Mavi yıllar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
( İkinci bölüm . . )
Doğan’ın sefere çıkışı üç ayı doldurmak üzereydi. Tomris o sabah hafifçe çalan kapı sesiyle uyandı. On oniki yaşlarında bir erkek çocuğu, elindeki kağıt parçasını uzatarak hızla gözden kaybolup gitti. Pusulada şunlar yazıyordu: ‘’ Tomris, seferden bu gece döndük, hemen gel, seni mağaramızda bekliyorum.’’
Tomris’in beklediği gün gelmişti. Aceleyle giyinerek, ihtiyar dedesi uyurken, hızla sokağa fırladı. Evleri şehrin kıyısında olduğundan, randevu yolunu çok kısa zamanda kat etti. Mağaradan içeriye girdiği zaman, sevgilisi Doğan’ın yerine yabancı bir erkekle karşılaştı. Saçı sakalına karışmış, garip giyimli ve Doğan’dan daha yaşlı biriydi. Mağaranın yarı karanlık derinliğinde ve karşısındaki ile göz göze gelmekten çekinir bir halde, hafif yan duruyordu. Tomris biraz ürkmüş ama çokça da gerilmişti. Bunu kendisine yapılmış bir tuzak zannederek öfkeyle sordu:
-Kimsiniz ?!
Bu oldukça sert seslenişe, kısık ve boğuk bir ses cevap verdi.
-Adım Tayfun, size yabancı olmakla beraber, Doğan’ı çok seven bir ağabeyi sayılırım.
-Ama ben Doğan’ı istiyorum !
-Yavrum, eğer bütün isteklerimiz yerine gelmiş olsaydı, yaşamak gayet basit olurdu. Hayatın gerçek yüzü; çektiğimiz acılar ve zorluklardır. İnsanların arzuları çoğu zaman hayalleriyle iç içedir. Kusurumu bağışla, asıl konuya giremiyorum.
Bu anlamı oldukça karışık sözler sarf edilirken, geçen zaman içerisinde nasıl sabrettiğini bilemeyen Tomris çılgın gibi atılarak adamın iki yakasına yapışmak istedi. Adam hafifçe geri çekilirken, Tomris bağırıyordu:
-Susun lütfen ! . . Susun ! . . Doğan nerde ?!
Tomris durumu kavramış ve duyacağı acı haberin ani etkisini üzerinde hissetmiş gibiydi, kendini kaybetmek üzereydi.
-Susma ! . . Çabuk söyle çabuk ! diye tekrar bağırdı.
Adam derin bir iç çekti ve ağır ağır konuşmaya başladı.
-Sefere çıktığımız iki tekne, dönüşte şiddetli bir fırtınaya tutuldu. Bir hayli mücadeleden sonra Doğan’ın amcasının eski ve dayanıksız teknesi dalgalara karşı koyamayıp battı . .
-Battı mı ?. Peki ama Doğan ? . . Allahım! Doğan’a ne oldu ?
Adam, önce cevap veremeyip başını biraz daha öne eğdi. Sonra içli bir ses tonuyla gerçeği açıkladı.
-Tekne batmasın diye, şahlanan azgın sulara ve gittikçe büyüyen dev dalgalara karşı koymak için, oradan oraya atılan Doğan ile birlikteydik. Bir ara onu gözden kaybettim ve bir daha göremedim . . Size olan sevgisini bana daha önce anlatmıştı. Kendisine bir şey olurda ben geri dönebilirsem, sizi görmemi söylemişti.
-Sonra ?
-Sonra batan tekneyle beraber ne Doğan, ne de amcası bulunamadı . . Beni de, batmaktan kurtulan diğer teknenin tayfaları kurtardı.
Bu son sözleri dehşetle dinleyen Tomris, Tayfun isimli tayfanın sırtını dövmeye başladı:
-Yalan ! . . Yalan ! . . Bunu nasıl söylersin ?
Kendini daha fazla tutamadı ve hafifçe sendeleyerek tayfanın ayakları dibine yığıldı. İki büklüm olmuş, garip sesler çıkarıyor, sarsılarak ağlıyor, çırpınıyor, inliyordu.
-Doğan’ım . .Doğan’ım . . Denizlerde mutluluğu ararken, denizlere kurban olan Doğan’ım . .
Yüreğindeki bu büyük acıyla kıvrandı, avuçlarıyla toprağı dövdü, yüzünü keskin kayalara sürterek yırttı, uzun güzel saçlarını çeke çeke bağırdı:
-Tomris’ini almadan mı ? . . Bensiz mi Doğan ! . . Hani bu dünya beraber yaşamamız, cennet beraber ölmemiz içindi ? . . Hani ! . . Umutlarımızı bağladığımız deniz bize tuzak mı kurdu ! . .
* * *
Kötü olaylara, çekilmez acılara insanlar kadar dayanabilen bir başka varlık daha yoktur. . . Doğan’ın ölümünden bir süre sonra Tomris’in yaşlı ve hasta dedesi de ölmüş, Tomris yapayalnız ortada kalmıştı. Uzak akrabaları Tomris’i hemen evlendirdiler. Kocası, yirmi yaşındaki Tomris’den otuz yaş daha büyüktü. Ancak son derece iyi huylu, dürüst, az çok varlıklı, adeta kusursuz bir insandı. Hayatının geri kalan kısmını sanki Tomris’e adamıştı. Tomris’in doğup büyüdüğü şehirden uzak, başka bir şehirde oturuyorlardı. Bu evlilikte bir de yedi yaşında ‘’ Doğan ‘’ adında oğulları vardı. Tomris, istemeyerek de olsa gelenekler gereği evlenmişti. Fakat Doğan’ı asla unutamamış, onun kutsal hatırasını yaşatmak için oğlunun adını ‘’ Doğan ‘’ koymuştu. Oğlunun varlığıyla avunuyor, hayatını kocasından daha çok oğluyla geçiriyordu. Yaşamına anlam katan ve onu hayata bağlayan tek şey oğluydu. Yuvasının ve kocasının değerini de asla inkâr edemezdi. Ancak, aşka dayanmayan, sadece saygı ve evlilik prensiplerine bağlı, sakin, mazbut bir yaşamdı bu . . .
( Devam edecek . . )