- 514 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sahip
Sahip
Bir neslin tüm kökeni ve şahsiyeti silikleştirilmiş. Eski Afrika’da siyahlar beyazlara "Sahip" diye hitap ederdi. Köle olduğuna inanmışlardı. Eski çağ efendilerine köle olmakla övünen insanlar türeyince nesil de güme gidiveriyor... Orta Çağ efendilerine köle olan insanlar... Bu çok zor bir durum...
Aslında dinler konusunda çok daha eski kaynaklardan gitmek gerek. Mesela İsrailoğullarının "Seçilmiş" ırk kavramından bakarsak dinler bozulunca ya da güncel anlayışa uygun olarak anlaşılmayınca insanları mahvetmiş. Tamir ederken, bozmuş ama o zamanında tamir etmiş elbet! Sonrasına yansıyınca bozuluyor iş. Bunu Hıristiyanlar için düşünürsek "Haçlı Seferleri" konusu var Müslümanlar için ise mezhep kavgaları ve iç menfaat kavgaları ön plana çıkıyor. Yani din düzeltmek için var ama güncellenmezse bozuyor uzun vadede. Bu ayara benziyor terazinin kefesini ayarlarken her seferde biri az ağır olunca denge için kullanılan gramlar artıyor. Aslında son peygamberle aracılık, son kitapla da kutsal kitap dönemi tamamen kapandı. Yenisi olmayacak, aracı da kutsal kitap da olmayacak. "Kitaplara iman ve peygamberlere iman" rüknüne de dikkat etmek gerek! bir de Fussilet suresi 43 de bahsi geçer. Son peygambere verilen bilgiler ile öncekilerin aynı olduğu bahsi var. Yani değiştirildiği için aynı bilgiler yenilenmiş. Bu nedenle "Kitaplar ve peygamberlere iman" rüknü var. İnanç konusunda zaten insan özgür olmazsa onunda bir anlamı kalmaz. "Senin dinin sana benimki bana " konusu bunu hallediyor aslında. İnsanlar bunu iyi anlayıp din ve mezhep savaşına girmezse din sorun çıkarmayacak.
Bakınız, din; bir kutsal ve tabu olmaktan çıkınca sorun kalmıyor. Bu din konusunu bir ayar mekanizması olarak düşünürsek sorun kalmıyor. Evrim ve tekamül konusunda da daha bilinçli bakmak gerek yani evrensel sistem işlerken kendi zaman ve mekanının gereğini de istemiş, ya da üretmiş. Bu anlamda ilk çağlardaki insan ilahlardan sonra, putlar ve aracılara doğru seyreden bir gelişim var. İlk çağ gerekleri olarak "İnsan ilah" o zamanın ihtiyacını karşılamış olabilir, ya da sonraları putlar ilahları temsil etmiş olabilir ya da daha sonraları, aracılar ilahlardan haber getirmiş olabilir. Bunların tamamı insanlığın ihtiyacına dair bir gelişimdir. Olay gayet kolay aslında dayatma olmazsa kolayca anlaşılır! "Evrensel sistemi Allah kurdu ve aracılarla destekledi" denirse bu inancın dini kısmına girer. Yok "Evrensel sistem kendiliğinden oldu, ilahları da insanlar kendi üretti" denirse bu da diğer durum, din dışı olur. Aslında ikisi arasında sonuca dair, işleyişe dair bir sıkıntı yok! Sadece tercih var. Yani ilkel bir kabile helikopteri gördüğünde onun uçan bir ilah olduğunu sanabilir. Bunun onlar açısından bir sakıncası olmaz! Çünkü anlayışı kadar ilah kavramı var. Gelişmiş bir insan ise daha kapsamlı bir şekilde okuyacak evreni. Bunun sonuçta işleyişe bir zararı da olmaz. "Dinler olmasaydı daha mı ileri olurdu insanlık ya da dinler olmasaydı bu günlere bile gelinmezdi" konusunda şu var. Her durumda ilahi sistem ya da evrensel sistem işler. Yani bir şekilde dengeye gelir. Aslında bu alandan bir menfaat ve güç kapma yarışı olmasa sorunda olmaz. Evrensel işleyişi nasıl izah ederse etsin birey, işleyiş açısından sorun olmaz. Tercihe bakar . Biri der "Kendi oldu" diğeri der "Hayır ilah yaptı" diğeri der "Lailahe illallah" (İlah yok Allah var) sonuçta evrensel bir sistem var ve iyi çalışıyor.
Burada sahiplenme durumu var; evrenin bir güç tarafından yaratılmış olması o güce olan saygıyı doğuruyor ama sorun şu; birileri çıkar, o gücün adına Dünya’da; kendi ırkı (israiloğulları), kendi menfaati (Haçlılar), kendi hakimiyeti ve yayılımı için (Cihat) konusunda kullanınca sorun çıkar! Aslen sorun, dinin özünde yatmıyor; dinin kullanımında sorun çıkmış. Evrenin bir yaratıcısı olması ve onun bir övgü ve itaati hak etmesi konusu bireyin inanç alanıyla alakalı. Yani biri kalkıp “Bak evrenin bir yaratıcısı var, o halde gel bizim inanca tabi ol!” dediğinde diğeri aynı gerekçe ile kendi inancına itaat isteyebilir! Yaratıcı kul arasında olan itaat ilişkisi kullanarak, bir ırk ya da menfaat ya da cihat konusunda bir zorlayıcılık sağlanmamalı. Yoksa evrendeki işleyiş, bir yaratan açısından incelenirse; tek bir sahip vardır. Bunda sorun olmaz! O tek sahip adına, birileri diğer insanlara sahip olmaya kalkmaz ise sorun olmaz! Evet teorik olarak bir düzen varsa o düzeni kuranda vardır. Bu anlayışta pek ciddi bir sorun çıkmaz! Sıkıntı, insanların kendi inançları doğrultusunda “Sahip” adına itaat kurmak istemesinden oluyor! Bunun üç ana nedeni var; biri ırksal ayrım isteği, diğeri menfaat elde etmek, diğeri de daha kapsamlı yayılmak maksatlı. Bu uğurda gerekirse “Ölümü göze almak!” da kutsanınca işlem tamam olur… Görünen bu ki Allah inancında pek sorun yaşanmıyor, şimdi itaat sorunu var ;“Kim, kime biat edecek?” sorunu var. Bunun için mehdi veya kurtarıcı bekliyor bazıları. O beklentiyi de dolduranlar işi kotaracak gibi görünüyor…
Son tahlilde; ilkel bir ihtiyaç olan tapınmak, tekamülle aşıldığında inanç gelir yerine. Bilinç de inancın yerine gelir. İman ve din konusu açılır ki iman, bireysel; din, toplumsal alana bakıyor. Bu durumda insan hakları açısından, bireyi toplumdan, toplumu da bireyden korumak gerekir. (Senin dinin sana benim dinim bana) ilkesiyle…
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.