- 560 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Annesinin Koca Ayaklı Kızı Bölüm 6
ANNESİNİN KOCA AYAKLI KIZI -BÖLÜM 6-
"Gondol Sefası"
İstanbul 1998,
“Anne Eda’lar geldi! Yaşasın çay bahçesine gideceğiz.”
Sevinçle perdeyi kapatıp koltukta zıplamaya başladım. İçimden ise yaşasın Lunaparka gideceğiz diye geçiriyordum. Arabanın tekrar çalan kornası ile koltuktan atlayıp kendi çapında sevinen kardeşime bir cimdik attım. Mademki bu kadar sevinmiştim bunu etrafa da göstermeliydim. Öperek sarılarak seven bir çocuk olamadım ben mizacım hiç kabul etmedi bu şirinlikleri. Ama hakkını vermem gerekirse attığım her cimdik bir öpücüğün yerini tutacak kadar iz bırakırdı karşı tarafta.
“Ah gerizekalı” dedi dilinin döndüğünce. Ne kadar da zevk verirdi küçük kardeşime sataşmak. Onun bana karşı koyamayan güçsüz bedeni her defasında annemden yardım istemeye muhtaçtı.
Arka odaya koşup cüzdanımdaki birkaç parça bozukluğu cebime sıkıştırıp ardından paltomu giydim. Ayakkabılarımı bağladığım sırada annem kardeşimi getirdi yanıma. “Siz çıkın bende geliyorum beş dakikaya” dedi kapıyı kapatırken. Aydın o ufak ayaklarıyla merdivenlere doğru koşmaya başladı. Kapının aralığından başını çıkaran annem telaşla ekledi. “Aslıhan, o kardeşine de bak düşmesin merdivenlerden.”
Bağcıklara son düğümü de atıp sinirle doğruldum. Baş belası çocuk. Hızla yaklaşıp merdivenlerin başında yakaladım onu. “Bana bak, uslu dur yoksa gece chucky gelir.”dedim.
“Gelmez işte.”
“Yaaa gelmez! Gündüz saklanıyor onun içinde.” Elimle bahçenin ortasındaki büyük şimşiri göstererek.“Gece ben istersem geliyor, bu gecede senin için çağıracağım onu.”
Chucky benim de dâhil tüm yaşıtlarımın kâbusu olan bir korku filminin başkahramanı katil oyuncak bir bebekti. Ama ne bebek(!) Edalarda yalnız kaldığımız zamanlarda evdeki tüm panjurları kapatıp bir koltukta büzüşerek izlerdik videokasetteki filmini. Belki de bu yüzden asla bir lahana bebeğe sahip olmak istemedim. Eda’nın Aydın’la yaşıt bir erkek kardeşi vardı. Çocuğu ve beni odada öylece bırakıp tuvalete gideceğim diye arka odada dakikalarca saklanırdı. Korkudan ayaklarımızı kanepeden sallandıramazken o acayip sesler çıkartarak bizim ödümüzü kopartırdı. Daha o zamandan belliydi cesur bir kızdı Eda ve hep öyle kalacaktı.
*****
“Açsana kapıyı Eda” dedim arabanın camına vurarak. Arabanın içine önce Aydın’ı bindirip sonrada kendim bindim.
“İyi akşamlar çocuklar.” dedi Turan Amca. Ne çok severdim onu. Babamın gidişinden sonra bizi hiç yalnız bırakmamışlardı. Haftada iki akşam bizi evden arabayla alıp ailecek gittikleri gezmelere ortak ederlerdi. Turan Amca ile annem aynı mahallenin çocuklarıydı. Bazen bana ben senin annenin sümüklü hallerini bilirim diye takılıp dururdu.
Annem genç kızlık dönemlerinde katıldığı bir daktilo kursunda Gülten Teyze ile tanışmış ve çok yakın arkadaş olmuşlardı. Turan Amca o vesile ile tanımış ve ilk görüşte âşık olmuştu Gülten Teyze’ye. Çalıştığı iş yerinin önünde saatlerce beklemiş sonunda tatlı dili ile çalmıştı sevdiği kadının kalbini.
Yarım saat sonra Anadolu Yakası’nın sahil semtlerinden birinde kurulmuş lunaparkın yayındaki çay bahçesinde çaylarımızı içiyorduk. Eda ile kaş göz işareti ile anlaşarak elimize bir avuç çekirdek alarak yan masaya kaydık. Konuşacak, üzerinden geçilecek son dört günde çok dedikodu vardı zira. Dedikodu biter bitmez elimi cebime atıp; “Bende beş lira var.” dedim, lunaparkın ışıklarından daha parlak bir ışık gözlerimde parlarken.
“Ben alamadım kızım! babam cin gibi hiç yer mi?” Eda başını çevirmeden göz ucuyla babasını takip ederek.
“Olsun bir kere binebiliriz, hadi” dedim sevinçle.
Masadan kalkarak çaktırmadan –ya da biz çaktırmadığımızı sanarak- yavaş yavaş yürümeye başladık.
“Biz biraz dolaşıp geleceğiz” dedi Eda. Çocuğun bile inanmayacağı bu açıklama karşısında Turan Amca göz kırptı. “Ne tarafa?” Kol kola girmiş yürürken aynı anda “Hiç şöyle.” Deyip gösterdiğimiz tarafa doğru yöneldik. Çay bahçesinden çıkıp sahil yolunun kenarındaki kaldırımdan yürümeye başladık bir gözümüz Turan Amca’da. Kaldırımda ilerlerken yanımızdaki yoldan geçen bir araba korna çaldı. Bize mi çaldı ?” dedim.
“Yok, canım saçmalama” dedi Eda. İki ve üçüncü arabadan sonra emin olmuştuk. Bize çalıyorlardı.
“Var mısın?” dedim. “Yirmi araba yapmaya.” Aklıma gelen en aptal fikirle.
“Varım” dedi. Annemlerin görüş alanından çıkıp üç yüz metrelik bir alanda gidip geliyorduk. Sadece beş dakika sonra “On dokuz” dedi Eda katılarak gülüyordu. Bense kahkaha atmaktan konuşamaz halde karnımı tutuyordum.
Derken önümüzde bir araba aniden durdu. “Küçük hanımlar sizi gideceğiniz yere bırakabilirim.” dedi kır saçlı şoförü. Bizim donmuş ifademizden cesaretle adam kapıyı açmak için uzanınca yay gibi gerilip ok gibi aynı anda sıçradık. Deli gibi koşuyorduk. Lunaparkın büyük demir kapısına vardığımızda soluk soluğa söyleyebildim o arsız kelimeyi. “Yirmi”
*****
Gişeden elimde biletlerle çıkarken Eda beni kenarda bekliyordu. Hala koşmaktan düzensiz nefesi ile konuştu. “Bu dolu bir sonraki tur binelim. En arkasına oturmadan zevki çıkmıyor.”dedi Önümdeki dev gondola ve içinde çığlık atan insanlara bakıyordum. Para verip işkence çeken insanların ruhlarının derinliklerinde neler saklanıyordu kim bilir.
“Ben buna hiç binmedim Eda.” dedim. “Çok heyecanlı” diye bağırdı çığlık atanların seslerini bastırarak. Öyle olduğu kesindi heyecandan kalbim duracaktı. İnsanlar gondoldan inerken sabırsızca aralarından en arka sırayı kapabilmek için ilerliyorduk. En arka koltuğa oturduğumuzdan kısa bir süre sonra diğer yerlerinde çoğu doldu. Önümdeki tek tutunma aracı olan alçak demire tutundum.
“Eda bu sallanıyor ya açılırsa” dedim korkuyla ve emin olmak için demiri oynatmaya devam ediyordum. Bana daha önce demirin açılıp içinden düşenlerin olduğu bir hikâye anlattığı sırada tekerlekler hareketlendi. İnmek için çok geçti artık fakat anın tadını çıkarmanın da tam zamanıydı. Gözlerimi sımsıkı kapattım. Uçuyordum. Kesinlikle uçuyordum. Sanki gondol havalanırken içimden bir şeyler gidiyordu. İçimdeki bütün serçeler bir bir havalanıp bulutlara doğru kanat çırpıyordu. Ben hayalimin en güzel yerinde iken bir kol dürttü beni.
“Aslıhan, bittik babam.” dedi Eda. Gözlerimi açtığımda Turan Amca’nın aşağıda bilet gişesine dayanmış bize el salladığını gördüm. O an yapılabilecek en saf ve salak hareketle el salladık aynı anda.
İndiğimizde yan yana dizilmiş halde nutuk seviyesine yakın uzunlukta bir azar dinledik. Turan Amca sinirden gülerek baktı bize. “Siz var ya kızım(!) otuz yaşınıza gelseniz de hala akıllanmazsınız.”dedi. Gerçekten de öyle oldu. Otuz yaşımıza gelmiş ve hala akıllanmamıştık…
A.YILMAZ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.