yaşamak: EV KiRASI ve YAN MASRAFLARI
Almanyada çalışan bir bayan anlatıyor
Çalışıyorum, daha. Üç işe gidiyorum. Zamanım olsa beş altı işe gidebilirdim. Bunu kaşıntıdan, para tutkusundan, açgözlülükten değil de, ihtiyaçlar için yani sadece yaşam ihtiyacımız için yapardım. Yaşamak ne demek? Bu hekese göre değişir, ama, yine de en azından gülmeye, parkta yürümeye, sohbete, tiyatroya gitmeye zaman bulmak gerekirdi. Gelecek kaygısı sıkıntısı, stresli günlük olmasın, isterdi insan.
Beyim de iki işe gidiyor. Toplam beş işe gidiyoruz ailece. Aldığımız ücretle en temel ihtiyaçlarımızı karşılayabiliyoruz. Bu koşuşturmaca sırasında bir başka şey için, yani, arkadaşlık, aile yaşamı, çocuğa da başka şeyler için de zaman kalmıyor zaten.
Yine de kendimizi az da olsa şanslı sayıyorum. Çünkü işimiz var. İşi olmayan ve bu yüzden çalışamayan insan saysı az değil. Çalışmak -en alt düzeyde olsa da- yaşayabilmek anlamına geliyor. -bu, doğal çalışma ve yaşama değil tabi, öyle birşey yok; kapitalizmde. Bazı kıtalarda yaşayan insanların ise nerdeyse yarısının işsiz ve aç olduğunu duyuyoruz.
UNO‘nun yıllık bir haberine göre, dünyada üçyüzon milyon‘un üzerinde insanlar sürekli göç halinde imiş.
Aşırı sömürüden, açlıktan, savaşlardan, ırkçılıktan ve benzeri nedenlerden dolayı yollara düşümüş insanlar. Bu insanların nelerle karşılaştıklarını ve neler çektiklerini tahmin etmek bile mümkün değil.
Global sermeyenin (kapitalizmin) dünya insanları için eşitlik ve adalet dağılımı böyle. Kapitalizm sade insanları aç bırakmakla kalmıyor, aynı zamanda ormanları, denizleri ve tabiatı da yağmalıyor her yerde.
Bununla beraber dünyayı bir atom silahı ve atom çöplüğü haline getiriyor. Kar hırsı çıldırmışlık düzeyinde.
Evet, çıldırmışlık bu. (sezar bile, bu kadar çılgınlığa şaşardı.) Kar ve hakimiyet tutkunu tekeller ve onların hem gönüllü uşakları hem de ama savunucuları için hiçbir şey, -ne insanlık ne de gezegen – önemli değil. Sadece ve sadece kar ve hakimiyet gücü önemli olan..
İşi olmayan insanların nasıl yaşadıkları ise malum. Bunun ne olduğunu yaşayanlar bilirler. Politik görüşe göre işsiz olanlar, -filitresiz söylenirse- tembel ve kötü insanlardır, suçludurlar. Basında ise kasıtlı olarak, işi olmadığı için çalışamayan insanların kötü oldukları üzeri sıkca haberler çıkıyor. Bundan başka basında hiç eksilmeyen diğer şeylerden biri de; başkalığa, başka dil, başka kimlik, başka kişilik üzeri ince veya kaba, ırkçı ve kışkırtıcı, yine bazı grupları aşağılayıcı iddalar devamlı olmakta. Bununla beraber işsizliğin, fakirliğin ve kötü durmların, olumsuzlukların esas nedenleri böylece yanlış şeyler üzerine kaydırılıyor. Atmosferde devamlı bir suçluluk yaratılmaya çalışılıyor zayıf olanlara karşı. Zayıflar her kötü muameleyi hak ediyorlar gibi...
Bundan başka…
Köle siteminin siyasi adamları hakimiyet tutkusundan ve büyüklük sarhoşluğundan, bir de kaşıntıdan, rastgele, sebepsiz, ortaya aptalca kırbaç sallamaktadırlar. Tarafsız olmayan, (olmak istemeyen) basın da, kaba ırkçılığı, sömürüyü, haksızlıkları, politik yalanları, modern-batık kültürün yayılmasını da, bundan çıkarı olanlar için nasıl duyurmak isteniyorsa, kendi özel filitre sisteminden geçirerek yansıtıyorlar.
Bütün bu kötü işlerin uygulanması sırasında, her alanda, memurlar kutsal görevlerini eksiksiz yapıyorlar. Bir çok durumlarda sebepsiz yere süründürüyorlar zayıf insanları. memurlar. Sonra iyi uyuyorlar yattıklarında.
İşsiz kalmaktansa…
Çocuklarımız ise şimdilik okulda çalışıyor sayılırlar. O taşıdıkları çanta ve ev ödevi olarak verilen ezberleme zorunluluğu, (cezası) bir askerin yapmak zorunda olduğu ama hiç de gönüllü yapmadığı emirler gibi uzayıp gidiyor. Onların halini görünce çocuk olmadığıma seviniyorum. Çocuklar çocukluklarını yaşamaya, oyuna, gülmeye ve eğlenmeye zaman bulamıyorlar. Onun yerine, beyin yıkayan, alışkanlık yaratan, aptallaştıran, yozlaştırıcı, baştan çıkartıcı, kişiliksizleştirici şeylerle meşgul ediliyorlar. Bir tür aşılanıyorlar.
Çocuklar için böyle bir kişiliksizliği uygun görüyorlarsa?
Biz zayıf insan sınıfındanız. Bu yüzden itiraz etmiyoruz. Edemiyoruz ki... Zayıf insanın buna karşı birşey yapaması mümkün değil diye düşünüyoruz. Hatta gereksiz de. Çünkü biz uyumlu bir aileyiz bu tolumda. Toplum ise yönetilmesi kolay, sorun çıkartmayan insanlardan oluşuyor. Devletin, fertler ve toplum üzeri konturolü uzun bir geleneğin eseridir. Bu durum öyle ilerlemiş ki, artık her kişi kendi kendini de kontrol edebiliyor.
Bununla da kalmıyor. Hem kendini hem de çevresini kontrol ediyor. Gerekli gördüğü durumları not bile alıyor. Hatta insan kendi kendinin beyinini yıykama işini de üslenmiş durumdadır.
Neyse. İleriki bir zamanda şimdiki çocuklar da «ah,keşke çocuk kalsaydık» diyecekler belki. Ya da onlar daha da ileri giderek, her biri beş değişik işte çalışacak, ve ya hiç eve geleme zamanı bulamıyacaklar. Modern köle olmak basit birşey değil. Modern köle kültürü devamlı yenilenmekte ve renklenmektedir. Bu kültür için -kişiliksizleştirme- bebe yaşta aşılanmaya başlıyor. Çocuklarımız, belki ileride hatırlarlarsa anlatacaklar, «babamız, annemiz sade üç işte çalışmışlardı, -kira ve ekmek için -biz şimdi, altı yedi işte çalışıyoruz
aldığımız köle ücreti, köle yaşamımızı sürdürmeye yetmiyor bile» diyecekler. Belki o zaman, çalışama karşılığı sedece adi bir yemek ve yatacak yer olacak. Kim bilir.
İnsanlar kapitalizmin ne kadar özgürlükçü ve adaletli bir sistem olduğunu anladıktan sonra durumlarından şikayet etmeyeceklerdir her halde. İstenilen de bu zaten. Kölenin kendi kaderine razı olması.
Çocuklarımız için hiç vaktimiz olmuyor. Onlar da bunu anlamaya çalışıyorlar hatta anlıyorlar bile.
Hükümetler ve muhalefetin açıklamalarına bakılırsa, hala bütün iş dallarındaki köle kirasının yüksek olduğunu idda ediliyor. Yılda herkesin iki defa doktora gidebilme hakkı var, daha. Bu duruma karşı diyecek bir şeyimiz yok. Çünkü onlar herşeyin en iyisini bilirler ve bizim için ne gerekliyse o kararı verirler. Biz onlara güveniyoruz.
Kanunlar, kölelerin nasıl yaşaması gerktiğini, neyi nasıl düşünmesi, -daha doğrusu düşünmemesi- gerektiğinin yollarını gösteriyorlar. Kölenin kanunlara nasıl uyması ve hatta günlüğünü nasıl düzenlemesi gerektiğinin yolu da gösteriliyor. Hatta bunların doğru uygulanabilmesi için, -memurlardan başka- günlük yayınlar bulunuyor. Bunların içinde çok özel yayınlar da var. Herkesin zorluk çekmeden anlaması için ayarlanmış. Hiç düşünme gerektirmeyecek kadar titiz resimlerle süslenmiş ve büyük manşetler. Ayrıca her şehir, kasaba ve köy için özel sayfalar düzenlenmiş. Yani, kölelerin şikayet etmeden köle kalmaları ve düşünmeden nasıl yaşanır, bunlar kolaylıkla resimlerle ve büyük yazılarla gösteriliyor. (okuma yazma bilmeyenler) bile kolaylıkla anlayabilir bunu.
Ülkede, akıllı sayılan kişiler, büroklatlar ve diğer kendini entellektüel sayan şahıslar da o gazeteyi alıp okumakta, onun gibi düşünmekte ve onun yolunda gitmektedir. En iyi köle kültürü bu yayın tarafından veriliyor.
Onlar (politik bürokratlar) çok çalışıyorlar, işleri de pek kolay değil doğrusu. Uzak bir yerdeki banka hesapları, villa’ları özel şöförleri hizmetçileri, bir de masajcıları olmasa, topluma bu kadar yararlı işleri nasıl yapabilirler. Aldıkları aylık gelirleri, bizim gibilerinin bir yılda kazandığının (sade) toplamının iki üç katı kadar. Diğer imtiyazlar ve hediye gibi alınan rüşvet hariç.
Tabi ki, ben kendimizi onlarla aynı gibi gördüğümü söyleyemem. Bunu söylersem onlara haksızlık ve saygısızlık etmiş olurum, kendime de. Onların kendi efendilerine (sermayeye) büyük sorumlulukları vardır. Bu kadarını hak ediyorlar doğrusu. Hem bizim gibi beş işe gidiyor olsalar, nasıl yararlı çalışmalar yapabilirler ki efendileri için. Aslında onlar sanaatçı sayılırlar.
Çünkü, bu kadar yalanlı bir yaşamda, -kandırmak, rüşvet, savaş için imza- bütün yapılan kirli işler sonunda yüzleri bile kızarmaz. Hatta rahat uyku uyayabilirler.
Medyada hep gülümseyen, iyi insan izelinimli pozu vermek de sorun değil onlar için. Parlemento toplantısı sırasında çoğu parlementer uyurlar. Bu da onların toplumun yararına olabilecek işlerde çok koşturmaktan olduğunu sanırım.
Bütün bu durumlara karşın, toplumdan bir ses çıktığı yok. Toplumu (sözde) temsil eden örgütlerden de bir ses olmadığna göre, her halde bu durumdan rahatsız olanlar olmuyor. Sivil örgütler ve sendikalar hükümet yöneticileriyle birlikte açıklama yapıyorlar. Aynı fikirde olduklarını söylüyorlar.
Basın için politikacılar ve sözde sivil örgütler hep de o gülümser halde, mutlu gibi, iyi yapıyorlarmış gibi, «her şey iyi olacak mış» der gibi, poz veriyorlar. Öyleyse kötü bir durum yok.
En son büyük din bankasının şefi de, dünyaya yuvasından sesleniyor. «her kes doysa iyi olurdu, ama» diyor.
Her halde kapitalizmin eşitsizliğine ve sömürüsüne tanrı da razı oluyor.
Hükümetin kısıtlayacağı bir hak daha kaldı mı diye düşündüğümde aklıma birşey gelmiyor artık. Çünkü çalışma ve aç kalma hakkından, bir de, devamlı daha azla idare etme zorunluğundan başka hak kalmadı gibi. Her halde devlet ve hükümet, bir de kutsal kapitalizm bu kadarcık hak verebiliyor sadece biz köleler için.
Kanunlar, paragraflar ve onları uygulayan memurlar, elektirik parasını iki euro eksik verene kötü bir hırsızmış gibi sert muamele etmekten çekinmeden cezalandırıyor. Çok büyük hırsılar ise affediliyor. Çünkü onlar kanunlara uyarak hırsızlık ediyorlar. Kanunlar hırsızlık yapma hakkını sade seçilmiş sınıflara veriyorlar. -tekel,banka, sigorta, kilise gibi- Kölelerin hırsızlık yapması ise yasak. Ama köleleri sömürmek ve onlardan çalmak, onları bedeva çalıştırmak da, ancak kanun çerçevesinde olabilir. Buna da kölenin ses çıkarma hakkı yok zaten. Kapitalist devlette, «kanunsuz sömürü yasak» Şayet durumları şikayet eden olursa? -olmuyor da- daha şikayet gelmeden önce, her şeyin ardından yenilenen, «bakın, o kıtalarda köleler sizden daha azla yaşıyor ve perişan, siz, avrupa köleleri tok sayılırsınız unutmayın» denir.
Uyumlu ve ses çıkartmayan bir toplumda yaşadığımızın farkındayım. Bu yüzden düşündüklerime ve sesli söyleyeceklerime dikkat etmeliyim. Bizim toplumun geçmiş tarihten bu yana geleneğinde, devlete ve yöneticilere, onların her isteğine boyun eğme, disipline uyma vardır. Tek tek insanlar olarak bu sorumluluğu duymak ve bu uyumu hayatın her alanında kontrol etmek de dahil. İyi bir vatan sever geleneğimiz olduğunu düşünüyorum. O kadar uyumluyuz ki, köle sahipleri ve yönetici bürokrat kesimi, kadrolu memurlar; artık, bu kadar uyumdan (uyumadan) sessizlikten kendileri bile rahatsızlık duyuyorlarmış, deniyor.
Size komik gelebilir ama, örneğin bizim köpeğimiz bile uyuma katılıyor. Neye nasıl uyulması gerektiğini anlıyor. Yasakları biliyor ve uyuyor onlara. «sus» deyince susuyor, otur deyince oturuyor, vemedikce bir şey istemiyor. bizim gibi. Biz hayvanları, özellikle koyunları çok severiz. Onları kendimizden hiç ayırmıyoruz.
Nerdeyse bizim kadar uyumludurlar şehir hayvanları da.
Bir de şu olumsuzluk. Atmosferde hiç eksik olmaz bu. Nere baksan onu duyar görür insan. Buna karşı biz ne yapıyoruz? Olumsuzlukları ve yasakları saymak ve düşünmek yerine, olumlu olabilecekler, ve yasak olmayanlar, daha az olduğundan onları akılda tutmak ve düşünmek daha kolay bizim için.
Bizim geleneğimizde zenginlik ve kapitalizm sömürü de kutsaldır. Ayrıca işçilik ve kölelik, fakir olmak da aynı şekilde kutsal kabul ediliyor...
mehmet tekerek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.