HÜKÜMETİN GENÇLİK POLİTİKASI NE GETİRİR?/ ALİ TÜRER
Başbakana bir açıdan teşekkür etmemiz gerekiyor.
Yaptığı çıkışlar, bazı köklü toplumsal sorunlarımızla yüzleşmemiz için fırsat yaratıyor. Başlattığı “öğrenci evleri” tartışması ile sayesinde kadına, kadın-erkek ilişkilerine hâkim bakışımızı topluca ve derinlemesine sorgulama tartışma fırsatı bulduk. Bu da bizi olgunlaştıracak, iyi bir şey sonuçta.
Meclise Başörtü ile girmenin yolunu açmanın, iddia edildiği gibi yaşama biçimine saygı ile pek de ilgili olmadığını “öğrenci evleri” çıkışıyla bizzat Başbakanın ağzından öğrenmiş olduk.
Başbakan cinsel fantezisini sürekli doyurma peşinde olan erkeğin şerrinden karısını, kızını korumaya çalışan klasik “Müslüman” erkeğin gözünden bakıyor olaya. Fakat erkek egemen toplumumuzun, zaten bu “muhafazakâr” erkeğin eseri olduğunu da hatırlayalım.
Başbakanın oylarını alabilmek için duygularına tercüman olduğu bu erkek tipi de kadın tipi de gerçekte sorunlu.
Kadını, kontrolü altındaki meta gibi gören, cinsel dürtüleri sürekli bastırılmış bir erkek bu. Ataerkil bir aile yapısı içinde büyümüş, kadını gerçekte çok da fazla tanımıyor. Aile içi tacizi, şiddeti, dışlamayı, hatta enses duyguları bir biçimde yaşamış. Sahiplendiği, üstüne titrediği kızını, içinden çıktığı, tanıklık ettiği bu dünyadan uzak tutmaya çalışması da bu yüzden. Ama sokağa çıkınca biraz açık saçık gezen kadına kendisi de yiyecekmiş gibi bakacak, arkasından laf da edecek doğal olarak. Başbakanın ahlak bekçiliğine soyunduğu erkek tipi bu!
Başbakanın kadını da erkeğine güvenmiyor. Kendisi için belirlenen dünya içinde bir yer edinmeye; sürekli erkeğini, çocuklarını memnun etmeye, aileyi bir arada tutmaya çalışmış yıllarca. Üzerindeki her türlü baskıya, şiddete, ötekileştirmeye, tacize sessizce bu uğurda katlanmış. Fakat “vazgeçilemez” hale gelmek üzerinden erkeği kontrol edebileceğini de bir taraftan anlamış; sırası gelince de tevekkülü bir silaha dönüştürmeyi bilmiş bir kadın. Fırsatını bulunca da yaşadıklarının intikamını almaktan çekinmemiş bir kadın Başbakanın kadını.
Karşı cinsi yetirince tanımaya fırsat bulamamış bir çevrede yetişen kadın ve erkeklerden oluşan bir aile yapısı içinde cinsellik nasıl doğal yaşanır, sevme-sevilme ilişkileri sağlıklı bir biçimde nasıl kurulur?
Tanık olduğumuz kadına dönük bunca şiddette, hatırı sayılır çoğunlukta aile içinde yaşanan enses ilişkilerde; çocuk gelinlerin, erkek ve kız çocuklarına yönelik tacizlerin-tecavüzlerin, kadına dönük töre cinayetlerinin toplumumuzda bu kadar çok ve yaygın olmasında bu erkek ve kadın tipinden oluşan ataerkil, erkek egemen aile ve toplum yapısının hiç mi payı yok?
Hal böyle ise ne yapmak lazım?
Genç yetişkin erkek ve kadının karşı cinsi tanıması, kendi cinsiyet rolünün farkına varması, duygularını, düşüncelerini topluluk içinde sınayabilmesi; sağlıklı çocuklar yetiştirebilmesi, hayattan doyum sağlayabilmesinin yolunu aile dışında eğitim yoluyla açmak lazım. Kendine en uygun hayat arkadaşını seçmesi, evliliğe hazırlanması için genç erkeğe ve kadına özellikle ortaöğretimden itibaren eğitim yoluyla yol göstermek, destek olmak lazım.
Değil erkeklerin kadınların okuyacakları derslikleri, oturup kalkacakları kantinleri ayırmak; erkekli kızlı ortamlarda bir araya gelmeleri için fırsat yaratmak; ortaöğretimde spor etkinliklerine, şiir dinletilerine, tiyatro çalışmalarına, müzik gruplarına bu gençleri yöneltmek lazım.
Karşıt görüşleri tanıyabilecekleri, kendi düşünce ve duygularını sınayabilecekleri, etkilemenin ve etkilenmenin hazzını tadabilecekleri tartışma ortamları, eğlence ve yarışma fırsatları yaratmak lazım bu gençlere.
Üniversite bir genç için sadece kariyer ve meslek sahibi olma aracı değildir. Genç yetişkin aynı zamanda kendi ayakları üzerinde durma yolunda ilk adımları da atmaya başlar. Özgür olmanın, kendi başına bir iş yapmanın, kendi sorumluluğunu üzerine almanın, karşı cins ile aracısız, doğrudan kendi iradesi ile ilişki kurmanın ilk adımlarını atar.
Üniversite sınavına hazırlanan her gencin, ailesinin bulunduğu kentin dışında bir kentte okumak hayali ile yatıp kalkması bundan değil midir?
Üniversite kızlı erkekli her kültürden, her düşünceden, her inançtan gençlerin harmanlandığı birbirlerini tanıdığı; birbirleriyle hayallerini, değerlerini, inançlarını, kültürlerini paylaştıkları yerlerdir.
Böylece gençler, biçimsel bir eğitimde bulamayacakları zenginliği tadarlar üniversitelerde; arkadaşlığı, dostluğu, paylaşmayı öğrenirler. Birbirlerinin sevinçleri ile coşar, kederleri ile derinlik kazanırlar.
O yüzden üniversite yaşamı geleneksel değerler içinde sıkışmış bir kente çok şey katar, o kentin yaşamını zenginleştirici, dönüştürücü çok değerli bir hazineye dönüşür.
Anneler, Babalar daha büyük kentlere okumaya yolladıkları kızlarını toplumun kronik saplantılarından, travmalarından korumak için devlet yurtlarına emanet etmek isterler. Ama belirli saatlerde grip çıkmak, belirli kıyafetlerle dolaşmak, kantinde sadece kız arkadaşları ile oturup kalkmak durumunda kaldığı için üniversite öğrencisi genç kadın ikinci yılında yerleştirildiği yurttan kurtulmak, daha serbest ortamlarda yaşamak ister. Bundan doğal ne olabilir?
Geleneksel toplumsal doku içinde kendisine aktarılan tutucu ön yargılardan, tabulardan kurtulması, sağlıklı ilişkiler kurabilmesi bakımından genç kadın için üniversite çevresinde sürdürülen kızlı erkekli yaşam son derece önemlidir. Böylece genç kadın kendini, karşı cinsi daha iyi tanır, duygusal zeka bakımından olgunlaşır, özgüveni gelişir, kendini gerçekleştirme yolunda olgun bir kişilik geliştirmeye başlar ve doğal olarak evleneceği erkeği de seçme fırsatı bulur. Bunda rahatsız olacak ne var?
Anlaşılıyor ki Başbakan üniversite etrafında bir araya gelmiş kimlikler, tabular, kültürler, inançlar içinde sıkışmamış bu gençlerden son derece rahatsız. Bu gençlerin ortak yaşama, ortak yaşama alanlarına, ortak sorunlarına kendilerine dayatılan kimlikleri aşarak sahip çıkmaları, cinselliklerini doğal bir biçimde yaşamaları Başbakanı ürkütüyor. Başbakanın muhafazakâr kimliğine ters geliyor bütün bunlar anlaşılan.
Başbakanı Gezi Ruhu çok sarstı. Gezi Ruhunun bu mekânlarda ortaya çıktığını biliyor Başbakan. O yüzden bu mekânlara bu kadar düşman; bunu anlamak zor değil.
Sadece Başbakan değil, Milli Eğitim Müdürlerimiz de yurt koridorlarında kızlı erkekli dolaşılmasından rahatsızlar. Kızlı erkekli kalınan ortak yurtlar, öğrencilerin kızlı erkekli birlikte yiyip içtikleri, ders çalıştıkları kantinler birer birer kapatılmaya başlandı. Beyoğlu’nda kadınlı erkekli kalınan turistik Apart otelleri de kapatmaya başladık. Ardından Başbakan “kızlı erkekli evlerde neler yapıyorlar belli değil” diyerek bu toplumsal yaraya derinlemesine el koydu.
Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Evlerini kız ve erkekler için ayrı yurtlar haline getirmeye hazırlanıyor. Kadınları erken yaşta evlendirmeye özendirmek için 24 yaşın altında evlenecek öğrencilerin kredi borçlarını silmeye başladık, erken evlenen öğrencilere on bin lira maddi destekte bulunuyoruz.
Bütün bunlar Başbakan ve arkadaşlarının dindar gençlik yetiştirme projesini bir gençlik politikası haline getirdiklerini gösteriyor. Toplumun mevcut ahlaki durumunu kanun ve nizam yolu ile korumayı kendine görev saydıkları anlaşılıyor.
Bütün bu toplumun ahlak bekçiliğine soyunmalar ne kadar meşru? Bütün bu müdahaleler, Türk Medeni Kanunu’nda yer alan “kişiler hukuku” ile, Anayasada güvence altına alınan “özel hayatın gizliliği” (Madde 20) ilkesi ile, “konut dokunulmazlığı” (Madde 21) ilkesi ile nasıl bağdaşır.
Peki, bütün bu uygulamalar Türkiye’ye ne getirir; bu politikanın muhtemel sonuçları ne olur? Getirecekleri de belli aslında.
Daha şimdiden kimi Valiler, kimi Emniyet ve Milli Eğitim Müdürleri, bazı basın yayın organları, bazı yazarlar verilmek istenen mesajı aldıklarını söylemleri ile uygulamaları ile ortaya koymaya başladılar bile. Mahallenin namusunu kurtarmak için ahlak bekçiliğine soyunan yiğitlerimizin sayısında patlama olacak kuşkusuz.
Gençlerin kızlı erkekli yaşama alanları, kampları “terör örgütlerinin genç kızları dönüşü olmayan yola sürükledikleri mekânlar” olarak daha fazla ifşa edilmeye, ihbar edilmeye başlanacak(Yeni Nesil, 8.7.2013). Kızlı erkekli öğrencilerin kaldığı mekânlar basılacak.
Cinsellik tabu olmaya devam edecek. Muhafazakâr erkek, ortalık yerde öpüşen koklaşan çiftler görmediği için rahatlayacak. Toplumun namusu böylece korunmuş olacak.
Ama bu arada ortalıkta açık saçık gezinen kadınlara laf atmalar, tacizde bulunmalar çoğalacak. Çocuk gelinler, töre cinayetleri, kadına dönük şiddet daha da artacak.
En az üç çocuk doğurmakla görevlendirilen kadın, evine kapanacak, sosyal, ekonomik yaşamdan daha fazla dışlanacak.
Gençler ideolojik koruma kalkanlarının arkasına daha fazla sığınacaklar.
Ama öte yanda cinsellik ile ilgili davalarda kadını öldüren adama “tahrik indirimi”, çocuğa tacizde bulunana, çocuğa tecavüz edene “rıza indirimi” yapmaya, On iki yaşında bir kızın defalarca ırzına geçenlere komik cezalar vermeye de devam edeceğiz.
Ne pahasına?
Kendi yaşam biçimlerine, değerlerine sahip çıkan ahde vefa sahibi muhafazakâr erkekler AKP’yi iktidarda tutmaya da devam etsin diye.
Gönlünüzde yatan, ahlakı koruma altında alınmış muhafazakâr Türkiye bu mu?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.