- 808 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
Göz sağıcısı
Yarayı kuş gagasıyla kazdım. İlkin lain bir boşluk ürperdi önümde; dişsiz, dipsiz ve gölgesizdi... Acıtarak değil acıyarak ilerledim; bir gözü çukurundan sağdım. Damla damla göründü her şey ve hiçbir şey... Ak’ında sakınılmış körlük gibi belirdim; yürüdüğüm olduğum en güzel hale, karanlığa...
Yarayı üç soy derin kazdım; İzin vermedim kendini unutmasına ve kendine ölmesine. "Doğmadın sen" dedim, inandı. Bir müddet düşünüp "ben doğmadıysam sen kimsin" diye sordu; akıllıca bir soruydu... "Kabuğunum senin" dedim, yüzünü aynadan kopardı...
Gölgesi bir tırnak gibiydi; belirsiz aralıklarla uzuyordu. Kesmiyordu, unutuyordu. Gölgesi de bir müddet kendini dilediği şey sanıyordu. bir keresinde ben sandı; intihardan zor vazgeçirdim... Gölge, burada önemsiz, önemli olan kuş gagasıyla eştiğim yara...
Günlerce uğraştım... Eti eşeledim, kemiği bileyledim, kanı kuruttum... Kalbin battığı yerin eşiğinde buldum onu var eden şeyi... Yani olmamayı...
YORUMLAR
Göz sağıcısı! günümüzde insanlar birbirlerini sağıp yağmalarken, edebi yazarlar göz sağımdan bahseder yani gözleri sağan, gördüklerini veya görünenleri yazmak ince bir sanat olsa gerek bu bir bakıma farkındalık yaratmak, farkındalığı göstermektir... Ki yazar, bunu gösterme arayışı içinde olmakla birlikte kapalı bir metin ile düşünme görümüze bırakmıştır.
Neyse yazının felsefi boyutuna geçerken, hiççilik akımın yokluk, var olmama şekline rastladım fakat bu inkar veya yoksunma olarak algılanmasın; göreceli olarak yani olmamayı olarak ele alırsak göz sağıcısı edebi anlatısı bizi-beni- daha çok düşünmeye sevketti.
Kanımca hiç bir şey de çok şeydir. İnsanın yaşamında tek olan şeyler, bizzat yaşamın kendisidir. Zira, yaşamın olmadığı bir yerde şeyler hiçtir... özne-nesne veya nesne-özne birbirine bağlı ihtiyaçlar piramidi olup yaşam süreciyle ilintilidir.
Ve akabinde, insanların sonsuz arayışları ölümüne kadardır. Sanrılar, gerçekleşmemiş düşünceleri irdelerken bence öngürüleriyle insanlara hizmet edecek buluşlara da faydası olur diye düşünüyorum, ki
" "ben doğmadıysam sen kimsin" diye sordu; akıllıca bir soruydu... "Kabuğunum senin" dedim, yüzünü aynadan kopardı..."
felsefik bir soruyla "Ölüler nereye gider? doğmayanların yanına" diye bitirmek istiyorum
zor bir sınav oldu benim için açıkçası; buraya yorum yapmak bir hayli zormuş ummarım yanlış anlağa(kavrama) düşmedik... Bu tür felsefi boyutlu eserleri okumayı seviyorum
Sevgiyle, saygıyla selamlıyorum
imge_ve_sanrı
Değerli yorumunuzla anlam kattığınız için teşekkür ederim.
Bir tane kelime hatası var sanırım yazınızda " kurttum" ; tabii emin olamadım hani türetmişsinizdir belki diye farklı bir anlamda ise eğer kusuruma bakmayınız.
"
ozanda:
kulak konuşur,
ağız dinler;
anlaktır, uyanıktır doğuran ve düşleyen;
uykudur açık seçikgören;
imge ve sanrıdır bakan,
eksiklik ve boşluktur yaratan..."
Demiştir ya Sn. Vallery bu aklıma geldi okuyunca yazınızı.
Hoş bir çalışma
Saygılarımla
imge_ve_sanrı
İpekyildiz
İnsan bir ip bulup , dolayıp boynuna sonra da bakabiliyor bir aşağıya bir yukarıya hiçlikteki benliği bulmaya.
Saygılarımla
Çok başarılı ve derin, tebrik ederim. Kanı kurttum yerine, kanı kuruttum mu olacaktı acaba ?
imge_ve_sanrı
olmamak yarası / yâr -as' ında mı ? sağıcının yar-ında mı ?
her nerede ise .
olmamaya yüklenen anlam yazının kilit noktasını oluşturuyor...
olmamanın oluşturduğu yaraya sebep ne olabilir diye düşündürdü...
olmamak...yokluk...hiçlik...varlıksızlık.../ nerede olmamak....gibi geniş bir persfektiften bakılmasını mümkün kılsa da...öznel - benci bir öze kapalı anlatım olduğu için ...
genel anlamda kişide hiçliği imlediğini düşünmek yanlış olmaz sanırım...
hiçliğin yarası...hiç sayılmanın ...kendini kalpte hiç bulamamanın yarası...kendi yokluğu...kendini kaybetmiş olmanın yarası...
arayışın yazısıydı diyebilir miyiz ? Sakin bir ruhun kendiyle ilgili kaygılarını anlamlandırma çabası....
anlatımıyla, derin, düşündürücü iç görüsüyle güzel bir yazı okudum.Şiir gibiydi...gönülden kutlarım .
Teşekkür ederim paylaşım için...Saygılarımla.