- 1106 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Anne Canım Hiç Acımadı…
Alıntıyla başlasın;
“ Sobayı yakmak için odun keserken başparmağının ucunu da baltayla koparan annesine,
- Anne, canın acıyor mu? Dedi…
Anne gülümseyerek ve sağlam elini göstererek
- Canım hiç acımadı, dedi.”
12 Eylül’den kalma bir tedbirle sıvayarak pantolonun paçalarını çocuğunda işkenceye dair belirtiler arıyordu. Sonuçta anne işte çocuk kaç yaşında olursa olsun, her ihtimale karşı yokluyordu sağını solunu sırtını başını…
Ve bu sefer o annesinin sorusuna şöyle cevap veriyordu.
- Anne… Canım hiç acımadı!”
Diyordu, demesine ama içi yana yana…
Anı- Röportaj dalında, Cumhuriyet Kitapları’ndan yayımlanan iç acıtan bir kitap…
Doğrusunu söylemek gerekirse giriş bölümünde daha gözlerinizde yağmurlar konaklamazsa adımı değiştiririm… Ve kendi kendime dedim ki eğer bu kitap böyle giderse nasıl okunur… Nasıl biter… Bitti işte sonunda ve biter umarım bunca yıldır çekilen zulüm de…
Gelelim kitabın fiziki özelliklerine… 2012 Basımı (Yani anlayacağınız üzere Silivri imalatı)… 23*13,5 cm boyutlarında 225 sayfa, ciltsiz… İçindekiler bölümü ayrıntılı… İstediğiniz konuya nokta atışı ulaşabiliyorsunuz… Ön ve arka kapak tasarımı etkileyici… Arka kapak yazısı bir o kadar yürekli…
Kitabın içeriğine gelecek olursak… Malum Ergenekon çelişkilerini, ifadelerini, tutanaklarını, savunmalarını kitapta çok açık bir şekilde bulabilirsiniz… Yazarın dik duruşu her kelimesinden, her yaptığı savunmadan belli…
İki ayrı dünyaların insanlarını, hatta öyle alakasız insanları aynı kefeye koyuyorlar ki, belediye işçisi olan bir babanın oğlu dahi Ergenekon’dan içeride yatıyor yıllarca ve baba tarihe düşecek şu açıklamayı yapıyor, “Ya benim oğlum çok büyümüş ya bu devlet çok küçülmüş…”
Bazı basın yayın organlarının davadaki savunmaları nasıl çarpıttıklarını da yazar bir basın mensubu olarak ortaya koyuyor ve özeleştiri yaparak mesleğinin ne denli olduğunu gözler önüne seriyor.
Kitap birçok bölümden oluşuyor her bölümü de dikkat ve ilgi çekici… İşte o ilgi çekici bölümlerden bazı başlıkları sizlerle paylaşmak istiyorum.
- BURASI SİLİVRİ
- FATMACENGİZ OYUNU
- İLKER BAŞBUĞ NASIL ERGENEKONCU OLDU?
- TECRİT OYUNU
- RUHUN RENDELENMESİ gibi sizlerin de bu asrın davasını anlamınıza birinci ağızdan yardımcı olacak daha birçok ilgili belgelerle açık, sade yer yer yağışlı, hasret ve özlem yüklü bir anlatımla okuyucuyu o yürekli kalemiyle bağlıyor Tuncay Özkan… Okurken insan yanımız tamamen gün yüzüne çıkıyor…
Kitap; Nazım Hikmet’in Tahir İle Zühre’sinde geçen “sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?” cümlesini anımsatan son seçimlerde seçilemeyişinin kırgınlığını biraz da sitemini anlatan bir cümleyle bitiyor(tabi bunu okuyucu değil siyasilerin üzerine alınması gerekir çünkü bu kırgınlığın büyük payı onlara ait).
“ Sen bu haklı bu kadar seviyorsun diye, ölesiye seviyorsun diye bu halkın da seni seçmesi şart mı?
Senin derdin kara sevdan…
Tek taraflı aşk…
Aşk olsun size dostlar…
Aşk Olsun…
Aşk Olsun…”
Gerçekten de aşk olsun ne vardı bunca sevecek…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.