- 702 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Geleceğin Enerjisi
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Geleceğin Enerjisi
“An” ın tadını çıkarmak meşrudur!
Ana ne verirseniz, andan onu çekersiniz!
Sevgi, beklentisiz olmalı!
Biz seninle;
Hayatı, hakkıyla yaşayacağız!
Geleceğin enerjisini keşfettik;
Dünya’da, Cenneti açığa çıkaracağız!
Mavi bir sevdanın zevkini çıkaracağız!
Binler yıllık küfrü dağıtıp, imanı göstereceğiz!
Cennet ve Cehennem üzerinde,
Hakikatin tam ortasında gerçeği yaşayacağız!
Ver elini, deli kız; seni seviyorum.
Bir yudum su ver bana;
Yorgunum, avucundan içeyim!
Ben çok gerilerden geldim;
Beraber gidelim.
Zerre, küllün aynısı, aynası….
Bir nokta tüm evreni içinde saklar!
Nokta boyutsuzdur, yani hiçliktir!
Hiç yoktan çıkar evren. Bir noktadan çoğalarak!
Bir tek varlık var, başka yok. Tüm görünenler o tek olandan çıkar. “Adem” hakikatine benzer tüm insanlar “Adem” den çıkar!
Hayatı hakkıyla yaşayanın ölüm korkusu olmadığı gibi gözü de arkada kalmaz.
İnsan bu hayatı yaşarken ebediyet kazanır. Bırakan ya da gereksiz şeylerle oyalanan kaybeder.
Senin de olur isteğin dile, kalbin temiz ise
Balı yapan dişi işçi arılar…
Kadınların yaşam üzerindeki muhteşem etkisini görmeyen zaten hayatın hakikatini de göremez.
Eğer insan yüreğinden sevmiyorsa, sevişmeleri de fuhuş gibidir! Meşru da değildir! İsterse mihir versin, nikah yapsın anlamı olmaz. Meşruiyeti de olmaz hakikatte…
Hayatın hakikatini göremeyen de yaşadım saymasın kendini.
İnsanlık “Biz” ekseninde olunca bireysel yaşamlar sınırsızlaşarak çoğalacak. Kişi “ben” likten kurtulup “biz” olduğunda bu hali yeni “ben”liğini oluşturacak. Asıl benliğini yani. Bir ben var benden içeri. Olan benliğiyle ebedileşecek.
İnsan Bir Kainat
“Bir düşünceden ibaretsin sen ey kardeş, yalnızca bir düşünceden… Gerisi ya kemiktir, ya kıl…” Mevlana
İnsanın en fazla merak ettiği şey kendi varlığı ve evrendeki konumu diyebiliriz.
Maddeyi anlayan kainatın sırrını ve kendini de anlayabilir.
Madde ve mana ilişkisini çözen bu yolda büyük mesafe kat etmiş sayılır.
Soyut ve somut olarak algıladığımız her şey izafi, göreceli olacaktır. Çünkü algılarımız izafidir.
Madde nedir?
Bu soruya verilecek cevap bilimin ilerlemesi ile paralel gelişir.
Enerjinin maddeyi oluşturması için tercih gereklidir. Varlık ve yokluğu eşit ihtimalde olan madde, tercih ile vücuda gelir. Bu tercih ise şuur ile olabilir.
İnsan kainatın örneği gibidir, kainatta mevcut olan her şey insanda şuur ile açığa çıkabilir. Hatta insan belli bir şuura ulaştığında “En el hak” ben Hak’ım diyebilir. Şuuru “data”, bilgi, ruh gibi düşünebiliriz. Ruh veya data herhangi bir maddi şekli olmadığından somut olarak algılanamaz. Datanın soyut olarak algılanması için sembollere ihtiyaç vardır. Semboller ise izafidir her insanda değişik çağrışım yapması doğaldır. Datanın somut algılarla bilinebilmesi için ise maddeye ihtiyaç vardır. Bu yüzden madde çok önemlidir. Bir çiçek madde (somut) olarak hayvani gıda olurken, mana (soyut) olarak aşk,sevgi, güzellik, v.b. Manaların aktarılmasında kullanılabilir. Ders araçları da bu maksada hizmet eder. Soyut bilgi, somut araçlarla (kağıt, kalem, bilgisayar v.b.) aktarılır. Madde kalıcı değildir, ölümlüdür, eskimeye yok olmaya mahkumdur. Soyut mananın somut duyularla algılanabilmesinde maddenin işlevi çok mühimdir. Bilgisayarın hafızasında kayıtlı olan soyut data ancak maddi araçlar kullanılarak açığa çıkar. Hard diskte yüklü soyut bilgiler hoparlör ve monitör aracılığı ile ses ve görüntü olarak algılanabilir.
Şöyle diyebiliriz; somut olarak algıladığımız her şeyin bir datası soyutu vardır.
Evrensel enerji akışındaki denge korunur ise hiçbir sıkıntı da aslen kalmaz. İzafi göreceli olarak var zaten “Kötü” olarak tanımlanan her şey!
Evrende mevcut olan her şeyi insan kabiliyeti ölçüsünde kendisinde açığa çıkarabilir. Allah’ın isimlerinin (esma) tecellisi, Ahsen’de (en uygun) şekilde insanda yansır. Eğer insan kendi iradesi ile sınırlamaz ise… Allah’ın insana kendinden üflemesi esmanın insanda mevcut olduğunun işaretidir.
Eksik olanlar, diğerini eskitmeye çalışır ki denge olsun. Çok olan ise çoğaltmak ister.
Gelin tanış olalım, İşi kolay kılalım.
Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz!
Birbirimizi eksiltmek yerine çoğaltırsak daha kapsamlı oluruz. Çekişmeler de azalır böylece.
Yeni nesli, sevgi kuracak, kurtaracak!
Bu sevgi bağı, (Talebe, yoldaş, yarenlik) akrabalık bağlarından daha da kuvvetli olabilir. Çünkü burada ortak amaç, ortak hedef vardır. Yardımlaşmak esastır, üretilen her şey paylaşımla topluma aktarılır. Açığa çıkarılan güzellikler bireysel boyuttan evrensel boyuta geçer, dalga halinde artarak evrene yayılır. Ebedileşir
Her bireyin kendi özgün üretimi olan düşünce ve fikirler de paylaşımla evrenselleşir, çoğalır.
Evrenselliğe uzanan bu yolu talep edenlerden olmak için ne yapmalıyız?
Din, dil, ırk farklılıklarını toplumu renklendiren, tek düze olmaktan çıkaran unsurlar olarak görmek gerek. En mühimi ferdi özgürlük. İnsanın yapısında kâinatı kapsayan duygular var. Hepsi de açılmak ister! Toplumsal sınırlamalar bireyi bunaltır ve duygu araçlarını özgürce kullanmasını engeller. Bunun da topluma her alanda (sosyal, kültürel teknolojik, bilimsel, vb.) olumsuz etkisi geri yansır.
Bir insan insanlık kadar önemli!
Toplumun menfaatini savunmak gerekçesi ile bireysel özgürlüklerin kısıtlanması yeni sorunların kaynağı olabilir. Kısıtlamaları daha genel çerçevelerde ele almak gerek. Bireyin alanı daraltılmamalı. Ne maksatla olursa olsun.
Din, dil, ırk, sosyal statüsü ile övünen kişi hislerin aldatmasıyla kendine yakın gördüğünü hak etmediği halde över, ötekileştirdiğini ise yerer. Bu durumda övmekle yermek aynı olur. Örneğin; çok akıllı olmayan birine “profesör” diye hitap etmek o kişinin aklını yükseltmez, seviyesini dikkate vererek aşağı düşürür.
Zulüm ve baskı imparatorlukları yıkılacak ve sevgi imparatorluğu kurulacak!
Yeryüzünden uzaya fırlatılan bir füze, eğer yer çekimini yenecek hıza ulaşamaz ise yerküre etrafında dönmeye devam eder ve bir türlü atmosfere girip uzaya çıkamaz. Füzelerin atmosferden kurtulması için “Kurtulma hızı” gerekir!
Yeknesak bir hayat yaşayanlar ise hayatlarında çok az değişiklik yapanlardır. Çünkü kritik noktaya hiç ulaşamazlar. Her seferinde alışıldık bir şekilde öğrenilmiş / öğretilmiş davranışlarıyla yaşar giderler. Tutucudurlar, çünkü değişim için ek güce ihtiyaç vardır. Çevresel faktörlerin çekim gücünü aşamazlar. Yadırganma, dışlanma korkusuyla yaşarlar! Bir müddet sonra da bu hallerini savunma zorunluluğu hissederler. Bu yüzden başkalarının da kendileri gibi olmasını isterler. Hatta herkesin aynı olmasını isterler ki huzur bulsunlar.
Cennet Cehennem
Orada bir yer var, bir ışık var!
Cennet’in de Cehennem’in de üzerinde;
Tam gerçeğin yüreğinde!
Orada bir aşk var,
Tertemiz; kefilsiz, şahitsiz!
Zamanın kendi zamanında;
Zamansızlıkta.
Zamanın kendi boyutunda yüzen,
Mavi, masmavi bir aşk!
Yeni, yepyeni;
Doğmamış bin yıldır,
Yüzmekte gerçeğin denizinde, özgürce!
Cennet ve Cehennem’in de üzerinde.
Yunus’un gördüğü,
Rumi’nin, bulduğu,
Şems’in yandığı;
Üç hakikat!
Aşkın, aşka düştüğü bir yer.
Yârim, tut elimden;
Sağlam tut!
Sen olmasan, ben hiçim!
Ben olmasam, sen yarım.
Buradaki gerçeği yudumladın mı?
Baktın mı gerçeğin gözlerine dikkatlice?
Yüreğin ferahladı mı?
Bak, hakikat seni çağırıyor!
Yalana, sahte olana, ziyana düşme!
Onlar çeker, onlar karalar!
Onlar kıskanır gerçeği!
Çünkü onların gerçeği yalan!
Senin gerçeğin ise hakikat olan!
Onların içinde yüzdüğü deniz, yalan denizi!
Yüksel, yükselebildiğince;
Özgürlük ateşine…
Sev, hücrelerindeki her zerrede.
Sevgiden doğurur bir ana.
Sevgiden olur diriliş!
Sevdaya varır,
Sevdadır gerçek olan.
Sahte Cennetler, yalan;
Sevdadır hakikat olan!
Cennet’in de Cehennem’in de üzerinde bir yer var!
İşte orada bekle beni!
Orada bana bir söz ver,
O sözü gerçeğin kaynağına götür!
Oradan, yakala huzuru!
Riyadan uzak, emin bir yerdir orası;
Ruhların mekanı!
Oradan aldığın sonsuzluğu,
Bütün boyutlara dağıt!
Bendeki benden, sendeki senden;
Seni seyrediyorum; mucizeni seyrediyorum.
Hadi gel canım;
“Cennet Cehennem” Şiirinden Zeynep Leyla Özdemir
Son tahlilde; Cennet dahi bu Dünya’da açığa çıkacak. Altınçağ Cennetin bu Dünya boyutunda yaşanmasıdır!
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Ahmet Bektaş
Ahmet Bektaş
Rabbim , rabbim , bu işin , biIdim neymiş türkçesi; senin aşkın ateştir, ateşin güI bahçesi.
AnIadım işi ; san’at AIIah ı aramakmış, marifet bu, gerisi yaInız çeIik çomakmış..
Kaynak : Necip Fazıl Kısakürek Sözleri
çok dolu dolu bir yazı , severek okudum çok çok teşekkürler...