Mavi yıllar
( Üçüncü bölüm . . )
Bir akşam üzeri, alışverişten dönerken, önüne tesadüfen oğlu Doğan çıktı.
-Anne ! Tayfun amca dediğim arkadaşım vardı ya hani . . O şu an bizim evde . . Babam onu akşam yemeğine davet etti.
-Senin şu en iyi arkadaşım dediğin Tayfun adındaki motor tamircisi amcadan mı bahsediyorsun yine?
-Aaa annee, kızma Tayfun amcama ! Ben onu çok seviyorum.
-Peki yavrum peki . . Sen nereye koşuyorsun böyle ?
-Tamirhaneye gidiyorum, ustabaşına babamın gelmeyeceğini söylemeye, bide akşam dükkanı kapatması için anahtarları götürüyorum.
Doğan koşarak uzaklaşırken, annesi yine kederlenmişti. Oğlu, ne zaman boş bir vakit bulsa Tayfun amca dediği bu adamın deniz kenarında olduğunu söylediği kulübesine gidiyordu. Oğlunun en iyi arkadaşım dediği tamirci Tayfun amcasının adı, ona hep sevgilisi Doğan’ın ölüm haberini getiren yaşlı tayfa Tayfun’u hatırlatıyordu, dolayısı ile Doğan’ı. Oğlunun kendinden yaşça çok büyük olan bu adamla nerede ve ne zaman tanıştığını bilmemekle beraber, bu acı hatırasını aklına getirmesi nedeniyle, tanımakta isteksizdi. Ayrıca; tamir işlerinde zaman zaman yardımının dokunduğunu duyduğu bu adamı, kocasının tanıyor olması onu bir nebze rahatlatıyordu.
Yoluna devam etti. Çok dalgın ve her zaman olduğu gibi hezeyan içindeydi. Şu dünyada toprağı bile olmayan sevgilisi Doğan’ın hayali yine gözlerinin önüne gelmiş, dikilmişti. Sanki gerçekmiş gibi, onun arslan yelesine benzeyen gür saçlarının döküldüğü etkileyici yüzünü, geniş omuzlarını, uzun iri vücudunu görür gibi oldu: ‘’ Yarabbi ! . . Bu nasıl bir hayaldi ? Gözlerinin önünden gitmeyen, peşini bırakmayan. Bu nasıl bir sevgiydi ? Senelerdir evli olduğu halde, ölmüş birini nasıl oluyordu da unutamıyordu ? . . ‘’ Bu düşüncelerle ve içinden söylenerek, evinin kapısına geldi. Kapı açıktı. Herhalde oğlum aceleyle kapatmadan çıktı diye düşündü. İçeriye girdiğinde, ayakkabılarını çıkarmak için eğilirken, misafirin yukarıdan gelen sesine kulak misafiri oldu. Tayfun adındaki bu motor tamircisi şöyle diyordu:
-Evet aziz dostum. Tayfun takma adı ile, kendimi sevgilime ölmüş diye bildirdim. Şimdi artık ben yalnız sevdiğime göre değil, bütün tanıdıklarıma göre ölmüş biriyim. Şu hayatta yapayalnızım. Bazı akrabalarımla beraber, sevgilimin de nerede olduğunu, hatta yaşayıp yaşamadığını dahi bilmiyorum. Aradan uzun yıllar geçtiği halde, O’nu hala unutamadım. O’nu hala seviyorum. . . Bazen yaptığımın yanlış olduğunu düşünüyorum da, işte o zaman pişmanlık duygularıyla cehennem azaplarında yanıyorum. Ama ne olursa olsun O’na öyle eli boş dönemezdim. Deniz, amcamla teknemize mezar olduğu zaman, bütün emeklerimizde sulara gömülmüştü. Artık bana hayat veren amacım yıkılmış, büyük aşkımla ben çaresizliğin, yokluğun eline düşmüştük. Geriye öylece dönsem, sevdiğime uzanan bomboş ellerimle kara bahtımızı hazırlayacaktım belki ? Ben O’nu sadece manevi değil, maddi olarak da mutlu etmek istiyordum . . .
Aşağıda bu itiraf dolu sözleri işiten Tomris, bayılmamak için kendini zor tutuyordu. Bu ses, hiç unutmadığı bir sesti. Tayfun ismiyle kendini tanıtan bu şahıs, Doğan’ın ta kendisiydi . . O’ ölmemişti . . . O‘ yaşıyordu . . O’ Doğan’dı. Hayatta ve evindeydi . . Umut ararken, umuda kurban olmamıştı.
Şaşırmış, iyice paniklemişti. İçinden bir ses: ‘’ Çıksana merdivenleri ‘’diyordu. ‘’ Haydi koş ‘’ diyordu. Bundan büyük mucize, bundan güzel başka bir şey olabilirmiydi. ‘’ O’na unutmadığını, unutamadığını, çok ama çok, çok sevdiğini bağırarak söyle . . Durma! . . Durma! Koş ! . . ‘’
O anda muhakeme yeteneğini yitiren Tomris, çılgın gibi basamaklara atıldı. Bir solukta yukarıya çıktıktan sonra, merdiven başında donup kaldı. Sonra herşeyi unutarak, misafire doğru koştu . . Sarıldı . . Sarıldı.
-Doğan ! . . Aşkım ! . . Yaşıyorsun !
Depremle sarsılan, iki figürlü bir heykel gibiydiler.
Tomris aşkına kavuştuğundan dolayı; Doğan ise, beklenmedik bir rastlantı sayesinde, unutamadığı kadını ile karşılaşmaktan ve gizli tuttuğu varlığının açığa çıkmasından şaşkınlıklarını gizleyememişler, kendilerini tutamamışlardı.
Tomris ağlıyordu. İnce, uzun, güzel ve zarif parmaklarını eski bir denizcinin biraz yaşlanmış yüzündeki anlamlı çizgilerin üzerinde gezdirerek, sarsıla sarsıla ağlıyordu. Öldü sandığı sevgilisinin yaşadığını görmenin yarattığı o büyük şok ve birikmiş özlemiyle onun gözlerinden gözlerini ayıramıyor, sadece ‘’ Doğan . . Doğan’ım ‘’ kelimelerini sarfedebiliyordu. Doğan onu kollarının arasında sıkıca tutuyor ve sanki suçluymuş gibi, hiçbir ses çıkaramıyordu.
İkisi de ağlıyordu.
Bu . . Bu çok güzel bir andı.
Vakur ve sakin duran
Tomris’in kocasıydı.
( Devam edecek . . )
YORUMLAR
Sağ ol sayın yazarım.
Hayallerimi gerçekleştirdin için...
Çok istemiştim ben de bir yerlerden çıkıp gelmesini ama,
şimdi durum karıştı biraz.
Bir de çocuk var.
Hadi,
kocası anlayışlı bir insan, boşandı diyelim,
çocuk ne olacak?
Bu işi tek yol çözer.
Gerçek babası Doğan olursa çocuğun.
Bu günkü dileğim de budur.
Dikkatinize...
Anlatım süperdi yine...
Bu arada, güne gelen yazılarınızı da kutluyorum.