- 1926 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
hepimiz birer gökçe 'yiz belki de
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İnsan kaç yaşında olursa olsun arkasına dönüp biraz dikkatli baktığı zaman bir yerlere gizlenmiş ve hiç durmadan kendisini takip eden çocukluğunu görecektir mutlaka...
Hepimiz “hey gidi eski günler” diye başlarız çoğu zaman söze. Eskiye duyduğumuz özlemin ezikliğini taşıdığımız hafızamızda, her bahar yeniden açan bir kır çiçeği gibidir çocukluğumuz. Uzak uzak kokusunu hissettiğimiz…
Yüreğimize genellikle bir beden büyük gelirdi acılar veya sevinçler. Hayat hiçbir şey fark ettirmeden yanımızdan akıp geçerken, biz hep geç kalırdık yaşamaya. Oysa hayat bizdik.
Evimizin ahşap kapısını tek başıma açmayı öğrendikten sonra tanıdım hayatı. Mahallenin Arnavut kaldırımlarında parçalanan dizlerim yaramazlığımın coğrafyası gibiydi.(ege kıyıları misali girintili çıkıntılı daha çok...)
Güneşli bir günde gökkuşağının altından geçmek için bayağı yürüdüğümü ve sonra kaybolduğumu; sokakta bir o yana bir bu yana koşarken ayın sürekli beni takip ettiğini ve daha hızlı koşarsam bana asla yetişemeyeceğini düşünerek çocukluğumun çoğunun koşmakla geçtiğini daha birçok kimseye söylemedim.
Herkesin yerli malı kullandığı, herkesin tek bir televizyon kanalını izlediği ve komşu oturmalarının çok yaygın olduğu yıllardan hafızam(ız)da en fazla yer edeni, sanırım çocukluğumuzun geçtiği evimiz olsa gerek.
Ortasından ırmak geçen bir şehirde, akşam erken yanan ışıkları sayarken; annemin soba üzerinde yaptığı yemeğin kokusu ve birazdan yorgun işçi elbisesiyle gelecek olan bir babanın sevinci kaplardı içimizi.
Öyle bir evdi bizimkisi de. Herkesin evi gibiydi işte. Akşam sekiz haberlerinin izlendiği, camlarında kurutulmuş biber, patlıcan veya içleri mahalle kasabından doldurulmuş sucukların asılı olduğu ve VOLTRAN izlemek için hafta sonlarının iple çekildiği bir ev.
Öyle bir evdi bizimkisi. Ahşap, iki katlı… Bahçesinde kiraz, kayısı, dut, incir ve zarzalak(sanırım leylak)olan bir ev. Çocukluğumu(zu)n ev(ler)i.
Aslında ben ne zaman çocukluk desem aklıma kiraz gelir. Kim bilir belki çocukluğumu hiç usanmadan sırtında taşıdığı içindir bahçemizdeki uysal kiraz ağacı.(hâlâ ağaca çıkıp kiraz yemeyi severim)
O yüzdendir içimde ayrı bir yer ayırmışım o kiraz ağacına. (Geçenlerde gittim, artık yok) Kendisini öyle sevdirdi ki şiirlerimin çoğunda ismi geçer. Şimdi size öyle bir şiirimi yazacağım. Ama kısaca o şiirin hikâyesini de anlatayım...
Kardeşlerimle genellikle o bahçede oynardık. (Beş kardeşiz. Bir ablam, üç kız kardeşim var) Annem bizler için salıncak kurardı ağaçlara. Genellikle sonbaharda veya ağaçlarda kiraz olmadığı zaman.
Yuvayı dişi kuş yapar hesabı, annem bahçesinde kendi mutfağını ve yemeklerini de yetiştirirdi. Ağaçların gölgesinden artan yerlerde domates, biber, patlıcan veya papatya vs. gibi çiçekler yetiştirirdi.
Dedim ya; o yıllar tutumluluk yıllarıydı. Çok iyi anlaşırdık. Bahçemiz, salıncaklar, annem ve biz.
Ama ne zaman ki kiraz mevsimi gelip de ağaçlar kiraz açsa aramıza kara kediler girerdi. Biz çocuktuk. Kiraz yememiz gerekirdi. O da anneydi. Evet, haklıydık, kiraz yemeliydik ama annemin sebze fidelerini ve çiçeklerini de kırmamalıydık öyle değil mi? O ne verirse idare etmeliydik. Kendi başımıza yememeliydik.
Günlerimiz hep bir saklambaç misali hem eğlenceli hem de tehlikeli geçerdi. Çünkü annem sinirlendiği zaman gerçekten sinirlenirdi! Ama hiç unutmam; çarşamba günleri şehrin pazar günüydü ve epeyce uzak bir yerde kurulurdu pazaryeri. O zamanlar şimdiki gibi değildi pazarlar.
Mahalleli kadınlar toplaşırlar ve hep beraber giderlerdi pazara ve en az iki-üç saat yoktular. İşte bizim aradığımız da buydu. Annemin evde olmadığı saatler. Bu saatlerde hep birlikte çıkardık kiraz ağacına.
Hey gidi eski günler hey...
Şimdi bunları yazarken bile dişlerimin arasından bir kiraz çiğidinin çıktığını hissediyorum. Kulaklarımda kiraz sapından küpeler....
Sonra zaman geçer annem pazardan gelirdi. Hepimizde tedirgin bir bekleyiş! Daha çok uysallığımızdan bilirdi annem kiraz ağacına çıktığımızı. Hemen bahçeye gider ve çiçeklerini kontrol ederdi. Sonra yüksek sesle bağırarak yanımıza gelir ve o tatlı tehditlerini sıralardı: "Kim çıktı ağaca?", "Ben size çıkmayın demedim mi?", "Ben şimdi kemiklerinizi kırayım mı?", "Babanıza akşam hepinizi sıra dayağına çektireceğim.", "Akşam yemeği yok!", "Bütün çiçeklerimi kırmışsınız!" ....."......"
Sonra siniri geçerdi. Sonra kiraz mevsimi! Sonra biz!
Şimdi bunları o bahçeden tam 450 km uzakta başka bir şehirde memur olarak yazıyorum.
İnanmazsınız bu şehirde hiç kiraz ağacı yok ve ben ne zaman bir ağaçtan kiraz yemek istesem; ya Amasya’ya gidiyorum ya da şiir defterimin birinci sayfasındaki ilk şiirimi okuyorum...
"ANNEMİN SALINCAKLARI"
annem salıncaklar kurardı ağaçlara
uçuşurdu kuşlar gibi çığlıklar
çocuksu sevinçler
hayallerimiz bir ağaçtan bir ağaca
iki elinden tutmuşum özgürlüğün
annem ağlardı düşersem...
bir ağaçtan bir ağaca kirazdı
bir ağaca bir ağaçtan kayısı
annem salıncaklar kurardı dallarına
düşersem ağlardı...
serçelerden öğrendimdi kiraz çalmasını
kuşlar söylemeyin anneme ne olur
kiraz mevsimlerinde çoğalan günahlarımı...
sayısız da düşerdim oysa yavru serçeler gibi
annem salıncaklar kurardı ağaçlara
düşersem ağlardı
ama annem hiç görmedi ki düştüğümü
kuşlar ne olur söyleyin anneme
çiçekleri ben ezmedim ki...
gökçeşair...haziran/2001...erzurum..
YORUMLAR
Çok güzeldi....
Aklıma çalıkuşundan feride geldi.
Offf insan neden pişman olacağını bile bile anını yaşayamaz. neden hayatı çekilmez hale getiririz. hem de sonra pişman olacağımızı bile bile....
geridee sadece hatıralar kalacağını bile bile...
bu yazıda hatıralarım arasında kalacak
tebrikler....kiraz ağaçlarıyla donanmış bir ömrünüz olsun inşallah...
Her insanın çocukluğu gizlenir içinde..
Zaman zaman görünür, görünmek ister.Hatırlanmak ister..Dahası insan hatırlamak ister..
O en masum hallerimiz..Çocukluğumuz..Arkadaşlarımız..Çiçekli bahçemiz, üç tekerlekli bisikletimiz.....
Bizim eskiden babamız da vardı..Ha, esas annemiz, annemiz.
Annamizle babamızın arasında yattığımız, yolda kolkoladan çıkarıp yine ellerinin arasına girişimiz..
Bizim çocukluğumuz vardı..Belki bir kiraz ağacı kadardı....
Çok etkilendim..Tebriklerimle.E.A.