- 987 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
ŞEHİR IŞIKLARI- 11
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Karanlığın içinde kalmışken, etrafında hareket eden karaltılarla, korkudan yerinden sıçradı. Gözleri karanlığa alıştığında, köşeye sinmiş köylülerini gördüğünde rahatladı. Koskoca obadan geriye, kadınlar ve çocuklardan oluşan bir grup kalmıştı. Tıpkı Anka kuşu gibi küllerinden yeniden var olacak küçük bir grup…
Korkarak dışarı çıktılar. Yaşadıkları korkuyu anlatmak imkânsızdı. Olaya şahit olan küçük kız çocuğu, yaşadıklarından sonra aniden olgunlaşmıştı sanki. O öndeydi ve onu takip eden gruba önderlik yapıyordu. Obaya gitmek isteyen kadınlara engel olmaya çalıştı. Acılarını yaşamalıydılar. Acılar, yüreğe hapsedildikçe büyüyordu. Peşlerinden gitmeye cesareti yoktu. Bir ağaca sırtına yasladı, gözlerini kapattı. Çığlıklar ardı ardına yükseliyordu. Savaş, acıması olmayan bir oyundu. Sesler kesildiğinde yerinden kalktı ve obaya yürümeye başladı. Ağlamaktan, bağırmaktan yorulmuştu herkes. Ölülerine sarılmışlar, boş gözlerle bakıyorlardı. Annesinin cansız bedenine bakmaya korkuyordu. Onun için yapacak hiçbir şey kalmamıştı. Son görevlerini yapmalı ve yeniden hayata dönmelilerdi.
Yerinden kalktı ve toprağı kazacak gereçleri alarak geri geldi. Güneş etkisini göstermeye başlamıştı. Cesetlerden yayılan koku ise dayanılmaz bir hal almıştı. Kazma, kürek ne varsa getirmişti. Diğerleri de toparlanmışlardı. Hiç konuşmadan, el birliğiyle mezarlar açıldı ve ölülerini gömdüler. Hayat, her şeye rağmen hala devam ediyordu. Toparlandılar ve obayı ateşe vererek terk ettiler. Alazlar göğe yükselirken, yaşanmış acılar, yaşanmış güzel günleri geride bırakarak, yeni yurtluk ve umut aramak üzere yola çıktılar.
Sıçrayarak yerinden fırlamaya çalıştığında, kollarının bağlı olduğunu fark etti Ayşe. Dinlenmişti fakat yine obadaki serüveninin devamı, dizi film gibi devam etmişti. O kadar gerçekti ki rüyada yaşadıkları. Etrafına bakındı. Odada gördüğü eşyalara bakılırsa revirde olmalıydı. Zihninde uyumadan önceki zamanı hatırlamaya çalışıyordu. Nihayet hatırlamıştı. O güne kadar hiç şiddetin, öfkenin esiri olmamıştı. Neden bunları yaşamıştı. Tek istediği, onu gerçekten rahatlatan kişinin, yani Esin’ in orada olmasıydı. Onun kadife sesini duymak, huzur veren bakışlarını görmekti. Geçmişi, yaşadıkları, yaşayacakları umurunda değildi.
Bu düşüncelerle boğuşurken, kapı açıldı. Bakışlarını o tarafa çevirdiğinde onu gördü. Yüreği, kafesinden çıkmaya çalışan bir kuş gibi çarpmaya başladı. Neydi bu heyecanı. Aşk mıydı? Bu mümkün olabilir miydi ?
DEVAM EDECEK ...
YORUMLAR
"Tıpkı Anka kuşu gibi küllerinden yeniden var olmak..."
Sabır... Karanlığın içinde kalmışken sabretmenin Dünyada bir kuşun yapabildiği iş olduğu acaba kimin aklına gelebilir ki Sn. Kaçar?
Söylentiye göre Kaf Dağında yaşarmış Anka... Gözle görülmeyecek kadar yükseklerde uçar, beş yüz yıl yaşarmış.
Ölümünü yaklaştığı anladığı zaman,
Otuz renkli kanatları ateşe dokunduğunda, küllerinden doğacağı günü yanarak kutlarmış.
Sonra ölümü yaklaşan başka hasta bir Anka'nın yuvasını yakar, başka bir yuva yapar, o yuvaya girer, bir daha da o yuvadan çıkmazmış.
Ta ki, kemikleri içinde bir solucan bulunup; ondan da yeni bir Anka kuşu çıkana kadar... Dünya'da yeni renklerle yeni Ankalar uçmaya başlarmış.
*
Her Şehir Işıklarını okumaktayım Sevgili Nermin, ne kadar yorum yazamasam da.
Güzel paylaşımlarını Şehir Raflarında görmek dileklerimle.
Teşekkür ederim.