Adem ile Havva (Durum (Çehov tarzı) Öyküsü)
ADEM İLE HAVVA
Dün ayaklarım beni eve gitmemem için zorluyor, adeta beni evden uzaklaştırmak için geriye doğru itiyordu. Bütün gün çalışmış, yorulmuş üstelik paramı da tam olarak alamamıştım. İşveren bu hafta maaşların ancak yarısını verebileceğini söyledi. İşleri bu sıralar kötü gidiyormuş. Bana ne kardeşim, beni eşek gibi çalıştırmayı biliyorsun ama. Evde yine kavga kıyamet, birbirimizi yiyeceğiz. Gitmesem mi acaba? Çok da acıktım, dışarıda da yiyemem. Yine de en iyisi eve gitmek.
“Sen mi geldin?”
“Hayır, henüz gelmedim, birazdan geleceğim!”
“Dalga mı geçiyorsun benimle?”
“Sen başlattın ama. Geldiğimi göre göre neden soruyorsun “geldin mi ?” diye.”
“Yemek hazır mı?”
“Ancak yemeği bilirsin zaten, insan bir hal hatır sorar, günün nasıl geçti der. “
“Ne yani, sen bana “hoş geldin” dedin de ben mi senden geride kaldım?”
“Neyse tamam, hoş geldin, sana dediklerimi aldın mı?”
“Bak işte sen de sadece alınacaklarla ilgileniyorsun. Sanki sen benim yüzüme bakıyorsun da, bir de bana laf söylüyorsun.”
Havva hanım adeta tüm gün boyunca benimle kavga etmeyi beklemiş de ben gelince emeline ulaşmış gibi atıldı.
“Bunca zamandan beri yüzüne bakıyorum da ne oluyor, bir işe yaradığı mı var. Soruma cevap versene sen, ellerin boş gene, almadın mı istediklerimi? “
“Hayır almadım.”
Yüzünde ki ifadeden,iyiden iyiye çileden çıktığı anlaşılıyor, dişlerini sıkma şeklinden ve elleri ile entarisini sıkıca tutmasından ise az sonra patlayacağı belli oluyordu.
“Neden?”
“Param yoktu.”
“Ne demek param yoktu, benimki de soru, ne zaman oldu ki?”
Ben sakinliğimi korumaya çalışsam da bunu daha fazla koruyamayacağımın farkındaydım.
“Zaten sen ne işe yararsın ki, para yok, güler yüz yok, bir hoş sohbet yok. Sonra “yemek hazır mı “ diye sor.
“Ah be kadın! Ben nelerle uğraşıyorum kimlerle boğuşuyorum da akşama kadar, bir tanesi senin ettiğin zulmü etmiyor bana. Tadımı kaçırmayı iyi bilirsin, sonra bir de huzur yok dersin. Ben kahveye gidiyorum, okey taşlarının sesleri,senin bu nemrut sesinin yanında bir musikişinas’ın elinden çıkmış nadide bir eser gibi gelir bana. Zaten neden önce eve geldim ki, benimkisi de bile bile ahmaklık ?
Sinirden elleri titremeye başlayan Havva’nın da altta kalmaya hiç niyeti yoktu. İş kavga etmeye gelince , tahminimden de farklı hallere bürünüp, kendisini haklı çıkarmak için her şeyi yapabilmesi dillere destandır zaten. Çok zaman mahallede ki diğer kadınlarla giriştiği amansız ağız dalaşlarına şahit olmuşumdur. Bir keresinde karşı komşu Nergis hanım;
“Adem bey Allah sana peygamber sabrı vermiş vallahi, benim adam olsa bir dakika tutmaz beni evde” diyerek, benim içler acısı halimi balkondan aşağı ilan edivermişti.
“Seni boşamak gerekir ya, bir de nafaka ile uğraştırırsın beni, başa gelen çekilir derler. Ne yapalım, zamanında düştük bir kör kuyuya, bir an önce hangimiz ölecekse ölsün de rahata erelim artık.”
“Sen daha duruyor musun? Hani kahveye gidecektin, bak hala mahalle karıları gibi laf yetiştiriyorsun bana, defol git nereye gideceksen de gözümün önünde durma”
Son sözlerini avazı çıktığı kadar bağırarak sarf etmesi beni bile korkutmuştu. Mahalleli ne yapsın, bana acıyarak bakmaktan başka bir de dedikodularına malzeme ediyorlardır. Başka ne işe yararım ki zaten ben.
“Ah be kadın, nerede benim o sevdiğim Havva? Bir insan bu kadar mı pişman edilir sevdiğine de seveceğine de?... Neyse, bir iki el oyun oynadım mı kafam dağılır. Sonunda yine eve dönmek var ya, haydi hayırlısı”
Fikri TEZBAŞAR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.