- 1180 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk Sarkacı
Dünya, daha yaratılmazdan evvel aşk ile tanıştı, ilk sevgilim/habibim hitabını Allah(c.c) ’ü Rasül’üne (sav) yaptı.Daha sonra ki hitabında da "sen olmasaydın alemleri yaratmazdım"buyurdu.Ne büyük bir lütuftur, beşer olana böylesi bir hitap, aşığın maşukuna seslenmesi.
Daha doğmadan annemizin karnında iken aşk ile tanıştık, aşk ki kendini onun için feda edebilmek ve hatta kendini hiçe sayabilmek...Anne denilen o mucize varlık senin için uykularını terk eder, sancılarla kıvranır, artık gecesi gündüzü sen olmuşsundur, senin için yer içer.Sen hareketlendiğinde nasılda mutlu olur, yüreği nasılda heyecanla çarpar...doğum anında canından can çıkar, ben vazgeçtim, dayanamıyorum bu acıya demez, dakikalarca sürekli artan sancılarla boğuşur durur, işte o büyük mucize anı, bebek ağlayarak dünyaya merhaba dediğinde tüm acılar unutulur, bağrına bastığında o masumeyi ilk sütünü verdiğinde acılar sıfırlanır silinir, artık onu koruma iç güdüsüyle hareket edilir, kendini unutup o olursun artık...aşk işte bunları yaptıran hissettiren,Allah’ü tealanın anneye bahşettiği aşk.
Aşk nerede başladı sorusuna yukarıda bahsettiğimiz naçizane örneklemeler cevap olur düşüncesindeyim...
Aşk, ne ulvi bir duygudur, okyanusun ortasında gonca gül dermek gibi, duman dolu bir odada ikamet ediyorken birden dışarıya bir pencerenin açılmasıyla dumandan tıkanmış ciğerlerin oksijene kanması gibi, oruçlunun iftar vaktinde buz gibi su dolu bardağın eline verilmesi gibi...
Aşk, kimi zaman masum bir bebeğin gözlerinde ki ışıltı, kimi zaman yüreğin kabarıp da ağlamaya başladığında bir dost elin gözlerine sım sıcacık dokunması, yarin ellerinin saçlarında dolaşması" ben her zaman yanındayım" şefkatini duymak.Bazende kayalıkların içinden kendini göstermeye çalışan o sarı çiçek, kozanın içinde sabırla bekleyip muhteşem güzellik de bir kelebeğe dönüşen o tırtıl...
O aşk ki, adını andığında yüreğini titreyip benzini sarartıyorsa ve beşeri aşktan ilahi aşka adım adım taşıyorsa işte o aşk en makbul olandır.Yoksa nefsinin boyunduruğu altına girip de yok olmak kül olmak değildir aşk.
Aşka giden yollar hep meşakkatlidir, kan revan olur bazen ellerin ayakların, gözlerin şişer ağlamaktan.Bu kadar zorluğa göğüs germen gerekir aşk menziline ulaşmak için, meşakkatsiz erişilmiş hiç bir aşk yoktur, var diyenlerde yanılmıştır, olsa olsa o günün hoşluğudur, nefsin okşanışıdır.
Aşk isteyen her türlü kahırlara hazır olmalıdır, yanmaya ve hatta kül olmaya razı olmalıdır ki, aşkın sırrına ermeli insan.
İlahi aşk; işte sözlerin kifayetsiz gözlerin fersiz kaldığı konu.Öyle anlar olur ki bazen, Allah deyince lisan, yürek çatlayacak gibi olur, boğaza bir yumruk durur, ses titrer, beden titrer, buğulanır gözler...Gönül uyanık bir çocuk gibi, hemen duaya durur ne istiyorsa yaratandan hemen istemeye koyulur zira bilir ki yaratanına en yakın olduğu an bu andır...
Ya Rabbi, aşk yolunda ki ahlarımızı seni zikretmekten say, say ki canımızın her yandığında biliriz ki serinlik veren sensin ve Ya Rabbi tüm beşeri aşklarımızı sana gelen basamaklardan eyle, onlarla gönlümüz aşka alışsın ve sana varsın...
Nimet Vefa