Sus Zamanı...
İçimde tarifi imkansız bir duygu birikimi var bugün. Bilgisayarım başına oturduğumda tıkır tıkır yazacağımı düşünmüştüm. Düşünmüştüm diyorum çünkü beynimde cümleler su gibi akıp giderken yazamayışıma bir türlü anlam veremiyorum.. Dedim ki düşündüklerimi yazan bir bir şey icat edilse , ben düşünseydim o, yazsaydı...
Nasıl bir duygu yüküyse içimdeki hiç bir cümleye sığmıyor. ’Bugün canım çok sıkkındı’ yazdım önce fakat devam ettiremedim çünkü sıkkın falan değildi canım. Bunu yazarken bile bir tebessüm yayıldı yüzüme. Zaman zaman kendimi alaya almak gibi tuhaf bir huyum vardır. Gerçi bundan bir arkadaşıma bahsettiğimde, kişilik bozukluğu olduğunu söylemişti. Nedense hep hatırlıyorum ama... İnsan bazen Kendini sorguladığı gibi hafiften alaya da alabilmeli. . Bir tez bile hazırladım bu konuyla ilgili yazıya dökemediğim. Elbette bu, şu demek değildir; hatalarım ve kusurlarımla alay etmek. Sadece küçük yanılglarımla veya nasıl denir; Sakarlıklarımla eğlenirim.
Hala ne yazacağıma dair biir şey gelmedi aklıma. Hatıralardan dem vursam toparlanır mı duygularım. Sahi nereye kayboldular ki! Daha demin kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Destanlar yazıyordum sayfa sayfa... Gitti. Hepsi uçtu...
Gurbetin insanlar üzerindeki etkisi bir hayli fazladır. Farklı boyutlara taşır duyguları. Hasretle başlar, sevdiklerini özlemekle... Derinleşerek, büyür ve çok faklı menzillere ulaştırır insanı. Zaman zaman yol tıkanır ilerlemek mümkün olmaz. Gurbetin asıl manasının değişme sancısı baş gösterir belki de! Gönül bir başka hale bürünür. Her şey başkalaşır gözünde. Ne gülünen olaylar aynıdır ne ağlanan. Başka bir boyuta geçer insan. Başka semaları keşfetmenin korkusu mu yoksa telaşı mı bilmem iki büklüm olur duygular. Bakışı değişir.. Anlayışı ... O kadar çok şey hisseder ve o kadar derinlere dalar ki gün yüzüne çıkıp da dile uyaklanamazlar. Duyguların tercümanı olamaz hiç bir cümle. Denir ki en güzel şiirler duygu birikimi olduğunda yazılır ve en güzel yazılar da. Ben de öyle düşünüyordum. Bugün anladım ki öyle değilmiş. Derine indikçe vurgun yiyip felç olurmuş duygular.
Öyle miydim? O derinlikleri keşfetmiş gibi hissettim kendimi. O kadar kolay mıydı?
Doğuştan bacakları tutmayan bir insan hayal edin, yürüyemez ama yürümeyi o kadar güzel anlatır ki yürüyebilenler bile hayran olur. O hasret var ya işte o; insana öyle şeyler yaşatır ki tasavvur etmek mümkün değildir. Hayatı boyunca ayaklarının üzerine kalkamayan, kalkamayacak bir insana kanat olur da ayağa gereksinim duymaz. Artık yürümeyi anlatmaya ihtiyacı yoktur. Çünkü çok daha ileridedir. Susar! Susma sebebini anlayamayanlar; hayata küstüğünü zanneder. Oysa susmak konuşmanın ta kendisidir. Susmak; cümle sonuna konulan üç noktaya benzer. Derin manaların ipine serilmiştir cümleler, çok kelamı gerektirmeden...
Denizi seyrettim bugün. Gözümün gördükleriyle görmediklerini kıyaslayarak. Oysa burada deniz bile yoktu. İnsan isterse tam karşısına hayali bir denizi oturtur ve isterse onunla konuşabilir de. Denize baktığımda gördüğüm; bir kaç tekne, arada havaya sıçrayan bir kaç balık, yüzen insanlar, rızkının peşinde uçuşan martılar... Dalgalar.. ’İşte deniz budur’ demek için ne kadar sığ bir bakış olurdu. Halbuki biz bunu hep yapıyoruz. gördüklerimizle hemen karar verebiliyoruz. Olayların aslını astarını bilmeden hüküm verirken, kaç kalp kırdığımızı Allah bilir. ya da kaç defa kalbimiz kırıldı bu sebepten ki Kalpler Allah’ın evidir... Sığ sulardan çıkmak, enginlere açılmak; öncelikle empati yapmayı , insanların kusurlarını araştırmamayı, çekişetirmemeyi, Sui zanla hüküm vermemeyi gerektirir.Güzel ahlakla donanmayan bir kalp sığ sulara mahkumdur. Dizi geçmeyen suda boğulmaya da adaydır desem yanlış mı olur bilmem! Denizin üstündekileri idrak etmeden, derinliklerini görmeye çalışmak; bir kaç kulaç atmayı öğrenmiş birinin, denize açılmasına benzer ki geriye dönmek için gücü kalmayacağı gibi suyun üzerinde dinlenmek için ne yapması gerektiğini de bilmez. Birileri kurtarmaya gitmezse akıbeti bellidir...
Acaba o bir kaç kulaçla açılmaya cür’et edenlerden miyim? Nasıl bir cüretse... Bilmediğin her şey sana uzaktır bildiğinse yakın. Yakınları bulmadan uzaklara mı yelken açmaya yeltendim?
Ne çok cümle sarf ettim bugün. Acaba içinde işe yarar; ders veren, öğreten bir cümle var mı?Yoksa sadece kelimeler kalabalığından ibaretler mi?
Sus vakti gelmiş de geçiyor sanki, geçip giden zamanla birlikte. Gönlün sus zamanı gelmedi mi hala... Derinlere indiğini iddia eden bir kalem bu kadar cümleyi kuramasa gerek. Bir cümle ile bütün meramını anlatabilmeliydi. İnilmeliydi hissedilen o derinliklere...
İnilmeliydi insanlığın ’İnsan’ vasfını bulmak için.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.