- 430 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Meşruiyet
Meşruiyet
Tarihin her döneminde para, din ve seks üçgeni vardı, olacak da. Çünkü din (Hadi batıl olanını hedef alayım) eski zamanlarda da para ve seksi meşrulaştıran gerekçeleri kolaylıkla kutsal yollardan üretebilir...
Sorarım bazılarına; Allah, sizin bozuk dileklerinizi onaylayan, yerine getiren sizden emir alan biri mi? Değilse, bozuk isteklerle O’na gitmeyin, lanetlenir- lanetleşirsiniz ama bunu dahi anlayamazsınız...
Cesaret bambaşka bir şeydir. Kahramanlık başkadır cesaret başkadır. Korkaklar arasından muhtemelen kahramanlar çıkabilir. Cesurlar ise bin yılların öğretisine karşı duruş sergilerler, daha bebekken aklına sokulan hurafelere karşı duruş sergileyebilirler; öğretilmiş köleliği reddedebilirler! Kutsallarla korkutulmuş ezik insanlar arasından kahraman çıkmasının cesaretle fazlaca alakası yoktur. Eski kutsal korkular ve ezikliklerin ardından da kahramanlar çıkabilir. Asıl cesaret kutsal korkulara ve kutsal öğretilerle daha bebekken verilen korkulara ve öğretilere karşı cesur duruş sergilemektir.
Kayıp yoksa ayıp da yoktur. Yani bir eylem herhangi bir menfaat ya da herhangi bir değeri yok etmiyor ise ortada ayıp da kayıp da olmaz. Ama bakın, bağıranlara bakın; bir kayıptan söz ederler; bu para olur, menfaat olur, saygınlık olur, güç olur! Yani kayıp varsa ayıp ortaya dökülür.
Biri kendinin diğerlerinden gelişmiş olduğunu iddia ediyor ise orada sorun çıkıyor! Müdahale etmek istiyor gelişmiş olduğunu iddia edenler! Yani bunu ideolojik ırksal ya da dinsel orarak ortaya koyup mücadele, cihada başlıyorlar. İşte doğal akışa bu engel oluyor.
İnsanlık tarihinde çatışmalar ve menfaat kavgaları toplum katmanlarında veya toplumlar arasında hep olacaktır ırk, din, ideoloji ve menfaat çatışması hep olabilir. Önemli olan bunun zeminini iyi yönetmektir, yani bu kavgadan ulular mal, para ve kadın kapma yarışına girmemeli. Kavgaları körükleyenler kendi menfaatlerini gütmeye başladığından çıkar firavun ve kurtarıcılar.
Ama her durumda "Özgür "olalım. Ne getireceğimize kendimiz karar verelim. Özgürlük bireyin alanında kalırsa harika yani bireyi topluma karşı korumak ile toplumu bireyden korumak arasındaki ince çizgi özgürlüğün de kendi alanını belirliyor. Ben özgürlüğe inanırım. Özgür olmayan kendi dahil hiç bir şeyi bilmez. Deneyimleyemez.
Biri "Şeytan" uydurdu, diğeri "Melek"; birinin şeytanı diğerinin meleği. İzafiyet ve bakış açısı ile değişir. Ve kutsal kavgayı başlattılar. Maksat menfaat ama melek - şeytan ikilisinden yapılır bu kavga... Zaten şeytana da melek diyorlar ki...
Salat, bir başka manada şöyle yapılır; herkes kendi işini yapabildiği en mükemmel şekilde yaparsa kendi salatını yapmış olur. Bu nasıl olur? Baba, babalığını; ana, analığını; çöpçü, çöpünü toplamayı; pilot, uçağını uçurmayı, patron işçilerine adaletli davranıp üretmeyi; herkes işini güzelce yapmayı bilirse salat etmiş olur. Buna da daimi salat diyebilirim.
Modern Hurafelerden Uzak Duralım
Modern zırvalardan uzak durarak şöyle bir şey söylemek isterim. Tercih potansiyeli, sınırsızdır! Bir şeyin açığa çıkması tercihe bakar! Yani tercih, sınır koyarak bir şeyi açığa çıkarmaya yarar. Tercih olmasa hiç, her şeydir. Tercih edildiğinde tercih noktasından bir sınırlama olmuş demektir. Yani tercih olmaz ise hiç, her şey potansiyelinde hiç olarak kalır. Sınırlayarak görünür olur hiç. Yani hiçin potansiyelinde hep vardır. Her şey hiçin potansiyelinde olmakla birlikte tercih sınırıyla bir görünüm elde edilir bu sonsuz bir kaptaki yoğurda kaşık batırmaya benzer, kaşığın sınır kadar yoğurt kasesinin sonsuz potansiyelinden çekmiş olursunuz tercihe göreceli bir sınırlama yaparak. Hiç’in potansiyelinden çekilenlerden oluşan paraleller var. Yani hepsi hiçten, tercih sınırıyla çekiliyor. Ve evrene yayılıyor paralel yayılım. Bu konuda hurafelere kulak asmazsak yanılmayız. Hiç bir şey sabit değil; tercih, sabitlemeye çalışır görünür olsun diye. Ne tercih edersen o senin ya Cennet’in ya Cehennem’in olur.
Bütünsellik dinlerce denendi, toplum bireye tercih edildi ve ayrıcalıklı ulular çıktı... Bireye hükmeden ilahi ilkelerle ulular saltanat sürdü! Şimdi de deneniyor "Biz" diyerek birileri toplumda birlik oluşturmaya çalışırken bireyi silmeye çalışıyor! Bunun adı da bildiğimiz kişisel gelişim ya da bildiğimiz bütünsel gelişim olur bazı! Birey olmadan bütünsel gelişim olmaz! Birey dışlanarak toplumsal gelişim olmaz!? Birileri yukarıdan, uzaydan bilgi getirip kalabalıklara satarsa yine olmaz!
"Kendinle, kendine yürümek" konusunu sevdim. İşte bu yani birileri kendini eski din uluları gibi topluma yamamaya çalışmaz ise sorun çıkmaz.
Olay şu; ben kimseyle aynı düşünemem. Öneri başkadır, "Doğru" olarak dayatmak başkadır. Orta Çağ ulularıyla aynı düşünemem, bu mümkün değil. Bir asır öncesiyle bile aynı düşünemem, bu terakkiye zıttır. Ulu diye bir şey yok! Ulu arama, ulu sensin...
Dua konusunda ben popüler zırvaları çok duydum; içsel bir dilek, belki popüler Orta Çağ dileklerini bastırabilir.
"Men dakka dukka" Bu Arap atasözüymüş. Manası "Eden bulur". Ama bakın "Eden bulur" derseniz etkili olmaz! Arapça olmalı ki tüm öğretilerde olduğu gibi etkili olsun de mi ama... Şu bar ki olanda hayır var ben ibretle izliyorum. Bediüzzaman bahseder gayrimeşru muhabbetin neticesi zıddıyla karşılık görmektir. Ya da menfaat için zulme rıza göstereni bu rızası vuracak. İşte ister "Eden bulur" diyelim isterseniz daha kutsal olsun diye "Men dakka dukka" fark etmez. Sonuçta olanda hayır vardır! Evrensel sistem adildir.
Kişisel gelişimcilerin ürettiği hurafeler, dinini bilmeyenlerin ürettiği hurafeleri geçti.
Ben kendimi bilirsem, seni bilme iddiasında olmam! Sen kendini bilirsen, beni bilme iddiasında da olmazsın. Yani, kişi kendini bildiğinde başkasını bilme iddiasından vazgeçer!
Ahmet Bektaş