- 497 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ne Biliyorsun Tattın Mı?
Ne Biliyorsun Tattın Mı?
Bir insanı en iyi kendisi tanıtır değil mi? Başkalarından duyduklarımız ikinci el bilgilerdir; yüz yüze gelmediğimiz bir kişiyi başkasının anlatımından ne kadar biliriz? Hani halk arasında “Bir insanı tanımak için onunla yemek yemeli, yola gitmeli!” denir! Başkasının naklettiği genelde ya ilaveli, abartılıdır ya da kısıtlı, eksiktir!
Algılamanın kişisel olmasının önemini anlamak için bir fıkra aklıma geldi; eski zamanda bir yanaşma (Bağ hizmetlisi) çayhanede balın çok tatlı olduğunu söylermiş! Biri bakmış perişan haline, bal yiyecek bir hali de yokmuş adamın; sormuş “Ne biliyorsun, tattın mı?” Yanaşma cevap vermiş; “Ağam yerken ağzını şapırdatıyordu, yemedim ama gördüm!” Yanaşmanın balın tadından haber vermesi bizzat tatmasıyla değil başkasını izlemesiyle olduğundan balın tadı konusunda ciddi bir anlam ifade etmeyecektir. Ağanın yemeğini götüren hizmetlinin ise parmağını yaladığından balın tadı konusunda daha ciddi bir söylemi olabilir! O dahi algısını dillendirecek ama tat alma algısını göz ile değil dil ile yapmış olacağı için sadece gözleyen yanaşmadan daha ciddi bir bilgiyi tadan verebilir. En ciddi bilgi bizzat balı tatmaktır elbet. Yani seyreden ve parmağını yalayandan alınan bilgiler derecesine göre eksiktir! Kişi, balın tadını merak ediyor veya başkasına anlatmayı istiyor ise bizzat tadacaktır! Bu safhaları anlamak açısından bu fıkrayı önemsedim.
Eski çağlarda yaşamış insanları tarihsel kaynaklardan biliriz değil mi? O kişiler hakkında günümüze kadar kalabilen kaynaklardan biliriz! Mesela Yunus, dilden dile anlatılarak son dönemde de yazılarak günümüze kadar gelmiş!
Basından okudum; Diyanet 100 hadis uzmanına 400 Bin hadis taratmış, içlerinden 20 Bin hadisi bastırmak için çalışmaları tamamlamış… Sayıları neredeyse Bir buçuk milyona ulaşan Hadis külliyatından 400 tanesini ciddiye alıp 20 Bin tanesinde karar kılmak konusunda da 100 kişinin algısına endekslenen bir durum var değil mi? Yani 100 kişinin hadislerden süzdükleri bir kişiliği algılayabilir ancak bu 20 bin hadisten okuyucu değil mi? Bunu biraz düşünelim. Yani bu 100 kişinin durumu ağanın yediği balı tarif eden yanaşmanın durumundan daha farklı olamaz. Onlara kadar ulaşan kaynaklar da öncekilerden kalanlardır! Kendi algıları değildir! Kuran konusunda bir sıkıntı yok! Kuran’ın elemeye tabi tutulması gerekmiyor, yani içeriğe ilave yapıldığı veya eksiltilmesi konusunda bir şüphe yok! Kuranı hadislerle anlayalım derken sorun çıkar çünkü hadislerde bir eleme yapılıyor olması eklemeler olduğu ve eksiltmeler olduğu konusundaki şüphe günümüze dek ulaşmış. Hadi fazlalıkları eleyebilirler de eksiltilenleri yeniden yazmak mümkün müdür?
Bakınız eski kaynakların pek çoğunda ilaveler ve eksiltmeler kaçınılmazdır! Krallar, halifeler, diktatörler hüküm sürdükleri dönemlerde kütüphaneleri yakmış (İskenderiye Kütüphanesi), hatta bu işleri de dine dayandırarak halka kabul ettirmiştir! Eski tablet ve dikili taşların günümüze kalanları eğer yıkılmamışsa herhangi bir krala ya da dine yakın ifadeleri yüzünden ayakta kalmıştır! Şunu demek istiyorum, eski nakiller güçlü krallar ve din adamlarının süzgecinden geçerek günümüze gelir! Şimdi olduğu gibi 100 kişilik heyetin süzgecinden geçen hadis külliyatı da 50 sene sonrasına eski kaynak olarak bırakılacak elbet! Kulaktan kulağa oyununa benzer bir değişim kaçınılmaz olur tarihsel kaynakların gelecek nesillere devrinde. Egemen ve din adamlarının da eksiltmeler ve eklemeler yapması kaçınılmaz. Kuran hariç tüm kaynakların akıbeti bu olmuştur!
Fare süte düşerse silkelenir çıkar ve fare açısından hiç bir sıkıntı yaşamaz! O sütü içmek isteyen insan açısından çok sıkıntı çıkabilir.Papağan gibi bir söylem dillerde hadise uyarmış eleman hangi hadis Diyanetin eledikleri 20 binlik olan mı yoksa sayıları 1.500.000 kadar çoğaltılan mı? İşte buyurun fareyi çıkarın sütten kolaysa.
Bakınız; “Tevrat, İncil tahrif edildi!” derler! Tahrif edilene itibar etmeye de kimse mecbur değil elbet. Bu anlamda hadisler de tahrif edilmiş olduğu elemelerden anlaşılıyor! Tevrat ve İncilin başına gelen hadisinde başına gelmiş olduğundan ona da itibar etmeyen ayıplanamaz değil mi? Bu bahis Bediüzzamanın risalelerinde de var; ben aklımdan yazacağım müsaadenizle merak eden arama motorundan başka kaynakları da bulabilir! Hadis olarak bilinen bir metin konusunda; kişi, bu metni hadis olarak kabul etmeyebilir, bu durumda sıkıntı olmaz! Hadis olarak kabul edip içeriği inkar ederse sünnete muhalif olur! İnceliğe dikkat ettiniz mi? Bir metne “Hadis” diyorsanız içeriğe itirazınız olmamalı, eğer “Hadis değildir” diyorsanız içeriğe itirazınızın bir sıkıntısı olmaz! Metin aynı metin, biri hadis olarak kabul ediyor ama içeriği inkar ediyor, bu sünnete muhalefet etmiş olur! Diğeri hadis olarak kabul etmediği için içeriği de kabul etmiyor bu kişi sünnete muhalefet etmiş olmaz!
Son tahlilde; şu soruların cevapları bize ışık tutacak? Hangi İsa? İncil’deki İsa, Kuran’da bahsedilen mi? Yani İncil tahrif edilmiş ise onun tarifindeki mi kabul edilecek, Kuran’ın bahsettiği mi? Musa hangisi; Tevrat’taki mi kabul edilecek, Kuran’daki mi? Muhammet hangisi; Kurandaki mi kabul edilecek, hadislerdeki mi?
Saygılarımla,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.