- 1191 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
PATLAT BAKAYIM SEKİZ KİŞİYE BİR GAZOZ -3-
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Efendim... 12 Eylül 1980 e kadar olan dönem içerisinde bir grup film de ’’Ciklli ’’ Filmlerdi . Cikli filmlerin en eskileri Ayşecik filmleriydi. Asıl adı Zeynep Değirmencioğlu olan mini minnacık bir kız gavur aleminin Shirley Temple’sine karşılık olmak üzere olsa gerek bizim sinemada karşımıza sürüldü. Zavallı mini minnacık bu kızcağızın başına gelenler de pişmiş tavuğun başına gelmezdi genel olarak. Dünyada ne kadar acı, sızı, gaz sancısı, diş ağrısı varsa gelir bu masum kızcağızı bulurdu. O sancılandıkça da bizim kadın kısmısı, hatta koca koca erkekler bile ağlar dururdu. Zavallı kızcağız her filminde bir başka baba ile karşımıza çıksa da ( Ayhan Işık’tan, Nuri Sesigüzel’e kadar ) kötü adamları ya Ahmet Tarık Tekçe, Ya Erol Taş, ya da Hüseyin Baradan olurdu.
Ayşecik dışında bu kategoride bir de Parla Şenol vardı ama ama o çok fazla ses getiremedi nedense...Şimdilerde bazı dizilerde şen şakrak , tatlı komşu teyze rollerinde oynuyor genelde.
Erkek cikler içinde ise Ömercik vardı. Bu cikin asıl adını hâla bilmem. Ayşe ablasıyla birlikte de pek çok filmde cik ciklediler. Ayşe ablası FB li futbolcu Serkan Acarla evlenip film dünyasından elini çekti, Ömercik ise o boncuk gözlerinden birini kaybetti ve hayatını bir terzi olarak devam ettirdi.
İkinci Kuşaktaki cikler içinde en ses getireni Filiz Akın’ın oğlu ( Şimdiki halde yakın zamana kadar Arka Sokaklarda oynayan Başkomiser Engin ) Yumurcak ( İlker İnanoğlu ) , Sezercik ( Sezer İnanoğlu ) ve Afacan’dı. ( Menderes Utku ) Bu cikler içinde en fazla ses getireni Yumurcak olmakla beraber hiç bir erkek cik, Ömercik’in yerini tutamadı. Hiç bir cik onun gibi masum bir eda ile önüne çıkan her orta yaşlı erkeğe ’’ Amca ben sizi çok sevdim, size baba diyebilirmiyim? ’’ Diyemedi. Hiç bir cik -rol icabı- adi bir tinerci olduğu halde Ömercik gibi - adeta leydi okullarınadan mezun bir genç kız misali- kibar ve zarif olamadı. O hiç bir zaman kaba ve kaka kelimeleri ağzına almadı, büyüklerine hep ’’ Siz ’’ Diye hitap etti sokaklarda büyümesine rağmen. Yani Kemal Tuğcu’nun kitaplarında olduğu gibi bir köprü altı çocuğu olmasına rağmen bir Allah’ın günü ağzından küfür ya da argo söz çıkmadı.
Cikleri de böylece eda ettikten sonra gelelim şarkılı türkülü filmler kategorisine...
Bu kategoride öncelikle gerçek işi de ses sanatçılığı olanlardan başlarsak elbette ki ilk ve en önemli sırayı Zeki Müren alır. Onun, baş rollerini Cahide Sonku ile paylaştığı ’’ Beklenen Şarkı ’’ Filmi gişe rekorları kırmakla beraber ben en çok baş rollerini Belgin Doruk ile paylaştığı ’’ Bahçevan ’’ Filmini beğenmiştim. Özellikle de o filmde söylediği ’’ geh geh düldül geh geh düldül , sen düldülsün ben bülbül. Bahçevaan geldi, bahçeeevan geldi ’’ Şarkısına ölmüştüm adeta. Basit bir bostancı olan Zeki Müren o filmde de kibarlığını elden bırakmıyor ve tam bir İstanbul Beyefendisi gibi kendisine bahçıvan değil, bahçevan diyordu. İnanamayacaksınız ama o filmde yumruk yumruğa kavga bile etti.
Bayanlarda ise Gönül Yazardı sinema salonlarını dolduran Özellikle Taçsız Kral Metin Oktay’la çevirdiği ’’Taçsız kral ’’ filmi de en az ’’ Beklenen Şarkı’’ kadar hasılat yapmıştı. Lakin benim nazarımda Taçsız Kral fiminin en önemli sahnesi Metin Oktay ile Ayten Gökçer arasındaki kaçmaca kovalamaca ve ’’ Metin beni yakalayamaz, hiii hiii hiiii’’’ repliği idi ve işin ilginç tarafı koştuğu zaman saf kan arap atı gibi koşan, attığı şutlarla ağları yırtan Metin Oktay , koşarken bir ayağını sağa, ötekini sola atarak ayrık ayrık koşan bu mahalle kızını yakalayamıyordu bir türlü.
Türkücüler içinde sinema salonlarını sallayanların başında o günlerin İbrahim Tatlıses’i Nuri Sesigüzel ilk sırayı alır.Ondan sonra da o değişik sesi ve yanık türküleriyle Yıldıray Çınar tabii ki. Bunun dışında Muzaffer Akgün’den, Ümit Tokcan’a, pek çok türkücü de filmlerde oynamışlardır.
Bu arada Türk sinemasının starları da pek çok filmde sahne sanatçısı olarak karşımıza çıkmışlardır ki bunlar içinde Türkan Şoray’ı ve o muhteşem şarkısı ’’ Tamba tumba, esmer bomba’’ yı unutmak ne mümkündür? Yine Türkan Şoray’ın -İleride bir akım başlatacak olan- Kadir İnanır ile oynadığı ve Karadenizli bir kızı canlandırdığı filmde balıkçı tezgahında şarkı söylemesi, o şarkıya tüm balıkçıların hatta müşterilerin iştirak ederek horon tepmesi de ayrı bir garabettir bizim sinemamızda. Sanırsın bizim balıkçılar hep böyle satarlar balıklarını ve alıcılar da horon teperek alırlar balıklarını. Haaa Kadir İnanır’ın başlattığı Akım dediniz değil mi? Kadirzm efendim Kadirizm. ( Ona da dokunacağız ileride ) Tabii ki bu filmlerde söylenen şarkıların hepsinin Gönül Yazar’ın ablası Belkıs Özener tarafından söylendiğini bilmiyorduk o yıllarda ve hiç birimizin aklına nasıl oluyor da Türkan Şoray, Fatma Girik, Filiz Akın ve Hülya Koçyiğit’in aynı sesle şarkı söylüyor olduğu gelmiyordu.
Bizim delikanlılık yıllarımızda iki pop sanatçısı da film yaptı ama bunlardan biri olan Barış Manço sadece ’’ Baba beni eversene ’’ Adlı filmde Meral Zeren ile birlikte oynadı ve başka film çevirmedi. Ondan önceki kuşakta ise Erol Büyükburç oldukça ses getiren filmlerin esas oğlanı oldu. Mübalağasız Erol Büyükburç’un o günlerin Tarkan’ı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim çünkü adamcağız sahneye çıktığında genç kızlar zavallının elbiselerini parçalar ve kaptıkları o parçalarla hava atarlardı ’’ Erol beni seviyor, baaakk bana elbisesinden bir parça bile verdi ’’ Diye. Erol’a kalsa o milyonluk kostümümün bir boncuğunu bile vermeyecek ama o günlerde özel güvenlikçi diye bir olay yok gazinolarda..Bir iki fedai ise yüzlerce azgın kızla başa çıkamıyor tabii ki.
Oysa biz erkekler çok daha centilmendik. Mesela Beykoz Korusuna film çevirmeye gelen Hülya Koçyiğit, film icabı itfaiye arazözü ile bir güzel yağmur altında sırıl sıklam olduğunda tenine yapışan elbiseleri dolayısyla ortaya çıkan vücut hatlarını seyretmekten elbiselerini yırtıp hatıra almak aklımıza bile gelmemişti. Tam tersine eve koşup havlu, bornoz getirenlerimiz bile olmuştu.
Bilmem şarkılı türkülü filmler arasında yer alırmı ama bu arada bizimkileri bir de müzikal film yapma sevdası sardı ki sormayın. Elin gavurunun Grease’si ( John Travolta - Olivia Newton John oynadı baş rollerini ), Hair (Saç ) Müzikallari o kadar beğenilip gişe rekorları kırdığına göre neden olmasın dı.
Olmasına olsundu da kim oturup öyle aylarca operalar, aryalar hazırlayacak. Hemen Tiyatrolara saldırıldı ve Keşanlı Ali Destanı karşımıza bir müzikal olarak çıkıverdi. Baş Rollerinde Fikret Hakan va Fatma Girik vardı...( Tiyatroda Gülriz Sururi- Engin Cezzar )
Alışamadık müzikallere nedense..İnsanların çarşıda, pazarda, dergahta, bargâhta hep şarkı söylemesi, iki tane adam gibi kelam ettikten hemen sonra cıvıtıp ’’ Ulen Ziyaaaa..Karnın toktu, çişin yoktu neden gittin helayaaaa’’ Demeleri bize çok yabancı geliyordu ( Bu replik herhangi bir filmden değil..Merhum komedyen Celal Şahin’in akordeonu ile söylediği Valencia şarkısının komediliştirilmiş halinden bir bukledir. )
Bir diğer Müzikal, Lüküs Hayattı...Onda da aklımda kalan en bariz isim Suna Pekuysal ve Zihni Göktay olarak kaldı.
Bu arada yabancıların ’’ Neşeli Günleri ’’ Bizde de hiç bir format değişikliğine uğramadan aynen uyarlandı ve Hülya Koçyiğit ile Ediz Hun, baş rollerinde oynadı. O garibim çocukların iki adımda bir şarkı söylemekten bademcikleri şişmiştir garanti.
İlerleyen yılların en bariz müzikali ise Tiyatro sahnelerinde ’’ Hisseli Harikalar Kumpanyası ’’, Sinemada ise Gırgırıye olan seri idi. Bu serinin esas oğlanı Erol Evgin, Esas kızı ise Gülşen Bubikoğlu idi. Geri dörtlü, orta saha ve ileri ikilide ise kimler yoktu kimler...Müjdat Gezenden Nevra Serezliye kadar tüm ünlüler bu seride mutlaka bir şarkı söylediler , solo yapmasalar bile koroların içinde yer aldılar.
Müzikli filmler içinde en gıcığıma giden çingeneli filmler olurdu. Çünkü İstanbul’da Balat’ta, tam da çingenelerin - onların tabiriyle Romanların- ortasında yaşıyordum. Benim tanıdığım Romanlar ile filmlerdeki Romanlar o kadar farklıydı ki...Bizimkiler hâla daha Türk çingenesini beyaz perdeye yansıtabilmiş değilllerdir..Evet iddia ediyorum. Bu güne kadar çevrilen hiç bir filmde ve günümüzde yapılan dizilerde Türk çingenesi henüz daha olduğu gibi yansıtılamamıştır ne beyaz perdeye ne de beyaz cama. Bizim çingenemiz eskiden İspanyol çingeneleri olarak karşımıza çıktılar hep, Günümüzde ise burnunu sıkarak konuşan her ortadirek kadını çingene diye yutturmaya çalıştılar ki alakası yok.Yahu bizim çingenemiz Vivaldinin Keman konçertosundan ne anlar...Gel gör ki filmlerimizde bırakın Vivaldi’yi, Çaykovski’nin Kuğu Gölü Balesini bile çaldı hatta çığırdı bizim çingeneler darbuka, klarnet ve keman eşliğinde.
Yarın da biraz hem korkalım hem de kahkaha atalım mı ne dersiniz?
YORUMLAR
sami biberoğulları
Dizi devam ediyor inşallah...Daha neler var neler.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Bir gün eğer bu yazı dizisi kitap olursa söz, sana ithaf edeceğim...Senin şiirin bask olayı nerelere getirdi...Şu an dizinin sekizinci bölümünü yazmış durumdayım ve sanırım bir bu kadar daha yazılacak konu var.
Teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
Yazınız beni eski günlere götürdü. O bahsettiğiniz filmlerin çoğunu gördüm diyebilirim. Zevkle okudum. Türk Sinemasının tarihi gibi...Elinize sağlık.
sami biberoğulları
Sayfama şeref verdiğiniz ve bu güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Diğer bölümlerde ilginç sürprizlerde var..Okursanız memnun olurum.
Selam ve sevgilerimle.
İlgi ile,
merak ile,
şaşırarak izliyorum yazı dizisini.
Yav arkadaş,
o günleri biz de yaşadık,
o filmlere biz de gittik,
o heyecanlara bizler de kapıldık,
o filmlerde bizlerde ağladık, güldük,
ama gelin görün ki;
benim hatırladıklarım, hatıramda barındırabildiklerim olukça az.
Tebrik ediyorum hocam.
Her cümlende bizi başka hatıraların kucağına atıyorsun.
Yazıyı,
tebessümlerle okuyoruz.
Güzel günlermiş.
Yoksulduk,
sıradandık,
eğlencemiz sadece sinema,
onun uyduruk filimlerdi ama,
galiba o zamanlar daha güzeldi hayat.
Özlemişim...
sami biberoğulları
Yoksulduk ama üç kuruş para elimize geçince kendimizi bir sinema kolyuğuna atıyor ve hatta yanımızda oturan, daha önce hiç tanımadığımız birinin elindeki külahtan patlamış mısır yiyorduk. Böylesine bir sinema dostluk ve dayanışması da vardı.
Tamamen kendi hatıralarım olan bunca film nasıl hafızamda kalmış ona ben de şaşıyorum..Sen henüz üçüncü bölümü okudun, oysa ben sekizinci bölümü yazdım biliyor musun...Yazdıkça aklıma neler geliyor neler...Yahu düşün bir kere..Henüz '' Parçala Behçet'' Li filmlere, Ya da Ferdi, İbo, Bülentli filmlere, Ceki Çen, Van Damm, Rambo, Rakilere, gelmeden sekiz bölüm oldu...Böyle giderse kitap olur bu dizi.
Selam ve sevgilerimle.
Eray hanımın yorumu o günleri anlatıyor,
şaşırırdık herkül o kayayı nasıl kaldırıyor,
gelmemişken o zamanlar sünger.
tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Eray çok güzel bir şiirle karşılık vermiş bu yazı dizisine.
Ah o Herkül ah...Onun yüzünden az mı belimizi sakatladık '' Ben bu kayayı kaldırırım '' derken...Dediğin gibi sünger denilen olaydan haberimiz yoktu...Yahu onu geçtim..Bir filmde ölen bir vatandaş bir başka filmde yine karşımıxza çıkınca önceleri ikiz kardeşi sanıyorduk...Sonradan öğrendik gerçekte ölmediğini)))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Daha ne filmler var sırada.
Yazı şu anda sekizinci bölüme ulaştı ve daha yazacak bir sürü şey var..Ama önümüzdeki bölümde bir paragraf da olsa sen de yazı dizisi içinde yer alıyorsun.
Selam ve sevgilerimle.
sağol hocam zaman tünelinden çıkarma bizi...bu seri gerçekten çok mükemmel....saygılarımla
sami biberoğulları
Bu tünele bir daldık, pek çıkacağa benzemiyoruz. Şu anda sekizinci bölümünü yazdım ama daha hâla yazacak bir sürü şey var...Meğer ne büyük bir birikim varmış bende de farkında değilmişim...Yazdıkça neler neler hatırıma geliyor bir görsen şaşarsın.
Devam edeceğiz inşallah.
Selam ve sevgilerimle.
Güzel yazınız çocukluğumuzda tv az olduğu her şeyin kadrinin bilindiği az ama öz günlere götürdü .Tabii ki o zamanlar bizler çocuktuk ne mümkün bu bahsettiğiniz kişileri görmek.Yeni yıl kartpostallarına resimlerine hayranlıkla bakardık.İmrenirdik onlara.Bir gün tv de Erol evgin anlatıyor beni çok seven küçük bir hayranım erkenden uykuya yatıyor ki rüyasında beni görsün. O dönemlerde gerçekten sevgiler gerçekti duygular samimiyet kokardı.Günümüzde sanırım kitle iletişim araçlarının çoğalması bazı değerlerin kaybolmasına çanak tuttu.Yazınız gecenin bu vaktinde şehir şehir cadde cadde dolaştırdı ama çok çok beğendim saygılar sunuyorum hocam.
Hani bir şarkı vardı KİMLER GELDİ KİMLER GEÇTİ bu yazınızın melodisi olmuş
Melda tarafından 12/23/2013 1:38:01 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Bu anlattığın Erol Evgin örneğinin aynısını bizzat ben yaşadım..Benim hiç bir şeyle ilgilenmeyen zihinsel engelli bir oğlum vardır..Hiç bir şey kolay kolay onun ilgisini çekmez ama Tarkan'ın '' Oynama şıkıdım şıkıdım'' Şarkısını duyunca tüm dikkatini ona yöneltir.
İlginç bir durumdur ama sebebini çözemedik maalesef.
Daha nice turlar atacağız inşallah.
Selam ve sevgilerimle.
Şiiride benden olsun
YEŞİLÇAM AŞKLARI
Ben seni filmlerdeki gibi aşık olmak istedim
Sen hep kaçtın sevgime gönlünü kapadın
Kulaklarını tıkadın aşk bestelerimi duymadın
Seninle Yeşilçam filmlerindeki gibi aşk yaşayabilirdik
Ama sen sevgiyle uzatmadın ki ellerini bana
Sen Ayhan Işık olurdun ben Belgin Doruk
Ben küçük hanfendi sen yakışıklı soförüm
Sür arabayı Trabya kuzum derdim
Başüstüne değip basardın gaza üstü açık arabla
Rüzgarda şapkam uçardı uçurumun kenarına
Şapkamı alırdın uçurumdan cesurca
Teşekkür ederdim sana sen gülümserdin çapkınca
Seninle Yeşilçam filmlerindeki gibi aşk yaşayabilirdik
Ama sen sevgiyle uzatmadın ki ellerini bana
Sen Kadir İnanır olurdun bense Türkan Şoray
Nayır nolamaz diye konuşurduk seninle sürekli
Sen fakir ama gururlu genç ben fabrikatör kızı
Aşkımıza engel olmaya çalışan kötü babam
Sana bir milyonluk çek verirdi kızımı bırak diye
Bense elinde görünce çeki hıçkırarak kaçardım
Kahrolup üzüntüden yatağa düşerdim ince hastalıktan
İnsafa gelip itiraf ederdi çeki yırttığını zalim babam
Seninle Yeşilçam filmlerindeki gibi aşk yaşayabilirdik
Ama sen sevgiyle uzatmadın ki ellerini bana
Ben dört çocuklu Sultan olurdum gecekondunun güzel dulu
Sense Orhan Abinin şarkılarını çalan çapkın minibüscü
Beni tavlamak için peşimde dolanıp dururdun
Hale Jale Lale yi bırakıp aşık olurdun bana
Dört çocuğuma rağmen evlenirdin benimle
Akşam iş dönüşü çokamel götürürdük çocuklarımıza
Seninle Yeşilçam filmlerindeki gibi aşk yaşayabilirdik
Ama sen sevgiyle uzatmadın ki ellerini bana
Ben hülya Koçyiğit sen yakışıklı Ediz Hun
Ormanda elele koşardık sevgiyle birlikte
Ağaca kalp kazır isimlerimizi yazardık içine
Ben CE yapardım beni yakalar öperdin dudaklarımdan
Ağaca yaslanıp otururdun ben dizlerine yatardım
Sen ipek gibi saçların var sevgilim der okşardın
Seninle Yeşilçam filmlerindeki gibi aşk yaşayabilirdik
Ama sen sevgiyle uzatmadın ki ellerini bana
Araba çarpardı bana ve ben kör olurdum
Kemancı olurdun sen çalar ben şarkı söylerdim sokaklarda
Viran sıvaları dökülmüş duvarlardaki sıradan resimleri
Tanıtırdın bana paşa dedemler soylu ailem diye
Sokakta şarkı çalıp söylerken araba çarpardı sana da
Sende kötürüm olurdun ben tekerlekli sandalyeni iterdim
Ben ayakların olurdum sen gözlerim körtopal geçinip giderdik
Seninle Yeşilçam filmlerinde ki gibi aşk yaşayabilirdik
Ama sen sevgiyle uzatmadın ki ellerini bana
Selam ve sevgiler
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA tarafından 12/23/2013 12:57:58 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Çok çok teşekkür ederim..O günleri bir daha yâd ettim bu güzel şiirle.
Selam ve sevgilerimle.