GERİ ZEKÂLI KURBAĞALAR!
Düşündüm de bu hafta ne yazayım diye! Ben hiçbir zaman düşünmedim bu hafta ne yazayım diye. Parmaklarımı klavyenin üstüne koydum ve yazdım yazacağımı. Bitirince geri dönüp birkaç defa okudum, yanlışları düzelttim. Hep aman en ufak bir yazım kusuru olmasın diye. Bazen bir sigara, bazen bir sevgi sözcüğü, bazen bir küfür, bazen bir yaprak ne yazacağımı bana fısıldadı. Beynimin bomboş olduğu zamanlar da olmadı değil. İşte o anlarımda beni bekleyen okuyucuyu düşündüm, yazmak için böylece bir neden bulmuş oldum. Cılız parmaklarım hep yol gösterdi bana. Dünden bir giriş yapalım ve devem edelim…
Dün yakın bir arkadaşım burnunu kaldırarak,"Cumali benim canım üzülüyor!" dedi ve ekledi kalbini göstererek:"Kalbim ağrıyor, kalbim!"
"Yağlı şeyler yeme. Ot mot ye! Ot kalbe iyi gelir" deyiverdim hemencecik.
"Gerçekten ot kalbe iyi geliyor mu?" dedi elini kalbinden çekerek.
"Otun kalbe iyi geldiğini bilmiyorum ama ’ot kafa’ kalbe iyi geliyor. Kalbinin iyi olmasını, acımamasını istiyorsan ’ot kafalı’ ol," dedim ondan uzaklaşarak.
"Bana ot kafalı mı demek istedin? Şu lanet dünyada kimse beni anlamayacak mı?" dedikten sonra tırnağını ısırdı, benim yanıma doğru yürümeye başladı.
"Bu lanet dünyada kimse seni anlamayacak! Bana doğru yürüme dostum. Tanrı’ya doğru yürü. O sana yardım edecektir. Neyin kalbe iyi geldiğini de gayet iyi biliyor. Bana sorma Tanrı’ya sor!" dedim ve yürümeye devam ettim. Arkadaşım bana doğru yürümeye devam ediyordu.
"Bana sorma Tanrı’ya sor, diye bir film filan var mıydı? Hııı?"
"Hııı? Bana sorma, ben anlamam film mimlerden! Çok cahilim," dedim ağzıma bir sakız atarken, çapraz çapraz adım atarken. "Bizim belediyede çalışan M. var ya?.."
İyice somurtarak, "M. mi? Ha, ha, ha! Ne olmuş M.ye? Emekli mi etmişler genç yaşta?" dedi.
"Çöp kamyonunu Fırat’a uçurmuş şeyin orda…" dedim keyifle.
Elini dizine vurarak,"Yok be! Nerde uçurmuş, nerde?" dedi. "Hadi anlatsana be!"
"Gazetede okumadın mı, gazetede? Köprünün hemen yanında bir boru var…"
"Ne borusu ya? O dönemeçte mi?" der demez omzuma bir yumruk vurdu.
"Boklu bir dere filan var ya! Hani yukarından bir bok borusu geliyor ya Fırat’a. Pis bir su şırıl şırıl akıyor. Hemen az ileride bir lokanta inşaatı var? Orda uçurmuş!" dedim bıkkınlıkla. Fırat’a akan bu boklu sular aklıma gelince belediyeye ve çevreci hükümete biraz kızdım içimden. Ah keşke sadece boklu sular aksaydı nehirlerimize. Ne de olsa doğaldı, doğaya dönüyordu. Ya ağır kimyasallar aksaydı? "En ağır, en inatçı kirleri söker atar" sloganını filan kullanan Domestos aklıma geldi. Mikrop düşmanı, doğa dostu temizleyicilerin ne kadar doğa dostu olduğunu test etmeye gerek var mıydı? Yüzde 99,9 oranında parçalanabiliyordu bu harika temizleyiciler. Geriye kalan yüzde 0.1 lik tahribat ise beş tane kurbağanın biraz geri zekalı olarak dünyaya gelmesine sebep oluyordu. Sadece bu kadar bir zarar. Lütfen, bayanlar biraz daha az kullanın kimyasal temizleyicileri ki boklu sular kirlenmesin! Lütfen kurbağaların geri zekâlı olarak dünyaya gelmesine sebep olmayın! İnsan ürünü olan doğal atıkların hiçbir zararı yoktur nehir sularına. Sadece sudaki oksijen oranını biraz düşürebilir.
"Öf lan! Başkan M.yi öldürmüştür. Başka çöp arabası da yok!" dedi kendinden geçmiş olarak.
"İktidar partisinden olsaydı Başkan on tane çöp arabası gönderirdi Tayyip," dedim umursamazca. "Beş tane çok uzun hortumlu itfaiye arabası da gönderirdi. Eylem yapanların üstüne su sıkmak için filan."
"Hortumları çok uzun olur muydu itfaiye arabalarının?" diye sordu.
"Devleti hortumladıkları kadar uzun olurdu. Ne kadar hortumlamışlarsa o kadar uzun…" dedim keyiflenmiş olmak için bir konu bulmuş olarak.
"Tanrım sen bizi koru ’hortumlar’dan! Ama Tayyip devleti hortumlamaz! Aman neyse…" dedi oldukça düşünceli görünen arkadaşım. Ve ekledi:"Neden biz ’Allah’ yerine ’Tanrı’ sözcüğünü kullanıyoruz?"
"Öhö, öhö! ’Hortum’ konusunda net fikirlerim yok! Çevresini saran aç gözlü kurtlar devleti hortumlar! Ve Tanrı’ya gelelim. Çünkü o kadar dindar değiliz, gülsuyu filan sürmüyoruz tenimize. Daha bağımsız bir sözcük olduğu için, her yerde kullanabildiğimiz için. Allah’ın adını boşuna ağzımıza almamış olmak için de kullanmıyoruz.’Allah’ dersen o sözcüğün altından kalkamazsın da ondan. Biz mantıklı ve insancıl olanı yapıyoruz" dedim çokbilmişler gibi.
Yazmak için kendini zorlamayanlardanım. Sayfalarca yazmak gereksiz. Kimsenin vaktini almak istemiyorum. Parmaklarım durmak istiyor artık. Vermek istediğim sadece bir cümleydi. Ve onu da verdim. Diğer cümleler sadece makyaj. Makyaj da lazım. Sansüre uğramaması ve okunması için makyaj lazım, makyaj.
Vesselam!
(Yerel bir gazetede yayınlamak üzereyken son anda savcılık tarafından sansüre uğramıştır, Makyaj da işe yaramamıştır yani.)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.