- 538 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Annesinin Koca Ayaklı Kızı Bölüm 5
ANNESİNİN KOCA AYAKLI KIZI -BÖLÜM 5-
“Sudan Sebepler, Yanlış Tercihler”
İstanbul 1994-1997
Kendimi tanımaya çalıştığım zamanlardı. Tanımaya, yaralarımı sarmaya ve ayakta durmaya çalıştığım zamanlar. Beş yıl birlikte okuduğum çoğu arkadaşım aramızdan ayrılmış ve geriye kalanlarla her orta halli ailenin çocuğu gibi aynı devlet okulunda devam ediyorduk ortaokula.
Battaniye altında küçük kırmızı televizyonumuzda çizgi film izleyerek geçirdiğimiz o soğuk kış sabahlarından birinde kapımız çalındı. Babam giderken -bizi gibi- yıllardır bitmek bilmeyen borçlarını da yanına almayı unutmuş olacaktı ki; sonradan haciz memuru olduğunu öğrendiğim bir adam evimize adım attı kirli ayakkabılarıyla. Elindeki saman kağıdından defterini açıp kendi kadar temiz bir sayfayı çevirdi. Odaları dolaşırken eşyalarımızı kağıda sesli sıralamaya da başlamıştı.
“Bir adet buzdolabı, iki adet çekyat, bir adet merdaneli çamaşır makinesi, bir televizyon”
“Hayır, televizyon olmaz. Çocuklarım izliyor, lütfen televizyon olmaz.” Annemin çaresiz talebinden sonra adam önce tek kişilik koltukta büzüşmüş kardeşimle bana sonrada az önce not ettiği televizyona baktı. Her gün en az birkaç kez yaşadığı sıradan manzaralardı bunlar ve bizim gül yüzümüzün bu işte hatırı yoktu.
“Bende emir kuluyum hanımefendi, yapabileceğim bir şey yok.” dedi. Uzun kahverengi paltosundan halımızı kirleten ayakkabılarına kaydı gözlerim. Ayakkabıları gibi kalbide kirliydi belli ki.
Anneannemin yeğeni Ayhan Dayı vardı. Bizi seven sayılı akrabalarımızdandı. Haktan hukuktan anlayan düzgün bir adamdı. Annemin babama açtığı boşanma davasında anneme şahitlik yapmıştı. O gün adamın gidişinden kısa bir süre sonra annemde Ayhan Dayı’lara gitmek üzere ayrıldı evden.
İki gün sonra aynı kirli ayakkabılı adam tekrar geldi. Yanında iki polis memuru ve kapıda bekleyen -üzerinde nakliyat yazan- bir araçla. Annem, dedem ve Ayhan Dayı ile kapıda karşıladı onları. İki gün önce postacının getirdiği boşanma ilanını adama uzattı. Uzun uzun baktığı kağıdı geri verip savaştan ganimet toplayamayan asker edası ile arkasını dönüp uzaklaştı kirli ayaklı adam. Peşindeki polis memurları da arkasından. Onlar gittikten sonra, sinirden mi, rahatlamadan mı bilmem annem gözyaşlarına boğuldu.
Ertesi gün evde telefon çaldı. Ben henüz boyum yetmediği için, içinde kırmızı televizyonumuzun da bulunduğu büyük camlı kütüphaneye tırmandım. Ayaklarımı televizyonun olduğu sıraya koyup bir üst raftaki telefonun ahizesine uzandım.
“Alo?” dedim televizyona tutunarak dengemi sağladım.
“Aslıhan, kızım, ben baban” dedi. “Annen orada mı?” Bazı anlar vardır ki; vücudumuzdan hızla ter boşanıp, yerin ayaklarımızın altından kaydığını hissederiz. Televizyona tutunmuş küçük bedenim aynı böyle tepkiler veriyordu şu an. On bir yaşımda, her şeyin farkında ve benden beklenenden çok daha fazla bir kararlılıkla konuştum onunla. Artık sudan bahanelere tahammülüm kalmamıştı.
“Benim senin gibi bir babam yok! Duydun mu yok. Yooook!” diye haykırdım.
O gün kapanan ahize bizi o kirli hayattan çekip çıkardı. Yaşanan acı geride kalan beş insanı birbirine bir ömür boyu bağladı. Bir daha kimse ağzımızdan ard arda o heceyi duymadı.
“Ba-ba”
Üç yıl peşi sıra su gibi aktı. Artık on dört yaşımda genç kızlığımın ilk zamanlarındaydım. Annem babamdan boşandıktan sonra o zamanın en bilindik emlak firmalarından birinde işe girmişti. Babamla evlendiği ilk yıllarda yanlış bir tercih yapmıştı mesleği ve sevdiği adam arasında. Şimdi çalışmak zorunda olduğu bu işte gocunmadan çocukları için mücadele ediyordu. Bir akşam elinde iki renk paltoyla çıka geldi. Sevinçle giydim üzerime bana alınmış olanı. Oh be! dedim. Biz yeterdik birbirimize. Annemde öyle düşünüyor olmalıydı ki başka birini hiç sokmadı hayatımıza.
On beş yaşıma girdiğim yıl anlamıştım ki; sudan sebepler hayatımızı dönemeçli yollara sokabilirken, yanlış tercihler bizi dik uçurumlara sürükleyebilirdi.
Uçtuk bizde ama bir farkla; herkes bizim kadar şanslı değildi zannımca.
Biz düşerken bir çift el tuttu havada, her zaman babam bildiğim tek adama,
Dedem Ahmet Özay’a.
Aslıhan YILMAZ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.