Bir şarkılık arabesk
Neyin büyüsü elimden tuttu. Hiç okunmayan, tomar tomar kâğıtların mı? Ben rüzgârın üfürdüğü masal kadın.Masal seven kulaklara masalcı. Bütün kuşları denizlerde yüzdürmek
istiyorum.Ve bütün balıkların kuş olmalarını..
O büyü benim bildiğim insan. O hak edilen değerin verilmesi gereken. Onun için beynimin ulaşabildiğim tüm hücrelerini kullanmam gerek.
Elimde kalem, önümde kâğıt yanıp tutuşuyor. En derine in, bul.Derin soluk alıp verişlerim
beni destekliyor.Ayrıntıları yakalamamı emrediyor, pencerede dizi dizi çiçekler ve bir avuç gökyüzü.Hayır. Bana yazmamı fısıldayan insan. İşinde gücünde,yenilgi nedir bilmeyen
sevdada bütün masalları geçen. Beni bu kâğıt parçacıklarına bir tümce, bir sözcük çekti
belkide.
Sevgi. İki karşılıklı donanımlı insan. Yani sevginin indirgendiği boyut. İki karşı cins neyle donanımlı? İlerde, ya da iki gün sonra çürütülecek bilgilerle mi? Yaşamasız. Sevgisiz.
Kâğıtlarda matematiksel hesaplarla, biraz da bilgece felsefelerle mi? Sevgi denilen şey
öyle inceki. Kıldan ince, kılıçtan keskin. Sevgi kesinlikle almak değildir. Üstelik o içten
pazarlıklı hesaplara hiç gelmez.
Gökten inecek taş var mı? Sevgisizliğe acemice oturmuşum. Yerde taş.. sınır..sınırlar..taş..
taşlar..Hep bir yerler bizim, bizimle sınırlı..Çizdiğimiz sevgisizlikler..Doğurduğumuz taşlar
doğuramadığımız sevgiler.. Yapay sevgiler içinde bir adam.. Sevgiyi yerlere göklere kondurmuyor..Yaşadığı, sözcük anlamıyla-sevgisizlik. Kadınerkek değin değerli bir kavram.
Kadın- erkek eşittir insan. İkisinin birleşmesi, en doğal yoldan sevgiyle olmalı..
Kalemim usulca kâğıtta yerini arıyor. O gireceği yeri. Kadının ve erkeğin yaşama adım atmaya başlayacağı. O yer kimilerine başkaları tarafından hazırlanır ve sadece onlara
bir imza atmak düşer. Sonuç ne kadar vahim olursa olsun, kimse bu yıkımda üstüne düşen
insani görevi yerine getirmek istemez. Kimileri de sözde kendileri hazırlarlar bilmeden ne
biçim bir yere düştüklerini.. Kadın da erkek te yalnızdır bu dönence içinde. Kendilerine en
güzel yol gösterici sevgi çoktan geldiği yere geri gitmiştir. Çünkü gerçekte varolmamıştı
hiç. Kendilerine yön vermişti bazı dürtüler, yapay duygulanımlar ve çevre. Kendi seslerini
es geçmişlerdi bir sürelik uykuda. Uyanınca dünya hiç te toz pembe değildi. Arabesk bir
şarkının tam da içinde bulurlar kendilerini.
Ve.. o masal, bekler durur bir yerlerde. Balıklar uçacaktır, kuşlar ise yüzecek..
Acaba bu mümkün müdür?
30. 6. 1992 / Nazik Gülünay
YORUMLAR
yazar
kendinle hesaplaşmış
sevgi üzerinden
geçen yılların
pencerenin buğusunda
görünmesi
ve
yazarın
iç hesaplaşmayı toplumsallaşması
naif sözcükler
hüzünlü yüreğe savurdukça
anlamları
hayatın
kaderinin
şahıslardan mı kaynaklandığın ı
yoksa
yazgı mı olduğunu okura sormuş
var oluşumuzun anlamına kadar uzanmış kalemin ucunda yazarın yüreği
ve sonunda kendine söylediği cevabı
okura söylememiş
istemiş ki
her okur
kendi kararını versin
tebrik ve saygılarımla düşündaşım
Herkesin kendine göre, doğru kabul ettiği, hatta başkalarına empoze etmeye çalıştığı düşünceleri mevcut.
Ben,
aşkın kesinlikle mutluluk getirmediğine inanlardanım.
Sevgi ve saygının,
birbirine değer vermenin, fedakarlığın daha etkin olduğunu düşünenlerdenim hayatımızda.
Sevdaya düştüğünüzde,
gözünüz başka bir şey görmüyor.
Dünyanın en değerli, en üstün yaradılışlı, en dürüst, em doğru, en güzel varlığı kabul ediyorsunuz onu.
O, hatasızdır...
O, kusursuzdur...
Ama,
ne zaman birliktelik oluyor,
karşındakinin de,
senin gibi eten kemikten yapılmış,
hataları ve kusurları olan,
güzellikleri yanında, çirkinlikleri de barındıran bir yaratılan olduğunu anlıyorsunuz,
yıkımlar o zaman başlıyor işte.
Hayal kırıklıkları, mutsuzluklar, kavgalar, vs...
Amma!...
Sevgi ve saygı olduğunda,
işin rengi değişiyor.
Çok beklentiniz, hayal kırıklıklarınız olmuyor...
Fedakarlık karşılıklı oluyor, o da huzuru getiriyor...
Yazarımız,
bu yazıyı neden kaleme almış, bilemiyoruz.
Birilerine sitemleri var sanki...
Ya da,
hayatın önemli bir realitesine parmak basmak istemiş...
Güzel de olmuş...
Yazı,
bir boşluğu doldurmuş.