- 2541 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
KIRMIZI DON
-Evet Anjelina...Bir daha söyle.
- Ay lav yu Sami... Veri maç hem de.
-Haydi bir daha söyle.
-Ay lav yu...Veri maç.
-Bitmesin bu sarhoşluk...Sürsün sabaha kadar...Haydi bir daha...Ama bu sefer Türkçe olsun tamam mı?
-Ben vağ sevmek seni jok Sami.
-Bağır da bütün dünya duysun bunu Anjelina.
-Olmassss...Brad da duyağsa keseğ iksimisi de.
-Kessin Anjelina...Oy sana kesileyim ben.
Zırrrrrrr.....
-Anjelinaaaaa
Zırrrrrrr
Yahu olamaz...Bir insana böyle bir işkence olamaz...Tam rüyanın en tatlı yerinde ve dahi sabahın köründe insanın kapısı böyle zırrr zııırr çalınmaz.
Kalktım mecburen. Üç aşağı beş yukarı gelenin kim olduğunu biliyorum ama yüzde bir ihtimal de olsa bir başkası olabilir düşüncesiyle -yüzüme en Nemrut ifadelerimden birini yerleştirerek - kapıyı açtım. Tabii ki yanılmamışım. Nurhayat Ablamdı karşımdaki. Anjelina’dan sonra hiç de çekilecek bir surat değildi ama çaresizim.
-Ne vardı Anjelina? Pardon ... Nurhayat Abla...Kargalar teşrik-i mesaiye başlamadan öyle?
-Ne teşrik-i mesaisi ayol. Öğlen yemeklerini bile yediler o kargalar.
-Neyse...Kargalar üzerine muhabbet etmeye gelmedin sanırım.
-Şey diyecektim...Hah...Akşam evdesin değil mi?
-Elbette evdeyim. Nerede olacağım?
-İyi...Senin Kangallar evde olacak mı peki ( Kangallar benim iki oğluma diyoruz )
-Yok abla...Onlar görevde olacaklar
-Oh oh..Ne âlâ...
-Anlamadımki şimdi. Sen sadece akşam evde olup olmayacağımı sormak için mi geldin yani?
-Evet.
Yahu inanmayacaksınız ama hepsi bu. Akşam evde olup olmayacağımı sormak için ayırmış beni güzel Anjelina’mdan. Hatun, ’’ Evet ’’ dedi, döndü arkasını kendi evine gitti. Şimdi uyuyabilirsen uyu. ’’Benim akşam evde olup olmayacağımı niçin sordu bu?’’ Neyse..Neticede yaşlı başlı kadın. Kim bilir aklına ne geldi yine...Güzelim rüyamın içine etse de hoş görmek lazım.
Önce elimi yüzümü yıkadım. Sonra kahvaltı, makinadaki çamaşırları asmak, makinaya yeni çamaşırlar atıp yeniden çalıştırmak, bulaşık, etrafın toparlanması, akşam için Kangalların yemeklerini hazırlamak filan derken vakit ikindi oldu ki kapım yine çaldı.
Gelen yine Nurhayat Abla ama bu sefer elinde iri bir tavuk.
-Samiciğim. Senden bir ricam olacaktı.
-Buyur abla..Emret.
-Şu Hindiyi keser misin? Abdürrezzak enişten almış ama kan tuttuğu için kesemiyor. Ben de kesemem tabii ki.
-Hindi mi? Hangi hindi?
-Ayol görmüyor musun elimdeki koskoca hindiyi? Bana diyorsun ama sen de bayağı yaşlandın hani...O gözlüklerini değiştir sen, değiştir.
Hımmmm...Belli ki uyanığın biri o tavuğu hindi diye kaskallamış bizim Abdürrezzak enişteye. Şimdi ’’ Ablacığım o elindeki hindi değil, tavuk ’’ desem fena halde üzülecekler. En iyisi ses çıkarmadan alıp kesmek.
Tavuğu bir güzel kestim. Tüylerini yolup tertemiz bir şekilde ablama verdim. Akşama doğru da bizim Kangalları uyandırıp onların yemeklerini yedirdikten sonra bilgisayar başına oturdum. Nurhayat Ablam ’’ Sakın yemek filan yemeyesin ’’ dediği için de öylece aç bilaç bekliyorum. Garanti akşama bana da getirecek o hindiden, pardon tavuktan bir parça. Laf aramızda gözleri pek görmese de harika yemekler yapıyor.
Neyse akşam sekiz gibi kapım çalındı. Açmamla birlikte ne görsem iyi? Nurhayat Ablam ve Abdürrezzak Enişte ellerinde bir sürü poşetler, kap kacak , karşımdalar. Başlarında sivri külahlar, ağızlarında üfleyince uzanan o zımbırtı, ’’ Allahım Allahım..Ben nasıl unuttum. Tabii yaaaa..Bu gün Yılbaşı’’
-Ayol kazık gibi durma orada öyle...Yardım et de şunları içeri taşıyalım.
Benim bir haftalık mutfak ihtiyacını taşıdık içeri...Nar gibi kızarmış Hinvuk, ( Efendim onlara göre hindi, bana göre tavuk olduğu için artık ona Hinvuk diyeceğiz ) Pirinç pilavı, salata, bir kazan mercimek çorbası, bir leğen yaprak sarma, elma, porkal, mandalina, muz, fındık, fıstık, leblebi,kola, gazoz, meyvesuyu , ne arasanız var. Bütün bunların dışında iki poşet daha var Abdürrezzak eniştenin elinde. Onları mutfağa taşımadı nedense...Yanında içeri getirdi. Poşetlerden biri büyük, ötekisi küçük.
İçeri geçtikten sonra Abdürrezzak Enişte söze başladı.
-Samiciğim...Bizim televizyon bozuldu. Tamire gönderdik ama gelmedi. Biz de Nurhayat Hanımla ’’ Bu yılbaşını da Sami ile birlikte kutlayalım.’’ dedik.
-Çok iyi etmişsiniz enişte ama bunca zahmete ne gerek vardı?
-Olsun olsun, sen yabancı değilsin. Bak sana Yılbaşı hediyesi de aldık.
’’Eyvah eyvah...Yahu ben onlara hiç bir şey almadım...Şimdi çok ayıp olacak. Tüüüühh...Nasıl da unuttum bu günün yılbaşı olduğunu. Ben kutlamadığım için unutmuşum yine ’’
-Canım eniştem..Ne gerek vardı. Sen ve ablam benim için Allah’ın en büyük hediyesisiniz...Zahmet etmeseydiniz.
-Haydi haydi çok konuşma da aç bakalım hediyelerini.
Hediyeleri açtım. Abdürrezzak Eniştem nereden bulmuşsa bulmuş bana bir Serkisoff köstekli saat bulmuş hediye olarak. Nurhayat Ablam da üzerinde bir balerin olan müzik kutusu...Kutunun kapağını açınca ’’İngle Bellss’’ Şarkısı çalıyor.
Hediyeler güzel, hoş da benim de onlara hediye vermem lazım. İlle velakin aldığım bir şey yok. Neyse...Neticede bildiğin tavuğu hindi diye alıp kabul eden bu iki ihtiyara nasılsa bulurum bir hediye diyerekten kafayı çalıştırmaya başladım. Onlar gelmeden önce sağa sola tıkıştırdığım yün çoraplarımdan bir çiftini bulup güzelce gazete kağıdına sararak onları Abdürrezzak Enişteye hediye olarak verdim. Zavallım göz yaşlarını tutamadı hediyesini görünce.
-Ah Samiciğim ah demek bana panduf aldın ha...Çok teşekkür ederim.
Sonra da Nurhayat Ablamın hediyesini uzattım. Önce garip garip baktı ve sordu sonra?
-Ayol bu ne böyle kıpkırmızı bir şey..
-Kırmızı don ablacığım. Yeni yıla kırmızı don giyerek girersen o yıl şans hep senden yana olurmuş.
Abdürrezzak enişte de başıyla ’’ Doğrudur ’’ işareti yapınca benim kırmızı alt içlik ’’ şans getiren kırmızı don olarak Nurhayat Ablamın hediyesi oldu. Kadın kısmı işte...Ne zaman hediye alsa duygulanır. Ablam da duygulandı kırmızı donunu görünce. Göz yaşları içinde:
-Çok teşekkür ederim Samiciğim...Ne kadar incesin.
-Estafurullah ablacığım. O sizin inceliğiniz.
Hediyeleşme faslından sonra kıtlıktan çıkmış gibi saldırdık bizim Hinvuk’a...Nurhayat ablam sordu enişte beye.
-Abdürrezzak...Hindinin lades kemiği ile de lades oynanır mı?
-Tabi oynanır nur-u aynım. Gel istersen tutuşalım ha? Nesine?
-Ben bir tek taş isterim. Ya sen?
-Benim ne isteyeceğimi biliyorsun.
-Seni hınzır seniiiii...Kiiihh kiiiihhh kiiiihhh...Tamam kabul.
Ben salak salak ’’ Abdürrezzak Enişte ne istedi acep?’’ diye düşünürken bizim iki ihtiyar benim de yardımımla lades kemiğini kırıp iddiayı başlattılar.
Sonra eller yıkandı ve nihayet ikinci poşeti de açtı Abdürrezzak enişte...İçinden önce bir bez torba, bir kaç fasülye tanesi, kartlar ve üzerinde sayılar olan minik, yuvarlak tahtadan yapılmış zamazingolar çıkardı. Anlayacağınız tombala oynayacaktık. Ama tombala oynamanın bir raconu vardır. Torbaya atılan numaraları oradan çekmek mutlaka evin reisinin işidir ve o anda reis Abdürrezzak Enişte olduğu için o çekiyor numaraları torbadan. Haa..Bir taraftan da hem meyve, çerez, meşrubat Allah ne verdiyse götürüyor hem de televizyondaki yılbaşı programını izliyoruz.
Başladı enişte bey.
-Yetmiş yedi.
Baktım elindeki puldaki sayı on bir
-Doksan dokuz
O da altmış altı tabii ki.Tombalada doksan dokuz diye bir rakam yoktur.
-Sekiz yüüüüzzz.
Gayri ihtiyari ağzımdan kaçtı.
-Ooooohaaaaaa.
-Ne oldu Sami?
-Enişte tombalada sekiz yüz diye bir sayı yok..O elindeki pul seksen.
Bu minval üzre tombala oynuyoruz ama Abdürrezzak Enişte ikidebir soruyor ’’saat 12 oldu mu?’’ Diye...’’ Nurhayat Abla ile yeni yıl dansı yapacak galiba’’ Diye düşünüyorum ama yine de merak edip sordum.
-Hayırdır Enişte? Neden soruyorsun saat 12 oldu mu diye?
-Yahu saat 12 de Nesrin Topkapı dansedecek ya. Kaçırmayalım...
Anlayacağınız enişte Bey 1980 lerde takılmış..Hâla Nesrin Topkapı bekiyor saat 12 olacak da dans edecek diye.
Nurhayat ablam bağırdı birden
-Çinkooooo...
Efendim zamane bilmez tabii ki. Tombala kartındaki I. Sıra numaraları tutturursanız buna I. Çinko denir ki çinko madeniyle uzak yakın hiç bir ilişkisi yoktur. II. sırayı tamamlarsanız II. Çinko, III. sırayı da tamamlarsanız tombala yapmış olursunuz. Çoook eski devirlerde, ben diyim fi tarihi, siz deyin milattan önceki devirler, işte o zamanlarda yıl başlarında böyle bir oyun oynanırdı.
Nurhayat Ablam o akşam bizim ceplerde bozuk para bırakmadı. Bozuk para diyorum çünkü tombalanın bir raconu da asla kağıt parayla oynanmamasıdır. I. Çinko 10 kuruş, İkinci çinko 15 kuruş, Tombala ise 25 Kuruşa oynanır. Maksat kumar olmasın diye. O azcık paralar bile o gecenin sonunda çocuklara paylaştırılırdı sevinsinler diye.
Epeyi bir tombala oynadıktan sonra Abdürrezzak Enişte bu sefer poşetten minicik, sarı dediğimiz madenden yapılma bir şey çıkardı. Aman Allah’ım...Fırdöndüydü bu...Üzerinde ’’bir koy, iki koy, hepsini al ’’ gibi yazılar kazınmış olan ve döndürülerek oynan bir oyundu bu. Elli sene önceki yılbaşıların vazgeçilmezlerinden birisi olan, sonraları plastikten de yapılmış olan bu oyuncağın orijinal halini nereden bulmuştu ki Enişte Bey? Bulmuştu işte...
Epeyi bir fırdöndü oynadık..Onda da Nurhayat Ablam ikimizi de üttü ( Yendi yani, paralarımızı aldı. )
Saat 12 ye doğru Nurhayat Ablam ayağa kalktı. Abdürrezzak Enişteye seslendi.
-Bey, şu yanındaki poşeti uzatır mısın bana? İçeri gidip kırmızı donumu giyeyim.
Abdürrezzak eniştenin gözleri parladı..Poşeti yavaşça uzattı Nurhayat Ablaya . Nurhayat Abla poşeti alırken ona ’’ Pışşşıkkk...Aklımda ’’ Diyerek alınca aklıma geldi ikisi arasındaki lades olayı.
Biraz sonra Nurhayat Ablam içeri girdi. Elinde bir resim çerçevesi vardı. Önce eteğini kaldırarak benim kırmızı içliği gösterdi Abdürrezzak Enişteye.
-Baaakkk..Nasıl olmuş kırmızı donum? Yakışmış mı?
Enişte sanki Afrodit heykeline bakıyormuşçasına mest olmuş vaziyetteyken de elindeki çerçeveyi uzattı.
-Bak burada ne var? Bizim Sami’nin sünnet resmi?
’’Ulan ne sünnet resmi? Ben on altı yaşımda sünnet oldum..Utancımızdan resim mesim çektirmedik ’’ Dememe fırsat kalmadı Abdürrezzak enişte merakla çerçeveyi aldı. Almasıyla da Nurhayat Ablam yapıştırdı.
-Ladeeeesssss....Gelsin bakalım benim tek taş.
Sonra bana döndü.
-Kırmızı don gerçekten de şans getiriyormuş.
---------------------------------------------------------------------------
KIRMIZI DON ŞANS GETİRİR Mİ BİLMEM AMA YENİ YILIN TÜM ÜLKEM İNSANLARINA VE DÜNYAYA BARIŞ VE HUZUR GETİRMESİNİ DİLİYOR, TÜM DOSTLARIN YENİ YILINI EN KALBİ DUYGULARIMLA KUTLUYORUM.
NOT: Nostaljik bir mizah olan bu yazıda geçen tombala artık unutulsa da zamane gençleri onu iyi kötü biliyor, fakat fırdöndüyü ancak biz eskiler biliriz ki benimle ya da bana yakın yaşlardakiler bile unutmuşlardır şimdi. Hatırlatmak için fırdöndünün resmini kullandım bu yazıda, başlık ’’kırmızı don’’ olsa da.
YORUMLAR
Son kısımdaki not olmasa idi, fırdöndüyü hatırlamayacaktım.
Valla,
benim kızlar nereden bulmuşlarsa,
tombala getirdiler bu yılbaşı.
oğlan merakla sordu, nedir bu, nasıl oynanır diye.
Öğrettik ve bir güzel de oynadık.
Bayağı bir eskiden kalma bozuk para varmış, onları kullandık biz de.
Büyük kızım hepimizi yuttu, hoş bir nostalji oldu.
Yazı güzel oldu da,
onaltılık sünnet oğlanının fotoğrafının akıbeti belli olmadı.
Merak ettim;
sünnet olurken miydi, yoksa sünnet giysileri ile miydi fotoğraf?
sami biberoğulları
Fırdöndüye gelince...Yahu onun nereden aklıma geldiğine ben bile şaşırdım desem inanır mısın?
Tombala kültürünü unutturmamak lazım...Sevindim böyle bir nostalji yaşamanıza...İnan bana o tür şeyler bize aile olduğumuzu hatırlatıyordu...Aile olarak birlikte bir şeyler yapmak kadar güzel ne olabilir değil mi?
Selam ve sevgilerimle.
Komşuluk ilişkilerinin yok olduğu şu günlerde imrenesi bir tabloydu yüreğine sağlık hocam...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Sami hocam, sayende eski yılbaşıları hatırladık. Çoluk çocuk tombalanın başına oturmak bir başka güzeldi.
Şimdilerde çoğumuz yalnızız, yalnız olmayanlar da tombala oynamıyor sanırım :(
Yeni yılın sağlık, mutluluk ve kalemine ilham getirsin e mii! Gerçi senin ilhamının maşallahı var ya.
Tebrikler, saygılar...
sami biberoğulları
Bizden sonraki nesil sanırım yaşlanınca çocuklarına '' Aaaahh aaahhh bizim zamanımızda ne güzel face vardı '' Diyecek herhalde.
Selam ve sevgilerimle.
en azından yalnız girmemişsin sami hocam :(( yeni yıla uyuyarak girdim.... on ikide kalktım anneciğimin yaş gününü kutlayıp yastığımla kaldığım yerden yılbaşı kutlamalarına devam ettim
gördüğüm rüyalar bile siyah beyazdı vallah :)))))
nice senelere iyiki varsın
sami biberoğulları
Çaktırma ama ben de yılbaşına yalnız girdim. Yalnız olmasam bu yazıyı nasıl yazardım?
İnsan yalnız olunca işte böyle hayali komşular üretip onlara kırmızı don bile giydiriyor.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
güzel geçen bir yılbaşı..... seneye daha güzeli nasip olsun hocam....saygılar
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle
Böyle komşuların var daha ne istersin,
Yalnız bırakmamışlar elleri ya boş gelseydi..
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Haklısın...Hayali de olsa eli boş gelmeyen komşular güzeldir.
Selam ve sevgilerimlei
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.