- 1149 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Y A Ş A D I K Ç A
1-3 yaşlarını hatırlamamız imkansız lakin anlatırlardı yine de hangi yaşta neler yaşadığımızı.
3-5 yaşta ne denli uslu ve akıllı olduğumuz yada başka tavırlarımız yansırdı heyal meyal. Boşlukları doldururduk öyle böyle bulmacaydı yaşam. Çözeceğimiz ne çok soruda varmış öyle yaş ilerledikçe.
5- 7 yaş arasında öğrenmeye başladık her öğrendiğimiz test edilircesine.
7-10 yaş arası somut gerçeklerle yüzleştik adeta mecazi davranışlar algılarda düşünceler. Düşündüklerimiz ise hep sevdiğimiz ailemize özgülüktü onlarla can buluyorduk. Bağımlıydık yaşama ve insana bulunduğumuz yöreye. En iyi anlayan en iyisini bilen büyüklerimizle.
10-15 yaş arasında kendimizi ne kadar geliştirebileceklerimiz ve de ufkumuzun ileriyi görmesini sağlamakla geçti yaşam.
15- 18 yaş arasında tüm bir gelecek ellerimizde olduğu ve onu istemlerimize göre dokumamız gerektiğiydi yaşam. Çalışıp çırpınıyorduk kimselerden bir şey beklemeden.
Zira ailemizde herkes çalışıyordu kendi giderlerini kendileri karşılayarak yol alacaklardandık. Fedakar anneler ve babalar vardı. Öyle çok büyük hayalleri yoktu gerçekçi bakarlardı her yaşadıkları güne. Zira dünden ellerinde olanlarla varolanın kıymeti anlaşılırlığıyla yol alıyorduk o zamanda. Tüm basamakları hazmede hazmede gelmişlerdi sitemkarlıkları da hiç yoktu öyle anne babalarına. Sorgulamamanın erdemini onlarda gördük.
18-20 yaşlarda geleceğimiz ve kaderimizle yol almaya başladık bir bir. Ekmek kaygısı her birimizi farklı yörelere sürüklerken gurbeti, sevgiyi ,hasreti tattık adeta.
20- 25 yaşlarında hayat mesleğimizle buluşturdu, bir baltaya sap olduğumuzu sandık. Önceleri kendimize ve başkalarına yeter olsakta, aslında hiç yetememiştik zaman bizi sevdiklerimizden hep çalıyordu karın tokluğuna.
25- 30 yaşlarında anladık anyayı konyayı, hayat sevdiklerimizi bize çok görmeye başladı. Farklı sebeplerden ama hiç kimse adına buda bir kader demedi, kader tüm cilvesiyle yiyecek ekmeğin suyun nerdeyse ordasın dedik sadece.
30-35 yaşlarında durmadan duraksamadan yılları devirdiğimizi yitik olan bir çok keşkelerinse zamanla artık geri dönmeyeceğini anladık. Kabullenilmişlikle geçiyordu zaman artık hayatın bizlere göz kırpmaları vardı iyi yada kötü.
35- 40 yaşlarında hayata dair olan ne varsa tatmaya başlamıştık. Hayattan yeni dersler çıkarıyor yapılan hataların mükerrer olmayışına dikkat etmeliydik. Anlık umursamazlıkların maliyetlerini daha iyi hesabedebiliyorduk. Çocuksu sevinçler aklın ve mantığın eşliğinde yol alışlarda azalan seyirdeydi her daim.
40- 45 yaşlarında sorumluluklarımızın bizim ötemizde olduğunu anladık hakedirliğe dair olmasada kaydadeğer emeklerin heba olmaması yatıyordu düşüncelerde. Layıkıyla yaşanmış yılların onurlu yol alışında .
45- 50 lerde daha değişiyormuş insan kaybolan yıllarına birde kaybolmuş geleceğini görüyormuşçasına olgunlaşıyor vede her değerin anlamı ve önemini bilerek daha derinden yaşıyor sevinç ve üzüntüleri insani değerlerin maneviyatla buluşması vicdani muhakemelerin eşliğinde denge olmak gerekliliğinde başkalaşan bir yaşanmışçasına.
50 - 55 yaşlarında başlıyor ufak defek yoklama yıllarca değerini bilemediğimiz sağlığımız. Neden hastayım sorusunu soramıyoruz kendimize. Zira bir çok neden o kadar birikmiş ve bastırılmış ki yokta sayılarak. Tüketiverdiklerimizi geri yerine bırakma peşinde
55- 60 yaşlarında başlıyor umutlar yeniden yeşeren çocuklar adına biz yaşamadık onlar yaşasın ki acılarımız biraz dinsin. Daha dikkat ediyoruz kendimize biraz daha özeniyoruz yaşarken azda olsa
60- 65 yaşlarında geçmişi yad ediyoruz, anlama dair hafızamızda kalanlarla, dinleyenlerimiz varsa hayata dair anlatacaklarımızda şanslıyız vede şanslılar adeta. Zira bizim ödediğimiz bedelleri de ödemeyecekler.
65- 70 yaşlarında adamışlıklarımızın insafı vefası ve cefasıyla karşılaşıyoruz zira verilen emeklerin gönüldenliğin de biraz buruk yansıyor bize beklentiler değişiyor olanla yetiniyor olmayanıda görmemezlikten geliyoruz. Zira çağ değişmiş devran ve düzende değişmiş diyecekler elbet onlarda bu yaşa geldiklerinde bir bir anlayacaklar.
70- 75 yaşlarında hala varız çabasındayız tükenmediğimizi kanıtlarcasına içtenlikle ettiğimiz dualar yansıyor çevremize. Artık kendimize dairlik bitmiş sevdiklerimize ve insanlığa dairlikte istemler sağlık sıhhat afiyete dönmüştür.
75- 80 yaşlarında göz açıp kapattığımız onca zamana haykırışımız yansıyor biraz asabileşiyoruz, anlık esintilerle unutmaya, anlamaya çalışıyoruz tüm olmayacakları. Anlamadıklarımızda kayboluyor, anladıklarımızda da can buluyoruz adeta. Sesimize kulak vermeseler de gününü gün edenler.
80-85 yaşlarında uzaklaşıyor insanlar dinlemeler ağır geliyor, çoğu zaman bizde sessizleşiyoruz. İçselleştiriyoruz yaşamı gözlerimizde kilitliyoruz mühürlüyoruz yaşadıklarımızı bir kenara atarak. İyisin dediklerine dahi aldanıyoruz. Lakin helalleşiyoruz da her gördüğümüzle, artık affedicilikle yol alıyoruz ağır aksak yürüyüşümüzde, ya insana dayanıyoruz yad bastonumuza.
85- 90 yaşlarında şanslı misafircesine konuşmaya başlıyoruz bugün varım yarın yokum diyerek. Dayanılmazlıklarla da olsa yaşam sımsıkı sarılmışız yüreğimize. Elden ayaktan olmamanın dahi yeterliliği ile. Durup, durup dinleniyoruz artık iki adımlık yolda nefes nefese kalarak, keskin bakıyoruz etrafa bir daha göremeyiz diye.
90-95 yaşlarında ürkütüyor sevdiklerimizi görememek yanımızda. Özlem sevgi ve hasret can yakıyor, artık hoşgörülü bakış açısında dahi olsak da, neredeler ne oldu bunlara dedirtiyor sebeplerini bilsek de yetinemiyoruz hepsi bahane yutmuyoruz.,
Sonrası mı? Siz sağ ben selamet diyerek ayrılıyoruz.
İnsanla zamanı, zamanda insanı kaybedercesine.
Yazan/Hülya COŞKUN