- 2857 Okunma
- 31 Yorum
- 5 Beğeni
Doğumla Ölüm Arasında Bir Küçük Tebessümdür Yaşamak
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Doğumla Ölüm Arasında Küçük Bir Tebessümdür Yaşamak
Dünya işlerine kaptırdık kendimizi, coşkun bir nehir misali akıp gidiyoruz zamanda. Kafamızın içi, yaşama proğramımız öyle çok saçmalıkla dolu ki, var oluşumuzun ana gayesi olan asli görevlerimizden ekserisini, maalesef layığı ile yerine getiremiyoruz.Kaderin bizlere çizdiği yolda, paldır küldür yuvarlanıyor, düşe kalka kaçınılmaz nihayete doğru sürüklenip duruyoruz öylesine.
Memleketimden çok uzaklarda yaşamak zorunda kaldığım için, annemi ve babamı öyle sıkça ziyaret edip, ellerini öpme, hayır dualarını alma imkanım yok ama, telefonla bile olsa aramıyor, hal hatırlarını sormuyorum mesela. Günlerinin nasıl geçtiğini, sabah akşam nelerle uğraştıklarını, kimlerle görüştüklerini, nerelere gittiklerini merak etmiyorum.(Bu gitme işi,sadece babamı kapsıyor. Anacığımın sol yanı felç olduğundan, öyle aklına estiğinde eşi dostu ziyarete flan gidemiyor. Birilerinin yolu evine düşerse, ziyarete gelirse bir akraba, bir dost, ancak o şekilde görüşme imkanı bulabiliyor.)
Aslında sık sık aramalı, havanın, denizin, balıkçıların durumunu sormalıyım.Zira, insanlarımızın, komşularımızın, akrabalarımızın çoğu geçimini denizden, Karadeniz’in sunacağı nimetlerden sağlamaktadır. Bu nedenle,oldukça önem arz eder balık avı. Her sabah, büyük bir merak ve umutla gözlenir balıkçı motorlarının dönüşü. Sabah namazının kılınışından hemen sonra, Çamaşır’ın kahvesinde, ince belli bardakla, bol demli birer sıcak çay içilir hoş sohbetler eşliğinde. Sonra da topluca iskeleye taşınır bu deniz insanları. Gecenin karanlığında ve ayazında yapılan avın; güneşin ışınlarının, Rize dağlarının doruklarını aşıp, Trabzon sahilleri ile öpüşmesinden daha önce, şehrin olağan hareketliliği başlamadan hale yetiştirmesi gerekmektedir. Bu nedenle, balık dolu kasaları alel alcele karaya taşıyan motorların ufukta gözükmesi ile birlikte, iskelede hareketlilik başlar, merakların doruk yaptığı anlarda, martıların motor üzerinde çizdikleri daireler, hasat hakkında asla yanıltıcı olamayan tahminler sunar rüzgarla öpüşmeyi seven bakışlarına.
Yaşadıkları evin bitişiğinde yer alan fındıklık ağaçlardaki verim, ya da diğer taraftaki büyükçe sebze bahçesinde şu sıralar neler yetiştirildiği; patlıcanların, dolma ve sivri biberlerin, domateslerin, marulların, mısırların durumunun nasıl olduğu konusunda detaylı bilgi almalıyım.
Mutfak pencerelerinin yirmi metre kadar ilerisinden, gece gündüz kulaklardan eksik olmayan hoş şırıltısı ile, nazlı nazlı bir derecik akmaktadır. Sağında solunda dizili duran kocaman çınar ağaçlarının geniş yaprakları arasından süzülen güneş ışıkları, akan suyla öpüştüklerinde, seyredenlerin bakışlarına hoş görüntüler sunarlar çoğu kez. Derenin hemen kenarında da, hemen hemen her mevsim çiçeklerle süslü küçük bir mezarlık mevcuttur. Bu mezarlığa, bu aralar yeni misafirlerin gelip gelmediğini bile sormam, öğrenmem gerekmektedir.
Karayel, poyraz hangi setlikte esmektedir? Karadeniz’in öfkesi hangi boyuttadır? Yağmur bulutlarının mevsimlik göçleri başlamış mıdır? Martılar,bıldırcınlar, bozbakallar, dirvanalar,kırlangıçlar ve serçeler ne durumdadır? Balkondaki sardunya ve sultan küpeleri, her zamanki tebessümleri ile, hayatlarına renk katmaya devam etmekte midirler? Her gün doğumunda, olanca güzellikleri ile yaşlı, yorgun bakışlarına gülümseyen Kaçkarlar; bıkmak tükenmek bilmeyen bir enrji ve inatla, hala hayatlarına göz kırpmaya devam eden Trabzon feneri; Boztepe, şehrin her şeyi olan Trabzonspor, valhasılı evlatları ile konuşma süresini uzatacak bilumum konuları hakkında detaylı bilgi almam, her şeyi enine boyuna irdelemem şarttır.
Tüm bu anlattıklarımızı ısrarla istediklerini, beklediklerini biliyor, yine de inatla sormuyorum. Sonra da, neden uzun uzun konuşmadım diye üzüntülere düşüyor, pişmanlıklar yaşıyorum. Zira biliyorum ki; yaşları oldukça ilerlemiş, bu dünyada beraber soluklanacağımız zaman dilimleri ve sofrada ortak yiyeceğimiz lokmalar epeyce azalmıştır
.
Gün gelecek, yetim, ya da öksüz kaldığımda, bu günleri çokça arayacağımı bilirim, yine de günlük hazların peşine takılıp gider, bir çift kelamı ebeveynlerimden esirgerim. Sağ olsunlar, ara açıldı mı,sesimizin soluğumuzun uzun süre kesildiğini fark ettiklerinde, sarılırlar hemen telefona, inceden inceden sitemlerini de ekleyerek sözlerine, sevgilerini kelimelere yüklerler, o titrek ve yumuşacık, şefkat kokan sesleri il bir kez daha akıtırlar gönüllerimize.
Ne zamanlar telefonlar kesilir, sesleri çıkmaz olur, işte o zamanlar anlarım ki; bir aksilik vardır, bir tanesi hastalanmıştır, üzülmeyelim, meraklara düşmeyelim diye bizlere haber vermemektedirler. O zaman da telaşlara düşerim, alel acele telefona sarılırım, durumları hakkında detaylı bilgi alabilmek için yedi sülalemle görüşürüm ardı ardına.
2007 yılı, Mayıs başları idi sanırım...
Yorgun argın eve düştüğüm, temizlik ve yemek fasıllarını bitirdikten sonra, gazetemi alıp, koltuğuma zevkle kurulduğum bir akşam saati idi. Telefonun çalması ile, benim oğlanın baş ucumda belirmesi bir oldu. Arayan dedesi idi. Kısa ve hoş bir dede torun muhabbetten sonra, zar zor telefonu elinden alabildim, almamla birlikte de, babamın sesinde bir tuhaflık olduğunu fark ettim.
Babacığım, oldukça duygusal bir yaradılıştadır ve hislerini asla içinde saklayamaz, boncuk boncuk döker hemen gönlünde biriktirdiklerini gözlerinden olanca güzelliği ile. Halimizi, hatırımızı, sağlığımızı, günlerimizin nasıl geçtiğini soruyor her zaman yaptığı gibi ama, sesindeki titreme, memlekette önemli hadiselerin vukuu bulduğunu anlatmakta.
-Hayrola baba? Önemli bir şey mi var? Annem mi hasta yoksa?
-Hayır oğlum. Yok önemli bir şey...
-Var var!...Bilirim ben seni. Önemli bir olay var!...
Babam, bu kısa konuşmadan sonra sustu bir müddet. Ahizeden, o aşina olduğum, yüreğimi ısıtan, yüreğimi acıtan ağlama sesi geldi yine kulağıma hafiften. İçim burkuldu, gözlerim yaşardı; sesim düğüm oldu, takılıp kaldı boğazıma öylece.
Konuşacağım, soracağım ama, durumumu fark etsin, sonra da iyice hüzünlere düşsün istemiyorum. Kendimi toparlamaya uğraşıyorum, bir türlü beceremiyorum. Eşim de fark etti durumu, koştu geldi mutfaktan. Meraklı ve şaşkın bakışlarla beni süzmekte, el işaretleri ile neler olduğunu öğrenmeye çalışmakta. Biraz da ondan cesaret aldım, toparladım kendimi ve sordum;
-Sakin ol baba!...Söylese ne, ne oldu, nedir problem?
-Kardeşine söz verdim söylemeyeceğim diye ama, saklayamayacağım artık...
Bu sözler karşısında, iyice telaşa kapıldım. Heyecanlandım, soğuk soğuk terlemeye başladım, sesimin titremesi iyice arttı.
-Kardeşin...
-Hangi kardeşim? ne oldu kardeşime?
-Metin!... Hasta!...
-Ne diyorsun baba yahu? Ne hastası? İçimizde en sağlamımızdır o!...
-Öyle değil oğlum...Küçük kardeşin kanser...
-Allah’ım!...
O anda hissettiklerimi sizlere anlatamam. Duygularımı, düşüncelerimi, o bir kaç saniye içinde aklımdan geçenleri, tüm zaman kavramını bir anda yok edişimi; geçmişi, bu günü, geleceği, bir anda nasıl kafamda müthiş bir ağrı eşliğinde harmanladığımı; eski dünyaları yıkıp, yeni dünyalar kurduğumu izah etmem asla mümkün değil.
Ne büyük, ne insafsız, ne anlatılmaz acıydı o. Allah, kimseye yaşadığım o küçücük zaman dilimini yaşatmasın diliyorum. Nasıl yıkılıyorsunuz, nasıl çaresiz hissediyorsunuz kendinizi, nasıl isyan uçurumlarına yuvarlanıveriyorsunuz anında.
Evimizin en küçüğü. Otuz dört yaşında, hayat dolu,kendini sevdirmesini bilen, insanları gönülden seven, son derece sosyal, cıvıl cıvıl bir insan. Beden eğitimi öğretmeni, sporcu, folklorcu, dağlarla, denizlerle yaren,son derece aktif biri. İşin en can yakıcı kısmı da, bir aya kadar ilk bebeğinin dünyaya gelecek olması. Babalık duygusunun güzelliklerini yaşamaya hazırlandığı bir sevimsiz zaman diliminde, hayatının en acı sürprizini sunmuştu ona kader.
Babam bir taraftan ağlar, ben bir taraftan ağlarım, hanım bir taraftan ağlar. Düşünün durumun vahametini sizler artık.
-Baba, bir yanlışlık olmasın?
-Ne yanlışı oğlum? Kardeşin, bir hafta önce ameliyat oldu. Üzülmeyin diye, sizlere bildirmemizi istemedi. Doktoru, Ankara’ya gönderiyor onu. Genel bir kontrolden geçecekmiş.
Babamı teselli ettim becerebildiğimce, sonra da kardeşimi aradım alel acele. Sesini tanıyamadım telefonda, öyle perişan, öyle çaresiz, öyle yıkılmıştı...O, alışageldiğimiz neşeli insanın yerinde yeller esiyordu. Her zamanki gür ve güven veren, kendinden emin insanlara özgü sesi gitmiş;yerine, sessiz, sakin, çekingen, mazlum, bir şeyleri yitirmiş de telaşla aranan, bu esnada da asla dikkatini karşısındakinde yoğunlaştıramayan bir zavallı insanın sesi gelmişti.
O, kaderi kabullenmiş, inançlı bir insandı. Sözün doğrusu, ölümden öyle fazlaca korkusu da yoktu aslında ama, yeni doğacak bebeğinin varlığı, çaresiz çırpınışların kucağına itiyordu onu.Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi, neyi, nasıl anlatacağımı bilemedim.Sonuçta, benim gözümde hala küçücük kardeşimdi o ve ölümün soğuk gerçeği ile karşı kaşıya bulunması, o güne kadar yaşadığım acılatın en ağırı ile yüzleşmeme vesile oluyordu.(Devam edecek)
Bir tutam hayat-10.11.2013 Azerbaycan
YORUMLAR
Avatar çarpttı hemen gözüme. Yani tanıtım resminiz. Uzun süre ses alamamaktan bahsettiniz de, benim de hemen, sevdiğim değerli bir şair geldi aklıma. Elbatur kullanırdı bu resmi; aniden yok oldu ortadan, ortak tanıdığımda yoktu iyimidir diye sorabileceğim. Ama ben nedense buralarda olduğunu düşünüyorum.
Sonrası, sanki hep, ailenizde, yeni doğum olacağı zamanlar, hayatın dönüm noktası yaşanmış. Şimdi de, eskiden de. Daha öncesi de sizin olmuştu.
Yıla baktığımda 2007 beni sevindirdi.
Çünkü ümidimi 6 yıla yayınca şans artıyor gibi, bahar olması ise caba.
Şunu hatırlıyorum;
eski olan herşeyin daha güzel olduğunu..
- hastalık yenilmiştir gibi geldi. Ben 6 yıl fazladan umut doldum diyelim.
Yaşını 40'a vardırdım bile beynimde.
Kader...
Ona boyun eğmekti kardeşinizin sesindeki zavallılık, çaresizlik.
Hayattaki belirsizlik aniden gri bir renge döner; insanın ses tonuna bile yansır aynı renk.
Siyahın heyecanı, beyazın kanat çırpışı, asla gri de yoktur. Zavallıdır gri.
Geçmiş oldu mu?
Şimdi iyi mi?
Tebriklerimle Gökhan. Beklemedeyiz
Şirin Kelebek tarafından 11/19/2013 6:06:47 AM zamanında düzenlenmiştir.
Keşke hiç büyümeseydik. Keşke hep alelerimizin yanında olabilseydik, keşke önları üzmeseydik, kırıp incitmeseydik kalplerini.Keşke boyunlarına sarılıp onları ne kadar çok sevdiğimizi ve bizim için ne kadar değerli olduklarını söyleyebilseydik.
Düşünüyorum da neye gülüyorduk kahkahalarla kuzine sobanın etrafında toplandığımızda.
Büyüdük ve uzaklaştık, ne anayı babayı sorar olduk yeteri kadar ne de ortak olabildik kavim kardeşin derdine.Hep bir bahanemiz oldu, çocuklar okula gidiyor, işlerim yoğun zamanım yok.
Peki ya onlar bizi yarı aç yarı tok binbir eziyetle büyüttüklerinde sığındılar mı bahanelerin ardına.
Zamansızlıktan söz edip bıraktılar mı bizi bir başımıza.
Bence biz bencilce davranıyoruz. Kendimiz için istediklerimizi ailemize yapamıyoruz.
Kanser.
Bu kelime oldum olası ürkütmüştür beni. Ama artık hiç de sandığımız kadar korkutucu bir hastalık olmadığını biliyorum. En başta mücadele etmeyi bilmek lazım, bu kolay mı ?
Elbette değil, ama neden biz ondan korkacağımıza onu korkutmuyoruz. Bir yakınım kanser olmuştu bundan birkaç YIL önce. İlk duyduğunda gözlerindeki çarasizliği, korkuyu endişeyi daha önemlisi kimsesiz hissetmesi idi.İki çocuğuğu vardı ve onları Annesiz bırakma düşüncesi bir kurt gibi içini kemiriyordu.
Kolay değildi evet onlar için savaşmalı ve yaşamalıydı, bir çok zorluğa katlandı. Bazen tüm sevdikleri yanında olsun isterken bazen hiç kimsenin olmamasını istedi.Fakat her halukarda düşündüğü tek şey vardı.
Kendisi iyi olur ise çocukları ve sevdikleride iyi olacaktı. Ve belki ilk o zaman yaşamanın ne kadar değerli olduğunu anladı.
O ..... Di ve ondan başka bir tane daha yoktu, bunun değerini bilmeliydi. Ve yendi o lanet hastalığı.
Diliyorum ki kardeşiniz de direnecek ve yenecek.
Diliyorum herkes sağlıklı, huzurlu mutlu olur.
Saygılarımı sunuyorum abi.
Sevgili Arkadaşım.
Edebi yönden bir şahaser olmakla beraber ben bu tür yazılara '' Çok güzel '' Diyemiyorum maalesef.Sanki bana yazanın acısına '' ne kadar da güzel '' demişim gibi geliyor.
Günün yazısı olmayı fazlasıyla hakkettmiş olmakla birlikte içimde bir burkulma bıraktı...Bana üçüncü çocuğum için '' Celebral Palcy '' dedikleri günü hatırladım belki de ondan..
İnşallah sizin hikayeniz mutlu sonla bitmiştir..İnşallah yenmiştir o kanseri diyorum...Bekleyip göreceğiz bakalım.
Selam ve sevgilerimle.
sizi her okuduğumda ülkemize olan özleminizi iliklerime kadar hissediyorum ama bu defa bir de aileniz girmiş işin içine. yani öyle garip ki, ben kaç yıldır ayrı olmama rağmen onlardan, hâlâ sanki benim asıl evim onların yanıymış gibi geliyor... ve kardeşler... onların yeri asla doldurulamaz... kurgu değil demişsiniz, gerçeklerim... onun içindir ki çok yorum yapamayışım.. e tarih de geçmiş bir zaman.. bize de sadece "inş öyle olmamıştır, inş" demek düşüyor..
çok tebrikler...
//Doğumla Ölüm Arasında Küçük Bir Tebessümdür Yaşamak //
İç sesimizle dertleşir bazen sözcükler ve acı yaşanmışlıkların izlerini döker gün yüzüne.
Ve en önemlisi yaşanan gerçeklerin olduğu gibi yazılması benim de; sızısı dinmeyen acı
ve eskimeyen bir derin yara olan yaşanmışlığıma dokundu.Hüzün hep o tanıdık yanımız.
Yazınız; içimde ki hüznümü,burukluğumu ve yaşamla olan mücadelemi çağrıştırdı.
Annenize ve kardeşinize geçmiş olsun.En kısa zamanda sağlıklarına kavuşmaları
dileklerimle,acil şifalar diliyorum.Güne gelen,içeriği yoğun etkileyici,gerçekliğin izlerini
zengin bir dille vermiş ve yormadan okunan yazınıza tebriklerimle...
Saygı ve selamlarımla.
iş yoğunluğunda, günlük uğraşlarda her yazıyı okumak mümkün olmuyor. böyle bir yazı günün yazısı olduğu için memnun oldum. bir tutam hayat, bize bu yazınla bir tutam hüzün vermenin yanı sıra biraz da hafif bir çimdik attın duygularımıza. her gün ihmal ettiklerimiz geçti aklımızdan. günümüzün çoğunu meşgul eden şeylerin aslında çok da önemli olmadığını, sevdiklerimize, sevgisine ihtiyaç duyduklarımıza zaman ayırmanın önemini hissettirdi şu bir kaç dakika boyunca. ben duygularımı öyle açıktan dolu dolu yaşayamayan, yüzümden duygularımı belli edemeyen bir insanım. ama bu ve bunun gibi yazılardan sonra biraz daha çabalıyorum.
elinize sağlık yazı ve çimdik için :) günün yazısını kutlarım.
Ben de kurgu olmasını dilerim zira hayatımın en büyük acılarından biri de babamı bu hastalıktan kaybetmemdir. Ne yazık ki yaşadıklarım kurgu değildi...Üniversiteyi bitirmemle bu acıyı yaşamıştım, hayatın aileme hazırladığı sinsi bir oyunun içinde kısılıp kalmamız sebebiyle, kaçacak yerimiz yoktu.
Bencilce davranıp, konuyu kendime yönlendirdim, bunun için özür dilerim. En azından günümüzde oldukça örnek var bu rahatsızlığı yenip, sağlığına kavuşan insanlar gibi...o yüzden de umutlu olmak lazım. Tek diyebileceğim şu ki: MUTLU BİTSİN TÜM BU YAŞANANLAR.
Allah sevdiklerinizden ayrı koymasın sizi, bizi ve herkesi.
Selamlarımla...
Kurgu mu, değil mi?
Bu soru ile çok karşılaşıyoruz.
Hikayelerin geneli kurgu değildir.
Arada bir, ufak tefek ilaveler yapıyoruz sadece.
Bu hikayede kurgu hiç olmayacak.
Tamamı yaşanmış olaylardır.
Zaman, mekan ve kişiler gerçektir.
İsimler bile değiştirilmemiştir.
Bu hikayede, hastanelerimizin acı gerçeğini,
değişik bir pencereden inceleyeceğiz.
Bir tutam hayat tarafından 11/12/2013 12:21:18 PM zamanında düzenlenmiştir.
Merhaba derya yürekli insan
İlk defa kalemimin ve yüreğimin a ciz kaldığı bir haldeyim
Yazının başında resmettiğiniz o güzelliklerin verdiği haz yerini hüzne bıraktı
Sizi benden iyi anlayan olmaz dost kalem
Ben o illete aslan gibi bilim adamı oğlumu ve 44 yıllık eşimi kurban verdim
5 sene oldu hala kendime gelemedim
Allah sizlere ve ailenize sabır kardeşinize de afiyet versin beni mazur görün lütfen üstat ailenizi telefonla bile arayamamanızın hiç bir mazereti olmamalı 5 dakika geç yatın ama onları arayın lüyfen hoşça kalın
Minos tarafından 11/12/2013 12:21:15 PM zamanında düzenlenmiştir.
muhakkak devam etsin
siz yaşanılanları yazdığınız için
önce
anneniz için geçmiş olsun diyorum
sonra da kardeşiniz için
hayat için söyledikleriniz...
esasında size takılacak
cümlelerinizi Türkçenin elverdiği ölçüde çevirecek
sözcükler vardı fakat
kardeşinizin rahatsızlığı
bunları engelledi
tebriklerimle dostum
Nasıl yorum yapılır ki buna..Sadece Allahım korusun en büyük acılardan..İnsanoğlu tuhaf yaratıklarız..Başımıza gelmeden değerini bilmeyiz hiç bir şeyin.
Ayvazim Deniz tarafından 11/12/2013 1:09:57 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ayvazim Deniz tarafından 11/12/2013 1:10:25 PM zamanında düzenlenmiştir.