- 600 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
HAYATI ÜÇÜNCÜ ŞAHIS YAŞAMAK
Mutlulukları izleyerek yaşayanların, acıları da ancak sözler de kalır. Bugün okul dönüşü beynim bu tümce tarafından adeta bozguna uğramıştı. Neden böyle düşünmüştüm? Mutlulukları izleyerek yaşamak ya da acıların söz de kalması ne demekti? Hiç yaşamamak mıydı? Yoksa yaşamak, koltuğun karşısına kurulup ekranda olup bitene karşı duygularımızı şekillendirmek miydi? Yaşamak neydi?
Güneşin boylu boyunca uzandığı dönüş yolunda gözlerim henüz açmakta olan papatyaların güzelliğinde kaybolurken, yüreğimin artık eskisi gibi çarpmadığını fark ettim. Ta ki o kelebeğin çiçeklerin arasından bir hışımla çıkışına dek. Kalp atışlarım hızlanmıştı, yanaklarımın eskisi gibi kızardığını hissediyordum. Yüzümde ki tatlı tebessüm ve hayatın o tozpembe büyüsü… Nefes alabiliyordum artık ama aldığım nefeste yeniden boğulmaktan korkuyordum. Sessizce elimi uzattım korku bulutlarının altında, kelebek de ürkmüştü yüreğimin ürkekliği karşısında. Korkuların korku doğurduğu yeryüzünde, mutluluklar ölmeye mahkûmdu… Ve nefes alışımı uçan kelebeğin kanatlarının rüzgârı arasında bir kez daha yitirmiştim. Geride, papatyaların güneşin kollarında ki mutluluğu ile kelebeğin kalbinde ki sonsuz huzuru arasında sıkışmış yaşamak için direnen bir ben kalmıştı…
Hayatın değer sıralamasında en çok ciddiyet gerektiren müessese yaşamak olsa gerekti. Hepimizin farkında bile olmadan yaşadığımızı sandığımız “yaşamak”…Çoğumuz için nefes almaktan ibaret değil midir bu kelime, ya da “yaşamayı ciddi yapan onu ciddiye almamamız gerektiğini düşünmemizdir” gibi fikir ile uygulamanın çeliştiği felsefelere sığınmak değil midir? Kısacası bu sözcüğün anlamının taşıdığı değeri tüm derinliği ile düşündüğümüzde, bu direnişte bakalım kaçımız gerçekten “ben hayatı yaşıyorum” diyebilecek…
Yitirilmiş duyguların nedeni onları esir olan yaşamlarda büyütmek istememizdir. Ve bu duygu yoksunluğu değil midir gerçek anlamda yaşamamanın nedeni? “Mutlulukları izleyerek yaşayanların, acıları da ancak sözler de kalır” bu tümceye aradığımız cevap bu olsa gerek “esir yaşamlar”. Hayatın gerçek iki tekilliği arasında ki yaşam da “o” olarak yaşamak. Daha doğrusu yaşadığını zannetmek... Yaşam en fazla “ben ve sen” den ibarettir burada “o” ya yer yoktur. Olamaz da… Bu yüzdendir hayatı üçüncü şahıs yaşayanların mutlulukları boş gözlerle seyredişleri ve acılarının sözlerin arasında yitirilişi... Hayatta “o” olmamak dileğiyle…
İBRAHİM ŞENTÜRK