- 2105 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
İNTİHARLAR-ALLAHIN VERDİĞİ CANI ANCAK ALLAH CC. ALIR.....
Ölüm bir gerçek,değişmeyen binlerce yıldır devam eden bir sünnetüllah.Her insanın başına bir gün gelecek,er yada geç.
Kimi anne karnında hiç dünya yüzü görmeden yaşama veda ediyor,kimisi dünyaya gelip bir süre yaşıyor,hayatının çocukluk çağlarında bir hastalıktan,bir kaza sonucunda gerçek yurt olan ahiret alemine göçediyor.
Bazılarıda çok ileri yaşlara kadar sağlıklı bir şekilde yaşayıp hayatının son demlerinde hanımı ölüp perişan olup,çoluk çocuğun himayesine muhtaç ,bir ekmeği alıp evine getiremeyecek acziyete mahkum oluyor.
Herkesin eceli ayrı yazılmış,nerede nasıl öleceği belli değil.Allahın bildiği kader proğramında belli ama onu kul bilemiyor.
1987 yılında rahmetli Özal’a suikast yapılmış Özal kürsüde konuşurken silahlı saldırganın kurşunu Özalın sağ parmağını yaralamış,sonra tekrar tetiğe basmışsa da silah tutukluluk yapmış ve korumalar saldırganı etkisiz hale getirmişlerdi.
Turgut Özal soğukkanlılığını muhafaza ederek tekrar kürsüye çıkarak yazımın başlığı olan meşhur cümleyi söylemişlerdi.Biz Allaha,kadere inanan insanlarız.Allahın verdiği canı ancak yine Allah alır demişti.
İyi kötü bu yaşlara erişiverdik yaşımız bir hayli oldu.Acı tatlı ekmeğimizin peşinde koştuk,helalinden nafaka kazanmak için terk-i diyar ettik,sabahın ilk ışıklarında dersimize girip,öğrencilere faydalı olmaya gayret gösterdik.
Sağlığımızın bozulduğu,yakınlarımızın ani vafatlarını da gördük.Haktan gelene rıza gösterdik.Kader dediğimiz ilahi proğramda insanın hepten eli kolu bağlı değil elbette.İrade-i cüz dediğimiz tercih hakkı verilmiş bizlere.
Cennette hak,cehennnemde hak., ikisinden birisini tercih etmek elimizde.İki yol göstermiş Allahü Teala.Cennet yolu,cehennem yolu.Şuraya gidersen cennete,şu işleri yaparsan cehenneme gidersin demiş bizlere.
Tıpkı insan bir otomobilin direksiyonundaki sürücü gibi.Allah ayrı isteyene hayrı,şerri isteyene şerri halkediyor.
Bunu kul kendi iradesiyle,tercih hakkını kullanarak kazanıyor.Cennetide cehennemide insan kendi tercihiyle bu dünyada satın alıyor.
***
İslâm dininde, bir kimsenin intihar etmesi cinayettir, haramdır ve büyük günahlardandır. Zira Allâhü Teâlâ’ya şirk koşmaktan sonra en büyük günah, haksız yere bir kimseyi (veya kendini) öldürmektir.
Allâhü Teâlâ insanı en güzel şekilde yaratmış ve insanoğlunun bu güzelliği dâima muhafaza etmesi ve kemâle erdirmesi için ona bir kısım ibadetler ve vazifeler emretmiştir. İntihar, bu şerefi zâyi eder. İntihar eden, bu vazifeleri yapmaktan kaçarak Rabb’ine isyan etmiş; diğer insanlara da kötü örnek olmuş olur.
İnsanın, hoşuna gitmeyen şeylere karşı sabretmesi bir fazilettir. Mesela, sevdiği kimselerin vefatlarına, malının zayi olmasına, hastalığa, gözün âmâ olmasına vesair belalara karşı sabretmek, sabrın en yüksek makamıdır. Kişinin bu hâle karşı sabretmesi, ilâhî takdire razı olması icab eder.
Muhakkak bu, kulluk borcu ve vazifesidir. Sabredenler için pek çok mükâfat vardır. Nitekim Allâhü Teâlâ (meâlen): “Ancak sabredenlerin mükâfâtları hesapsız olarak ödenecektir.” (Zümer Sûresi, âyet 10) buyurmuştur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de “Sabır, imanın yarısıdır.” buyurmuştur.
İntihar eden kişi, sıkıntılardan asla kurtulmuş olmayacaktır. Ölümden sonra kabirde ve âhirette o sıkıntıdan binlerce kat ağır olan felaketlere, azaplara maruz kalacak, yaptığına pek çok pişman olacak, fakat bu pişmanlık fayda vermeyecektir.
Allâhü Teâlâ (meâlen): “Kendinizi öldürmeyiniz.” (Nisâ Sûresi, âyet 29) buyurarak bu cinayeti yasaklamış olduğu hâlde insan, buna nasıl cüret edebilir! Bunun elîm âkıbetini düşünmesi icab etmez mi?
Hâsılı Rabb’ini bilen, kadere razı olan, âhirete iman eden bir Müslüman, kendi canına kıyamaz.
İnsanın; bir âzâsını (organını) kesmesi, sefahate (zevk ve eğlenceye) düşmesi, ahlâkını ve sıhhatini mahveden kötü işler yapması, aklı ve sağlığı bozan ve sarhoş eden şeyler içmesi de tedricen (yavaş yavaş) kendini öldürmektir.
Hz.Aişe annemiz Ya Resulullah ahirette şehitlerle haşrolacak insan var mıdır? Diye sual etti.Evet var, gece ve gündüz ölümü yirmi defa hatırlayan kimse buyurdular.
Yine Resulullah-Kulun mizanına konulacak ilk şey ailesi için nafaka olarak harcadıklarının sevabıdır,buyurdular.
Ölüm dediğimiz hadise bir günde bizi yakalayacaktır.Buna aynı doğup büyüyüp yaşadığımız gibi iman ediyoruz.
Dünyanın bir kuralı bu,yoksa insanoğlu dünyaya sığar mıydı?Bizden önce kimler gelmiş,yaşamış ve göçüp başka diyarlara gitmişler.
Evlerinde baykuşlar mekan tutmuş,sarayları yılanlara,çıyanlara yurt olmuş.
Yerlerinde şimdi yeller esiyor.
***
Tek gözlü adamın biri bir tarla satın almışta,bu taşlarla dolu,engebeli,bataklık tarlanın aylarca uğraşarak taşını batağını kurutmuş temizlemiş sonrada karşısına geçip-Ey tarla işte şimdi gerçek sahibini buldun diye ona seslenmiş.
Kudreti ilahi eseri tarla dile gelmiş.-Ey tek gözlü kişi dünya kurulalı beri benim üzerimden doksan dokuz tane tek gözlü insan beni sürdü,ekti,biçti demiş,sağlamları var sen hesap et.!
Dünya bu, kimseye gönül bağlamamış,kendisine gönül bağlayanları sarmış sarmalamış,yalanlarıyla kandırıp sonunda toprağın altında soluğu aldırmış.Bir zaman bizim ağzımıza sürdüğü ağulu balı şimdi yeni yetişen gençlere bal kaymak misali yediriyor.
Ölümü hatırlamak sünnettir.İnsan günde bir kere ölümü hatırlarsa Allahtan korkanlardan olur.Yoksa da Allahtan korkmamasından korkulur.
Ölümü çok hatırlamak dünya lezzetlerini yok eder ve günahlarımıza keffaret olur.Dünyadan yüz çevirmemize,ona meylimizin az olmasına dolayısıyla Allaha yakın olmaya vesile olur.
Ölüm bize gelene kadar onu istememelidir.Resulumüzün tavsiyesi budur.Sizden biriniz fasık olsun,salih olsun ölümü temenni etmesin buyurmuşlardır.Çünkü hayır sahibi ise hayrını artırıp faziletli olması,günahkar ise tevbe etmesi umulur,buyurmuşlardır.
Dünyanın sıkıntısı bitmez,acının bittiği yerde bir başka acı,sıkıntı başlar.La rahate fiddünya .Dünyada mümine rahat yok buyurmuştur Allahın Resulü.Dünya rahat yurdu değil,rahatsızlık meskenidir.Rahat ahirette olacaktır.Bunu kazanmakta dünyada yapacağımız salih ameller ve sağlam itikata bağlıdır.
***
Gün geçmiyor ki haberlerde bir intihar olayı duymayalım.Bu ayda şu kadar asker,polis vb.intihar etti.Neden olarakta mali sıkıntıda olmaları,kredi kartı,borç batağında oldukları vurgulanmakta,hükümetten bu kesime mali yardımı artırması arzu edilmekte.
Meseleye bu açıdan baktığımız zaman fuhuş yapanlarında geçim sıkıntısından yaptığı,dilenen bazı sahtekar dilencilerinde yine aç kaldığı için dilendiği sonucu karşımıza çıkmaktadır ki bu yanlış bir karar olacaktır.
Bu ülkede asgari ücret alarak üstelik şirket işi için Kırıkkale -Ankara arasını her gün mekik dokuyan insanımız varken,bir eli yağda,bir eli balda Devletin cömert kasasına sırtını dayamış rütbeli zatı muhteremlerin hayattan bu
şekilde ayrılmalarında başka sebepler aramak lazım diye olaya bakmaktayım.Allahın verdiği canı ancak Allah cc. alır.
Bunu bilen bir mümin zorda kaldığı zaman canına kıyar mı?Kıydığı zaman Allaha hesap vereceğini,ahirette bunun çok elim bir cezası olduğunu bilmez mi?
İntihar edenin cenaze namazı kılınmaz demişler,ilk zamanlar kılmamışlar.Bir mezhebin görüşüne göre bu insan intihar anında aklı başında olmadığı kabul edilir görüşüne binaen,kurtulur ümidi ile ona bu son görevin yapıldığını düşünmezler mi?
Ne olursa olsun kendi canına kıymak hem dünyevi hemde uhrevi sonuçları itibariyle insanı çok zor durumlara düşürecek bir cinayettir.Bu konuda dini eserlerde yeterince malumat vardır.
İntihar etmek, küfre yakın çok büyük günah olduğu için, ölürken dayanılmaz acılara maruz kalınır. Ölüm acısı, sanıldığı gibi bir an değildir.
İntihar edince ahirette de daha büyük acılara girilir. Ahiret sıkıntıları dünya sıkıntıları gibi değildir. Çok ağırdır. Dünya sıkıntılarına dayanamayıp intihar eden, ölüm acısına ve ahiret sıkıntılarına nasıl dayanır?
İntihar eden, dirilene kadar intihar acısını duyar. Kendini öldürmek, başkasını öldürmekten daha büyük günahtır.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:(Kendinizi öldürmeyiniz!) [Nisa 29]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:(Bir şeyle canına kıyana, Cehennemde onunla azap edilir.) [Buhari]
(İple boğazını sıkarak intihar eden, boğazı sıkılarak azap görür. Herhangi bir bıçakla intihar eden, Cehennemde bıçaklanarak azap görür.) [Buhari]
Bir kâfir, uyku hapı içerek veya narkozla her tarafı uyuşturulduktan sonra da ölse, çok şiddetli olan ölüm acısını duyar.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:(Ölüm meleğini görmek, bin kılıç darbesinden daha şiddetlidir.) [Ebu Nuaym]
(Ölüm acısı çok şiddetli ise de, ölümden sonraki acılara göre çok hafiftir.) [İ.Ahmed]Dirilene kadar ölüm acısı duyulur. (İ.Evzai)
Azıcık zoru görünce hayatına son veren gencimiz,sevmediği insanla evlendirilen kızımız,sevdiği kızı alamayan genç kardeşimiz bu işin çözümü bu değildir.
Gençler canına kıydı,geride gözü yaşlı ailelerine bir not bıraktılar.Notta biz birbirimizi seviyorduk,bizim bu sevgimizi anlamadınız.
Alın işte size oğlunuzun kızınızın cansız bedeni...Ne yaptın be genç kardeşlerim.Her kes kendinden mesuldür önce.İki dünyanızı da zora soktunuz siz.
***
PSİKOPAT SAYISI NEDEN ARTIYOR?
32 yaşındaki oğlu için gelen anne şikâyet ediyor: “Doğru dürüst okumadı ama okul bitti. Şimdi de iş beğenmiyor. Bulduğumuz işlere ‘yorucu, bana yakışmaz, bu paraya çalışılır mı’ gibi gerekçelerle gitmiyor.
Bütün gün evde. ‘Onu getir, bunu al’ şeklinde emirler veriyor. Yapmak istemediğimizde ‘Beni doğurdunuz, yapmak zorundasınız, çocuğunuz değil miyim?’ diyor. Direnirsek üstümüze yürümeye başlıyor. Artık korkuyoruz. Ne yapabiliriz?”
Bir başka anne benzer şeyleri henüz 16 yaşındaki oğlu için anlatıyor. Her sabah özel şoförün okula götürdüğü, haftalık harcaması asgari ücretten fazla olan, kredi kartı ile istediğini alabilen ve bunların az olduğunu, okulu nasılsa bitireceğini, babasının işinin onu beklediğini ve bu nedenle gençliğini çalışarak geçirmesinin anlamsız olduğunu söyleyen, sabahlara kadar barlarda gezen, kızdığı zaman kendisine küfür eden, el kaldıran bir çocuk.
Bir baba, 14 yaşındaki çocuğunun kendisini yaraladığını ağlayarak anlatıyor ve benzer bir öyküyü aktarıyor.
Hepsinin son cümlesi benzer: “Doğduğundan beri bir dediğini iki etmedik, koruduk, sevdik. Hiçbir şeyini eksik bırakmadık. Niçin böyle oldu?”
Öğrencinin Jaguar marka arabası olur mu?’ tartışmaları bu konuyu ele almamı zorunlu hale getirdi. Yazmadan önce tartışmaları bir kez daha gözden geçirdim.
Tartışılan konu: O öğrencinin Cumhurbaşkanı’na gitmesiymiş. Oysa tartışılması gereken konu: Çocukların kaç yaşında, nelere sahip olmalarının daha doğru olduğu olmalıydı.
Çünkü özel üniversitelerin park yerlerine girdiğiniz zaman göreceğiniz araba markaları, tartışılan Jaguar’dan ucuz olmayacaktır.
Aslında üniversitelere gitmeye ve arabalara bakmaya bile gerek yok. Sokaklardaki, kafelerdeki gençlere, hatta genç bile sayılamayacak küçük çocuklara bakın.
Sadece kıyafetlerine değil, ellerindeki cep telefonlarına, taşıdıkları çantalara ve en önemlisi konuşmalarına bir bakın.
Ailesi varlıklı olan çocuk ve gencin bunlara hakkı var mı? Herhalde vardır. Zaten tartışılması gereken de bu değil. Tartışılması gereken; çocuklara ve gençlere zamanı gelmeden alınanların ve izin verilen davranışların, onların gelişimine ve topluma nasıl zarar vereceği olmalıdır.
Çevreye ve kendine zarar verici davranışların olması, herkesin kendisine borçlu olduğunu düşünen ve bu nedenle isteklerinin hemen ve eksiksiz yerine getirilmesini isteyen, yapılmadığı zaman saldırganlaşan, emek sarf etmeyen, sorumluluklarını yerine getirmeyen kişileri 18 yaşın altındalarsa ‘davranım bozukluğuyla, üstünde ise ‘antisosyal kişilik bozukluğuyla tanımlıyoruz.
Yaygın olarak bilinen adı ile bu kişilere ‘psikopat’ diyoruz. Son yıllarda bu sorunla ilgili başvurular giderek artıyor. Bu artışın en büyük nedeni; çocuk yetiştirme biçimimizdir.
SORUMSUZ VE DOYUMSUZ ÇOCUK..
Doğduğundan beri bir dediği iki edilmeyen, her istediğine kavuşan, isteğinin yaşı ile uyumlu olup olmadığına bakılmayan, emek sarf etmeden, değerini bilmeden alınanları, yapılanları hak görerek yetişen bir çocuğun;
sorumluluk sahibi, doyumlu, çalışarak kazanmanın erdemine inanan, bir şeyleri elde etmek için emek sarf etmesi gerektiğini bilerek çalışan bir birey olmasını beklemek mümkün mü?
Avrupalı ve Amerikalı aileleri ‘çocuklarına bakmıyorlar, yazları çalışmalarını istiyorlar’ diye kötüleyenlerin düşüncelerini gözden geçirmelerinde yarar var.
Çocuklarımızı sevmekle onları doğru yetiştirmek arasındaki farkı anlamamıza yardımcı olur, diye daha önce de yayımladığım, ‘Geleceğin Psikopatlarını Yetiştirme Yolları’nı tekrar yayımlıyorum:
– Daha küçükken çocuğa istediği her şeyi vermeye başlayın! Bu şekilde o, herkesin onun geçimini sağlamak zorunda olduğuna inanacaktır.
– Kötü sözler söylediği zaman gülün! Böylece o kendisinin akıllı olduğuna inanacaktır.
– Ona düşünmeyi ve beynini kullanmayı hiç öğretmeyin! 21 yaşına gelince kendi kararlarını, kendisi versin diye bekleyin!
– Yerde bıraktığı her şeyi kaldırın; kitaplarını, ayakkabılarını, kıyafetlerini… Onun için her şeyi siz yapın ki o, bütün sorumluluklarını başkalarına yüklemeye alışsın!
– Onun gözünün önünde sık sık kavga edin ki aile bir gün parçalanırsa çok fazla üzülmesin.
– Ona istediği kadar harçlık verin ki hiçbir zaman kendi parasını kazanmanın ne olduğunu öğrenmesin.
– Yiyecek, giyecek ve konforla ilgili bütün arzularını yerine getirin ki, istediklerine ulaşmak için çalışmak gerektiğini öğrenmesin.
– Komşulara, öğretmenlere, polislere karşı daima onun tarafını tutun ki, onların hepsine karşı peşin hükümleri oluşsun.
– Bütün bunları ve benzerlerini yaparak yetiştirdiğiniz çocuğunuz bir gün suç islerse, kendisinden özür dileyin! Ama onu felaket dolu bir hayata hazırladığınız için kendinize teşekkür etmeyi ihmal etmeyin!!
(Bu belge, ABD Houston Polis Müdürlüğü tarafından hazırlandı ve kentteki tüm evlere ve okullara dağıtıldı.)
Prof. Dr. Bengi Semerci
***
Tatlı tatlı yemenin, acı acı çıkarması olur.Ayağını yorganına göre uzat.Son pişmanlık fayda vermez.
Borçlunun malı olmaz.
Borç yiyen kendi kesesinden yer.Bu atasözlerini boşa mı söylemiş atalarımız.Bir işe başlarken sonunuda düşünmek lazım.En önemlisi de gençlere iman aşısını temelden vermektir.Helali haramı bilmeyen bilerek, bilmeden Devletin malını yer.
Allah korkusu daha küçüklükte verilse,Askeri okullarda ,Polis Kolejlerinde dini tedrisat İmam-Hatip okulları kadar verilse,Devletimizin geleceği daha emin ellerde olmaz mı?
Bu Devleti soyanların hepsi okumuş,zengin bebeleri,dışardan gelmiş Batının kokmuş değerlerini benimsemiş dinden uzak gençleri olmuştur.
Ne zamanki Türkiye kendi milli,dini değer yargılarını gençlerimize vermeye başlamış, Osmanlının geri geleceği vehmi Batıda uyanmaya başlamıştır.
Hatadan,yanlıştan dönmekte bir erdemdir.Yanlışın neresinden dönülürse kardır demişlerdir.Devletimizin kuvvetli ellerinin fakir zengin,cahil,okumuş,kadın,erkek bütün halkımızı kucaklayacağı,kimsenin gelecek,geçim kaygısına kapılmadığı bir ülke özlemiyle yazıma son veriyorum.
Esen kalınız.
16.12.2013//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU***
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.