- 635 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
SİNEMACI fikret - 21
Anne çok şaşırdı hamileliğini öğrendiğinde. Son hamile kalışından o güne, neredeyse dokuz yıl geçmişti. Yaşı kırkı çoktan geçtiğinden, yeni bir hamilelik beklemiyordu.
Fikret’e hamile kaldığı günleri hatırladı. Onun babası ile, köyün ağası Kara Hüseyin’in ısrarıyla evlenmiş, ölen ilk eşinden kalan ve yaşları on üç-on beş olan iki kızına bunu anlatmakta , onları kabullendirmekte çok zorlanmıştı. Oğlu Ferruh biraz daha ufak olduğundan, adamın da kendisine iyi davranmasından dolayı pek isyan etmemişti o evliliğe. Fakat kızlarla adam her gün evde huzursuzluk çıkarmışlar, bu huzursuzlukları çoğu zaman da kavgaya hatta döğüşe bile vardırmışlardı.
Mukaddes’in doğumu bu huzursuzluğun etkisini biraz olsun azaltsa da, sonradan sonraya doruk noktasına ulaşmış ve bu evliliğin iyice çatırdamaya başladığı, yürüme imkânının ortadan kalktığı anlaşılmıştı. Tam da o günlerde, annenin Fikret’e hamile kalması, en çok istenmeyen olay olmuştu.
Kadın bir taraftan, kızlarının kesinlikle istemediği bu kocadan kurtulmanın yollarını ararken, diğer taraftan da ondan hamile kalmasının şaşkınlığı içindeydi. Düşürecekti bu çocuğu ; başka da çaresi olamazdı ! Hele kızlar, onu doğurmasına kesinlikle izin vermeyecekler, ellerinden ne gelirse yapacaklardı.
Kolu komşuya, tüm çok bilmiş yaşlılara danışıldı. Her türlü çare denendi. Çocuğa annesinin Arnavut inadı bulaşmış olacaktı ki ; düşmemekte, ille de istenmediği bu dünyaya gelmekte kararlı idi. Sonunda o kazandı ve belki de babası tarafından bile istenmediği bu dünyaya gözlerini açtı.
Dünyaya gelmiş bir bebeği yok edebilecek kadar zalimliğe sahip olmayan anne ve kızları, ister istemez benimsemek zorunda kaldılar bebeği. İlk kızına annesinin adını veren baba, yeni bebeğe de çok sevdiği Halil dayısının adını vermek istedi. Kızlar , sırf inat olsun diye karşı çıktılar. ’’ İlle de Fikret olacak!’’ diye tutturdular. Adam fazla direnmedi. Aralarının çok kötü olduğu bu üvey kızlarıyla küçük de olsa bir köprü kurmak adına, gönüllü olarak razı oldu onun isteklerine.
Böylece Fikret bebek, bu dünyaya gelişine en çok karşı çıkan, sonunda da kendisinin anneli babalı öksüz yetişmesine, ömür boyu sefalet çekmesine, yaşadıkça normal bir insan olamayışına sebep olacak bu ablalarının verdiği isimle yaşamaya mahkûm oldu.
İlk günlerde sevdiler bebeği. Evde kısa süren bir barış ve huzur havası bile esmeye başladı.
Fakat bir gün, köyiün sığırtmacı olan baba, kendisine yardım etmek için yanında götürdüğü kızlarından birine, sözünü dinlememekte inat ettiği için, attığı bir tokat yüzünden sapık ilân edildi , dövüldü ve evinden, köyünden kovuldu. Tepeören’den ağlayarak, yürüyerek uzaklaşmaya başlayan adam Orhanlı köyüne vardığında yolun iki tarafa döndüğünü görünce durakladı. Sağda Kurtköy, Solda Aydınlı vardı. Büyüklerinden öğrendiğinin etkisiyle adımını sağa doğru attı ve yönünü Kurtköy’e çevirdi. İşte o kahveye yolu böyle düştü ve sonraki tüm hayatı da o köyde, kahveci olarak geçti.
İsmail efendi daha önce hiç evlenmemiş, aslında evlilğe karşı olan biriydi. Fakat yaşlanınca yalnızlığın daha zor olacağını anladığı için evlenmişti. Fakat o yaştan sonra çocuk sahibi olabileceği hiç de aklına gelmemişti. Bu hamilelik olayı onu bir anda çılgına çevirdi. O anda eşine olan davranışı bambaşka bir hal aldı ve bu hal o günden sonra hep sürdü. Daha az içmeye, sarhoş olmamaya, eşine kötü davranmamaya özen gösteriyordu.
Mukaddes dördüncü sınıfa gidiyordu. Yaklaşan yılbaşı dolayısı ile Resim-İş dersinde tebrik kartları yaptırdı öğretmeni. Annesine, kardeşine göndermek istedi.Evdekiler, ince bir kurnazlıkla, yılbaşı tebriklerine gönderenin adresinin yazlımayacağına inandırdılar.
Anne göz yaşlarıyla öptü, kokladı Mukaddes’ten gelen Yılbaşı tebriğini. Anne- kız resmi yapmıştı kendi ellerinle. ’’ Yavruuuuum ! Kızııııııım !’’ deyip uzun uzun ağladı, göğsünden bırakmadı. Zarfı, kâğıdı defalarca inceledi adresini bulmak için. Fakat adres yoktu. Yıkıldı kadın, umutlarını bir süre daha erteledi.
Fikret de ablasının yaptığı abla kardeş resmini okuldaki arkadaşlarına, babasına, kahvedeki insanlara gururla gösterdi.
Evin balkonunda beslediği, kesilmesine bir türlü gönlünün razı olmadığı hindisi alınıp kasapta kestirildi ve eve pişmeye hazır halde getirildi Mukaddes’in. Zengin bir yılbaşı sofrası kuruldu evde.
Kardeşlerin ikisinin de kimliği doğduklarında değil de anne- babaları ayrıldıktan çok sonra alınmıştı. Resmi nikâh olmadığından, yıllar sonra çıkan bir af kanunu sayesinde gayri meşru çocuklar olarak anılmaktan kurtulup anneli babalı sayılmışlar, bu sayede kimlikleri çıkartılabilmişti.
Gerçek doğum tarihleri belli olmadığından , ikisine de bir Ocak, yani yılbaşı doğum günü olarak verilmişti. Fikret’in doğum gününden ve bu doğum gününün tüm dünyada kutlandığından haberi bile olmazken, Mukaddes’e çok güzel bir doğum günü kutlaması yapıldı. En büyüğünden çikolatalı pastalar, hediyeler alındı. Arkadaşları eve davet edildi, eğlenildi, oynandı. Böyle bir şeyi hayatında ilk kez yaşayan Mukaddes, çok mutlu oldu.
Fikret ise dokuzuncu yaşına, o sefil kahvede, sabaha kadar oynanan kumarları, tombalayı seyrederek, gece yarısı geçtiğinde ise, Milli piyango çekilişinden haber verecek radyoyu heyecanla dinleyerek bastı. Sonunda amorti bile çıkmayan biletler, uykusuzluktan ve kahvedeki sigara dumanından yanan gözlerle, yeni yaşından haberi bile olmayan babası ve diğer insanlarla birlikte sabahı etti.
Devam edecek.
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Yine ilgiyle okudum.
Keşke annesinin yanında yaşasaydı dedim Fikret için.
Anne daha duygusaldır ama nden çocuğunu babaya bırakıyor.
Benim ayrıldığım eşimin de annesi eşi ölünce dört çocuğunu kaynana, kaynatasına bırakıp evlenmiş.
Bu yüzden eşim bunu hiç affetmedi. Daha küçükmüş, kız kardeşi ise daha üç yaşındaymış.
Onların hayatı gerçekten bir roman olacak kadar ilginç. Olan çocuklara olıyor. Sonra dengesizliklerini
benim gibi kadınlar çekiyor.
tebrikler,
selâmlarımla..
Fikret TEZEL
glenay
baba evine dönerken de oluyor.
Babam benim çektiklerimi göre göre,
" Ah kızım şu çocuklar olmasa derdi"
belkide çocuklar arada acı çeker manasında söylemiştir ama
bana tek sen olsaydın, sana bakardım der gibi geldi.
neyse her kişide bir veya pek çok roman yazacak kadar yaşanmışlık var.
tekrar tebrikler,
iyi günler..
çok çekmişsin gardaş....ama her anın hayatın gerçek ve acımasız yüzü...bu durum senin hayat tecrübeni.... çok yoğunlaşmış vede tecrübelerin odağı olmuşsundur..... bekliyoruz...saygılarımla
Fikret TEZEL
Bir çocuk için, gerçekten zor bir hayat.
Tek teselli eden tarafı,
en azından başı ağrıdığında ilgilenecek bir bası,
adı kahve de olsa, soğuklardan korunmak için başını sokacağı bir barakaya sahip olması.
Gelecekte,
ablaları ile arası ne durum alacak, merak ettik doğrusu.
Çok bir faydaları olmayacak gibi...
Fikret TEZEL
İlginize çok teşekkürler.