- 1922 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
PATLAT BAKAYIM SEKİZ KİŞİYE BİR GAZOZ -1-
İlk seyrettiğim film hangisiydi hatırlamıyorum. Gidebildiğim en eski geçmişte babamın kardeşime isim koyarken Raj Kapor’un baş rolünde oynadığı Avare filminden etkilendiği ve kardeşimin adını Raci koyduğu var.
Benim de hayatımda yabancı film kategorisinde ilk sırayı Hint filmleri alır.
Severdik Hint filmlerini... İki sebepten severdik: 1- O kadar para vermiş sinemaya gitmişiz ( 50 Kuruş ) doyunca film seyretmemiz lazım... İşte Hint filmleri bu ihtiyacı tam karşılarlardı. Çünkü bir başladı mı bitmek bilmez, en kısası bile dört saat sürerdi 2- Hint filmleri Türk sinema seyircisinin( Özellikle kadın seyircilerin ) film kriterlerine en uygun filmler olurdu. Türk sinema seyircisinin güzel film kriteri de aynen şuydu:
-Kız Aysel...Melek sinemasına bir film gelmiş, bir film gelmiş sorma...O kadar güzel olur yani...Ağlaya ağlaya gözlerim şişti kızzzz.
Yani bir film ne kadar ananızı ağlatıyorsa o kadar çok sevilir ve ’’Güzel film ’’ payesi ile ödüllendirilirdi. Bu kategoride hatırladığım en eski Türk filmi ise baş rolünü Hüseyin Peyda’nın oynadığı ’’ Perişan ’’ Filmiydi.
Ancak...Artık annelerimiz bizi de yanlarına alıp mahalle hamamına götürmez olunca anladık ki biz erkeğiz. Erkek adam da ağlamayacağına göre artık gittiğimiz filmler değişmeliydi. Başladık erkek filmlerine.
Erkek filmlerinin başında Gangster filmleri yer alıyordu. . Raki, Bonyy ve Clayd, Arsen Lüpen vs. Bu arada İstanbul’da da bir Necdet Elmas çıkmasın mı ortaya? Adeta göbek attı tüm İstanbul. Neredeyse şarkı bile yapacağız. ’’ oh ohh ohhh çok şükür dostlar, artık benim de bir gansterim var ’’ Diye.
Bizimkiler de başladı ganster filmlerine ve Orhan Günşiray oldu sana bir Necdet Elmas. Peşinden Ayhan Işık da oluverdi bir Cingöz Recai..Ohhh kebap...Yeme de yanında yat...Biz de artık doğal olarak komple ya Necdet Elmastık, ya Cingöz Recai, ya da Raki...
Erkek filmlerinin ikinci etabında kahraman Romalıların hain düşmanları ( Kimlerdi fark etmiyordu. Romalılar kahraman, hatta Türklerin atalarıydı. Onların karşısındakiler ise kim olursa olsun düşmandı. ) ile yaptıkları savaşlar yer alırdı. Her birimiz Herkül gibi olmak için az mı yağ tenekelerinin içine beton doldurup halter çalışmaları yapmıştık. Bu filmlerden sonra artık mahallede adlarımız değişmiş her birimiz Jül Sezar, Antonius, Paris, Agamemnon olmuştuk. Kızları da Kleopatra ya da Helena diye çağırıyorduk. Lakin idolümüz Benhur ve Samson idi genelde.O Brutus olacak alçağı hiç birimiz sevmemiştik. Kleopatra denen hatun da güzeldi, iyiydi, hoştu ama çok oynak bir karıydı. Yani gözümüz çok da tutmamıştı.
Sonra Vestern denilen filmler serisi başladı. Önce John Vayne amcam arz-ı endam eyledi kovboyların babası olarak. Sonra Clint Eastvood ve Guelenno Gemma... Artık isimlerimiz Cango, Ringo,Sabata olmuş, laz arkadaşlar içinde Lazigolar çoğalmıştı. Birbirimizi İyi Kötü Çirkin filminin -sanırım - bir repliği ile selamlıyorduk : ’’Hey amigo..Yes Sabata...Hi hooooooo hooooo’’ Belimize taktığımız su ya da çatpat tabancalarını en hızlı şekilde çekmek başlıca amaçalarımız arasındaydı.
Her ne kadar bu filmlerde her zaman kahraman kovboylar hain kızılderililerin canına okusa da mahalledeki gerçek yaşamda nedense işler hep tersine döner, bizim su tabancaları - zorla kızılderili olmaya ikna ettiğimiz ve kümeslere girerek tüylerini yolduğumuz tavukların tüyleriyle süslediğimiz- hain kızlderilieri ancak ıslatırken onların söğüt ağacı dallarıyla yaptıkları okları zaman zaman kıçımızda, kafamızda deliklerin açılmasına sebep olurdu.
Efendim daha sonra komedi furyası başladı. İki İtalyan gülemketen işetiyordu milleti. Bizimkilerin Yavru ile Katip adını verdikleri ve yanlış hatırlamıyorsam Erol Günaydın ile Altan Erbulak’ın seslendirdiği bu ikili ( Franco Franchi -Ciccio Ingrassia ) büyük küçük herkesin sevgilisi oldu bir anda. Yine aynı yıllarda Lui de Funes adlı bir Fransız da bizlere bol kahkaha attırdı. Ama hiç birisi Jerry Lewis kadar güldüremedi dersem sanırım mübalağa etmiş olmam...Komedinin kralı şüphesiz Jerry Lewisdi ama ben Danny Kay’e de bayılırdım..Özellikle de doğallığı ve mimikleri mide kramplarına yol açardı bende.
Türk sinemasında ise onların rakipleri önceleri Suphi Kaner, Vahi Öz iken daha sonraları Öztürk Serengil ve Sadri Alışık oldu. Özellikle de Sadri Alışık’ın Turist Ömer serisi...Filmin bir tek karesini bile kaçırmamak için ne kadar sıkışırsak sıkışalım kalkıp tuvalete gitmez, zaten gülmekten altımıza işeten filmlerde ’’Anaaa sıkıştım ’’ diye mızıldandığımız anda babamız tarafından uzatılan boş gazoz şişelerini bol bol sıcak ve köpüklü gazoz ile doldurmamıza yol açar, bir gazoz şişesinin yetmediği durumlarda ise ’’ Çüşşş eşşeoğlu eşek ’’ diyerek ikinci bir boş gazoz şişesinin önümüze uzatılmasına sebep olurdu. Kız çocuklar mı? Onlar çaresiz altlarına işerlerdi. Gazoz şisesine yapacak halleri yoktu doğal olarak.
Yine o yıllarda yaşı ne olursa olsun kadın taifesinin hasta olduğu yabancı erkek artistlerin başında önceleri Clark Gable, Rock Hudson, Richard Burton,Tony Curtis gelmekle beraber Alain Delon hepsini sollardı. ( İtoğlu it hâla oldukça yakışıklıdır. ) Kadınlar arasında da Sophia Loren, Elizabeth Taylor, Rachuel Velch, Gina Lollobrigida, gelmekle birlikte erkek taifesi de genelde Brigitte Bardot hastasıydı. Bana soracak olursanız ekeklerde Alain, kadınlarda Gina derdim.
Türk erkelerde ise o kadar çoktu ki: Orhan Günşıray, Eşref Kolçak, Ayhan Işık, Fikret Hakan, Tamer Yiğit ve Altın Çocuk Göksel Arsoy..İlle de Göksel Arsoy... Tüm genç kızlar, hatta evli barklı bayanlar bile Göksel Arsoy hastasıydı. Taaa ki Cüneyt Arkın devreye girene kadar. O devreye girdikten sonra artık varsa yoksa Cüneyt oldu. Artık Ekrem Bora, İzzet Günay, Salih Güney’in, hatta daha sonraları ortaya çıkan yakışıklılar yakışıklısı Engin Çağlar’ın bile yüzüne bakan yoktu neredeyse. Gerçi Cüneyt’in tahtınını da mahallelim Tarık Akan salladı biraz ama çok uzun sürmedi onun saltanatı.
Türk Kadınları içinde ise hatırladığım en eskisi - Darül acezede hayata gözlerini kapayan - Cahide Sonku idi. Sonra da Neriman Köksal ile Müslim Baba’nın karısı olan Muhrerem Nur tabii ki ama tam benim zamanım diyeceğim zamanların asları dört taneydi: Fatma Girik, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit ve Filiz Akın...Dördü de neredeyse eşit ilgi ve sevgi görürdü. Benim favorim Filiz Akın ve Sevda Ferdağ olmakla birlikte halk Türkan Şoray’ı daha fazla severdi sanki. Baldır bacak meraklısı iseniz de Mine Soley ve yaş olarak ilerlediği yıllarda tövbe edip kadın erenlerden biri olan Leyla Sayar vardı. Bu arada tövbekarlar sınıfı içinde bir de Kudret Şandra vardı ki onun o yıllarda kadın mı erkek mi olduğuna bir türlü karar veremezdik. Yıllar sonra hacı olup sakal bıraktığında anladık ancak erkek olduğunu.
İşte bu dörtlüden sonra Türkiye’de kartpostalları en fazla satılan, bu yüzden de kartpostalcıların veli-i nimeti durumuna gelmiş olan Müjde Ar çıktı piyasaya. Çok uzun süre özellikle askerler onun dansöz kıyafeti içindeki kartpostallarını taşıdılar ceplerinde. Benim öğretmenliğimin ilk yıllarında bile yaptığımız üst aramalarında en çok Müjde Ar fotoğrafları buluyorduk çocukların ceplerinde, defterlerinin arasında ki ilk görev yerimin bir İmam-Hatip Lisesi olduğunu da hatırlatayım bir kez daha...O derece yani.Müjde Ar hayranlığı ne imama, ne hatibe ne de gassala( ölü yıkayıcı ) bakıyordu. Tabii ki söylemeye gerek yok. Hülya Avşar sinemaya başladıktan sonra bu tahtların hepsini alaşağı etti. Emme valakin bana sorarsanız varsa yoksa Perihan Savaş derim...
Hay Allah...Aslında sinema filmlerinden bahsediyorduk değil mi ? Konu biraz dağıldı.
Efendim komedi filmleri furyası ile birlikte Türk sinemasındaki melodram filmleri de devam ediyordu tabii ki. Onlara da gidiyorduk. Zaten bizim için film olsun da konusu ne olursa olsundu. Bir film seyretmek için gündüzden gelip tüm sinema bahçesini ( Açık hava sinemadan bahsediyorum ) temizler, ayrıca film aralarıda alaska, frigo, gazoz, patlamış mısır satardık sinemacılar için. O film aralarında gazoz satarken bazı amcaların sanki karlı dağdan kar bağışlıyormuş gibi böbürlene böbürlene bir yirmi beş kuruş uzatıp. ’’ Patlat bakayım şöyle sekiz kişiye bir gazoz ’’ demesi ve gazozun yarısını kendi içtikten sonra kalan yarısını da - içmeleri için- karısı ve altı çocuğuna uzatmaları yok muydu? Resmen hem gıcık hem de ifrit olurdum.
Evet..Türk filmlerinde genelde zengin oğlan fakir kıza aşık oluyor ya da fakir oğlan zengin kızına aşık oluyor araya mutlaka kötü birileri giriyor, kız ya da oğlan verem oluyordu. Tıp biraz ilerleyince hepimiz komple BÇG aşısından geçirildikten sonra veremin yerini kanser aldı doğal olarak. Bu arada bir araba kazasıyla kör olup yine bir araba kazasıyla görmeye başlayanlar, iki ayağı da felç olup bir araba kazasıyla maratona başlayanlar sık sık rastlanan sahneler olup, topal olan bana ’’ Ya Rabbim bana da bir araba çarpsa da şu ayağım iyileşse’’ Diye dualar ettiriyordu. Hatta ayağım iyileşsin diye özellikle keç kez kendimi arabaların önüne atmama rağmen İstanbul’un puşt şoförleri sağlam insanları sakat bırakmakta gösterdikleri hüneri benim gibi bir sakatı iyileştirmede gösteremediler bir türlü. Tam bana çarpmaya bir santim kala durdular hep ve arabalarından inip bir ton dayak attılar genelde. İşte bu filmler kadınların çantalarında bir kaç mendille birlikte gittikleri filmler olup bizim kara bahtlı kem talihli kadınlarımız kendi dertlerine yanacaklarına o filmlerin esas oğlanları ve esas kızlarına göz yaşı döker, çarşaf çarşaf mendil ıslatırlardı.
Kadınlar Fabrikatör Hulusi Amcanın kızı Nalan’ın , Fakir bir köylü parçası olan Eröl’e aşık olması ve kavuşamamasına ağlayadursun bizler için yabancı amcalar çok cici filmler yapıyorlardı ki bunların başında önce Anjelik serisi geldi...Anjelik de Anjelik yaniiii..Öfff ki öfffff....Sonra yarı erotik yarı komedi Lando Buzzanca filmleri, Edvige Fenech filmleri ve nihayet Slvia Christel’li Emmanuella serisi...
Devamı ? O da sonraya kalsın..Daha neler var neler.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Senin bir şiirinden aldığım ilhamla başladığım bu yazı dizsi sanırım bir kitap olacak. Çünkü yazacaklarımın henüz yarısına bile gelmeden beşinci bölüm yayına hazır durumda.
Çok çok teşekkürler verdiğin bu ilham için.
Selam ve sevgilerimle.
ilk satırdan son satıra kadar aynısını bende sivasta yaşıyordum...inanırmısın aynı isimler hep beynimde....şunuda unutmaki hocam o yıllar hayatın tadıydı.... hayatın adıydı...çok sağol geçmişe bir yolculuk yaptırdınki sorma ben o yıllarda en çok ahmet mekini severdim...saygılar
sami biberoğulları
Ne de olsa benden bir iki yaş büyük olduğuna göre sen bunları benden çok daha iyi hatırlarsın elbette.
Ben de yazdıkça aklıma neler geliyor neler ve işin güzel tarafı nedir biliyormusun, bu yazı dizimde hiç bir başka kaynaktan tek bir alıntı yok. Tüm filmler, sanatçı isimleri, filmlerin konusu tamamen kendi belleğime kazınmış şeyler, yani dağarcıktan çıkarıp çıkarıp yazıyorum.
Yine işin güzel tarafı, sadece bir iki bölüm yazarım diye başladığım bu dizi sanırım bir kitap hacminde olacak çünkü yazacaklarımın henüz yarısına bile gelmedğim halde şu anda beşinci bölümü yazılmış ve yayına hazır durumda.
Selam ve sevgilerimle.
Yani sinema konusunda bilmediğiniz, atladığınız yok.
Eski günlere döndüm.
Anneannemin ağababamın, dedemin yaşadığı o günlere.
Yabancı flimler, hint flimlerini Ankara'da Özer sinemasında seyrederdim.
Ankara'ya anneanneme gitmemin ilk sebebi de bu olurdu. Çünkü orada
sinema dizimizin dibindeydi. Evin hemen yanıbaşındaydı açık hava sineması.
Annemin babaannesi Muhterem Nur'a kızım derdi. Bizim sokaktaki Fadimanim teyzenin
Türkân Şoray'a kızım dediği gibi.
Bende anı çok,
kesiyorum,
tebrikler,
selâm ve sevgilerimle..
glenay tarafından 12/19/2013 9:37:21 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Bizler öylesine sinema manyağı idik ki..Zaten yazımda da belirttim. Bir film syretmek için tüm sinema salonunu temizlemek ne demektir? Ama biz yapardık. Tek bir bilet alıp on kişiyi kalabalıkta sinemaya sokmaktan tutun da yırtılmış biletleri çöpten toplayıp onları tekrar yapıştırarak sinemaya girmeye varıncaya kadar - bir film için - yapmadığımız şey kalmazdı.
O bakımdan da filmler konusunda bilmediğimin olmaması çok normaldir.
Bu arada..Benim biraderler de beni hep Rahmetli Cevat Kurtuluşa benzetirlerdi nedense.))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
glenay
belediye odacısına, selâmımı söyle Ahmet Acele'ye çocukları sinemaya koysun derdi. Ben kardeşim ve halamın kızı, flim değişince soluğu ya
babam da alır, ya da doğrudan sinemacıya gider, babam söyledi diyerek
bedava girerdik. Şimdi olsa, Allah korusun gidip böyle söylenir mi?
Çocukluk işte. Bu sayede pek çok flim seyrettik:)
Cevat Krtuluşu ve sizi düşündüm- hiç ilgisi yok. Siz yazılarda gülmece yazıyorsunuz ama, gerçek halinizi gördüm.
iyi geceler..
Yazının sonunda aklıma bir karikatür geldi. Adam TV izliyor, haberlerde spiker malum yıldız Emmanuella'nın öldüğünü söylüyor. Adam ağlamaya başlıyor. Eşi soruyor; "hayırdır bey, neden ağlıyorsun?" El cevap; "anlamazsın sen git yat...!"
sami biberoğulları
Emmanuel gerçekte ölmedi değil mi? Bana ölmediğini söyle ne olur))))))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
Erol URAZ.
sami biberoğulları
Daha dur bakalım..Yeni başladık..Sırada daha neler var neler.
Selam ve sevgilerimle.
Uzun bir "anılarda yolculuk" yaptık sayenizde Sami Hocam..
İlk seyrettiğim sinema filmi, 1960 yılında "Ayşecik" serisinden bir Zeynep Değirmencioğlu filmiydi. Günlerce tesirinden kurtulamamıştım çocuk aklımla. Zaman içinde filmlerin gerçek olmadığını anladık ama bu arada epey gözyaşı dökmüştük..
Güzel hatıralara götüren yazı için teşekkür ediyor, sıhhat ve selâmet diliyorum.
sami biberoğulları
Bakalım devamında da hatırlayacağınız filmler olacak mı ?
Selam ve sevgilerimle.
Güzel bir yazı olmuş, elinize sağlık.
Sanırım bir dönem de Bruce Lee, Wang Yu ve Emmanuelle filmleri revaçtaymış. :)
sami biberoğulları
Sayfama şeref verdiğiniz ve güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Vang Yu ve Bruce Lee den de bir sonraki bölümde söz edeceğim ve daha nicelerinden inşallah.
Selam ve sevgilerimle.
ben de şöyle bir düşündüm de hocam, ilk gittiğim sinema filmi 1989'da Minyeli Abdullah'tı. küçük yaşıma rağmen adamın çektiklerine gözlerimin yaşardığını hatırlıyorum. ama daha sonra Perihan Savaş'ı alem masasında, Berhan Şimşek'i de sol tarafta görünce hayal kırıklığına uğramıştım, ama bunlar dini bütündü, dava insanlarıydı falan derken ilk öğrendiğim küfürleri de onlara saydırdım :))
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Bu kadar tesadüf olmaz bu akşam arkadaşımla sinemaya gideceğiz :))))))))))
Ben senin kadar şanslı değilim. İlk sinemayla tanışmam 16 yaşında oldu. İki hala oğlum hala kızımla bana ''hadi sizi sinemaya götürelim'' dediler. Şimdi hastane otoparkı olan yerde açık sinema vardı. Tabii ki biz sinemadan anlamayan cahiller o zaman kapalı gişe oynayan MAVİ GÖL sinemasına gittik.
Film bir adaya gemi kazası sonucu düşen iki gencin romantik birazda cüretkar hikayesini anlatıyormuş, tabi biz bunu film başlayıpta 15 dakikka sonra anladık. Brooke Shields o güzelliği ile hala oğullarını mest etti. Sahneler dahada romantikleşmeye başladıkça hala kızıyla ben başımız yerde izlemeden sadece sesleri duyuyorduk. Anlayacağın izlemeye gittiğimiz ama sadece ilk 15 dakikasını izlediğimiz bir filmle sinemaya merhaba dedim :)))))))))))
Bana o anımı hatırlattı. Bizi sinemaya götüren hala oğlumdan biri Özkan 27 yaşında trafik kazasında rahmetli oldu. Sinema değince ilk sinema anımı ve Özkan'ımı hatırlarım. Allah rahmet eğlesin.
Selam ve sevgiler
sami biberoğulları
Bir de çok geç yaşta başlamışsın sinemaya...Biz 16 yaşlarındayken seyrettiğimiz film sayısı sanırım bir kaç yüz vardı.
Güzeldi sinemalar be...Şimdi de var ama o eski tad yok sinemalarda.
Selam ve sevgiler.
nayır nolamaz neden :))
hiç unutmam aklım yeni yeni eriyor ki şimdikilerin akılları doğar doğmaz eriyor :))
Yenimahalle de oturuyoruz her çarşamba kadınlar matinesi var ve Ferdi Tayfur Çeşme flimi...
evden çantalar hazırlanır kırmızı beyaz çizgili kumaş saplı havlu sabun terlik konur filim sonrası hamam var çünkü...
gidilir...
herkes sıra sıra oturur...Aman allahım daha ilk dakka gol bir başlar bütün kadınlar ağlamaya...
Ama bu bir değil iki değil haftalarca tekrarlandı :)) Bir gün bir kadın bana yavrum sen niye ağlıyorsun dedi...Eeee baktı bana bu kara sevda çekemez ...bu vc sifonu bile çekecek yaşta değil çünkü :)))
benim cevabıma ise yakınlarımızdaki herkes güldü " Annem ağlıyor diye ağlıyorum "
nerelere götürdün beni yine bak sen bunları hatırlattıkça yaşım ortaya çıkıyor :)) Sonra Karan_fil ne eder....
her zamanki gibi boyut boyut gezdiren gezdirirken bilgilerini güzel uslubu ile paylaşan değeri yüreğimizde başka olan
siz sayın hocamı sevgi ve hürmetlerimle kutluyorum
saygılarımla
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
off dedim bütün hayatımızı gözden geçirttin ya arkadaş biliyonmu hepsinden güzeli hint filimleriydi
almanyaya gezmeğe gittiğimizde illa bir filim izleyip öyle çıkardık dıarı
hele yılanlı olanları vardı ki
rajkoporun filimleri ay neyse şimdi hint filmi arayıp seyretmek isteyecek insan
saygımlasınız herdaim
sami biberoğulları
İnternette var eski Hint Filmleri.Ben geçenlerde izledim Avareyi...Baya güzelmiş gerçekten de...Seyredebilirsin yani.
Selam ve sevgilerimle.
AYSE 09
avare pek çok izledik öncelri siyah beyazdı sonra renkli çekmeye başladılar
bir bakmak lazın
hatırlattığınız için sağ olun fırst bulursam bakarım
iyi akşamlar
Hocam,
Edebiyat Defteri sayfalarında,
bu günlerde siyasetin ağırlığı kendini hissettiriyor.
Şu sizin fillerin kavgası bayağı ses getirmiş,
ellerini oğuşturanlar artmış.
Yazılar da hep bu yönde yazılır olmuş.
Bir sevimsizliktir,
yolsuzluktur,
hırsızlıktır,
almış başını gitmekte.
Galiba ülkemize yazık olmakta.
Bu hengamede,
beğeni ile okudum yazınızı.
Bu kadar şeyi nasıl hatırlıyorsunuz,
ona da şaşırmadım değil.
Siz yazdıkça benim aklıma geliyor yaşadıklarımız.
Hepsi güzeldi...
Sex furyasına geldiniz dayandınız sanırım.
İnsanları sinemadan soğutan döneme...
Güzeldi çalışma...
Devamını bekleriz...
Bir de uzak doğu filmleri furyası vardı.
Kolsuz, kör kahramanlar flan.
Onlar ne zamandı?
sami biberoğulları
Siyaset sahnesinde ak göz, kara göz üç ay sonra tüm ayab-beyanlığıyla çıkacak ortaya. O noktada tek üzüldüğüm ve şaşırdığım husus şudur: Ergenekon, balyoz ve diğer davaların tutukluluarı için '' hiç bir suçu günahı yokken içeri alındılar '' diyerek Türkiyede adalet ve hukukun olmadığını savunanlar şimdi aynı savcı ve hakimleri alkışlıyorlar ve '' Yaşasın yüce Türk adaleti '' Diyorlar...Daha dün faşit ve zalim olan polisi bu gün kahraman oldu...Bu iki yüzlülük midemi bulandırıyor doğrusu. O bakımdan da bir müddet susma kararındayım. ( Tabii ki çok fazla arının deliğine çomak sokan olmazsa)
Filmlere gelince: Henüz porno filmlere gelmedim...Onlara daha var. Burada bahsettiklerim erotik filmler olmakla beraber o porno furyasının yanında oldukça masum sayılan filmlerdi...Henüz '' Parçala Behçetlere'' Gelmedim...Arada başka furyalar var: Mesela saosyal içerikli(!), gerçekçi(!), siyasi mesajları olan,hatta dini filmler var sırada...Tüm bunlardan sonra geliyor porno- seks filmleri.
Selam ve sevgilerimle.