- 2177 Okunma
- 16 Yorum
- 4 Beğeni
HOCA KIZI İLK AŞK -2-
Mektuplaşma trafiği başlamış, postacının yolları gözlenir olmuştu. Her seferinde mektubun ucunu yakıyor güzel bir şiir yazıyordu. Birbiri ardına gelen sevgi dolu sözlerle dolu o bergamut kokulu mektuplar bir kutunun içine konuyor anında cevap yazıyordum.
Ne tatlı bir heyecandı.Postacı abi bile artık gözlerinin içine baktığımda gülümser olmuştu. Elinde sallayarak gelirdi eğer benim mektubum var ise...Cevabını verirdim...Oda götürürdü...Peşpeşe peşpeşe...
Günler günleri kovalarken...
Suat abimle Veli geldi pat diye bir hafta sonuydu...
Hadi sen burda dur ben işlerimi halledip geliyorum. Gözlerimiz parladı. Kapı kapanır kapanmaz büyük bir özlem ile birbirimize sarıldık...
"Asır geçmiş gibi bidenem.."
"Asırlar desek"
Birden belimi kavrayıp dudaklarımı öptü...
Kendimi çektim. Başımı önüme eğdim. Bayrak gibi kıpkırmızı olmuştum. Oysa gülüyordu.
"Hiçte komik değil ve çok ayıp"
"Gülüm sen öpüşmeyi bilmiyorsun "
Daha çok kızardım. Sorusunun cevabını vermedim bile hoş bu sorumuydu. Onu bile hala çözebilmiş değilim.Sadece....kulaklarımda seneler sonra
"El değmeyen gülümsün"sözü yankılanır durur...
Abimle annemlerde geldi. Yine sabaha kadar sohbet edeceğimiz heyecanı sarmıştı.
El ayak çekilince salona geçtik. Işıkları yakmadık. Kimseyi uyandırmadan saatlerce konuşmak istiyorduk. Kanepeye yan yana oturup dışarıyı seyrettik uzun bir süre sustuk ikimizde. Sadece gözlerimiz konuşuyordu...
Gençliğin verdi heyecan gözlerimiz kenetlendi. ...
Bir an durdu....
"Sana beyaz gelinliğinle benim olana kadar el sürmeyeceğim!"
Alnımdan öptü. Hadi gülüm kalk ve yat...En doğrusu bu....
Veda zamanı gelmiş...Onunla birlikte sanki yüreğimde gidiyordu...El salladığım geleceğim olduğunu nereden bilebilirdim ki....
Birden mektuplar gelmemeye başladı. Yılmadım yine aynı mektupları yazdım. Soramadım ki. kimselere halama bir keresinde hala Veli nasıl iyimi dedim.
_ Hollandaya ablasına gitti.
Peki neden bana hiç bir şey demeden gitmişti. Bir gün kapı çaldı.O gudubet Sevim yenge gelmişti.Oldum olası sevmemiştim O’nu...Gülümseyerek
_Nisa Veli Hollanda’da nişanlanmış...
dedi demesine de.Dünya dönmeyi mi durdurmuştu. Yada kıyamet mi kopmuştu ? Hiç bir sesi duymuyordum. Aynı laf tekrarlanıyordu gözlerim kulaklarım nefesim...
Soluk alamıyordum..Annemin kocaman gözlerle bana baktığımı gördüm..Bir el karanlıkta beni kavradı...
Gözlerimi bembeyaz bir odada başımda iki doktor varken açtım.Konuşuyorlardı..Duyuyordum ..Ama ne söylüyorlardı..Anlamıyordum..İki hafta hastanede yattım.Sonunda hemşirenin dediklerini anlamaya başladım.
Ağlama krizi...
Gözlerimden yüreğim fışkırıyordu.Evet bunun tam adı buydu . Daha başka bir şey olamazdı..Gözlerimden yüreğim fışkırdı. Susturmaya çalışmadı kimse.Doktor talimat vermiş meğerse bırakın susana kadar ağlasın...Yine kendimden geçmişim. Elimi kavrayan bir el ile uyandım. Kokusu vardı odada...Sadece kokusu...Gözlerimle etrafı taradığımı gören Gülay "Veli yok" dedi ve elindekini uzattı...
"Birtanem..
Bergamut kokulu sevdiğim. Gamzelerinde bir değil belkide bin asır yaşamak istediğim tek varlık. Gülüm..Nazlım ...Nazenim...Karanfil kokulum bunu postaya atamadım. Ablama verdim. En kısa zamanda sana ulaştırcak.
Gülüm... Biliyorsun sen bir dahaki sene okulunu bitiriyorsun. Artık önümüzde beklememiz gereken bir sene var. Ben sana hak ettiğin yaşantıyı vermek istiyorum. Hollanda’da bir sene çalışıcağım aldığım her kuruşu biriktirip seni beyaz gelinliğinle kendime gelin edeceğim...
Ne olursa olsun beni bekle...
Gamzelerin mezarım olacak senden başkasına bakarsam sevdiğim
Seni seviyorum...Sonsuza kadar...!"
bu mektup hala durur...Ah ...Aklıma düştü ve satır satır yazdım..
"Ama nişanlanmış Gülay Veli..."
"Evet...ablam.." kocaman bir suskunluk..Nedendir bilemediğim bir sebeble Hava abla beni bir türlü sevememişti. Meğersem bir oyun düzenleyip çağırmış .Hayır demesine fırsat vermeden nişanlamışlardı...
Yıkılmıştım...
Hastanaden taburcu olup okula başlamıştım. Artık nefes bile alamıyordum. Yaşamak neydi...Gereklimiydi...
Postacı artık hüzünle bakar olmuştu bana...
.......
İşte o sıralar eşimle tanıştım.Mehmet abi...
Dertlerimi dinleyen ben ağlarken omzunda ağladığım ela gözlü beyaz tenli okulun mert delikanlı abisi...
Yine çok ağladığım bir sırada...Yeter artık yeter...!
"Ben seni severken senin bir başka erkek için kahrolmana dayanamıyorum. Hadi izin ver seni mutlu edeyim..Bak herşeyi unutacaksın"
suskunluk kocaman bir suskunluk...
"Ama abi..."
.....................
Sevdalinko....
Mazi Kalbimde Bir Yaradır...
YORUMLAR
Hayranlarınıza diyecek bir şey yok ama tüm bu hikaye gündüz kuşağı dizi senaryolarından fırlamış replikler, yerli yersiz verilen abartılı hissiyat ve vıcık vıcık gerçeklikle en küçük bağı olmayan karikatür duygulara sahip karakterler midemi bulandırdı. Siz söylemeden söyleyeyim yanlışlıkla açsam dahi bundan sonra okumam, bu kadarı kafi.
Vadideki zambak misali büyük aşk yaşamış kişilere bulaşmayacaksın :)
Çok mahzun bir hikaye.
İçim burkularak okudum.
Bu duruma çok şaşırdığımı söyleyemem.
Nedeni?
Sevdaları bilmeyen,
sevda ateşinde yanmayan,
yanıp da acısını tatmayan,
yaşadığı hayatın her anında o acının gölgesin hissetmeyen insanların,
buralarda, bu edebiyat sitelerinde, şiir söyleşilerinde işi olamaz.
Şiir,
acı denektir...
Hüzün demektir...
Yarım sevdalar demektir...
Yıkımlar sonrasında, hayata tutunma biçimidir şiir...
Soluk alabilmedir..
Bu nedenle çok şaşırmadım bu yazıya, bu hikayeye.
Zira,
Sevdalinko gibi bir gönül,
başka türlü bu kadar duygusal olamazdı...
Yazının konusu etkileyiciydi.
Dili de gerçekten nefisti...
Kutluyorum.(Sadece edebi açıdan yazıyı. Konuyu değil.)
Bir tutam hayat tarafından 12/11/2013 10:19:47 AM zamanında düzenlenmiştir.
Yine yakmış yar mektubun ucunu...
Erol Sayan'ın bu bestesini ilk duyduğumda şu an eşim olan nişanlıma mektup yazıyordum (yıl 1979).
Yazdığım mektubun dört köşesini de yaktım...
Çok şaşırmış...
Bunun ne anlama geldiğini düşünüp dururmuş...
"Acaba bir kırgınlık işareti mi!" diye içinden geçirirken radyodan o şarkıyı duymuş o da...
O andan sonra bu şarkı bizim şarkımız oldu...
Her möektubun köşesi yakılır oldu...
Evlendikten sonra da, bu gün de...
İşte çalıştığım saatlerde bile radyoda/TV'de bu şarkı okunursa bana telefon eder; "Radyoda/TV'de şarkımız okumuyor!" der ve telefonu radyoya/TV'ye yaklaştırır...
Askere gittiğimde (yıl 1983) eşime mektup yazdıktan sonra bir arkadaşımdan çakmak istedim...
"Hayrola, sen sigara içmezsin ki!" diye sordu...
"Sen ver, ne yapacaksın!" dedim...
Herkesin gözleri önünde mektubun köşesini yaktım...
Benden gören herkes mektuplarının köşesini yakar oldu askerlik bitimine kadar...
Şu an cep telefonumda kendim oluşturduğum melodiler içinde o da var...
Eşim aradığında çalıyor...
Beni anılarıma taşıdınız.
Mutluluğunuz daim olsun Sevdalinko Kızım...
neden derim ki bu oyunlar..neden.. neden derken çiğ süt içtiği geliyor aklıma insanoğlunun...çiğmiydi bu süt ...evet...seven insana, bir yüreğe kötülük yapmanın adı budur.... çiğ süt...haramkar insan sevimsiz şeytani varlık ..seven iki kişi arasında yaratılan fitne ve fesatlık rabbin haramlarından biridir..ama malesef..mazi yürekte bir yaradır..:((
kalemin daim olsun .. sevgilerimle