- 642 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SİNEMACI fikret - 25
Bayram bitmişti. Şimdi yeniden okul zamanıydı. Mukaddes neşeyle okuluna koşarke, Fikret, hiç de istekli değildi okula gitmek için. Nitekim saat onbeş olup da paydos zili çaldığında aklına ilk gelen yine misket oynamaya gitmek oldu. Hiç parası kalmamıştı. Babasından ne para isteyebilir ne de dışarı çıkmak için izin alabilirdi.
Kahveye gelip üzerini değiştirdiğinde önce su kovalarını verdi babası eline.
’’ Sen dolunca kenara çekip haber ver, ben taşırım.’’
’’Peki baba.’’
Birbirine yakın üç tane birden çeşme vardı Kurtköy’de. Bunlardan ilki, en yakın olanı, Muhtarın kahvesinin karşısındaydı. Genelde oraya giderlerdi su almak için. Az ileride büyük çeşme vardı. Gürül gürül akardı suları. Daha ileride bir tane meydanlıkta yalaklı çeşme, bir de komple yalaklardan oluşan çeşme daha vardı ki oradan sadece hayvanlar su içerdi. Yakacık Aydos Dağı’ndan gelirdi Kurtköy’ün suyu. Tüm çevrede bilinen, kaliteli, tatlı bir su idi. Tuzla’dan tankerlerle buraya kadar su almaya gelenler bile vardı.
Kovalar dolunca gidip babasına haber verdi. Aklı halâ misket oyunundaydı. Gözüne ocaklıktaki bozuk para fincanı takıldı. Bozuk paraları oraya koyarlardı. Babası çeşmedeydi. Bir anda fincana uzanıp bir avuç bozuk parayı kaptı ve cebine koydu. Aslında utancından kıpkırmızı olmuştu. Fakat içindeki kumar şeytanı onu çoktan esir almış ve bunu yapmaya mecbur bırakmıştı. Babası çeşmeden döndüğünde, hiç bir şey söylemeden, gizlice çıktı kahveden. Doğru köy meydanına gidip misket oynayan çocukları buldu.
Hararetli bir şekilde, krize tutulmuş bağımlıları andıran davranışlarıyla cebinden paraları çıkartıp misket satın aldı ve oynamaya başladı. Yine yutuldu. Hızlıca döndü kahveye.
’’Nereye gittin sen ?’’
’’Hiiiç. Orhan’a okulla ilgili bir şey sordum da baba .’’
Başladı yine kahvede babasına yardım etmeye. Fakat aklı hep misket oyunundaydı. Nasıl oluyor da her zaman yeniliyordu. Çok mu şanssızdı, beceriksiz miydi , yoksa çocuklar onu hile ile mi yeniyorlardı ?
İbrahim ağa, Tercüman gazetesindeki Kel Aliço’yu okuması için masaya çağırdı çocuğu. Okuması çok dikkat çekti ve hemen hemen herkes onu dinlemeye başladı.
’’Ulan, bu çocukta iş var be ! İncirli, oğlum ; sen bu çocuğu okut ! İş var vallahi bunda.’’
’’Gerçekten de ne güzel okuyor kerata!’’
’’Ben onu okutup, Eşşekli’ye muallim yapacağım!’’ (Şimdiki Şekerpınar’ın adı, eskiden Eşekli imiş.)
İkinci bir seyyar esnaf daha vardı ; hem Çankırı’lı hem de adı onun da Satılmış olan. Sırtında bir çuvalla köyleri gezer, hurda kap-kacak toplar, geçimini sağlamaya çalışırdı.
’’La küçük İncirli ! Sana bir diyeceğim var.
’’Söyle Satılmış amca.’’
’’Sen bana okuma yazma öğretebilir misin ?’’
’’Bilmem ki, nasıl olur ?’’
’’Şuracıkta, ara sıra beraber çalışsak, olduğu kadar işte. Valla çok sevaba girersin ha. Para da veririm sana.’’
En çok para konusu cazip geldi çocuğa. Aslında o yaşta öğretmenliğe başlamanın değerini kavrayamamıştı elbet. Onun misket oynayabilmek için paraya ihtiyacı vardı.
’’Aklını çelme çocuğun Satılmış ! Kafası karışır, kendi derslerine bakamaz sonra.’’
’’Yapma be İncirli!’’
’’Bir şey olmaz baba. Fazla zaman ayırmayız zaten. Ara sıra, beş on dakika falan.’’
’’Oldu bu iş. Hadi hemen başlayalım!’’
Kahvenin bir köşesinde başladılar çalışmaya. Çocuk birden bambaşka bir havaya giriverdi. Adeta öğretmeninin yerine koymuştu kendini. Ders bittiğinde çok mutlu olan Satılmış, cebinden çıkarttığı yirmi beş kuruşu çocuğa uzattı. Sevindi çocuk. Ertesi günkü misket parası şimdiden hazırdı.
Bütün gece yine misket oyununda nasıl kazanabileceğinin hesabını yaptı. Fakat nafile. Çok kısa bir süre içinde yine kaybedip kahveye döndü. Babasından izinsiz çıktığı için bir de azar işitti.
Hafta sonunda Konyalı’nın kahvesinin önünde bir hareketlilik göze çarpıyordu. Bir adam, kahvenin arka duvarının yanındaki bir motoru çalıştırmaya çalışıyordu. Biraz sonra Fikret’i de Kurtköy’e getiren, Tepeören’in eski kamyonunun motor sesini andıran bir şekilde çalışmaya başladı. Arada duruyor, adam öfkeyle yeniden çalıştırmaya uğraşıyordu. Kurtköy’de elektrik olmadığından, sinema makinesi için gerekli olan elektriği üretecek jeneratördü bu.
Kurtköy’e seyyar sinema gelmişti. Fakat , çocuklara sinema getireceğine söz veren Karagöz’cü Cin Ali amcaları değil de, Sinemacı Yılmaz’dı bu gelen. Kısa sürede haber alan tüm çocuklar kahvenin önünde toplaşmaya başladı. Babasından izin alarak Fikret’de koştu oraya. Tıpkı Karagözcü’nün yaptığı gibi kahvenin bir köşesine beyaz bir perde asılmıştı. Ocaklığın yanındaki masanın üzerine de makina kurulmuştu.
Akşamın olmasını sabırsızlıkla bekleyen çocuklar erkenden doluşmaya başladılar yine. Fikret de babasından kaptığı elli kuruşla koştu oraya. Yine en önde, biriketlerin üzerine konan kalasta oturuyordu çocuklar. Yine sinema zamanı geldiğinde oyunlar rica, minnet ve tartışmalardan sonra toplanıp, masalar da duvarın önüne taşındı. Tavana asılı lüks indirilip, daha çok kısılarak ocaklığa alındı.
Makinenin bir ön bir de arka tarafına makaralar takmıştı adam. Bunlardan öndeki doluydu ve içinde film vardı. Arkadaki ise boştu. Ve sinema başladı. Zamanın neredeyse tüm tanınmış komedi oyuncularının oynadığı, çok komik bir filmdi bu. Küçükler, büyükler, herkes gülmekten kırılıyordu. Fakat arada bir film kopuyordu. Makineyi durduran adam filmi yapıştırdıktan sonra devam ediyordu. Tüm bunları merakla seyrediyordu Fikret.
Sinemacı Yılmaz, içerde dolaşarak ücretleri toplamaya başladı. Yine büyükler bir lira, çocuklar elli kuruş.
Uzun süredir ilk defa rüyasında misket oyunu değil de sinemayı gördü o gece Fikret. Sinemacı olmak ne güzel bir şeydi ? İnsan her akşam film seyretme şansına erişirdi. Muazzam bir şeydi bu ! Hele artist olmak ; herkesin rüyalarına giren, ideallerini süsleyen meslek, artist olmak, meşhur olmak, zengin olmaktı. Acaba o da bir gün artist olabilir miydi ? Para ve şöhret sahibi olmak onun da kaderinde yazılı mıydı ?
Devam edecek.
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Sinemada filim seyrettiğim günlere gittim filim kopar ıslık sesleri makinist ayarla seslerini duyar gibiyim.Tebrik ederim saygılarımla.
Fikret TEZEL
Takıldım bu misket oyununa.
Biz de çok oynardık ama,
öyle bağımlılık flan yapmazdı.
Sanırım, daha değişik çokça oyuna sahip olduğumuz içindir.
Bir de bizim mahalle yok yokuştu, düz yer hemen hemen yoktu.
Misket için çarşıya inmek zorundaydınız ve orası bize yasaktı.
O nedenle çok bağımlı olmadık sanırım.
Sinema konusu da ilginçti.
bana da seyrettiğim ilk filmi düşündürdü.
Bir kaç hatıra canlandı aklımda ama,
hangisi ilk filmdi, bilemedim.
Bu misket işi ve parayı yürütmesi hoş olmadı.
Keşke babasının dikkatini çekseydi.
Sonu hayırlı olur inşallah diyeceğim ama,
hiç de öyle gelişmiyor olay.
Fikret TEZEL
Sine güzeldi. benim sinemacılık günlerim de çok güzeldi. Yavaş yaval sıra o günlere de gelecek.
İlginize tekrar teşekkürler.