- 1038 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SİHİRLİ TOPRAKLARDA ŞİİRLİ VE ŞUURLU GEZİNTİ
Yüzümde geniş bir gülümseme, yüreğimde şiir, şiir dostları ve huzur var. Mutluyum, gülümsüyorum elimde olmadan… Nasıl mutlu olmayayım ki! Kapadokya’nın ve şiirin güzelliğinin buluştuğu benzersiz bir ortamda şiir soluyorum. Türkiye’nin ve dünyanın değerli şairleriyle bir arada bulunuyorum. Bu güzelliği bizlere yaşatan sevgili Ayşe Paslanmaz Hanımefendi başta olmak üzere emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum.
2008’de 3. Uluslararası Kapadokya Şiir Şöleni’nde de ödül almıştım. Her yarışmaya katılan biri değilimdir, ama katıldığım yarışmaların pek çoğunda birinci olduğum için mansiyon aldığımı öğrenince hafif bir üzüntü duymuştum. Hatta “Madem mansiyon imiş, ödülümü postalayın lütfen!” demiştim. Ayşe Hanım tatlı diliyle etkinliğe katılmam için beni ikna etmişti. Küçük kızım da ödülümü almaya gitmem için ısrar etmişti. İyi ki gitmiştim de Türkiye’de belediyelerin düzenledikleri şiir şölenleri dışındaki en görkemli etkinliği görebilmiştim. İlk defa Ayşe Paslanmaz Hanımefendi’yi bu etkinlikte görmüştüm. Sonrasında değişik etkinliklerde bir araya geldik. Başarılarıyla gözümde git gide devleşen dünyalar güzeli bu genç kadına sevgim onu tanıdıkça arttı.
Ayşe Paslanmaz Hanımefendinin üstün gayret ve fedakârlıklarıyla bu yıl sekizincisi düzenlenen geleneksel ve uluslararası bir şiir şölenine ödül aldığım için davet edilmiştim. 6-7-8 Eylül’de Aydın Belediyesinin ilk kez bu yıl düzenlediği etkinlikte birinci olmuştum. Arkadaşım İzmir’den Şerife Çınar da ikinci olmuştu. O yarışmada mansiyon alanlardan biri de Ayşe Paslanmaz idi. Aydın’da bu güzel dostlarla bir araya gelmek bana hastane günlerinin sıkıntılarını unutturmuştu. Aydın Şairler ve Yazarlar Derneği Başkanı Türkiye’nin önemli şairlerinden Sayın Şükrü Öksüz Beyefendi de gerçekten örnek bir misafirperverlikle bizleri ağırlamıştı.
Ayşe Paslanmaz Hanımefendi, 1 Kasım 2013’te 8. Kez yapacağı geleneksel ve uluslararası etkinliğinden söz etmişti. Şerife Çınar Hanımefendi şiir yarışmasına katılmayı düşündüğünü söylemişti. Ben de büyük bir ihtimalle katılmayacağımı belirtmiştim. Adana’ya döndüğümde Kapadokya adlı bir şiir yazmıştım. Benim bir projem var. Türkiye’mizin 81 iline de şiirler yazmak ve bu şiirleri “İl İl Türkiye Şiirleri” adlı kitabımda toplamak düşüncesindeyim. Kapadokya da beş ili içine alan muhteşem bir bölge olduğuna göre böylesi güzide bir yere şiir yazmamak olmazdı. Şiir bitince de “Rüya” rumuzunu kullanarak yarışmaya katıldım.
Ayşe Paslanmaz Hanımefendi, bu yıl davetliler arasında olmadığımı, eğer şiir yarışmasında ödül kazanırsam gelebileceğimi söyledi. “Hayırlısı olsun.” Dedim. 20 Ekim akşamı aradı. Mansiyon kazandığımı söyledi. Ödül kazananların isimlerini okudu. Mansiyon kazananlar arasında Şerife Çınar Hanımefendi’nin olduğunu öğrenince daha çok sevindim. Kapadokya’da şair dostlarımla buluşabileceğimi düşünerek çok mutlu oldum.
Bu kez Nevşehir’e nasıl gideceğimi düşünmeye başladım. Adana’dan Nevşehir’e Nevşehir Turizm Firmasının otobüsleri çalışıyordu ama saatleri bana göre pek uygun değildi. Ya gece 00.30’da binip sabah 05.30’da yahut öğlen 11.30’da binip 15.30’da Nevşehir’e varacaktım. Etkinlik 1 Kasım 2013!te saat 10.00’da Dedeman otelde kahvaltı ve tanışma faslı ile başlıyordu. 2008’de otobüsle gelmiştim ve etkinliğin çoğunu kaçırmıştım. Sadece akşamki ödül törenine katılabilmiştim. O yıl konaklama yerimiz Ürgüp’te Büyük Otel idi. Bu kez hiçbir şeyi kaçırmamalıydım. Gece binip uykusuz bir halde katılmak da cazip gelmedi bana. En iyisi özel arabamızla gidelim dedim ama kızım şehir dışına çok çıkmamıştı arabayla… Mersin’e, Tarsus’a çok gitmiştik ama yakın mesafelerdi oralar… Acaba dört saat gidebilir miydi? Yollar nasıldı? Benim ehliyetim 17 yıllık ama sağlık sorunlarım nedeniyle arabayı kullanamıyorum. Kızım Sena geçen yıl arkadaşlarıyla Hatay’a gittiğini söyleyince onun Nevşehir’e de gidebileceğine kanaat getirdim.
Bin bir dua ile sabah sekizde yola çıktık. Yollar çok bozuktu ve neredeyse her kilometrede yol çalışması vardı. Bazı yerlerde yol, tek şeride düşüyordu. Önümüzde kamyon, arkamızda tır bu şekilde saatte 50-60 kilometre hızla Nevşehir’e vardık. Dedeman’ı sorduk. Tarif ettiler, Ürgüp yolu üzerindeymiş. Bu arada Nevşehirlilerin yabancılara ne kadar nazik ve hoşgörülü davrandıklarını söylemeden geçemeyeceğim.
Dedeman’a vardığımızda bizleri üç gün boyunca gezdirecek olan belediye otobüslerini gördüm. Otobüslere peri bacaları resmedilmişti. Dışarda sigara içen şair dostlarla kısa bir selamlaşmadan sonra içeri girdik. Fotoğraf çektiriyorlardı. Hemen eklendim ben de… Azeri şaire bana sarıldı. Ayşe Paslanmaz Hanımefendi’ye geldiğimizi söyledik. O sırada çok sevdiğim büyük şair Sayın Yavuz Bülent Bakiler Beyefendi’yi ve televizyondaki evlendirme programlarından birinin sunucusu Uğur Aslan Beyefendiyi gördüm. Ben Uğur Aslan’ı sadece sunucu olarak biliyordum. Meğer sesi de güzelmiş. Şarkı söylüyormuş. Şiir kasetleri de varmış. Güler yüzlü bir sanatçı… Özellikle gençler onu çok seviyorlar. Oradaki masada oturan görevliden yaka kartlarımızı aldık. Tanıtım yaka kartlarımız bile çok özenli hazırlanmıştı. Bir söz vardır: “Mükemmellik ayrıntıda gizlidir.” Ayşe Paslanmaz Hanımefendi ayrıntıları bile ince ince düşünmüştü.
Saat 12.00 olmuştu. Hepimiz otobüslere binerek öğle yemeği için Han Odası Restoran’a hareket ettik. Bizi güler yüzle karşıladılar. Nostaljik öğelerle dekore edilmişti. Gözüme ilk çarpan şömine oldu. Bu arada Kelami Akdemir meslektaşım da bu güzel yerde bol bol fotoğraf çekti. Eski bir radyo ve elle kullanılan ayaksız singer dikiş makinası dikkati çekiyordu. Gaz lambaları da unutulmamıştı. Masalar gayet özenli hazırlanmıştı. Restoran görevlileri canla başla hizmet ediyorlardı. Sofrada çok nefis yiyecekler vardı. Karnabahar turşusu, domates soslu patlıcan kızartması, ezme salata, çoban salatası gibi değişik salatalar ve özel ekmekler iştah açıcıydı. Mercimek çorbası nefisti. Enfes soslu ızgara tavuğu da yanında pirinç pilavı ile servis etmişlerdi. İsteyen istediği içeceği seçti. Yemekten sonra kaymaklı ekmek kadayıfı ve üstüne tahin döktükleri kabak tatlısı ikram ettiler. Bizim Adana’da ceviz içi dövülerek kabak tatlısının üzerine serpiştirilir. Bu da hoşumuza gitti. Nevşehir’in kayısısı meşhurmuş. Oysa kayısı dendiğinde ilk aklıma gelen il Malatya olur. Bize kayısı suyu da sundular. Çaylarımızı da afiyetle içip oradan ayrıldık.
Nevşehir Valiliğine gittik. Valili binasının önünde bulunan Atatürk anıtına çiçek koyduk ve hep beraber Kelami Akdemir’in yönetiminde İstiklâl Marşımızı söyledik. Çok büyük ve çok güzel döşenmiş salona alındık. Karşı sahnede masalar hazırlanmıştı. Ayşe Paslanmaz masalara çiçek buketlerini yerleştirdi. Nevşehir Valisi Sayın Mehmet Ceylan Beyefendi “Hoş geldiniz.” Diyerek bizlerle teker teker tokalaştı. Ayşe Paslanmaz Hanımefendi, Vali Bey’e bir buket çiçek sundu. Kısa ancak çok güzel konuşmalar yapıldı. Azerbaycan milletvekili Ganire Paşayeva Hanımefendi de işlemeli bir kılıç olmak üzere çeşitli hediyelerle gelmişti. “Kılıç güç timsalidir.” Dedi ve çok güzel bir konuşma yaptı. “İki devlet, bir millet” sözünü üstüne bastıra bastıra vurguladı. Vali Mehmet Ceylan Beyefendi de Ganire Paşayeva Hanımefendi’ye Avanos’ta yapılmış bir çini tabak hediye etti. Ben de Vali Bey’e son şiir kitabım “Çocukluğum Sende Kaldı İstanbul” u imzaladım.
Nevşehir Belediye Binasına gittik. Bina oldukça görkemliydi. Nevşehir’e özgü taşlarla inşa edilmişti. Nevşehir Belediye Başkanı Sayın Hasan Ünver bizi makamında kabul etti. Ayşe Paslanmaz Hanımefendi her zamanki nezaketi ve güler yüzlülüğüyle başkana güzel bir çiçek buketi sundu. Bu görkemli salonda akvaryum ve güzel çiçekler dikkatimi çekti. Akvaryumun bulunduğu yerde altın yaldızlı Osmanlı arması bulunuyordu. Büyük bir kitaplık, onlarca dersem az olur yüzlerce plaket ve çini tabak ile oda oldukça doluydu. Duvarlarda çok güzel tablolar vardı. Özellikle atların resmedildiği tablo çoğumuzun ilgisini çekti. Kocaman bir salondu ve çok zevkli döşenmişti. Hatta Sayın Yavuz Bülent Bakiler Beyefendi “Buraya sığabiliyor musunuz?” diye başkana takıldı. Başkan, üstadın şiirlerinin hayranıymış. “Anadolu” şiirini o kadar güzel okudu ki etkilenmemek mümkün değildi. Üstat Yavuz Bülent Bakiler de sevilen bir şiirini okudu. Şiiri şairinden dinlemek de çok keyifliydi. Bu arada Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva Hanımefendi başkandan Nevşehir’in bir sokağına değerli şair Yavuz Bülent Bakiler’in adının verilmesini önerdi. Başka bir sokağına da şu anda düşman işgali altında olan Dağlık Karabağ bölgesinin adını vermesini rica etti. Azerbaycan’a döndüğünde bu isteğini bir dilekçeyle de resmiyete dökeceğini belirtti. Çok da güzel bir konuşma yaptı. Çaylarımızı bu güzel sohbet eşliğinde zevkle yudumladık. Tatlı bir sohbetten sonra kitaplarımızdan armağan ettik başkana… Nevşehir Belediyesinden ayrılırken başkanın sanatı ve şiiri sevmesi bizi çok duygulandırmıştı.
Otelimize döndük. Akşam yemeği ve etkinlik için hazırlandık. Akşam yemeği Nevşehir Konağı’nda idi. Bu konak da çok farklı bir tarzda döşenmişti. Özellikle tavanı çok ilginçti. Bez bir tavan ve üzerinde işlemeli aplikeler ile kristal taşlı dev bir avize altın gibi parlıyordu. Kuru fasulye, pirinç pilavı, bol soğanlı bir salata ve testi kebabından sonra kaymaklı ekmek kadayıflarımızı afiyetle yedik. Çaylarımızı da yudumlayıp ödül töreninin yapılacağı Nevşehir Kültür Merkezi’ne hareket ettik.
Nevşehir Kültür Merkezi’ne vardığımızda salon tıklım tıklımdı. Neyse ki protokol için geniş bir yer ayrılmıştı. Sahne çok yüksek değildi. Bu, çok hoşuma gitti. Sağ köşeye kürsü konmuştu. Ürgüp FM’in Kapadokya 8. Geleneksel ve Uluslararası Şiir Şöleni afişleri, ışıklı panoları harikaydı. Sahnenin uç kısımlarına maytaplar yerleştirilmişti. Etkinlik başlamadan önce bu maytaplar ateşlendi ve Sunucu Uğur Aslan sahneye çıktı. Sempatik hareketleri, sahne hakimiyetiyle takdir topladı. Zaten gençler onu çok iyi tanıyorlar ve çok seviyorlar. Nevşehir Valisi Sayın Mehmet Ceylan ve Nevşehir Belediye Başkanı Sayın Hasan Ünver Beyefendi çok güzel konuşmalar yaptılar. Nevşehir Emniyet Müdürü Sayın Mehmet Yüksel Beyefendi, Nevşehir Milli Eğitim Müdürü Sayın Osman Şimşek Beyefendi, Nevşehir Garnizon Komutanı Jandarma Kıdemli Albay Dursun Ertuğrul Beyefendi, Nevşehir İl Kültür ve Turizm Müdürü Sayın Velettin Birsöz Beyefendi, Kayseri İl Kültür ve Turizm Müdürü Sayın İsmet Taymuş Beyefendi ve adını sayamayacağım kadar çok bürokrat vardı.
Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva Hanımefendi, konuşma sırasının geç gelmesine tatlı bir anısıyla serzenişte bulundu.” Bir gün öğrencimin biri bana şu soruyu sordu: ’Hocam doğu ile batının arasında ne fark var?’ Ben de ona ‘Konuşma hakkı önce kadına veriliyorsa orası bil ki batıdır, konuşma hakkı en son kadına veriliyorsa orası da doğudur.’ Diye cevap vermiştim. Konuşma hakkı geç verilse de ben uzun uzun konuşacağım.” Çok etkili bir konuşma yaptı. Ayşe Paslanmaz Hanımefendi’ye çeşitli armağanlar verdi. Bu armağanlar içinde kendi yazmış olduğu şiir kitabı ve yine güç sembolü olarak nitelendirdiği işlemeli gümüş kılıç vardı.
Değerli sanatçı Uğur Aslan’ın okuduğu şiirler özellikle gençlerden çok alkış aldı. Yavuz Bülent BakilerBeyefendi’ye “Türkçemize Üstün Hizmet Ödülü”; Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Genel Başkanı- Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Teşkilat Başkanı İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem Beyefendi’ye “Türkçemize Üstün Hizmet Ödülü”; Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva Hanımefendi’ye “Türk Dünyasına Üstün Hizmet Ödülü” takdim edildi.
Ardından öğrenci kategorisinin ödülleri verildi. Uğur Aslan gençlerle şakalaştı. Dereceye giren öğrenciler şiirlerinden birer bölüm okudular. Kazanan öğrencilerin okulları da unutulmamıştı. Milli Eğitim Müdürüne ve okul yöneticilerine takdir belgeleri ve kristal ödülleri takdim edildi.
Birinci olan Eskişehir’den şair Dr. Nedim Uçar’a şiir tacı takıldı. Şiir tacı takılması Türkiye’de ilk defa Ayşe Paslanmaz Hanımefendinin öncülüğüyle gerçekleşti. Gerçekten bu etkinlik, şairleri taçlandıran, Türkiye’de benzeri yapılmayan çok özel bir yarışmadır. İkinciliği elde eden Trabzon’dan Nihat Malkoç ve üçüncülüğe layık görülen Gümüşhane’den Talat Ülker’e ödülleri de protokol tarafından verildi. Takdir belgeleri, kristal plaketler ve çeyrek altının yanı sıra Kozaklı’daki termal kaplıcalarda üçer günlük tatil ödülleri de vardı.
Adana’dan Harika Ufuk (ben), İzmir’den Şerife Çınar, Kahramanmaraş Elbistan’dan Hanifi Kara, Düzce’den Artvinli Yunus Kara, Ankara’dan Bayram Mecit, Manisa Salihli’den Gündüz Aydın, Yavuz Doğan, Şemsettin Ağar mansiyon aldık. Vali Mehmet Ceylan Beyefendi mansiyon alanları tebrik etti ve ödüllerini verdi. O an çok mutlu oldum. Etkinlik boyunca herkesin yüzünde gülümseme vardı. Bu kadar şairi mutlu etmek kolay iş değildir. Ayşe Paslanmaz Hanımefendiyi bir kez daha takdir ettim.
Yarışma jürisi şu isimlerden oluşuyordu:
Jüri Başkanı Bülent Gündoğan (Eğitimci-Şair-Yazar), Yavuz Bülent Bakiler (Ünlü Türk Şairi) Cemal Safi (Ünlü Türk Şairi), Ahmet Selçuk İlkan (Ünlü Türk Şairi), Doçent Doktor Tuncay Bülbül (Nevşehir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Edebiyat Bölüm Başkanı), Uğur Aslan (Sanatçı- Şair-Sunucu), Ali Özkanlı (Eğitimci-Şair-Yazar), Hüseyin Say (Eğitimci-Şair-Yazar), Ayşe Paslanmaz (Kültür Bakanlığı Halk Şairi)… Jüri üyelerine de ödülleri takdim edildi. Cemal Safi ve Ahmet Selçuk İlkan törene katılamamışlardı.
Uğur Aslan- Ayşe Paslanmaz şiir düeti de çok hoşuma gitti. Ayşe Paslanmaz Hanımefendi’nin “Yaşa Sevdiğim” adlı şiirine kızım bayıldı.
Azerbaycan Devlet Sanatçısı Elza Seyidcahan Hanımefendi’nin söylediği iki şarkıdan birinin sözleri Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva’ya, bestesi ise Elza Seyidcahan’a aitti. Nakarat kısımlarında hepimiz eşlik ettik sanatçıya… Azerbaycan Devlet Sanatçısı Servaz Hüseyinoğlu Beyefendi mükemmel bir sese sahip tenor… “Çırpınırdın Karadeniz” şarkısının hikâyesini ve bu şarkının sözlerinin Azerbaycan Milli Marşını yazan Ahmet Cevat Hacıbeyli’ye ait olduğunu anlattı. Ellerimizde Türk ve Azerbaycan bayraklarıyla büyük bir coşku ile ona eşlik ettik. Hepimizin bildiği ortak şarkıları seçmesinin bu coşkudaki payı çok fazlaydı.
Şair Gülay Rızayeva Hanımefendi güzelliğiyle, zarafetiyle göz kamaştırıyordu. Kendi yazdığı duygu yüklü bir aşk şiirini ezbere okudu. Söylediklerinin neredeyse hepsini anladım. O an “İki devlet, bir millet” olduğumuza bir kez daha inandım.
İsveç’ten gelen konuk dünyanın en itibarlı ödüllerinden kabul edilen Nobel Edebiyat Ödülü’nü 2011 yılında kazanan İsveçli şair Tomas Tranströmer ‘in arkadaşı Leif Olsson idi. Arkadaşının sağ tarafının tamamen felç olduğunu ve sol eliyle yazmaya çalıştığını anlattı. Gelirken Tomas Transrömer’in büyük bir fotoğrafını ve Nobel ödülü aldığı kitabını da getirmişti. Sahnede bunları gösterdi ve arkadaşının iki şiirini seslendirdi. Birinin Türkçesini Ayşe Paslanmaz Hanımefendi, diğerininkini de çok yönlü sanatçı Uğur Aslan Beyefendi okudu. Tomas Tranströmer ‘in “Tren” adlı şiirini daha çok sevdim.
Geceye damgasını vuran Âşık Ayten Gülçınar Hanımefendi ile Âşık Behrami Aktemur Beyefendi’nin doğaçlama olarak yaptıkları kadın- erkek konulu atışmasıydı. Âşık Ayten Gülçınar Hanımefendi Sivaslı ama Ankara’da yaşıyor. Sivas zaten âşıklık kültürünün beşiği olan illerimizdendir. Bana göre Türkiye’nin en önemli kadın âşığıdır. Onun başarıları beni çok gururlandırıyor. Âşık Behrami Aktemur Beyefendi ise yine âşıklık kültürünün beşiği olan illerimizden Ardahan’dandır. Gözleri görmese de gönül gözünün ışığı ile yolunu aydınlatan çok değerli bir sanatçımızdır. “Ah şu kadınlar- Ah şu erkekler” diye atıştılar. En sonunu “Kadın da erkek de birbirlerine muhtaçtırlar. Bizler onlarsız, onlar da bizsiz olamazlar.” Diyerek tatlıya bağladılar.
Uğur Aslan’ın “Ben Hep On Dokuz Yaşındayım” şiiri özellikle öyküsünü dinleyince bizleri hüzünlendirdi. Bu şiirin öyküsünü yıllar önce Yavuz Bülent Bakiler Beyefendiden dinleyen Uğur Aslan çok etkilenmiş ve bu sevilen şiirini yazmış. Tekrar yakılan maytaplar eşliğinde söylediği “Karagümrük Yanıyor” adlı parçası çok beğenildi. Şiir ve müzik iç içeydi.
O kadar mutluyduk ki gecenin ilerleyen saatlerini yaşarken hala doyamadığımız etkinliğin hiç bitmemesini diliyorduk.
Bazı etkinliklerde de yemeğe gittiğimizde “Bu yemeğin masrafını bu restoranın sahibi Bay Filanca üstlenmiştir. Çok teşekkür ederiz.” Diye başlayıp yarım saat şükranlar belirtiliyordu. O anda kendimi çok moralsiz hissediyordum. Sanki aç sefil sokakta kalmışım da bu hayırsever adam olmasa açlıktan ölecekmişim gibi… Elbette bu tarz büyük etkinlikler destekleyen kişi, kurum ve kuruluşlar olmadan düzenlenemez. Sponsor olan kişi veya kurumlar da adlarının geçmesini haklı olarak beklerler. Ayşe Hanım en güzelini yaptı. Ödül gecesinde sponsorlara ödüllerini ve takdir teşekkür belgelerini sundu. Olması gerektiği gibi onlar onore edilirken biz de böylece rencide olmadık. Bu husustaki inceliğini çok takdir ettim.
Otelimize döndüğümüzde çok yorgun ama huzurluyduk. Sabah erkenden kalktım. Kahvaltı dokuzdaydı. Mükellef bir kahvaltı ve tadına doyum olmayan şiir sohbetleriyle güne keyifli başlamıştım. Saat 10.00’da otelin Ihlara salonunda şiir dinletimiz başladı. Bu kez sunucumuz Kelami Akdemir Beyefendi idi. Dereceye girenler ödüllü şiirlerini okudular. Türkiye’nin dört köşesinden gelen güçlü kalemlerle bir arada olmak harika bir duyguydu. Ben de yarışmada mansiyon kazandığım “Kapadokya” adlı şiirimi okudum.
KAPADOKYA
Altmış bin sene önce lavlar ile oluşmuş,
Peri bacalarınla sihirsin Kapadokya.
Dünyadaki cennetle bu vadide buluşmuş,
Benzeri yazılmayan şiirsin Kapadokya.
Koruma altındaki on bir yerden birisin,
Ezelden ayaktasın, ebediyen dirisin,
Ahilik ocağının ilk toplanma yerisin.
Yüreklerde çağlayan nehirsin Kapadokya.
Beş ilden oluşursun birbiriyle barışık,
Niğde ile Aksaray, Kayseri ışık ışık
Nevşehir’le Kırşehir peri kızına âşık,
Bence bu bölgede baş şehirsin Kapadokya.
Güzelliği bahşetmiş esirgemeden Mevla,
Başları döndürürsün, yerli yabancı hala,
Gökyüzünden seyreder herkes seni ne ala
Yarınları bugünden görürsün Kapadokya.
Bağlarında yetişir doyulmaz tatta üzüm,
Efsanen, masalın çok ne desem yetmez sözüm,
Hünkâr Hacı Bektaş’la açıldı gönül gözüm,
Günden güne özümde büyürsün Kapadokya.
Kendisine sığınan insanları saklayan,
İyileri kollayıp kötüleri haklayan,
Adalet duygusuyla masumları aklayan,
Geçmişten geleceğe gurursun Kapadokya.
Pırıl pırıl parlıyor altından taç başında,
Bolluk bereket vardır ekmeğinde, aşında,
Ne sevdalar yazılı toprağında, taşında,
Yaşanmış bin bir aşkla yürürsün Kapadokya.
Ay ve yıldız dökülür saçlarına, yüzüne,
Bulutlar yarışırlar yatmak için dizine,
Çiçekler renk renk açar girmek için gözüne,
Bengi taş heybetinle mağrursun Kapadokya.
Rüyalar ülkesinin büyülü diyarısın,
Sanat ile kültürün ilelebet yarısın,
Dostluktan uzak olan kişinin ağyarısın,
Evrende gizeminle durursun Kapadokya.
HARİKA UFUK
Ayşe Paslanmaz Hanımefendi; şiirini okuyup kürsüden inen herkese katıldıkları için teşekkür belgesi ve kristal plaket ile kırmızı gonca güller armağan etti. Onları teker teker kutladı, teşekkür etti. Biz kazananlar kristal ödüllerimizi ve takdir belgelerimizi geceki törende aldığımız için sabahki etkinlikte katılım teşekkür belgesi ve güllerle yeniden tebrik edildik. Bu da çok nazik bir davranıştı. Kızım Sena Morkal gripliydi. Bu nedenle şiirini okuyamadı.
Fotoğraf sanatçıları Orhan Çınar Beyefendi, Nazende Süzer Hanımefendi ve Gürsel Gökçe Beyefendi Ankara’dan iştirak etmişlerdi. Etkinlik boyunca çok yoruldular. Yaşadığımız bu güzel anları fotoğraflarla kalıcı kıldıkları için binlerce kez teşekkür ederim.
Bugüne dek pek çok etkinliğe katıldım ama en çok keyif aldığım bu etkinlikti. Davetlilerin hepsi birbirlerinden değerli, hayata güzel bakan, kendileriyle ve dünyayla barışık, hoşgörülü kişilerdi. Bazı etkinliklerde ortamı bozan kişiler olabiliyor ama bu etkinlikte öylesi tipler yoktu. Ayrıca “Şu saatte şurada olalım. Şu saatte hareket edeceğiz.” dendiğinde kafasına göre takılıp otobüstekileri dakikalarca bekleten, programın akışını engelleyenler de olmadı çok şükür!
Dinleti sonrası Topuzlu Han’da öğle yemeği için otobüslerimize bindik. Otobüslerdeki şamatalar, sohbetler de muhteşemdi. Gülmekten gözlerimden yaş geldi. Elbistan’dan katılan ve mansiyon kazanan Hanifi Kara Beyefendi’nin İsveçli konuk Leif Olsson ile Tarzanca sohbeti hepimizi gülmekten kırıp geçirdi. İsveçli konuk Türkçe bilmiyor, bizler de okul yıllarında öğrendiğimiz İngilizceyi unutmuşuz. Bu arada Hanifi Kara Beyefendi Leif ile vücut diliyle anlaşıyoruz.” dedi. Leif Olsson ne söylediğini merak edince gövdesini işaret edip dilini çıkardı. Bu açıklamaya hala (hatta bu satırlarımı yazarken bile) gülüyorum.
Topuzlu Han’a vardığımızda binanın görkemi beni çok etkiledi. Nevşehir’in bu taş binalarına hayran olmamak mümkün değil zaten… Burası aynı zamanda polis eviymiş. Masalar U biçimi dizilmişti. Gayet güzel hazırlanan masalarda salatalar, farklı içecekler vardı. Her şey çok güzeldi. Ezogelin çorbası enfesti. Farklı bir tarzda pişirilmiş tavuk ile pilavdan sonra kaymaklı ekmek kadayıfı geldi. Sanki benim kaymaklı ekmek kadayıfını ne kadar sevdiğimi biliyorlarmış gibi ne çok ekmek kadayıfı yedim burada… Nevşehir’in güzelliğini tepeden seyrederek demli çaylarımızı da içtik.
Hatıra fotoğraflar çektirdik. Ben arkada kaldığım için toplu fotoğrafların çoğunda görünemedim ama en azından varlığımı kanıtlamak için elimi kaldırdım. Fotoğraflarda yüzüm görünmese de elim “Ben buradayım!” diye sesleniyor.
Otobüslerimize binerek bölge gezisine çıktık. Ihlara vadisinde kısa bir konaklamadan sonra Üç Güzeller’e gittik. Bu manzara paralarımızdan birinin arkasında da var. Üç Güzeller dedikleri iki büyük peri bacasının arasından görülen Erciyes Dağı idi. O sırada balon turu yapanları da gördük. Burada da bol bol fotoğraf çektirdik. Ürgüp FM Kapadokya 8. Uluslararası ve Geleneksel Şiir Şöleni yazısının bulunduğu bez afişin bir ucunu ben tutarak fotoğrafta görünme şansımı yüzde yüze çıkardım. Ancak Kelami Akdemir arkadaşım afişi çekerek bana korkulu anlar yaşattı. Şaka bir tarafa gerçekten çok keyifli bir gezi oldu. Dönüşte tek otobüsle Ürgüp’e gittik. Beş yıl önceki etkinlikte konakladığımız Büyük Oteli görünce o etkinliğin anıları gözümde canlandı. Ürgüp FM bir iş merkezinin üçüncü katındaydı. İçeri girer girmez leylak renginin duygusallığı benliğimi sardı. O Kadar zevkle döşenmişti ki hayranlık duymamak elde değildi. Hele şöminesi muhteşemdi. Geleneksel olarak Ürgüp FM’i ziyaret eden bizden önceki konuklar gibi şömine önünde teker teker fotoğraf çektirdik. Zaman su gibi akıyordu. Akşam yemeği için Topuzlu Han’ın yolunu tuttuk yine…
Topuzlu Han’a vardığımızda akşam olmuştu. Nevşehir’de gün batımı bu terastan izlemek harikaydı. Hava serinlemişti. O ana kadar elimizde yük olan ceketlerimiz sırtlarımıza terfi etmişti. Restoran pırıl pırıldı. Masalar yine özenle hazırlanmıştı. Çiçekler ihmal edilmemişti. Yayla çorbasının ardından testi kebabı geldi. Testi kebabı denince aklıma hep Yozgat gelirdi. Öğrendim ki Nevşehir’in de testi kebabı meşhurmuş. Aslında bu kadar çanak çömlek yapılan bir yerde testi kebabının yapılması da şarttır yani… Bu kez yemekten sonra meyve ikram edildi. Özellikle buraya has üzüm ve elmalar çok lezzetliydi. Çaylar içildikten sonra terasta küçük bir müzik sunumu oldu. Bizler de bildiğimiz şarkılar olduğunda sevinçle eşlik ettik. En azından alkışlarla tempo tuttuk.
Otobüsümüze binerek otelimize uğradık çünkü bazı arkadaşlarımız aramızdan ayrılacaklardı. Bazı arkadaşlar da giysilerini değiştirmek üzere otele gidip çabucak otobüse döndüler. Le Ka Kafe Restorant’a doğru yola çıktık. Burada şiir dinletisi ve müzik programı yapacaktık. Bizi çok sıcak karşıladılar. Restoran sahibiyle buradaki çalışanlar son derece güler yüzlü ve ilgililerdi. Sağ tarafta orkestra yer almıştı. Sol tarafta ise diğer müşteriler vardı ve iki ayrı salon gibiydi. Masalarda bembeyaz örtüler, beyaz porselen kayık tabaklarda birbirinden lezzetli çeşit çeşit pastalar, kurabiyeler, susamlı çörekler, canlı gibi görünen yasemin çiçekleri bulunuyordu. Garsonlar güler yüzle ve bıkmadan gece boyu hizmet ettiler.
Sunucumuz Burdur’dan gelen değerli şair ve televizyoncu Abbas Şenel Beyefendi idi. “Ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek de üste ver.” Sözünü atalarımız boşuna söylememişler. Tek kelimeyle harika bir sunumdu. Bu arada Abbas Şenel Beyefendi Ayşe Paslanmaz Hanımefendi’ye kültüre ve sanata katkılarından dolayı bir plaket takdim etti. Hepimiz sırayla şiirlerimizi okuduk. Ali Özkanlı Beyefendi sabahki etkinlikte “Erciyes’ten Yüreğime Kor Düştü” şiirini okumuştu. Akşam da “Dağlar Şahı Erciyes” şiirini okudu. Benim aklıma da hece ölçüsüyle yazdığım Toroslar, Adana Sevdası, Adana’mı Özledim, Canım Adana’m, Adana Methiyesi geldi ama bu kez serbest şiirlerimden oluşan 3. Kitabıma adını veren “Güz İkindisi” isimli birincilik ödüllü şiirimi okudum.
Başta Orhan Gencebay olmak üzere pek çok sanatçının okuduğu eserlerin güfte yazarı ve bestekârı Vural Şahin Beyefendi’nin şiir sohbetine doyamadık. 700’den fazla eseri okunan ve alanında kırılmayan bir rekora sahip olan Vural Şahin son derece mütevazı biri… Son yazdığı muhteşem şiirini ilk defa bizlerle paylaşmasından onur duyduk.
Antalya Kemer’den Öner Kaçıran Beyefendi kültürü ve ağırbaşlı kişiliğiyle takdirlerimizi topladı. Gece boyu gitarıyla çok güzel fon müzikleri yaptı. Çok güzel şarkılar söyledi. Bizlere tadına doyum olmayan müzik ziyafeti verdi. Kendisine teşekkürü borç bilirim.
Antalya’dan bir gurup doğa dostu Nevşehir’e gelmişlerdi. Onlar da aramıza katıldılar, şiirler okudular. Memnun olduk.
Ayşe Paslanmaz Hanımefendi şahane bir pasta yaptırmış. Işıklar içinde getirilen pasta oldukça görkemli idi. Pastanın üstünde” 8. Kapadokya Şiir Şölenine Hoş geldiniz.” Yazısı vardı. Sanatçı Uğur Aslan Beyefendi ile pastayı kestiler. Ayşe Hanım, ben de içlerinde olmak üzere pek çoğumuza elleriyle bu enfes pastadan yedirdi. Dıştan beyaz kremalı olarak görünse de içi çikolatalıydı. Çikolatalı pastaya da hiç dayanamam doğrusu!
Bursa’dan Mizabi mahlasıyla tanınan Muhsin Aktaş Beyefendi’nin doğum günüymüş. Sürpriz yaptık. “İyi ki doğdun Muhsin!” diye tempo tutarak bağırdık. Ona doğum günü olduğu için bir şiir okuma hakkı daha verildi. Ankara’dan Pakize Altan Hanımefendiyle şiir düeti yaptılar. Bol bol alkış aldılar. Pakize Altan Hanımefendi güçlü bir kalemdir. Şiir yazmanın yanı sıra çok da güzel saz çalar. Bu gece de sazıyla sözüyle onu dinledik.
Âşık Ayten Gülçınar Hanımefendi ile Âşık Behrami Aktemur Beyefendi çok güzel bir ikili olmuşlar. Yaklaşık dört yıldır birlikte söylüyorlarmış. Çok beğenildiler.
Bu arada etkinlik boyunca Şerife Çınar Hanımefendi; Ayşe Paslanmaz Hanımefendi’ye sürpriz yaparak bir anı defteri hazırladı. Herkes etkinlikle ilgili görüşlerini, duygu ve düşüncelerini yazdı. Ankara’dan katılan değerli dost Murat Duman Beyefendi de o anda bu anı defterine Ayşe Hanım için “Peri Kızı” başlıklı bir şiir yazdı ve bu şiire Abbas Şenel Beyefendi ses oldu. Gecenin sonunda bütün davetlilerin yazdığı anı defteri Şerife Çınar Hanımefendi tarafından Ayşe Paslanmaz Hanımefendi’ye armağan edildi. Ayşe Hanım çok duygulandı.
Kelami Akdemir Beyefendi bizlere muhteşem bir Türk Sanat Müziği ziyafeti çekti. Beni kırmayarak en sevdiğim şarkı olan “ Duydum ki Unutmuşsun Gözlerimin Rengini” adlı eseri çok güzel yorumladı. Orkestra dans müziği çalmaya başlayınca arzu edenler dans ettiler. Bizler de alkışlayarak onlara eşlik ettik.
Doktor Nedim Uçar, Nihat Malkoç, Talat Ülker, Davut Güven Beyefendiler, intenetten tanıdığım facebook listemde olan çok değerli şairlerdi. Okudukları şiirler ve şiir yorumları da çok güzeldi. Aynı şekilde Havva Köseoğlu ve Neriman Zevkliler de internetten tanıdığım hanımefendilerdi. Onlarla böyle güzel bir etkinlikte karşılaşmak beni çok memnun etti. Nuriz Gökmenoğlu, Ayten Gülçınar, Pakize Altan, Ayşe Paslanmaz, Şerife Çınar, Münevver Düver Hanımefendiler önceden tanıdığım, sevdiğim kişilerdendiler. Zaten Havva Köseoğlu ve Şerife Çınar Hanımefendilerin “Şiirimin Dili” adlı internet üzerinden yayın yapan radyolarındaki programlarını epeydir keyifle izliyordum.
Bu etkinlikte tanıdığım Yadigâr Ünver, Şafaknur Yalçın, Nazende Süzer, Nilüfer Açılan Yıldız Hanımefendileri de çok sevdim. Manisa Salihli’den katılan Güldeste Dergisi’nin sahibi Gündüz Aydın, Kahramanmaraş Elbistan’dan Hanifi Kara, Ankara’dan Nesimi Keçecioğlu, Düzce’den Yunus Kara, Ankara’dan Bayram Mecid, Irak Kerkük’ten Şemsettin Küzeci, Ankara’dan Hakan Yılmaz, Burdur’dan Abbas Şenel, İstanbul’dan Muhsin Durucan, Samsun Bafra’dan Süleyman Altunbaş, Edirne’den Karslı Metin Koca, Adıyaman’dan Şemsettin Ağar, Eskişehir ‘den Mehmet Ali Kalkan, Kayseri’den Hüseyin Say, Antalya Kemer’den Öner Kaçıran Beyefendilerle de bu şölende tanıştığım için çok mutluyum. Tokat’tan Ünal Kar, Yozgat Sarıkaya’dan Kelami Akdemir, Yozgat’tan Salim Gülbahçe, Yozgat’tan Osman Yüksel, Yozgat’tan Nuh Şahin, Ankara’dan Orhan Çınar, Kayseri’den Duran Tamer, Kayseri’den Mustafa Ferit Yıldız, Kayseri’den Ali Özkanlı, Ankara’dan Murat Duman, Ardahan’dan Behrami Aktemur Beyefendileri yurdun çeşitli yerlerinde yapılan önceden katıldığım etkinliklerden tanıyordum. Burada da karşılaşmaktan çok memnun oldum. Bu arada adını unuttuklarım olduysa çok özür dilerim. Hatırlatırsanız yazıma eklerim. Kitabıma girmeden…
Yozgatlı dostlarım “Anca beraberi kanca beraber!” diyerek bu etkinlikte de güzel bir dayanışma örneği verdiler. Salim Gülbahçe Beyefendi, Osman Yüksel Beyefendi, Nuh Şahin Beyefendi adeta sac ayak gibi birbirlerine tutkunlardı. Birlik, bütünlük, dayanışma gerçekten takdire şayandır. Gözlerim Ahmet Sargın Beyefendiyi aradı ama maalesef aramızda değildi. Yozgat’ta bizlere gerçekten çok güzel ev sahipliği yapmışlardı. Yozgat 11. Sürmeli Şiir Şöleni unutamadığım şölenlerdendir. Tıpkı eskiden Kars’ta yapılan Karslı Murat Çobanoğlu Uluslararası Şiir Şöleni gibi… Kars, maalesef artık bu şöleni geniş kapsamlı yapmıyor. Şair hiç çağrılmıyor. Zaten artık etkinliğin adı da değişmiş. Ben 2006- 2007- 2008’de katıldığım Karslı Murat Çobanoğlu Uluslararası Şiir Şöleni’ni hiç unutmadım. Ömrüm oldukça da unutamam. Usta ozanlarla Adana dışında ilk kez orada tanıştım. Türkiye birinciliği ve Türkiye ikinciliği ödüllerini kazanmam da Kars’ı unutmamam da en büyük etkenlerdir belki de… 2006’da katıldığım İznik Göl Akşamları da İznik Belediyesi’nin düzenlediği muhteşem bir şölendi. Onur konukları Türkiye’nin en önemli şairlerinden Abdürrahim Karakoç ve Bahaettin Karakoç Beyefendilerdi. Ancak şair sayısı sınırlıydı. Adana’dan sadece ben davetliydim. Hatırladığım kadarıyla yirmi yedi şairdik.
Gecenin sonunda çiftetelli oynadık, halay çektik. “Ankara’nın Bağları” en sevilen oyun havasıydı. İsveçli konuğumuz Leif Olsson Beyefendi yetmiş yaşın üzerinde olmasına rağmen bizden çok oynadı, hepimizi neşelendirdi. Restoran görevlileri de bizlere katıldılar. Kızım Seda’nın düğününden beri bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum.
Otele döndüğümüzde oldukça yorgunduk. Gece otelde kalmayıp özel araçlarıyla yola çıkanlar oldu. Onlarla vedalaştık. Ertesi gün sabah kahvaltısında hepimizin yüzleri gülüyordu ama içimizde de burukluk taşıyorduk. Böylesine güzel bir etkinliğin sonuna gelmek yüreklerimizi burkmuştu. Birbirimize kitaplarımızı imzaladık. Arabamızın arkası kitap doluydu ama inanın yetmedi. Son iki kitabımı da Bay Leif Olsson’a armağan ettim, “Canım Türkiye’m” adlı kitabımı da imzalayarak Bay Tomas Tranströmer’e ulaştırılmak üzere İsveç’e yolladım.
Bize bu olanağı sağlayan Ayşe Paslanmaz Hanımefendi’ye binlerce kez teşekkür ediyorum. Keşke her ilde bir Ayşe Paslanmaz olsaydı! Bugüne kadar yurdun pek çok yerinde yapılan etkinliğe katıldım. Ayşe Paslanmaz’ın 8. Uluslararası Geleneksel Kapadokya Şiir Şöleni bu yıla damgasını vurdu ama bu şölen daha çok konuşulur. Dileğim şu ki bu, diğer illerimize örnek olsun. Şaire yakışan şölen budur. Ayşe Paslanmaz Hanımefendi bizlere kaliteli şölen nasıl olacağını gösterdi, yaşattı. Çok teşekkür ediyorum. Eminim ki pek çok kişi gelecek yıl dokuzuncusu olacak şöleni iple çekmeye başlamıştır.
Artık dünyanın bildiği gerçek şudur: Ayşe Paslanmaz bir dünya markasıdır. Kapadokya sözünün çağrışımıdır. Yolun açık olsun. İnşallah seni milletvekili, hatta bakan hatta daha da uzağı görerek söylüyorum Kültür ve Turizm Bakanı olarak görmek nasip olur. Bu, benim dileğimdir. Allah, olmayacak duayı ettirmez imiş. İyi ki varsın Peri Kızı!
HARİKA UFUK
ADANA
8 KASIM 2013
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.