini kazandığında, İstanbul’da barajların kıvrımları arasında 25 günlük pis su kalmıştı. Derhal çalışmalara başlandı. İstranca dereleri İstanbul’a akıtılacaktı ama, zaman gerekiyordu. Tehlike kapıdaydı. Trabzon Belediyesi ile görüşmelere başladık. Oradaki derelerden alınacak suyun tankerlerle İstanbul’a taşınması hazırlıklarına başladık. Bir taraftan bu tedbirler alınırken, bir taraftan da yağmur dualarına çıkılıyordu.
Diğer şehirler de bundan farklı değildi.
Milli Görüş’ün bu durumda çaresizlik içinde bir daha ayağa kalkmamak üzere biteceğini hesaplayan çevreler, “İşleri Allah’a kaldı” türünden keyifli manşetler atıyorlardı. Hatırladığım kadarıyla 1994 Martı’dan Temmuz’una kadar çok sıkıntı çekildi. Az da olsa yağan yağmurlarla 2-3 ay idare edilebilmişti. Temmuz çok sıkıntılı idi. Türkiye’nin her tarafından Milli Görüş’ün muvaffakiyeti için Lider Erbakan’a ve belediye başkanlarına dualar ediliyordu. Hastaların, çaresizlerin, ihtiyarların yağmur için duaları gazetelere yansıyordu.
Ve Allah’ımız duaları kabul etti. Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim… Yoğun yağmurlar iniyordu Türkiye semalarından. Barajlar doluyordu ağzına kadar. Ağzı dualılar, öksüzler, yetimler, bebeler, hastalar, şükrediyorlardı.
Yağmur hayatı tazelemişti.
Yağmur herkesi sevindirmişti.
Yağmur Milli Görüş’ün önünü açmıştı.
Yağmur, yapılacak yatırımlara finansman sağlamıştı.
Milli Görüşçü Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan medyaya diyordu ki:
“Ağzı dualı ninelerimizin, dedelerimizin, hastalarımızın dualarını Allah kabul etti. Barajlarımız suyla doldu. Biz de bu suyu satarak paraya çevirdik, bu parayla yeni barajalar yapıyoruz.
Bir kıtlık devri bu şekilde rahmetle bitiriliyordu.
Ellerini oğuşturarak hezimet bekleyen çevreler ise şu cümleyi kuruyorlardı:
“Tayyip’in yukardaki ile arası çok iyi.”
Aslında bu cümle “Tayyip”in şahsında hepimize idi. Aslında Allah’ımız bu milletin tevbe ve duasını kabul etmiş, rahmetini bahşetmişti.
Ne yazık ki, ilk yıllardan sonra, Allah’ın bu nimeti neden verdiği unutulacak, uyduruk fetvalarla rahmetin önüne suni setler çekilerek “geleceğin başbakanına hazırlık”lar yapılmaya kalkışılacaktı. Gerisi herkesin malumudur.
Yine bir belediye seçimine gidiyoruz.
Şu ortama bakınız!
Yeniden; rüşvet, suistimal, vurgun, soygun tavan yaptı. İş başındakilere ve yakınlarına yapılan operasyonları Millietimiz endişe ile izliyor. Bunların devamının gelmesinden korkuyor. Belediyelerdeki vurgun, soygun, imar yolsuzlukları, maketler üzerinden yapılan satışlarla vurulan büyük paralar, bakanların adının karıştığı aykırı işler, bakanların başbakana olan isnatları, zinanın önünün açılması, sapık evliliklerin bile caiz görülme kapılarının aralanması, domuz etinin Müslümanların alış veriş ettiği dükkanların raflarına kadar gelebilmiş olması, dünyadaki Müslümanlara yapılan katliam, vurgun, soygun ve tecavüzler, yüzbinlerce sabi sübyanın hunharca katledilmesi, köpeklere boğdurulması, öldürülen Müslümanların üzerine işenmesi, binlerce cami, mescit, eski eser ve altyapının tahrip edilmesi, sokakların yetim öksüz ve kimsesiz çocuklarla dolması, gibi rezaletler… Bundan da önemlisi birbirinin kardeşi olan Müslümanların bu felaketler karşısında vurdumduymaz tavırları, bırakın eliyle, bırakın diliyle, kalbiyle bile bu olanlara ilgisiz kalması… Daha da vahimi, zalimi haklı görmesi ve işbirlikçilerini de takdir etmesi gayretullaha dokunan büyük azgınlıklardır.
Yine bir belediye seçimi yaklaşıyor.
Yine azgınlıklar tavan yapmıştır.
Yine barajlar alarm vermektedir.
Yine yağmurlar kesilmiştir.
Ey Müslüman kardeşim!
İbret almaz mısın?
Hiç tarih okumaz mısın?
Felaket kapıya gelince mi dövüneceksin?
Ey Milli Görüşçü kardeşim!
Yaşadıklarımızı ne çabuk unuttuk!
Bu rahmetsizlik girdabından Allah’ın yardımıyla nasıl çıkmıştık?
Filli dua ile beraber, kavli dua!
Allah’ın izni ve yardımıyla yine öyle olacak!
Davran!
SU KONUSU
Bilenler basıyor alarm ziline,
Yine endişelere konu, sudur!
İklim ve çevre, tamam… Şu biline;
Aslında su bir ahlak konusudur…
Ekrem Şama
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.