SANAT VE TOPLUM ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ
“Baki kalan bu kubbede bir hoş sedâ imiş” dizesini hatırladınız değil mi? Kanuni Sultan Süleyman devrinin kudretli şairi, söz ustası Bâki’ye aittir bu dize. Hiç eskimeden hâla güncelliğini ve tazeliğini koruyan bu dizeyi güzel sanatlar söz konusu olduğunda mutlaka zikrederiz.
Tarihe şöyle bir baktığımızda, birçok devletin kurulduğunu ve bu devletlerin ömürlerini tamamladıktan sonra da tarih sahnesinden çekildiklerini görüyoruz. Kimler geldi, kimler geçti tarih sahnesinden... Peki okuduklarımız içerisinde hangileri hafızamızda yer tuttu? Tarih denen yaşlı bilge dedeye sorarsanız, bu devletlerden geriye kalanlar ise sadece sanat eserleridir. Tabiî ki bu, sanata değer veren devlet ve toplumlar için geçerli bir hükümdür. Mesela, Selçuklular bugün yok ama onların bıraktığı tarihi eserler, el yazması kitaplar v.b. hala insanlığın ufkunu aydınlatmaya devam ediyor.
Şimdi Sivas Divriği’deki Ulu Cami’nin giriş kapısındaki o muhteşem sanat ve görsel ziyafet nasıl unutulur? İnternetten araştırıp bu güzelliği keşfetmenizi öneririm. Bir taş parçası ancak bu kadar güzel işlenebilir ve konuşturulabilir. Şairleri, mimarları, ressamları kendisine hayran bırakacak zerâfet ve güzellikte. O günkü teknolojiyle nasıl yapılmış bu eser diye düşünebilirsiniz. Yürek işçiliğidir aslolan ve onu asırlarca yaşatan. Bir de bu değerlerin farkında olacak yüreklerin olması da önemli tabiki. Zaten Unesco tarafından da zannedersem 1985 yılında "Korunması Gerekli Dünya Mirası" listesine alınmıştır buradaki eserler. Türkiye’den bu listeye dâhil edilen ilk eserdir aynı zamanda.
Bizler duygu, düşünce ve bilhassa heyecanlarımızla yaşıyoruz. Zaten duygusuz, fikirsiz, heyecansız insanın kuru kütükten farkı yoktur. Yaratıcının yarattığı eşsiz güzellikler karşısında gönül evimizin bir köşesinde heyecan hissetmek hayattaki hazların en yücesidir. Sanatın gayesi de insanları bu ulvi hazza ulaştırmaktır.
İnsan ruhunun özgürleşmesidir sanat. Tendeki can kuşunun hürriyete doğru kanat çırpmasıdır. Varoluş sırrını kavrayabilmektir. N.Fazıl’ın tespitiyle bu gayenin dışındaki uğraşlar “çelik çomak” oyunudur.
Sanat, toplumun hissiyatına tercümandır. Toplum onunla bir tabloda, bir şiirde veya bir müzik eserinde dile gelir. Aynı zamanda, toplum da sanatla istenilen kıvama getirilebilir. Kısacası yığınlar sanat sayesinde bilinçli toplum haline gelirler.
Hepimizin ressam, müzisyen veya şair olması mümkün değil elbette. Bir hobi, bir genel kültür babından sanatla ilgilenebiliriz. En azından sanata olan bu ilgimiz hayat koşuşturmacası içerisinde ruhumuzu dinlendirecektir. Böylece, sanat bizi daha ince ve derin düşünmeye sevkedecek, olaylara ve hayata farklı açıdan bakmamızı sağlayacak, bizi çevremize faydalı fertler haline getirecektir. Yüksek insani değerleri idrak etmemizi ve hayatımızda uygulamamızı sağlayacaktır.
Eğer, bizler sanat eğitimi konusunda yeteri kadar nasibimizi almış olsaydık, hiç kuşkusuz bugünkü sosyal hayatımız daha farklı ve zengin olacaktı. Çünkü, sanatla hemhâl olan ince zevk sahibi insanların dünyasında çarpıklık, çirkinlik, sahtelik, kin, kavga yoktur. Etik ve ahlâki değerlerle bezenmiş, sanatla iç içe bir hayat iyilik ve güzelliğe kavuşmuş demektir. İdealimizdeki toplum da bu değil midir bizim?
Bugün özellikle ilköğretim çağından itibaren çocuklarımızın ve gençlerimizin gelecek adına, sanat eğitimi yönünden iyi yetiştirilip hazırlanması gerekir. Bu da sanat eğitiminin gerekliliğine inanmış insanlarla olacaktır. Velilerimiz bu yönde talepkâr olmalıdırlar. Unutmayınız ki hayatta her şey dört şıklı çoktan seçmeli sınavda başarılı olmak değildir! Hayatta başka birçok şıklar (seçenekler) daha vardır.
Şahsi kanaatime göre, bir yanılgımız var bizim bu sanat mevzuunda. Modern çağın getirdiği problemlerden birisi aslında bu yanılgımız. Hani şöyle deriz ya: “Kardeşim ben ticaret erbabı bir adamım. Resim, edebiyat, tiyatro gibi şeylerle uğraşacak boş vaktim yok!” Bazılarımız da şöyle der: “Aman boş versene sen, edebiyat dersi o kadar önemli değil; çocuğum şair mi olacak sanki! Ben onu doktor yapacağım, doktor!”
Haydi buyurun çıkın bakalım şimdi işin içinden. Ayıklayın bakalım pirincin taşlarını. Tabiî ki burada zikredilen veya zikredilmemiş olan mesleklere saygımız vardır. Bu mesleklerdeki insanlar ülke ekonomisi için artı değer üretiyorlar. Ve onlar da olmalı zaten. Bence yanılgı şu: Biz, güzel sanatları sadece sanatçılara mahsus bir alan olarak algılıyoruz. Oysa ki güzel sanatlar, sanatçılarla birlikte bütün insanlık âlemi için vardır.
Sanat, sevgi ve esenlik dolu günlere...
------ <<< o >>> -----
NOT:Bu yazı, kişisel sitem "www.recepsen.com" ve bafrahaber portalı "www.bafrahaber.com" da da yayınlanmaktadır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.