- 683 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Törpülü İnsanlar
Lise son sınıftaydım –geçen sene- samimi görünen insanların samimi olduklarına inandığım zamanlar henüz. Okulun son günleri ve okula her zamanki geç kalışlarımdan biri. Sınıfta tek tük arkadaşcıklarım. Hoca yerinde değil. Yoklama kağıdı masanın üstünde. Devamsızlığım on dokuz. Yaşım da on dokuzdan gün almışım. İnandığım değerler var hala. İnandığım samimiyetler… Güvendiğim çizim yeteneğim var. Güvendiğim samimi öğretmenim masada yok. Tek tük arkadaşcıklarım arasında istediğimde pilot kalemini hemen verebilecek olanlar da tek tük. Sorgusuz sualsiz; okula kalemsiz mi geldin demeden, görmüyor musun test çözüyorum demeden verebilecek olanları tek tük. Kimden aldığımı hatırlamıyorum kalemi hatta nasıl aldığımı da hatırlamıyorum. Belki de o bakmazken alıp toz olmuşumdur hemen. Toz oldum. Masanın üstündeki tozlar da hoşlanmadı benden. Yanlarında iğreti durdum. Pek aldırmadım. İşime baktım. Yoklama kağıdını aldım. Numaramı karaladım. Alta bir de hocanın imzasını taklit ederek paraf attım. Çizim yeteneğime güveniyorum demiştim. Birkaç kişiye gösterdim. Onlar da ayıramadılar imzaları birbirinden. Zaten zile de 10 dakika vardı. Hocanın bu saatten sonra geleceği yoktu. Sırama geçtim. Çalışanların dikkatini dağıttım biraz. Lafa tuttum falan. Topuklu ayakkabı sesleri duyuldu. Hoca girdi içeriye. Masaya doğru yöneldi. Ben sakindim. Güveniyordum ona. Sıcak bir insandı. Gülüp geçerdi imzayı görünce. “ben bu imzayı ne zaman atmışım bugünlerde çok unutkanım” bile derdi belki. Yoklama kağıdını kaldırdı havaya. Bunu kim yaptı dedi. Sonra biraz daha desibelli bir sesle tekrarladı aynısını. Ses çıkmadı sınıftan. Ama herkesin kalem oynatması durmuştu. İlgilenmiyormuş gibi yaparken meraklı gözleri bakamıyordu hocaya. Hoca cümleyi yineledi. Bu kez daha sert ve kağıdı sallayarak yaptı bunu. Sesim titremeden ben yaptım dedim. Sonra aralıksız bir konuşma dinledim: ”Terbiyesiz! Nasıl böyle bir şey yaparsın. Ben … yıllık öğretmenim. Kimse cüret edemedi buna. Sen kendini ne sanıyorsun.. Sen yaptığının nasıl bir suç olduğunun farkında mısın? Bunun adı evrakta sahtecilik. Bugün bunu yapan yarın sahte imzalarla neler yapar.. Seni disipline vereceğim. Siz iyice kendinizi aştınız. Terbiyesiz!” Araya girmeye çalıştım: “Ben samimiyetimize güvendim hocam. Alt tarafı kıytırık bir yoklama kağ..” “ Sus cevap verme. Hem suçlu hem güçlü. İleri de dolandırıcılık da yaparsın sen.” Geleceğin yolsuzlarından biri olacağım hakkında bir şüphe kalmamıştı kafasında. Anlamıyordu. Ben düzenin kurallarından daha çok güvenmiştim onun samimiyetine. Bunu anlamıyordu. Devam etti: “Kesinlikle affetmeyeceğim seni. Şimdi müdür beyin yanına gidiyorum..” onun sözünü de arkadaşcıklarımdan biri kesti: “ Hocam bu seferlik affetseniz?” Oysa yaptığım bir suç değildi. Onlar da anlamamışlardı. Belki de hocanın anlamayışını görüp anlamamış gibi yaptılar bilmiyorum. Konuşmamın faydasız olacağını düşünüp sustum. Olayı onların çözmesini bekledim. Hoca cevap verdi: “Bunun bu seferliği yok. İyi niyetimi suiistimal etti. Disipline vereceğim!” Yaptığım iyi niyeti suiistimal değildi. İyi niyete güvendi. Ama bunu ona söylemedim. Sandalyeden kalktı. Kararlı bir şekilde yürüdü kapıya. Aynı kararlılıkla çıktı kapıdan. Arkadaşcıklarım oturdukları yerden beni teselli etmeye çalıştılar: “Son zamanlarda iyi değildi zaten.. korkma ya bir şey olmaz.. disipline gitsen bile en fazla…” Teselliye ihtiyacım yoktu. Ama birinin bana insanlara güvenmemem gerektiğini anlatması gerekir. Uzun uzun hem de. Hangi gülüşün gerçek samimiyet olduğunu da... Ya da ben onlara anlatmalıyım. “Oğlum” kelimesinin ağızdan kolay çıkmaması gerektiğini. Veya anlatmamalıyım. Anlamazlar. O zaman kanmamalıyım. Bir an önce kendime çekidüzen verip insani değerlerimi kaybetmeliyim.