- 3086 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
ÖZLEMLERİN EN BÜYÜĞÜ
Özlemlerin en büyüğü gülüşüne konaklamıştı. Ne zaman gülse sanki özlemdendi dudaklarının kıvrımları. Yağmur yüklü bir bulut nöbetteydi kirpiklerinin ucunda. Dokunsalar yağmaya hazır. Yine de bir çift gonca gül saklıyordu yüzündeki gamzelerinde. Zemheri ayazı izin verdiği an açmaya hazır bir çift gonca. Belki de özleminin adıydı gül.
Hayatta her şeye kafa tutmuş, her şeyi yenmiş ama kaderin ona çizdiği özleme yenik düşmüştü. Daha çok küçüktü annesini ve babasını kaybettiğinde. Yaşamı boyunca hep anne baba özlemiyle yandı durdu. Asla çare bulunmayacak bir özlemdi. Hem de tutuştu mu sönmek bilmeyen türden.
Hayatında hiç bayram olmadı. Bayram onun için koskoca bir acı yumağı idi. Çünkü ailesini bir bayram günü kaybetmişti. Karşıdan karşıya geçerken üzerlerine gelen bir kamyon ayırmıştı onları sonsuza kadar. Annesi son anda içinde bulunduğu puseti hızla itmeseydi o da yaşamıyor olacaktı şimdi. Acaba daha mı iyi olurdu diye düşünüyordu zaman zaman. Ama yaşamasaydı sevgiyi bilmeyecek, aşkı tadamayacaktı. Hele evlat sevgisini hiç öğrenemeyecekti. Rahmetli annesi adını “Bahar” koymuştu. Aslında “özlem “ona daha uygundu. Her an bir özlemle iç içe geçmişti ömrü. Oysa baharları çok severdi. Yeniden başlangıç demekti onun için bahar. Belki de direnmesi, dimdik durması her kıştan sonra baharın geleceğini bilmesindendi.
Ailesini kaybettikten sonra onu bir aileye evlattık vermişlerdi. Belki biyolojik değildi anne – babası ama özdü, gerçekti. Dar gelirli bir aile olsalar da ona iyi bakmışlardı. Bir dediği iki olmamıştı hep. Ama gerçek anne ve babasını her zaman merak etmiş içinde onlara dair özlemler biriktirmişti. Yatılı okullarda geçen öğrenim hayatı boyunca bir evin özlemi büyüdü içinde. Çünkü onu büyüten annesini kötü bir hastalığın pençesinden kurtaramamışlardı. Babası yeniden evlenince eşi Baharı istememişti.
Her şeye inat elinin erdiği her yere umut ekmekten geri durmadı asla. Umutlar büyüttü, umutla beslendi. Ama her yıl içinde çöreklenen özlemlere yenisini ekliyordu. Şimdi bir sevgi arıyordu. Umudu vardı bir sevebileceği onu da sevecek biriyle karşılaşacağına dair. Üniversite yılları da böyle geçip gitti. Umut etti ve özledi.
Eşiyle tanıştığında karakıştı ama Ahmet , ona baharları getirmişti. Ağaçlar çiçek mi açmıştı ne kokular doldurmuştu her yeri. Güneş bir başka ısıtıyordu dünyayı. Ahmet, sevgisi ve şefkatiyle hayatında pek çok boşluğu doldurmuştu. Evlendiklerinde ailesi de çok iyi davranmış, onu kızları gibi bağırlarına basmıştı. Bahar’da onları çok sevmişti. Ama bu durum biraz huzursuz etmiş yüzlerini, kokularını bilmediği fakat özlemleriyle yaşadığı anne babasına ihanet etmiş gibi hissediyordu kendisini. Bu duruma zamanla alıştı, onların yerinin asla dolmayacağını biliyordu.
Evlilikleri devam ederken başka bir özlemle tanıştı Bahar; “bebek” özlemi. Bir bebeğe sahip olmak hiç kolay olmadı onlar için. Zaten hayatında hiçbir şeye kolayca sahip olmamıştı. Umudunu hiçbir zaman kaybetmediği için bunu yansıtmazdı pek dışarıya. Bu kez de öyle yaptı, hiç umudunu kaybetmedi ve evliliklerinin dördüncü yılında kavuştu “Umut” una.
Azmiyle her şeye kavuşuyordu yavaş yavaş. Ahmet, ailesi hep yanındaydılar. Her şey güllük gülistanlık değildi tabi, onların da sorunları, onlarında kötü günleri oluyordu. Ama Umut ve Ahmet her şeyi unutturuyorlardı. Bahar’ın içindeki özlem hiç değişmiyordu. Anne olduktan sonra daha da büyümüş, daha da acıtır olmuştu. Bir annenin çocuğu büyürken yanında olmasının ne demek olduğunu anlamıştı. Umudu her kucağına alışında gözlerinin dolması bundandı belki de.
Büyüyen bir özlemle baharlar, kışlar geçmişti. O her yere umut ekmeye devam ededursun, Umut büyümüş, okul çağına gelmişti. Bu kez kucağında tıpkı kendisine benzeyen “Özlem”i vardı. Babaannesi ve dedesi görmemişlerdi onu. Acılar Ahmet’i değiştirmişti. Sanki yaşlanmış, çökmüş, gözlerinin feri sönmüştü. Özlem’in aralarına katılması bir parça hayata döndürse de Ahmet iyi değildi. Çünkü oda en büyük acı ve en büyük özlemle tanışmıştı. Bahar onu anlıyordu ama ona umut etmeyi, elinin değdiği her yere umut ekmeyi öğretemiyordu.
Çocuklar büyürken Ahmet, hayata değil belki ama Umut ve Özlem’e sarılmayı öğrendi. Oysa Bahar iki kişilik bir özlem büyütüyordu içinde. Hayat son hızla devam ederken umutlar yeşeriyor, umutlar sönüyor, çocuklarla birlikte özlemlerde büyüyordu. Orta yaşa gelmişlerdi. Çocuklar kendi hayatını yaşıyordu, her biri başka yerde. Arıyorlardı sık sık ama yetmiyordu. İçlerinde kor alevden özlemler, birlikte el eleydi Bahar’la Ahmet. Gözleri kapıda,kulakları telefonda. Her şeye direnmişler her şeyi yenmişler ama içlerindeki özlemle baş edememişlerdi.
Özlemlerin en büyüğü gülüşüne konaklamıştı. Kirpiklerinin ucunda hep bir yağmur bulutu, ha yağdı ha yağacaktı. Hiç değişmedi özlemden tebessümleri. Gamzelerinde sakladığı bir çift gonca, çoktan açılmış ve solmuştu bile. Kendisiyle birlikte götürürken özlemlerini, umut olmuştu geride kalanlara organlarını bağışlayarak.
Şimdi mezarının üstünde yediveren bir güldü özlem. Her dem, her mevsim dallarında goncası eksik olmayan…