- 704 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Yapay Sevinç
Yapay Sevinç
Robotlara yapay zeka yüklenir; hangi etkiye hangi tepkiyi göstereceği bir program ile robota yüklenir. Hatta öğrenen yapay zekalar bile programlanıyor…
Yapay zeka teknolojide akıllı araçlarda son dönemde sık görülüyor; akıllı telefon, vb.
Yapay sevinç, olumlu ise mutluluk; olumsuz ise üzülmek şeklinde nasıl hükmediyor insanların hayatına onu irdelemek istedim! İstenirse toplumlar lezzet ve elem deveranında güdülenebilir! Yani egemenler toplumu bu şekilde, yapay üzüntüleri yapay sevinçlere çevirerek çok kolay yönlendirebilir!
“İkinci Nokta: Zevâl-i lezzet elem olduğu gibi, zevâl-i elem dahi lezzettir. Evet, herkes geçmiş lezzetli, safâlı günlerini düşünse, teessüf ve tahassür elem-i mânevîsini hissedip "Eyvah" der. Ve geçmiş musîbetli, elemli günlerini tahattur etse, zevâlinden bir mânevî lezzet hisseder ki, "Elhamdülillâh, şükür, o belâ sevâbını bıraktı, gitti" der, ferahla teneffüs eder. Demek, bir saat muvakkat elem, ruhta bir mânevî lezzet bırakır ve lezzetli saat, bilakis, elem bırakır.” Sözler | On Üçüncü Söz | 137
Risalelerden alıntı yaptığım paragrafa göre; elemli bir dönem geçtikten sonraki dönem, elemin negatif etkisi kalkınca yapay bir sevinç verecektir. Yani negatif bir enerji akışı kesilince onun boşluğu yapay bir pozitif olacaktır. Bu diğer durumda da lezzetin geçmesi, bitmesi yapay bir üzüntü doğuracak. Çocukların çok sevdiği bir dondurmasının bitmesi gibi. Dondurmayı hiç yememiş olsaydı bitmesine de üzülmeyecekti… Yani lezzet aldı bunun sonucu pozitif harcadı yapay negatif devreye girdi! Evrensel enerji dengesi. Yapay sevinçler, yapay üzüntü doğuracak; yapay üzüntüler de yapay sevinç doğuracak...
Güncel yapay sevinçler nasıl kurgulanır, örneklerle anlamaya çalışalım?
Önce, Nasrettin hoca fıkrasını hatırlayalım; hocanın eşeğini saklamışlar bin bir aramadan sonra getirmişler. Hoca da kaybedince üzüldüğü için bulunca sevinmiş; arkadaşları hocayı bir şekilde sevindirmiş…
Geçmişte çok olurdu, anarşistler birilerini arada kaçırır, negatif bir üzüntü oluşur; sonra da birileri kaçırılanları geri alır! Kaçırma işi negatif oluşturmak için idi, kurtarma işi de kaçırmanın sona ermesinin oluşturduğu yapay sevinç! Burada “Ateş düştüğü yeri yakar!” o akıldan çıkarılmayacak! Yani misali olayı anlamak için veriyorum, yoksa olaylardan kimse etkilenmiyormuş gibi anlaşılmasın! Hatta bu tür konularda bazı yorumlar “Karşılıklı anlaşmalı yapılıyor” suçlamalarına kadar vardırılır! Yani taraftarlık genelde anlayışı bozar!
Günümüz egemenleri buna benzer kurguları çok iyi yönetebilir, tüm alt yapıya da hakimler. Bu bebeklikten de öğretilerle zaten verilir hedef kitleye. Yapay sevinç ve yapay üzüntülerle hedef toplumlar yönlendirilir. Terör korkusu ile insanlar ikna edilip pek çok gizli işler yapılabilir; terörü finanse edenler ile terörden korkutanlar ayrı olmaz çoğunlukla. Bildik şeyler bunlar…..
Yapay sevinç kurgulamasının her alanda yansıması görülebilir; din alanında Cehennem korkusu üretilirse bu korkunun çaresi olarak da Cennet ümidi devreye girer. Hedef kitle bebeklikten Cehennem korkusu ve Cennet hedefiyle yetişirse belirlenen “İyi” şeyleri yapanlar mutlu olur, cennete gideceği ümidi devreye girer! Yine belirlenen “Kötü” şeyleri yapanlar da Cehennem ile caydırılır! Bu konuda risaleler insanları kötülükten caydırmanın sadece inançla sağlanamayacağını ders verir! Çünkü inanç konusunda zayıf olanların caydırılması “Cehennem korkusu” ile olmayabilir! Bu nedenle günahın içindeki gizli zararı göstermenin daha bilinçli bir eylem olduğu şeklinde bir kanaat verir! Güzel bir bakıştır; içki günah demek ile caymayana, içki içip trafik kazasına karışanlar örnek verilebilir, uyuşturucu için hastaneleri ve mezarlıkları işaret etmek mümkün! Benzer şeyler çoktur! “Dünya ahretin tarlası” ise ekilmeyen biçilmez! O halde Cehennem ekmemişse bir insan onu Cehennem ile korkutmak yapay olacaktır! Aynı şekilde Cennet ekmeyen de göstermelik söylemler ve eylemler ile Cennet bulamayacaktır! Yani bazıları hiç gitmeyecekleri bir Cennet hayaliyle mutlu olabiliyor ise ilişilmemeli! Aynı şekilde ebedi kalmayacakları bir Cehennem’den korkup Dünya hayatlarını bu korkuya endeksleyerek zehir edenler, Cennet ekmiş olmayacak! Cennet-Cehennem ikilisi sembolik olarak farklı şekillerde hayatın her aşamasında gözlemlenebilir.
Dikkat ediyor musunuz, son dönemde manevi alanda ruhsal öğreticiler çoğaldı? Akıldaneler, din eğiticileri, öğreticiler, akıl hocaları, yaşam ve ilişki koçları. Bu alan neden bu kadar önemsendi düşündünüz mü? Ben düşündüm, insanlar kendi başlarına yaşayamayacağı hissiyle bebeklikten şartlandırıldı! Bir öndere yapış, bir şeyhe yapış gibi söylemleri sıkça duydular bebeklikten. Doğal olarak da kendileri haricinde bilici başları arayışına girdiler! Bilici başları da kurnaz, bazıları “Orta Çağ” söylemleri ve öğretileriyle işi yürütürken bazıları da yukarda saydığım makamlar üzerinden yeni, popüler söylemler üretiyorlar! Bu alana sağlık da giriverdi; çeşit çeşit şifalı iksirler ve ilaçların reklamları adeta insanı rahatsız eder boyuta geldi. “Sağlam Kafa Sağlam Vücutta Bulunur” yazımda bahsetmiştim biraz. İnsanların ruhsal ve bedensel sağlığı paralel olarak bozuluyor. Bu bozulmanın çarecileri de meydanı, bu alanı dolduruyor! İhtiyaç oluşturulursa çaresine zemin hazırlanır! Yapay korku yapay sevinci netice verir! İnsanları ruhen yetersiz olduğuna inandırırsanız ruhsal şifacılar yemlenir! Bedeninin bazı iksirleri almadan verimli çalışmayacağına ikna ederseniz macuncular yemlenir! Bakın insan orjin insan, doğal yaşar! İlaçla, iksirle ya da ruhsal telkin ihtiyacıyla eksik yaratılmış değildir! Öyle olsa “Alimler az yer!” gibi övücü söylemler olmazdı! Şifalı bitkileri ve şifalı telkinleri önemsemediğimi sanmayın. Lokman Hekim efsanesini bilirim, önemserim. Ruhsal rehberleri e önemserim. Sadece şuna dikkat çekmek isterim; hedef insanın tüm bağlardan kurtulup orjin olarak aslına dönmesi olmalıdır! Yani manevi olarak birilerine bağlı olmayacak, maddi olarak da macun ve iksirlere bağlı olmayacak! İdeal hedef bu. Demek ki neymiş, ruhsal telkin ya da bedensel iksir ihtiyacının fazlası yapay imiş! Kapılmamalı imiş, insanları sömürmek için kullanılan bir araç olabilirmiş?
Peki nötr bakmak nasıl olacak?
Risalelerde geçer; “İbrahim Hakkı gibi "Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler" de, pencerelerden seyret, içlerine girme.” Asa-yı Musa | İkinci Kısım | 219 Olayları bu şekilde seyredebilene ben “Arif” diyorum. Yani yapay sevinçler ve yapay üzüntülerle yol almayan, bizzat kendi algısını kullananlara…
Son tahlilde; insan evreni nötr kalarak izleyebilir! Bu mümkündür! Zihin oyunlarından kendini kurtarabilir ve yapay olayların içine düşmekten kendini muhafaza edebilirse ve dahi “An” da kalmayı başarabilir ise zaten kendi Cennet’ini kendisi kurmuş olur! Anda kalmak ise geçmişin birikmiş üzüntü ya da elemlerini silerek olur! Yani tekrar tekrar üzerinden gitmemekle! Geleceğe dair korkuları da henüz gelecek gelmemişken gereksiz yere yaşamamakla olur! Anda kalmak konusunda başka yazılarım var “An” konusunu o yazılarıma havale ediyorum.
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.