- 486 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Resim
RESİM
Behçet Necatigil’in güzel bir şiiri vardır. Adı: Resim. Uzun bir şiirdir Resim. Bir sınıftaki Atatürk’ün resmidir Necatigil’in dizelere döktüğü. Şiirden üç kıtacık alıntılayacağım. Şiirin tamamını merak eden dostlar araştırıp okuyacaklardır elbet.
Diyor ki Necatigil:
.
“Kürsünün üstünde bir resim:
Gözleri denizlerden mavi
Bakışları güneşlerden sıcak.
Dört mevsim.
Kürsünün üstünde:
Atatürk’üm, arkasında al bayrak
Kollarını kavuşturmuş göğsünde.
Bu resimle başlar bizim günümüz
Karşımızda Atatürk’ü gördükçe
Kıvançla dolar, taşar gönlümüz.”
.
Bu şiiri her okuduğumda öğretmen Atatürk’ü hayallerim. Bizden çok çalışmamızı isteyen, kara tahta başında ders veren öğretmen Atatürk canlanır belleğimde.
Atatürk’ün kalpaklı bir portresi vardır. Bu portre biz ilkokulda öğrenciyken ders kitabımızdaydı. Tarih kitabında. Sene 1963. Hey gidi günler!.. Yarım asır geçmiş be yahu! Beşinci sınıftayız. Birleştirilmiş sınıf. Dörtlerle aynı mekanı paylaşıyoruz. Öğretmenimiz Hamdi Ünal. Bir gün öğle sonrası. Hamdi Öğretmen dörtlerle ders yapıyor. Biz serbest çalışıyoruz. Ben emmoğlu Osman’la oturuyorum. Hemen arkamızdaki sıra da Fahrettin’in sırası.
O zamanlar şimdiki gibi ders kitapları birinci kalite değil. Üçüncü hamur kağıt,saman yaprak.Resimler siyah-beyaz.Silik soluk. Saman yaprağın üstünde belli belirsiz. Yazılar da öyle.
Ben oldum olası tarihe meraklıyımdır. O derste açtım Tarih kitabını. Kurtuluş Savaşı’na bir göz attım. Atatürk’ün kalpaklı portresi sayfanın bir kenarında belli belirsiz halde. Zaten sayfa erimiş akmış. Dedim ki:
“Şu resmin kenarını çizeyim . Atatürk’ün resmini ortaya çıkarayım.”
Aldım kurşun kalemi elime. Kalpaktan başladım. Yakalar,omuz,kulak, burun,bıyık,çene ,kaşlar ve gözler... Saçlarını taradım bir güzel. Bir güzel üstünden gittim portrenin. Ben iyi bir iş yaptım sanıyorum. Fahrettin gördü çalışmamı. Fırladı sıradan:
“Örtmenim! Mısdafa Atatürk’un gozlerini oymuş...” dedi. Beynimden vurulmuşa döndüm. Kaşla göz arası Hamdi Öğretmen geldi. Bana sille tokat girişti.
“Hayır örtmenim! Ben resmi çizdim.” diyorum ya Hamdi Öğretmen beni dinlemiyor ki. Bir yandan sili sümüğü saçıla saçıla söyleniyor:
“Sen de baban gibi Atatürk düşmanı mısın?”
Bir bühtan da babama. Ben babamın ağzından Atatürk aleyhine bir kelime duymadım. Ama Hamdi Öğretmen öyle diyor.
Hamdi Öğretmen siniri yatıştıktan sonra beni yanına çağırdı. Masumane niyetimi anladı. Ben içimi çeke çeke ağlıyorum. Kitaptaki resimleri çizmememi, bunun doğru olmadığını söyledi.
Şimdi düşünüyorum da Hamdi Öğretmen tepkisinde haklıydı. Ama şiddet kullanması onun şanına yakışmadı. Lisanı münasiple beni uyarabilirdi. Fahrettin’in gazına geldi. Ben asıl Fahrettin’e kırıldım. Bilip bilmeden beni çok ağır itham etmesini içime sindiremedim. Aradan yarım asır geçti. Fahrettin’den bir özür alacağım var. Halen o alacak tahsil edilmedi. Özür borcunu ödemesini bekliyorum Fahrettin’in. Yoksa hakkımı helal etmem.
YORUMLAR
İlginç bir yazı.
Günümüzün realitesine ne kadar çok benziyor.
İnsan namazında niyazında ise,
yapıştırıyorler hemen Atatürk düşmanı yaftasını.
Bilmiyorlar ki;
onlar sadece on Kasımda, bayramlarda, protestolarda giderken anıtkabire;
diğeri, sessiz sedasız, ayda en az iki kez gidiyor, atası ile hasret gideriyor.
Bilemezler...
Ataürk sevgisinin, siyasetten çok ayrı bir şey olduğunu anlayamazlar.
Sözde değil, gönülde yaşaması gerektiğini bilemezler...
Mustafa Topaloğlu
Selam ve saygıyla.