- 3274 Okunma
- 13 Yorum
- 2 Beğeni
MEGA BİT
Yanlış okumuyorsunuz. Mega bayt değil efendim bildiğiniz bitten bahsedeceğiz bu gün. Hemi de onun mega olanından. ki bizim memlekette ve dahi eskiden Osmanlı Devleti zamanında ona kehle derler idi.
Eveeeettt Nereden başlasak acep?
En başından başlayalım olmazsa.
Yozgat Eşrafından Hacı Sami Efendi yaşı kırka yaklaştığı halde hâla dünya evi denilen o evden içeri adımını atmamıştı. İyi adamdı, hoş adamdı lakin takıntılı adamdı. Tutturmuştu ille de ’’ Evleneceğim hatunda on yedi adet ben olmazsa kat’iyyen makbulüm değildir.’’ Diye.
Zavallı anası artık o hamam senin, bu hamam benim dolaşıp kız bakmaktaydı oğlu Hacı Sami Efendi’ye. O değil de hamamdaki kızlar Pamuk Prensesin cadısı kılıklı bu karının her Allah’ın günü hamama gelip tek tek benlerini saymalarından dolayı tedirgin olmaya başlamışlardı.Kendi aralarında kadının bir sapık olabileceğini bile konuşuyorlardı. Öyle ya hangi normal kadın diğer kadınların, kızların benlerini sayardı tek tek? Kadın tek tek sayıyordu: ’’ Bir ben, iki ben, ı ıh on yedi değil, bu olmaz...’’
Neyse efendim uzatmayalım. Sonunda bir gün gözleri parladı kadıncağızın. Aradığını bulmuştu. Tam karşısında bir afet-i devran, bülbül-i bağ-ı cemal, dilber-i rânâ, letafet-i müstesna durmaktaydı ve - yalanım varsa iki gözüm önüme aksın- tam on yedi adet beni vardı bu kızın.
Usulca kıza sokuldu elinde bir kırmızı elma olaraktan.
-Kızım adın nedir ?
-Şadiyedir valide.
-Sana bir elme versem yer misin?
-Ben ayva severim valide.
-Merak etme..Seni benim oğlana alayım ayvayı da yersin.
-Ay senin oğlun mu var? Beni oğluna mı alacaksın?
Valde sultan içinden ’’ Az saf galiba, daha nasıl söylenir ki onu gelin olarak almak istediğim ’’ Diye geçirdi ama neticede kız hem çok güzeldi hem de tam olarak takıntılı oğlunun istediği gibi on yedi beni vardı.
-Evet kızım seni oğluıma almak istiyorum. Bana anne der misin?
-Ay nasıl demem validem. Zaten içimden geçiyordu ’’ Dur şu kadına anne diyim’’ Diye..Öte taraftan ben de ’’ koca’’ Diye düz duvara tırmanıyorum..Nasıl hayır derim sana?
Derken efendim Şadiye ile Hacı Sami Efendi Hoca Abdülfettah Efendinin belirlediği ’’ Ağırlığınca altın’’ Mihr-i müeccel ile nikahlandılar. Allah sizi inandırsın Yozgat Yozgat olalı öyle bir düğün görmedi. Düğün yemeğinde İran havyarından Çengelköy hıyarına kadar yok yoktu. Hacı Sami Efendi’nin ağzı kulaklarında, On yedi benli Şadiye’nin ise kulakları ağzındaydı sevinç ve mutluluktan.
Millet akşama kadar tıka basa ne var ne yok silip süpürdü. Namussuzlar sanki kıtlıktan çıkmışlar...
Neyse efendim. Akşam oldu. Şadiye’yi gerdek odasına aldılar. Hacı Sami Efendi’yi de sırtını yumruklayarak gerdek odasına soktular. Gerçi bu yumruklama olayı sırasında Hacı Sami Efendi ile husumeti olan bir kaç ib... adamın kıçına tekme hatta parmak bile attı ama gerdeğin heyecanı ve yılların birikim ve özlemi içinde olan Hacı Sami Efendi bu bunların farkına bile varmadı.
Sonra Efendim bunlar iki rekat namaz kıldılar. Ondan sonra Hacı Sami Efendi ’’ Ya Allah, Bismillah, Allahu Ekber’’ Diyerek...Oha yahu..Hâla bakıyorsunuz ’’ Eee sonra?’’ Diye. Onu da mı yazalım yani? Ayıp denen bir şey var.
Geçti böyle hayli zaman..Bir koyuın çıktı uzaktan...Pardon başka bir moda geçtim.
Eveettt nerede kalmıştık? Evet..Tamı tamına dokuz ay on gün on dakika, on saniye, on salise sonra bunların bir kız çocukları dünyaya geldi. Onyedi Benli Şadiye - dünyaya yedi kilo sekiz yüz gram olarak gelmiş olan- bu çocuğun adını ’’ Tombalacık Halime’’ Koyalım dedi. Hacı Sami Efendi ise önceleri fil yavrusu sandığı evladının adının adının filli bir şey olmasını istediğinden ’’Karan-fil’’ ismini uygun görmüştü.
Bu isim olayı yüzünden karı koca birbirine girdi. Öyle ki Hacı Sami Efendi’nin tüm dişleri gitti; Onyedi benli Şadiye’nin ise saçları avuç avuç Hacı Sami Efendinin ellerindeydi.
Sonunda Dedem Korkut’u çağırdılar. Dedem Korkut boy boyladı, soy soyladı , tıkındı, ıkındı ve nihayet söyledi: ’’ Sevda ..Bu çocuğun adı Sevda olacak..O kadar’’
Dedem Korkut racon kesecek de onun raconuna ters bir durum olacak? Görülmüş şey mi? Neticede kızın adı Sevda olarak kaldı.
Derkene efendim Sevda büyüdü. Okul çağına geldi. On beş yaşında filanken ’’ Rabbi yessir, ve la tü assir, Rabbi temmim, Bil hayr’’ Dualarıyla ilk mektebe kaydı yapıldı.
Sevda’nın okula başlamasıyla birlikte okul karıştı. Neden mi? Çünkü Sevda bir türlü ata bakmayan Ali’yi eşek sudan gelinceye kadar dövüyor, Ilık süt içmeyen Işık’ın boğazından aşağı kaynar süt döküyor, eve gelmeyen Emel’i tavuk kümesine hapsediyor, Okula koşmayan Oya’yı oylum oylum oyuyordu. İlle de İpek...Kızcağız ip atlayamadığı için zavallıyı almış okul bahçesindeki dut ağacına asmıştı da öğretmenler son anda yetişip kurtarmışlardı.
Sevda yüzünden okuldaki tüm öğretmenler Hakkari’ye tayin istemişlerdi. O derece yani...Hatta müstahdemler bile...
Aslında oldukça akıllı bir kızdı. Daha ilkokul 1. sınıfta çeşitli bomba düzenekleri hazırlayıp okulun çatısını uçurmayı başka kim becerebilirdi ki? Ya da Fen Bilgisi labaroratuvarındaki iskelete dansöz kıyafeti giydirip okul müsaneresinde kıvır kıvır dans etmesini kim sağlayabilirdi? Müthiş bir zekaya sahipti ama aklı fikri şeytanlığa çalışıyordu. Kafasının içinde bin bir tilki dolaşmaktaydı. Ama güzel olan her şeye nazar değer ya. Bizim Sevda’nın kafasına da nazar değdi sonunda.
Evet Sevda’nın kafasına resmen nazar değdi. Birdenbire kaşınmaya başladı bu küp kafa...Küp kafa diyorsam yanlış anlaşılmasın. Zeka küpü demek istiyorum.
Okulda kaşınıyor, derste kaşınıyor, yolda kaşınıyor, evde kaşınıyor, velhasılı her türlü ortamda kaşınıyor. Öyle ki zavallı kızcağız kafasını kaşımaktan eteğini sıyıramadığı için artık altına işemeye başladı.
Onyedi benli Şadiye fıttırıyor adeta. Hacı Sami Efendi götürmedik üfürükçü bırakmıyor ille velakin vatandaşlar ’’ Bu kızın içine üç harfliler girmiş ’’ Diyerekten Hacı Sami Efendiyi sövüşlüyorlar. Çünkü her gittiğinde üç harfli olan bir başka şey çıkarmak için uğraşıyorlardı...Anlamadınız sanırım. Açıklayayım. Mesela ilk önce üç harfli ’’ Cin’’ i çıkarıyorlar ama ’’ Çan ’’ Kalmış oluyor. ’’ Çan’’ı çıkarıyorlar ’’ Cam ’’ Kalıyor, ’’Cam’’ı çıkarıyorlar ’’ Dam ’’ Kalıyor. ’’Dam’’ı çıkarıyorlar ’’ Gam’’ Kalıyor.
Sonunda Hacı Sami Efendi baktı ki üç harflilerin biteceği yok. Servet-i sâmânı kediye yükleyecek ( saman değil efendim sâmân) bu işten vaz geçti. Lakin Sevda kaşınıyor...Bildiğiniz gibi değil. Resmen kaşınıyor kız.
İşte yine böyle bir gün Sevda ’’ Yu ar olveyz in may hart’’ diyerek hart hart kaşınırken komşu kadın Durdu Nine onlara misafir olarak geldi. Sevda’nın hart hart kafasını kaşıdığını görünce On yedi benli Şadiye’ye döndü.
-Bu gız niye böyle gaşınıyo kele?
Şadiye çaresiz boynunu büktü.
-Ne bilem nene. Ne zamandır böyle.
Durdu Nene kalktı Sevda’nın başına bakmasıyla birlikte çığlığı bastı.
-Gız Şadiye, senin gız bitlenmiş kele.
Şadiye öfkeyle Sevda’ bakarak hışımla sordu:
-Ne ziflendin gız pisboğaz..Yine ne ziftlendin de gafan böyle gaşınıyo?
Durdu Nene dişsiz ağzıyla patlattı kahkayı.
-Gız ziftlenme değil..Bitlenmiş senin gızın.
Şadiye’nin başından aşağı kaynar sular düküldü. Nasıl olur da onun gibi bir kadının kızı bitlenebilirdi? Hem ayrıca o kafada bir şey görünmüyordu. Bu on üç numara gözlük takan bunak ne görmüştü o saçlarda? Ama yine de merakla sordu:
-Çaresi nedir ay Nenem. Ne yapah?
Durdu Nene cevap verdi:
- Gaz sür. Sonra bir güzelcene yıha çocuğun saçlarını.
Bu fikir Şadiye’nin kafasına yatmamıştı ama başka çaresi de yoktu. Durdu Nene gider gitmez kümese koştu. Koskoca bir kaz aldı ve bahçeye çıkardığı Sevdanın başına kazı sürtmeye başladı. Söylemeye gerek yok sanırım. Gazı kaz anlamıştı.
Akşam işten eve dönen Hacı Sami Efendi bahçedeki manzarayı görünce gözleri kocaman kocaman açılmış vaziyette sordu?
-Bre deli karı? N’aapıyon sen? Her şey bitti kızın kafasına kaz sürmek mi kaldı?
Kazın testereli dişleri yüzünden kan revan içinde kalmış olan Şadiye öfkeyle cevap verdi.
-Bitlenmiş herif. Görmüyon mu gız bitlenmiş. Kafasına kaz sürünce geçiyormuş. Durdu Nene söyledi.
Hacı Sami Efendi bahsedilen şeyin gaz olduğunu anladı Allah’a şükür. Kazı kümese kapatıp hemen traktörden bir litre kadar mazot çekti. Ha gaz ha mazot. Hem artık gaz bulmak imkansızdı memlekette.
Derken efendim mazotu Şadiye’ye verip o akşam tv de yayınlanacak olan ’’ Temel İçgüdü ’’ Filmini seyretmek üzere içeri girdi.
Şadiye bu bir litre mazotla Sevdanın saçlarını bi güzel mazotladı. Mazotu döktükçe saçlardan bitler akmaktaydı. Bit ama ne bit...Mega bit.
Sonra saçları yıkama faslı başladı.
Şadiye bahçede zaten devamlı altında odun yanan koca kazandan aldığı tas tas kaynar suları Sevda’nın kafasından aşağı döküyor o ’’ Yandım anaaa’’ Diye bağırdıkça demir tası kızcağızın kafasına kafasına indiriyordu.
-Onu bitlenirkene düşünektin. Bit ha? Hemi de mega bit. Ula elalem mega starlar buluyo, sen gittin mega bit buldun.
Kısacası zavallı Sevda’nın içindeki üç harflileri çıkaramamışlardı ama anası olacak o onyedi benli cadı, zavallı kızın içinde ne kadar iki harfli varsa hepsini çıkardı. Bu yıkama ve durulama işlemi sırasında kızcağız ’’ ah-of-ıh-öf-’’ ne kadar iki harfli varsa hepsini birden çıkardı.
Evet..Şadiye artık anne olmaktan çıkmış tam bir Gestapo şefi olmuştı ki Goebels’i rahmetle an.
Sevdanın saçlarını mazotla yıkarken kafasına vurduğu taslar, kaynar suyla kızı haşlama, saçlarını kaşağı ile tarama gibi işkenceler yetmemiş gibi bir de kızı - saçları ve üstübaşı kurusun diye- çamaşır ipine asmaz mı?
Hepsi bu kadar da değil. Ertesi gün zavallı Sevda’yı yine bahçede aynen koyun kırlar gibi kırktı. Bütün saçlarını usturaya vurdu daha sonra. Ve nihayet bir kez daha kızgın sularla Sevda Haşlama yaptı zavallıyı kafasına ’’ Mega bit ha’’ Diye demir tasla vururken.
Zavallı Sevda...O günden sonra çok akıllı uslu bir kız oldu kafaya aldığı darbeler sebebiyle ama aynı zamanda yine o günden sonra bir tiki oldu: Ne zaman hamam tası görse kafası kaşınır garibimin.
YORUMLAR
sami hocam valla sen çok yaşa olurmu sağlıkla sıhhatle mevlam sana uzun ömürler versin inan okurken gözlerimden yaş lar aktı olamaz böyle bişey zaten tahmin ediyordum da bu kadarını değil arkadaşım sen harika bir yüreğe sahipsin ve hep böyle kalasın emi muhteşemsin arkadaşım SENİ AYAKTA ALKIŞLIYORUM ARKADAŞIM
Yahu hocam!...
Allah iyiliğini versin senin hep...
Güldürdün sabah sabah...
Çok da iyi oldu ama...
Yorgunluğun tavan yaptığı bir haftanın sonunda,
tebessümlerle renkledirdiniz günümüzü.
Sağ olun, var olun...
Hep burada,
yanıbaşımızda,
gönlümüzde olun güzelliklerinizle...
Tebessümlerinizle...
Tebessüm estiren yazılarınızla...
hocam yazık etmişler hacı sami efendiye hadi sırtına vuruyorlarda gerdeğe girerken birde ne diye parmak atarlar hiç hoş değil hiç çok ayıp etmişler ben çok güldüm gerçekten harika bir mizah yazısı olmuş kaleminize sağlık sizlerinde gülmesi dileğimle saygılarımla selamlar
Saygıdeğer hocam nefes almadan okudum bu harika romanı, evet koca bir kitap kadar şeyi bir sayfaya sığdırabilen usta kalem erbabısınız, okurken acaba dedim kendi kendime bu sözü edilen bitli kız bizim sevda olmasın, sonra yok yaa o gördüğüm kadarıyle öyle altına kaçıracak, başı bitlenecek, çok yiyen obur bir kız değil, baksanıza resmine bir deri bir kemik kızcağız
Sevgili hocam siz değeli bir insanla kalemlerimiz sayesinde tanışmaktan sonsuz memnuniyetimi belirtir, sevgi, saygı, selamlarımı sunuyorum
faceye yazdığın gibi kendimi sandalyeye bağladım dikişlerimi sardım oda yetmedi yanıma bir sürü ilaç aldım...
on yedi benli şaide ve sami hocanın maceralarına tombul halime karan_fil pardon sevdada dahil oldu...
bir hikaye işte böyle anlatılır...
yüreğin bambaşka senin sen nasıl bir insansın anlayamadım gitti varol emi hep sen
beni şu canım acıyan halimle güldürdün rabbimde seni hep güldürsün