SEL
Kimileyin, büyük bir kaya parçası gelir, azgın selin önünü keser.
Daha doğrusu seli başka yöne ağızlayarak, canları, malı-mülkü korur.
Kimileyin de her zaman yolları birbirine bağlayan, özlemlileri kavuşturan köprü
yıkılmak zorunda kalır.
Zira, köprü altından geçen sular her zamankinden daha çoktur.
Ve yıkılması zorunludur. Aksi halde yine canlar gidecek, mal-mülk zayiatı olacaktır.
Hani derler ya, "Cana gelen, mala gelsin." doğru söze ne denir?
Can gider ama, malı güç belâ da olsa kazanma olasılığı vardır.
Ya giden can, gitti mi gelmez artık!
Ülkemizin doğayla ilgili iki önemli sorunsalı vardır:
Birincisi, kırsal yörelerin sulanamaması.
İkincisi, selin önlenemez azgınlaşması.
Sel yıkar, çöl eder geçer. Gözyaşı bırakır geriye!
Doğal âfet kabul edilse de erozyonu olan, her türlü ağaçtan yoksun bir yurtta
çokça düşünmek lazım, gerçekten doğal âfet midir?
Doğa , canlıdır. Onu yaralarsan, dostluk yüzünü göstermezsen,
Onun da yapacağı şeyler vardır.
Denizden toprak kazanmaya çalışırsan, yıllar sonra daha büyük bir kayıpla
karşı karşıya kalırsın! Doğa, yapacağını yapar. Devasa apartmanlar denizin
dibinde kalır!
Zorunlu değilse, bir ağacın bir dalına dahi zarar vermemeli her yurttaş!
Toprak kutsaldır. Yok edersek vatan da elden gider.
Çölü, kıracı ağaçsız coğrafyayı vatan olarak sevmek ne işe yarar?
Bozmamalı dostlar, doğal yapıyı bozmamalı. Ekolojik dengeyi korumak için araştırmaya
geliştirmeye daha fazla para ayırarak geleceğimize umutla bakmalıyız.
Ve Tanrı, insanlarımıza akıl ihsan etmeli. Akılsız baş neye yarar, taştan ne farkı olur?
Cennet gibi bir ülke oluşturmak ümitleriyle hoşça kalın can dostlarım...