- 915 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hocam
uzun uzun yollara düşer
“gel” diyenlere ulaşırım..
gün boyu birilerini bekler
dükkanı selamsız kaparım
umduklarıma küser
yok satmaz kitaplarım,
dostlar, tanıdıklar, öğrenciler
kardeşlerim eşim, oğlum, kızım
beni okumaz bilmezler
övenler okusalar anlarım,
kitabımı hediye isteyenler
bari hediye edin kurban olayım
gidip gelecek yer bulamam
kahvelerde oyun oynamam
evde eşyalarımın yeri neresi
bana değildir günün yemeği
var mıyım yok muyum evde
herkes kendi aleminde
gömleğim düğmelenirdi ihtimamla
o kravat, olmadı bu uydurmaya
bir gün bir gün telefonum çalar
içimde çiçekler açar sanki ilkbahar
coştum o terleten soruların sahibi sesle
biri.. artık ismimle hitap eder, “bey” ile
söylediklerinden emin, kalmamış titremesi
”-hocam ben size aşığım" dedi,
duymazdan geldim, “-biliyorum ben de
sizin gibi dinleyicilerime, öğrencilerime”
“-yok öyle değil” dedi, sözümü böldü
yanlış olsa da, bu yaşta, başım döndü
Teşekkürler..
iyi ama.. " siz evlisiniz"
"sonra çocuklar"
siz de evlisiniz der
pervasız "sizin de çocuklarınız var"
onlar çok küçükler, değer mi
ne olur onlar ağlamasınlar
"her halde onları benim kadar
düşünemezsin değil mi?"
ertesi gün telefon yine çalar
coşkuyla beklemedim
arasın istemedim desem yalan..
özlemedim…
çok özledim
ertesi gün; yine çaldı telefonum
benden küçüktü ama
sesi daha hükümran, bu haline bayılıyorum
emrediyordu, ısrarla
olmazlarıma aldırmıyor,
istediğim halde sözümü dinlemiyor
ben aşık olmak için yanıyorum
o deliriyor, suçlamaya başlıyor
"sen sevmekten korkuyorsun"
…
"sen benden korkuyorsun"
….
"mutluluktan kaçıyorsun"
…
"sen kendini ne sanıyorsun"
"hayır" dedim.. “beni yanlış anladın
öyle demek istemedim”
"neden sen de bir şeyler söylemiyorsun"
..
..
"çevrendekiler" dedim..
..
"eşin" diye kekeledim
…
neden sonra "benimkiler haydi neyse de..
daha çok küçük evlatların"
…
"onların yüzüne nasıl bakarım…
ya bir gün beni suçlarlarsa,
ya bir gün pişman olursan..
sana kıyamam
asla
canımmm”
"bırak bu kuruntuları" dedi
"sen korkaksın!"
..
"aptalsın!!!"
…
"ben bunları düşünmüyor muyum"
…
"seni çok seviyorum
aptaall!!!!!!"
….
….
….
diyemedim ama
çok mutluydummmmm
teşekkür borçluyum O’na
onu seviyordum..
şimdi.. çok, çok çoook çoook çok seviyorummmm
bu nasıl bir şey! ne güzeldi sevmek!
sevmek, birine hayranlık,
birini düşünmek
benimki düpedüz budalalık
yarın kırılacaktır.. geçecektir hevesi
varsın yüzüstü bırakıp gitsin beni
şükür…
seminerden sonraki çayda ilgisi
ondan beklemeyecek konuma hakimiyeti
tebessümü.. gönlümün birtanesisi
canım benim..
sevgiliiimmm
sevildim
şükür..
sevdin
teşekkür..
biraz sonra tekrar, yine çalar
kalbim duracak sandım, açtım
“-özür dilerim kapatmak zorunda kaldım
kapıyı çalmadan gelir gider kaynım”
konuyu değiştirmek lazım
“-kızlar nasıl.. şirincanlar
çok tatlılar canlarııımm”
….
“-anlıyorum seni, bana güvenmiyorsun
oysa ben.. seni tanıdığımdan beri
senden başka bir şey düşünmüyorum” memnun,
hiç tatmadığım başka bir mutluluk kaplıyordu içimi
söyleyeceğim çok şey vardı, onu çok seviyordum;
ama sustum.. sesimi unutmuştum..
susmuştuk.. nefeslerimizi duyuyorduk..
onun sesini duymak,
söylediklerini kaçırmamak istiyordum
baskın, şuh, tatlı, sorgulayan bir “-evvet?” dedi
“-ne evveett?”
“-sen?”
usulca “-ben de” diyebildim
duydu mu? duymadı mı? bilmiyorum
gene o baskın.. kadınsı şuh ses kiii.. hem de
bu defa kahkaha eşliğinde
“-ne sen de” dedi
“-ben de işte..” dedim
çok sonra “-ben de hep seni düşünüyorum
seni çok seviyorum” diyebildim
..
“-her şeyden.. herkesten çok..ben de
hem de ta ilk günden beri”
“ama bu başka bir şey”di
“sevmekten öte”
“seni yaşamak sanki”
“sende yaşamak
içimde
seni yaşatmak”
“biliyorum” dedi
“benimki de öyle”
aklımda bir şey yok, bir şey gelmiyor
bir şarkıdan, yabancı bir şairden dörtlük
bu nasıl profesörlük
otuzun üstünde kitap
bu köylü çocuk karşısında bitap
en güzeli soruya soru ile cevap
“-nasıl yani”
“-bak şimdi sen sabah zeytinyağlı yumurta yedin değil mi
domates-peynir, kaysı reçeli”
hiç düşünmeden “evet” dedim
“yanında da çok açık çay”
(aslında vişne reçeli idi)
yahu nasıl bildin ki
“nefesin hala yumurta kokuyor” dedi
dişimi fırçalamamışım gibi
bir utandım ki
“-ben de hep seninleyim, gece ikiydi
uyandım başında bekledim
iki buçuk gibi
usandım beklemekten,
gözlerini özledim
öptüm gözlerinden
uyandırdım
kıyamam sana bebeğim”
“bebeğim”
sarsın sarmalasın
ilgilensin
şefkat göstersin
başımı öpsün istedim
bebekleştiimm
“-beni çok sev, muhtacım sana” dedim
“-kıyamam sana güzeliiimm
neden söylemedin peki” bu defa kızgındı
“-bilmeem”
..
“-buna hakkım var mı”
bir anne şefkati, bir büyük korumacılığı
“-kıyamaaamm, canım benimmmm”..
ben seni çok özlerim..
yollardan gözlerim..
ismini sayıklarım
hocacııımm”
şimdi alaycı
“-ne diye”
..
“-sen benim adımı biliyor musun”
aklıma ilk geldi
“-güüülll”
“gülün sana kurban olsun,
masumummm”
ilgimin fark edilmemesi için
onu kimselerden soramadığımı unuttum..
…
sevdim bu ismi, sen bana hep “gülüm” de
“güülllüüümmm!”
sahi neydi adı
sordum
“güüülll” dedi beni taklit ederek..
sevincime bereket
ömrüme bahar
dallarıma tomurcuk ekleyerek
“benim güneşim olur musun”
“olmaz” dedim
“-nedeen!!”
..
“sen böylesine güzelken
..
“ilahemken
..
ben ancak senin kulun kölen,
sevdalın olurum,
sen de benim Sultanım!..”
“-beni güzel mi buluyorsun”
“-hem de çook”
oysa hiç düşünmemiştim o ana kadar
aklıma bile gelmedi
“-yemin ederim çok güzelsin”
…
“sen de çok güzelsin..”
“..”
“-gülüüm”
“-güzeliimm”
yarın erkenden ararım
***
“senden önce mevsimlere aldırmayan ot gibiydim
ne mevsimler..
ne çiçek açıp açamayacağım derdindeydim
inan aklıma gelmedi bir sefer
mutlu muyum değil miyim..
düşünmezdim, bilmezdim
biri tarafından sevilmek ne güzeldi
ne yapacağım şimdi
onu görecek miyim,
nerede ne zaman.. nasıl
meraklar içerisindeyim
artık telefonum elimde geziyordum,
çaldırmaya cesaret edemiyordum
ne zaman çalsa;
arayan kim olursa olsun
ben “gülüm” sanıyordum
“sen hiç aşık olmadın mı” dedi
düşünmeden “oldum” dedim
ama bu başka bir şeydi..
bebekler gibi, sevinçli
çocuklar gibi heyecanlı idim
ilk fırsatta msn in başında,
“gülüm” ararsa diye; elimde telefon tenhalarda
ahh bir gelse.. bir görsem, hemen ilk anda
“şu an ne yapıyor acaba”
sakın bir şey olmasın ona
kısa yazılarla mesaj, gif olarak gülen adam geliyor
içim içime sığmıyor
gelen mesajı silmeye kıyamıyorum
son arananlardan numarasını çıkarıyorum
kimse üzülsün istemiyorum
ama onu çok seviyorum..
seviliyorummm.. seviliyorum
çok harika bir duygu..
nerelerdeydin bunca zaman Gülüümm
senden haber alamazsam ölürüm
beni sensiz
senden habersiz koyma gülüm..
yanında iki çocuk ile, onlardan sevimlice
ışıl ışıl gözlerle, vakar, alaka ciddiyeti içinde
gözlerini kırpmadan beni dinleyen, ve
her konunun sona ermesi ile birlikte
hemen el kaldırıp, ayağa kalkıp, çok saygılı
“hocam bir şey soracaktım” diyen hanımdı
berrak bir Türkçe’si, çok özel bir sesi vardı
herkesten, beklenenden çok konuyu anlamıştı..
cevabıma teşekkür etti.. hemen kalkıp gitmedi,
seminerden sonra da hep bizim ekipleydi..
hep yanı başımızda, saygın, farklı, genç, ciddi
gün boyunca gördüğüm, tek fark ettiğimdi..
günlerce düşlediğim hep oydu bildiğim
bu defa çalan telefon ondan geldi emindim
kalbim duracaktı.. “alo” diyebilmiştim
“seni seviyorum” dedi, kendimden geçtim
bu nasıl bir şey.. gerçek miydi duyduğum
çocukları olmalı iki kız çok şirin, masum
“seni seviyorum” evlenmekle unuttuğum
çoktan adını bile unutmuşum mutluluğun
içimde başka bir fırtına, ya da ben uydurdum
oğlumun yüksek tahsilini yaptığı bu küçük şehre
sık sık gelir olmuştum her şey bin türlü bahane
O’na rast geldiğim bu güzel şehre, güne, caddeye
oğluma değil.. Gülüm’e gelir olmuştum her seferinde
neler neler paylaştık günler geceler boyu
uygun olduğunda; o çaldırıp kapatıyordu
onda derin izler bırakan her merak ettiği konu
beni acemice günlerce meşgul ediyordu
üçüzlerine hamile olduğu dönemde kocası
onu yalnız bırakmış hastanede, içim yandı
herkesin eşi; öğretmen, memur, bankacı,
“bizimki de müdür” demiş köyde çiftçi adamı
köye dönünce anlatmış ki; kocası “çobanın teki”ymiş
“bir sürü keçiyi idare ediyor ya ondan” dedim demiş,
ya benim eşim.. beni bilmez, önemli de değilmiş
kim ve ne olduğun değil.. güzel olan “sevilmek”miş
ahh Gülüm, geçbaharım yıllar yılı nerelerdeydin
gelip yıllar öteden beni yine en az böyle sevseydin
kendimi suçlu hissetsem de, ömrümce hasretimmişsin
ben seni beklemedim ama, sen de bana çok geciktin
aşk imkansız olan ise sevda nasıl bir şey
gözünde ben “bir köylü” “onu anlamaz, değer vermez”dim
”bir köylü” olmasa da ben de hakkında aynı şeyleri söylerdim
ne ben, ailem, çevrem, ne düşüncem, görüşüm, hasletlerim
ayrı dünyalarda, aynı sıradan iki kişiliktik ben ve eşim..
ona göre ben; para kazanan, giderleri karşılayan idim
o çamaşır, ütü, sanki evimin temizliğini yapan hizmetçim
oysa severek evlenmiştik.. ama, sevdiğim değildi evlendiğim
koşarak gitsem bile evime, bitirir kapıyı açan biri’m
bir gün gene o yollardayken aradım yol bitecek gibi mi
“çok daha, en az iki saat, bari ben de sana taraf geleyim..” dedi
o ara şehre vardığımda “gülüm”ü bekler buldum beni
yola çıkıp bana doğru gelmişti.. mutluluk başka ne ki
nasıl sarıldı! bu nasıl bir hasretti.. candık, bir yürek iki kişi
yan yana oturduk.. sarıldı bana, öptü, almadan gözlerini
ufak-tefek, çok mutlu.. hayat dolu, o an kainatın en güzeli
fark ettim ki hiç öpülmemişim.. ve sevmemiş kimse beni..
ne yapacak, nereye gidecektik.. ne olacaktı, şimdi
eşinin kimliğini, evlilik cüzdanını getirmiş “otele” dedi
şaşkındım.. o gidip kaydoldu, yerleşmiş.. çağırdı beni
ilk defa biriyle geceleyecektim, kalbim duracaktı sanki
ahh kader, bilmediğim daha neler var
oysa ben; hep kendi halinde olmuş, cahilmişim
bu kent kültürüne asosyal kalmış etkilenmemişim
ne gece eğlenceleri, ne de serserilik etmişim
birine el sallamamış, öpülmemiş, öpmemişim…
acıdım kendime “ah zavallı ben, ne gelir elden”
artık, geride kalmış her şey, sevmeden sevilmeden
şimdi bu otel odasında, sevdiğimle sevişmeden
kaçıp gitmek istiyorum kaderimden kendimden
bu güya köylü dilber, ne istediğini biliyor hayattan
ben ne anlarım, otele eş kimliğiyle birini atmaktan
bu güne kadar başka bir şey bilmemişim, imtihandan
sınıfta kalmışım insan, erkek ve mutlu olmaktan
telefonum çaldı açmadım.. defalarca.. oğlan..
o hala banyoda.. bilmediğim neşeli şarkılar söylüyor
oysa baştan beri bildiğim, ne sigara ne ter kokuyor
canlı bakışları, kırmızı yanakları, o kocaman elleri
zavallı ben ikilemlerdeyim.. o ne istediğini biliyor
beyaz bir havluya sarınmış.. saçlarını da sarmış
neler neler, aklına geleni çantasına sığdırmış..
“bak şampuan, parfüm, her şeyimle güllüyüm” dedi
bana da gülyağı almış, bir de yüzük, adını yazdırmış..
ben beğenemedim, hiçbir şeyi, ona layık bulmadım
aklıma hiç bir şey gelmedi, müşkülden kurtulamadım
bir de birilerine dert anlatmak vardı asıl canımı sıkan
ben sadece hülyalar kurdum, dünyadan çok uzaktım..
“nasılım” dedi.. eteklerini uçurarak, etrafında döndü..
sere-serpe yatağa uzanıverdi.. dizleri göründü
ilk defa bir kadın görüyordum, bir gram fazlalık yoktu
bu güne kadar kadınsız geçirmişim, güzel ömrümü
bir de şu telefon çalmasa..
Mecnunun sevdası bu olmadı hiç.. inan ki
sevenin sevdası da.. akla gelen değildi
merak ettiğim sevdiğimin karşı cinsten biri
sevişeceğim biri olduğunu da düşünmedim ki
bunca hasret.. bunca aşk, bunun için olmadı
Küçük Aşkım, Büyük Sevdan açmazımı anladı
gelip samimi aşkla sarmaladı, şefkatle, gülümsedi
“kadın sever, sevdiğiyle olmak ister” dedi
senin bir geceliğine otele verdiğin para ne mi
günde onbeş saatten, onbeş yevmiyem beyfendi
bırak kuruntuları, günahı keyfini çıkar hadi
yok beni beğenmediysen, orası başka tabi
ben mi? birkaç dakikalık sözde bu “vuslat” için
ömrümce büyüttüğüm hasreti katledemezdim
Güllüm sadece bir kadın değildi yüreğimde
bütün güzelliklerin timsali idi bilmese de..
bana taraf gelmesini bile canımdan aziz bildim
ömrümce yaşadığım saadetlere değişmezdim..
şimdi sanki biz acz içerisinde, zavallı biriydim
uğursuz şeytana uyup, onu kaybeder miydim
oysa daha bu sabah.. onu bir kez göreyim, için..
ömrümce kaybetmeye bin kez razı değil miydim..
şimdi şükür içinde olmam gerekti.. telefon yine çaldı
sevdiğim “ oğlun ha!.. seni çapkııın” diyerek kaptı açtı..
“yanılmamışım.. evet.. bir kıızz” buyur dedi fırlattı
yüzündeki çirkinlik tüm dünyamı kararttı
İnanılır gibi değildi,
Nitekim inanmadı küçük sevgili..
Benimle hastaneye kadar geldi..
Güya yanımda olacakmış..
Koridorda uzak bir köşede bekledi
Aslı telaşlı, üzgün, perişandı,
Pişmanlıklar içinde defalarca anlattı o anı
Otogarda beni karşılayacaklarmış
“otobüsün önüne atladı”
“engelli bir kadını kurtardı”
başında güya eşarp, siyah gözlüklü..
kürkler içinde, çantalı süslü
şıklık yarışında manken gönüllü
güya bana sürpriz yapacaklarmış
aklıma gelmedi doğum günümdü
yaralı engelli yaşlı kadın teşekkür etti
teyze ben seni geçireyim dedi, sevgili
onları geçirmek için ben de tabi,
meğer hastaneler ne kalabalıkmış
eşim iki kelime bir şey demedi
var mıyım, yok muyum önemli değil
doğum günüm de kimliğimdeki değil
küçüğüme tutundu yaşlı kadın ha bire dua eder
vedalaşacak iki sevgili gibi sanki, eleleler
“şimdiki hanımlarda narasın böyle eller
hoca evladında inşallah böylesine düşer
ben aranıza girmeyeyim, yaramaz sevgililer”
kadın bizi elele tutuşturdu, bindirdik minibüse
“çok soğuk.. insan neden katlanır ki böylesine
özür dilerim.. canııım, bak haddimi aştım yine”
“beklemek bana düşen, beklediğime değsin de”
dedi küçüğüm, döndü otele, bende acil’e;
sözde eşime..
eşimle oğlumun öğrenci evine.. ne olacak ki
anne ya; evi.., şehri, üniversiteyi, kaderi eleştirdi
sonra otele, gittik başka otel yoktu işin garibi
kavga etti; lanet okudu durdu her zamanki gibi
bana da oğlanın evine gitmek düştü; şükür ki..
dışarıya çıktığımda biri; pencereden seslendi
oydu, koşarak bana geldi.. yürüdük koluma girdi
arkadaştı, kadındı, merhametli, müşfik sevgili
oğlanın evini temizledi, derledi, düzenledi dildi
bir yanda makarna, iki yumurta, çay da demlendi…
Hikayesi;
"yar elinden içilen çayın tadı daa kokusu da bir başka
sanki ilk kez çay içiyordum hayatım da
başkalarına göre belki çay değil ama
sunan yar içen ben olunca
demini alıp almadığı kimin umurunda.
Peynir-ekmeğin tadı, hâlâ aklımda"
eve bir kadın eli değdi, genç, seven bir kadın eli hayatıma
yar elinden içilen çayın kokusu başka, tadi bambaşka
şekerini gürültüsüz karıştırıp, sunan yar.. içen de sen olunca
şekeri azmış-çokmuş, demini almış-almamış, kimin umurunda
şükür.. hayret! sanki ilk kez çay içiyordum hayatımda
koşup gidip; ona çiçek, ekmek, gazete, çerez, şarap, sigara
sevinçli coşkular yaşıyor, bereketli mutluluklar, çocukça
ilk defa..insan, bebek, erkek, sevgili oluyordum aslında
analı büyümenin ne olduğunu şimdi anlıyordum O’nunla..
sevdiğimin yanına.. merdivenlerde koştum.. Yâr kapıda!
ekmeğe yumurta, yoğurda, peynire-domatese kekik-zeytinyağı,
yüzümde elleri, gözümde pırıl pırıl gülümseyen bakışları
mümkün olandan fazla, ateşten sıcak sevecen dokunuşları
sevdim ilk defa iki kişilik tek sigarayı, tek kadehten şarabı
ömrümün ilkleri, belki ama tek kadını, tek gerçek aşkı!
sakarım, elimde erimiş çikolatayı parmaklarımdan yalıyor..
yüzünde tebessüm.. gözlerime bakan gözlerinin içi gülüyor
baktığımı hissediyor, kendini seyrettiriyor, beni seyrediyor..
her şeyi kendi elleri ile yediriyor, ısırıp-ısırtıyor, sırıtıyor
saniyelik ayrılıklarda bile özlüyor, mutfaktan gelip bakıyor..
ocaktaki çayı demlemeyi unutuyor, beni ihmal etmiyor..
17- Bir Çingene
ilk defa bir başkasının elinde elim, oysa ben hala tedirgindim,
yaşımdan inanılmayacak çocuksu coşkular içerisindeyim
ellerini tutmak, saçlarını okşamak var ama gitmiyor ellerim
içimden geçeni okuyor küçük aşkım, gülüm, canım, sevgilim
bu tılsım bitmesin.. bitmesin ne olur, günaha razıyım Rabbim..
oğlan hastanede, hanım otelde.. ben oğlumun talebe evindeyim
şeytana gönüllü uydum, memnunum.. mahkumum, istekliyim
bugüne dek ne köy ekmeği.. ne de çay ile makarna yememişim..
tatlı, hamarat, cevval bir kadın küçük gülüm.. kadınım.. sevdiğim
ne şarap.. ne sigara.. ne otel.. ne kaçamak bilirdim.. cahilmişim..
büyük aşkım bana şarkılar söylüyor, şiirler okuyor, dans ediyor
sarılıyor, öpüyor, şakalaşıyor, kaçıyor, ona eşlik etmemi istiyor
yapıyor.. ben hiçbir şey bilmiyorum, elimden hiçbir şey gelmiyor
belki de şarabın etkisi.. onu istiyorum.. başım dönüyor.. dönüyor
çingene gibi fal bakıyor.. bana bir doğum günü armağan ediyor..
bir defa söyledim.. unuttu belki eşim.. o hiçbir şeyi ihmal etmiyor
ilk defa doğum günüm kutlandı, “sen öpmeyi bilmez misin” diyor
ben yaşadıklarıma dair hiçbir şey bilmiyorum
Ah -18-
ben.. güya kitap yazmış zavallı ahmak, bunak
ne kolaydır bizi tavlamak,
tüm çabam ismimin dipnotlarda yer almasıdır
bir “falan kitabınızda şöyle buyurmuşsunuz” diye duysak
mutluluğun doruklarındayızdır
bu yüzden değil midir, asistanlarımızın bize muti rolleri
zıt siyasi görüştekilere bile tahammülsüzlüğümüz
gel de gör bu köylü karşısında halimi şimdi
hemen her cümlemde kusur buluyor, sözde köylümüz
mutluluğumuz utancımızdır
söz veriyorum yeminler ediyorum kendi kendime
bu köylü kızın gözünden bakacağım sözde fikirlerime
literatür böyledir diyorum bilgiç bilgiç, nafile
herkes ayrı anlar.. kırk delik açıyor her dediğime
mutluluk ciddiyetle okunmaktır
halime bakıp alaycı tavırlarla, “kıyamam” diyor
sarılıyor.. öpüyor, kahkahalar atıyor, halime gülüyor
ben ona bakıyorum, dinliyorum savunmalardayım
ömrümün sonbaharı, sana neler sunayım da, avutayım
mutluluk sevilmek sayılmaktır
VARSIN BİRİLERİ ÇOK GÖRSÜN EŞİNE
keyfini çıkartıyorum anın, hayretler içerisinde
günahmış, sevapmış, aldırmadan, bin şükürlerle…
bu yaştan sonra dur bakalım daha neler öğreneceğiz
ne mutluluklar tadacak, ne günahlar işleyeceğiz
“ama sen öylece duruyorsun” dedi.. ben mutlu baktım
küçüğüm ne kadar güzel, çok şükürler Allah’ım
iyi de geride kalan ömrümde neden esirgendi bunlar
giden o gençlik, o coşkular, yaşanmamış mutluluklar
sevgilim nedense diğer odaya geçti, kapı, ışık kapandı,
ne zaman sonra, içim yandı, sakın ağlıyor olmasındı..
onca mutluluk bitti.. iştahım gitti, kendimi affedemedim
yanına gidemedim.. ne yapsam, daha çok üzecektim
kahrolmak bu olmalı, daha çok sevip mutlu etmek isterken
insan en sevdiğini daha çok üzüyor, perişanım gerçekten
neden? mutluluk hep kısa sürer ki.. kıymeti belki bundan
bu gece nasıl sabah olur, ya sonra, nasıl haber alırım ondan..
gitmeliyim şimdi ona..
gidemem asla!
istiyordum ki; hoca gelip zorlasın,
gözümün yaşına bakmasın,
küfürler edip saldırsın, sahiplensin,
sabaha kadar uyutmasın,
ne olur; saygı sevgi göstermesin..
başımda öyle biri
..
kalabalık birileri gelirdi akşamları
anam beni komşuya yollardı
bilmezdim neden gene gelirdi gelenler
bir gün “Allah böyle münasip görmüş” dediler
hayırlar dilediler, el öptürdüler, para verdiler..
“kış; kız isteme, cemrede nişan
sonra ekin, çapa, orak, harman
güze düğün,
sonra döğün
döğün babam döğün”
“garip anam neye verdin yabana
köyümüzden vere idin çobana..”
kocam babasının meccanen amelesi
ben kaynanamın, görümcelerimin emireri
bu hayat benim mi, değil mi?
başımda da böyle biri var, demek ki kader
kaşımı eğsem, zavallı kapıda bekler
ben kadınım, erkek gibi erkek istiyorum
belki doymadığım babamı arıyorum
hocada ses seda yok, böyle sabahı eder…
elinden tutmalı garibin ama nasıl,
kader bir kere unuttu mu, bir daha aklına gelmiyor velhasıl
epey sürdü, belki uyudum uyandım bilmiyorum
kapı usulcacık açıldı, uyumuş numarası yapıyorum
nasıl da hayran hayran seyrediyor, keyfini çıkarıyorum
üstümü örtecek, uyandırmaktan korkuyor,
bakışları elleri nefes siluetimde at koşturuyor
elleri dokunmaya az bir mesafeden üzerimde
sıcacık hararetli nefesi coşuyor-taşıyor tenimde..
öpmek istiyor, içine çekiyor.. koklamıyor.. içiyor
şeytana uyamıyor..
ben de gurur meselesi yapıyorum.. elim-ayağım gitmiyor..
“gel” desem de sesim çıkmıyor, nutkum tutuluyor
bir şey yapmam gerekiyor biliyorum
onu çok seviyorum, çok istiyorum
elimden bir şey gelmiyor..
hadi be adam
hafifçe yan dönüyorum, artık onu göremiyorum
ama gölgemiz karışık..
adını sayıklıyorum
daha yakınız artık
elini tutup kendime çekiyorum
bırakmıyorum,
itaatkar uzanıyor yanıma
sarılamıyor hoca, çocukça
nefesini hissediyorum
hareket edemiyor
duyuyorum, anlamıyorum
bir şeyler fısıldıyor,
sayıklamaya devam ediyorum
uyandırmaya korkuyor
okşasın öpsün, sevsin, istiyorum
cesaret edemiyor
ona dönüyorum, sarılıyorum
o beni rüyadayım sanıyor
okşuyorum, öpüyorum
nihayet! çılgınca cevap veriyor
“süpriiiizzz” diye bağırıyorum..
şok oldum.. korktum, hem ne korkmak!
utandım, ömrümce yaşamadığımdan daha hazin
o edepsizce gülüyor, alay ediyor, çatlak!
yarım kalıyor üzerimdeki istilası iblisin
sevmek, sevilmek, bu mu genç olmak..
ardım sıra, koşup gelip; gönlümü almak istiyor
olmadık kahkahalar, faydasız yalvarmalar
içim almıyor, elden gelmiyor, ruhum örseleniyor
ciddiyetler, tehditler, olmadı ağlamalar,
gurur, onur, gönül bin pişmanlar olacak..
basit bir şeyi büyütmüş çocuk gibi
dönemiyorum bir türlü inadımdan
bunları her gün defalarca yaşar nice sevgili
bakamıyorum, tutamıyorum ölüyorum kahrımdan
sevmek, sevişmek, böyle mi mutlu olunacak
sabah olmuyor!
kahvaltılık için çıktım o hala uyuyor
biliyorum ıspanaklı, kabaklı börek seviyor
peynir zeytin yumurta, “çay demledim” diyor
telaşlı, sinirli çantasını karıştırıyor
“-paramı düşürmüş olmalıyım” diyor
üzülme karşılarım diyorum.. istemiyor
hala sevgili arkadaş olarak, benimle yürüyor
kızlara elbiseler alıyoruz, mahcup oluyor
ansızın sarılıp öpüyor, kimseye aldırmıyor..
garajda benden ayrılıyor, minibüse gidiyor
yol boyunca mesajlar çekiyor telefon ediyor
onu çok seviyorum, biliyorum o da beni seviyor
daha şimdiden hasretim, bir daha ne zaman görürüm
ondan başka her şey boş, boşa mı geçmiş ömrüm
biri görse, eş dost duysa, yerin dibine geçer ölürüm
derdim.. şimdi bu sevdadan oldukça hoşnut gönlüm
onu nasıl özlüyorum
daha şimdiden
hasret nasıl bir şeymiş böyle
O’nu her an görmek istiyorum
hemen,
daima,
ömrümce
taksi ile peşinden mi gitsem acaba
dayanılır gibi değil ve
evet.. kararımı veriyorum
NOT: DEVAM EDECEK
.
farklı tarifini bilmediğim duygular içerisindeyim
mesajlar dolu dizgin gitti geldi..
“döneyim”
“ne olur izin ver” diyor..
“seni çok özledi gülün, sensiz olamıyor” diyor
çaresiz “gel” dedim
“tanıdık birileri var” dedi
vazgeçti..
vazgeçtim
hastaneye oğlana gittim
daha iyiydi
şükrettim, gülümsedik
gazete, dergi, bir şeyler aldım
muhabbet ettik,
neden sonra hanım geldi
bir şeyler söyledim
hiç önemsemedi
oğlan taburcu oldu
birlikte evine gittik
hiçbir şeyle ilgilenmiyordu
dışarıda yedik
bir şey yemedi, her şeyden şikayet etti
oğlan bir şey demedi
eşim hep surat astı
iştah kaçtı..
o yine otele, biz oğlanın evinde..
oğlanla dertleştim..
“yapamıyorum annenle”
“evi ben derleyip topladım” dedim
ayrılmaya karar verdim dedim
“ayrılan ilk siz değilsiniz
sen benimle kal”
telefon ettim
“sen bilirsin” dedi
dedem yıllar önce “sen yemeğe böyle özenirsen
az bir karının yaptığını beğenmezsin
kaynana gibi burun bükersin
vay sana gelecek karıya
Allah ecirini versin” derdi
eşim hamilelik döneminde, hatta doğumdan sonra
dünya bir yana, oğlu bir yana
bir eş olduğunu unutuverdi
artık ne varlığımın farkındaydı
ne de ne olup bittiğinin, kariyerimin,
defalarca yinelesem bile umurunda olmadı ne dediğimin,
hatta kariyerinden vazgeçti, içine kapandı
adeta her şeyden, benden bile caydı
ben de ihtiyaç duymadım herhangi birine
ama şimdi vuruldum işte Gülayşe’ye
yeter artık gül Ayşe!
canım sıkıldı deyip, koştum binbir sevinçle
“seni seviyorum” yazdım daha merdivenlerde
çaldırdı, geri döndüm.. çalar çalmaz kapattı..
sahi.. “müsait değilim”.. “ilk fırsatta ararım”dı..
yürüdüm coşkuyla.. bu küçük şehrin caddelerinde
baktım durdum telefona.. aradı da duymadım mı ne
cadde ışıkları yansıyormuş.. her seferinde güldüm
o arasın da gerisinden bana ne, Gülayşem, Ayşegül’üm
acelem neydi bilmem, bilmiyorum gittiğim yönü
o değil kimseyi bekletip harcatmadım ömrünü
tutkulu dualarda.. bir can kurtarma telaşı içinde
çünkü yârimin ömrü en mukaddes gönlümde..
ben! bu yaşta böyle sevmek, vazgeçerek dünyadan
beklemek varmış onu, Rabbimden bir armağan
biliyordum bir gün gelip, boş ömre değeceğini
nasıl sevmem, istemem düşlemem o körpeliği..
o gençti.. edepsizdi, ben de şımarık çocuktum
işin aslı onu her şeyden çok çok çok istiyordum..
dokunamadım, tutamadım, üstelik de küstüm,
şimdiden hasretim.. düşünemem onsuz ölürüm
senin olmayan biri, adınla yanyana yazılsa ne,
adı adımla yazılmasın, ben ve Ayşe, ötesi hikaye
ne içindi çile, dünyaya bir daha gelecek değilim
neyi paylaştım onun için neyim, ama Ayşeninim
yeter ki gülsün Ayşe’m, dualarım hep onun için
sıhhat afiyet saadet, kendime değil Ayşe’m için
ben onu canımdan bile çok, çok daha fazla sevdim
hayatım, baharım, sevdam, ruhum, canım, sevgilim..
nasipmiş, bende sevildim;
şükür!
oysa daha dünden önce, sevgilim olsun diye
her güzelde gönlü kalan, sözde o delikanlı ben
tutulunca bir güzelin, körpecik gülüşüne
perişan, çaresiz kalıyor insan, ne gelir elden
buna şikayet demesen..
elimde telefonum.. kaç kere çaldırdın sandım
irkildim.. heyecanlandım.. n’olur “iyiyim” desen..
şehrin bütün sokaklarına iz bıraktım, acıkmışım
aklıma gelmedi acıkmışlığım aramanı beklerken,
sen de bir şeyler yesen
her tebessümün hala karşımda gül-sevdiğim,
öyle mutlu coşkuluyum ki.. baharın menbaı sen
herkesi sen sanıyorum, her gülüşüne hasretim
yaşamak, sevmek, her şey ne güzel severken
seni böyle özlerken
fark ediyorum benden başka kimse yok sokaklarda
ne bir lokma şey yedim.. ne de su ne aklıma geldi
ama ne yorgunluk, ne şikayet, gözüm telefonunda
bir çağrı, bir mesaj.. “o iyi” diye bir haber gelseydi
için için kendimi yiyorum
insan ömrünün geri kalanından vazgeçiyor, bir anda
illa sevgilinin iyi olduğunu, tebessümünü bilmeli
hasret ne güzel, sevmek ne güzel, ne güzelmiş sevda
onunla konuşuyorum, öpüyorum.. ellerimde elleri
hayalini okşuyor, öpüyorum
gülüşü bildiğim en güzel manzara, sözleri şiirden şiir
o masum değil.. o güzel değil, o güzeller güzeli;
hayatımın ondan öncesi sanki yaşanmamış dönemdir
sıcacık teni, saçları, dudakları, elleri, gülen gözleri
ne yapar ki şimdi; bilmiyorum
biri var ilerde.. kumrulara yem veriyor, umurunda değilim
ne önemi var üşümüşüm, hiç bir şey yememişim içmemişim
neden sonra dikkatli dikkatli bakıyor, ölü müyüm sağ mıyım
cami meydanında bir bankta yalnız, belki en mutlu adamım..
sevgilisinden habersiz, onun mutlu olduğuyla avunan biriyim..
derken güneş açıyor.. telaşlı koşuşturmalarda zavallı insanlar
sevmek sevilmekten haber almaktan, benden başka dertleri var
heyhat benim gibi, geç olsa da bir gün onlar da fark edecekler
geriye bakıp aşksız geçen ömre yanacaklar, güne şükredecekler
bir bankta sabahlayacaklar, Allah’a başka biri için yakaracaklar
gözüm hep telefonda, neye mal olursa olsun.. ama o mutlu olsun
yeter ki o günkü gibi.. elleri, yüzü, saçları, gözlerinin içi gülsün,
insan böyle zamanda hiç tırsmıyor ölümden ve sözde acılardan
o gülsün de, bin kere vazgeçerim ömrümün geriye kalanından
bidenem sevgilim, canım, ömrümsün, ruhumsun, Ayşegülümsün..
ben sana mahkumum,
kendim bağladım gözlerimi
kelepçeledim ellerimi
bilmedim
kalbim seninle dopdoluymuş meğer
gerek yokmuş
bağa kelepçeye
olsun
artık elimde değil
kelepçeyi açmak
düğümü çözmek
olsun
elimde olsa ne olmasa ne
sen bana gülsen ne
gülmesen ne
ben sana geldim
kapıyı açsan da açmasan da
içerde olsan da olmasan da
eliyin izine
ayağıyın bastığı yere
sen hariç her şeye
izin versen de vermesen de
bin defa çevirsem de bu defa çaldırıyorum
kalbim duracak.. ya başka bir ses “alo” derse
binlerce kez çevirdiğim telefonu kulağıma götürüyorum
inşallah o her zamanki güleç neşeli mutlu kızı bulurum
bir adam “alo” diyor!,
nefesim tutuluyor..!
“alo” diyorum,
çok pürüzsüz bir ses.. “hastamız uyuyor” diyor.
“nasıl” diyorum, “iyi geçmiş olsun”
hayırdır inşallah
eşi ile kavga etmiş olmalı, içim içimi yiyor, acaba nasıldır
inşallah çocuklar şahit olmamıştır, kötü bir şey olmamıştır..
kapı açık hâlâ uyuyor
bir bayan ilgileniyor
“geçmiş olsun” diyor,
“iki gündür kendisine gelemedi, ama bünyesi iyi,
geldiğinde “eks” demişlerdi, belki de gitti geldi”
dünden beri yaşadığın gülüşleri düşlerken
şimdi acılar denizinde boğuldum kaldım Gülüm
sen birkaç sokak ötede acılar içindeyken
ben vefasız sevdiğime hasretle yandım Gülüm
neyse ki mutluluğundan başka şey dilemeden
“gelme” desem üzülürdün, sordun “gel” dedim Gülüm
köyüne varmaya az kala, minibüsten inerken!
kahrolsam da Mevla’ya bin şükür ettim Gülüm
bazen dilediğimizi neticesini,
bazen de neye şükredeceğimizi bilemeyiz
dualarımızın kabulü dilemesek mi
bin kere mahvolsa da illa yâri dileriz
bir telefon oğlumdan, “elveda” diyor
staj için yurtdışına gidiyor..
annesini sordum, memleketteymiş
“avukatına talimat vermiş,
eve dönmesin” demiş
ertesi gün, içeri bakıyordum, tutkuyla
elini kaldırdı ilk defa
hemen su koşturuyorum, dudaklarına
yüzünde sevinç, gözlerinde yaş
elleri karnında, bir panik, bir telaş
“bebeğiiimm” diyor ağlıyor
“bebeğiimm” diyorum aldırmıyor
doktoru “hastalar sarsıntıdan sonra sayıklıyor
bebeğini düşürdüğünü sanıyor” diyor,
“bebek mi” diyorum içim yanıyor
dalından düşmeye ramak kalmış bir hazan yaprağı
elime konan pırıl pırıl renkli bir kelebeğin kanadı
örselemekten gocunuyorum, rengi soluk Gül’ümü
her an yanı başımızda bekler, biliyorum ölümü
vazgeçiyorum dünyadan, zaten umurumda olmadı
yemiyor, içmiyor, hareketsiz, ağlamıyor, susuyor
boşluğa bakıyor, ellerimi tutmuyor, yüzüme bakmıyor
kırmaktan çekiniyorum, her şeyden vazgeçmiş Gül’ümü
o hayat dolu olana dek Rabbim uzatır mı ömrümü
elimden hiç bir şey gelmiyor, çay demledim içmiyor
karnını tutuyor hâlâ.. belli belirsiz “bebeğim” diyor,
“bebeğim” diyorum, bana bakıyor gözleri, beni görmüyor
sormaya korkuyorum, hamileymiş, kıramam ki Gül’ümü
onu zorlamam, üzemem, soramam bebek düşürmüşlüğünü
“bebeğim” diyor, boşluğa bakıyor, beni fark etmiyor..
her şeyi konuştuk da, niçin söylemedi hamileliğini
beynimi kemiriyor, öyle içten pazarlıklı biri değildi
iyi ki bir şeyler yaşamamışız
şeytana uymamışız..
ne yapsam fayda etmedi, saatlerce dil döktüm
saçlarını, saçlarını aralayıp alnını, ellerini öptüm
saçlarını, yüzünü okşadım, bağrıma yaslandırdım
konuşsun açılsın için sorular sıraladım, saçmaladım
gözlerime baktı, “bebeğim” dedi, o değildi, öldüm
demişti ki “senden beri yakınlaşmadık, uzağım ondan”
”senden bu yana, altı aydan fazla oldu nereden baksan”
ne olursa olsun, cesaretsizliğimi yenip, gözümü yumup
ellerini tutup “sen hamile miydin” dedim!, şeytana uyup
zemberekten kurtulmuş gibi, uzaklaştı bağrımdan,
çantasını aldı, kolyesini çıkarıp bıraktı, kapıya yöneldi
dönmekten, bakmaktan, bir şeyler söylemekten vazgeçti
peşinden koştum, rezil olmaktan çekinmedim yalvardım
anlattım, özür diledim, ayaklarına kapandım, ağladım
Gül’üm ne telefonunu açtı, ne mesajlarıma cevap verdi
gitti benden, açmadı, aramadı, gelmedi
göndermedim asla yüreğimden……
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
6 ay sonra “arama” diye bir mesaj..
hasretimdin, ömür istedim seni bir defa görmek için
üzülmeyesin, ağlamayasın diledim, “bebeğim sendin”
Şiirin Hikayesi
kendisini haklı bularak ve ısrarla sevmesine, çok sevmesine rağmen, yanlışlar yaptığını düşündüğü sevdiği kadına ders vermek amacıyla çıktığımız bu yolda, Hoca yanlışının farkına vardı, onu çok kırmış olmanın vicdan azabıyla olmalı tedaviye cevap vermediğini üzülerek duydum.. onu bu hallerde görmeyi göze alamadığım için ziyaretine gidemeyeceğim.
Sayın Hocamın geçen yıl bu vakitle başlayan coşku dolu mutluluğunu yazmak isterdim.. çocukça, delikanlıca, çok mutluydu.. onları birlikte bir kaç kere gördüm.. umursamıyordu.. aldırmıyordu hiç bir şeye.. eşinin açtığı dava sonuçlandığında da mutluydu.. hiç bir şeyi kalmamıştı ama seviyordu..
belki ona rastlarım diye gittiğini düşündüğüm o Anadolu şehrinde;
sevdiğinin hamile değil de narkozun etkisi ile yaşadığı duygusallık ile Hocadan bebek beklediğine ikna olmuş ve o duygusal anın psikolojisi ile sayıklamaktaymış.. ki zaten “gülüm”e karşılık, önceleri “hocam” sonra da “bebeğim” olarak hitap ediyorlarmış birbirlerine, seri hikayenin başlığı bu yüzden “hocam”
not: bunu yaşandığından beri hoca yatıyor, tedaviye cevap vermiyormuş. dualarınızı bekler sanırım
bu yazı:
yasak da olsa sevmenin sonuçlarını hatırlatmak için sn hocanın ricası ile kaleme alınmıştı
ancak: başka bir sonuçla karşılaştı.. müsadenizle devam etmesin
bana hakkınızı helal ediniz.
tastamam üç buçuk ay geçti her gün onu aradım..
onu bekledim, onu özledim.. düşledim.. ağladım..
ne yapıp edip merakla yattığı hastaneye uğradım
dosyasına bakmak için, telefon etmişti arkadaşım
meğer narkozun etkisinden kurtulamamış, yandım!
not: bunu yaşandığından beri hoca perişan
tedaviye cevap vermiyormuş. dualarınızı bekler sanırım
bu yazı:
yasak da olsa sevmenin sonuçlarını hatırlatmak için sn hocanın ricası ile kaleme alınmıştı
ancak: başka bir sonuçla karşılaştı.. izninizle devam etmesin
bana hakkınızı helal ediniz.
Şiirin Hikayesi
artık hocamın satırları ile tanışın
ve dualarınızı eksik etmeyin lütfen
ilk yazıyor olduğu için aksaklıklar olabilecektir
ben olduğu gibi vereceğim
saygılarımla
Petek
sevdalanmak, tutulmak, yanmakmış yaşamak
senli hülyalar kurabilmekmiş yaşamak
senli her temenni, senli her dua, her adak
her güne senli uyanabilmekmiş yaşamak
yollardan seni sormak, beklemek, sana bakmak
senli dilekler, fallar tutabilmekmiş yaşamak
gördüğüme sormak, herkese seni anlatmak
her güzelde biraz seni bulabilmekmiş yaşamak
seni baharda bir nefes gibi içme doldurmak
ve nefes vermeyi unutabilmekmiş yaşamak
sen beni unut gülüm, ne mümkün seni unutmak
senden başka her şeyi unutabilmekmiş yaşamak!
.
Biliyorum aramayacaksın
Biliyorum haberin var halimden
Biliyorsun aramayacağını bile bile
Elimde telefon..
Aramanı beklediğimi..
Bilmiyorum bu son fal çıkacak mı
Bilebilsem; bir tanem mutlu mu huzurlu mu
Çıkarsa bir daha bakacağım
Çıkmazsa bir daha
İskambil fallarına
Olmazsa başka bir fal
O da olmazsa daha başka
Çıkmazsa bir daha
Sonra bir daha
Ama hep sana
Çıkarsa
İş bitmiyor biliyorsun
Puanları topluyorum..
Sekiz; seviyor demek
Alllaaaaahhh
Bilmiyorsun..
Senli meraklardayım
Senli düşler çoktan dualara dönüştü
Vuslatmış, görmekmiş umurumda değil
Biliyorsun böyle sevdiğimi..
Ben seni özgür bıraktım..
“gel” diye bana
Bana gelmezsen gelme..
En mutlu ol da!
Sevmezsen sevme
!
"seversin merak edersin
elin kolun bağlıdır arayamaz soramazsın
duvar misali ses vermez sordukların
fallarda umut ararsın avunursun, avunamazsın
onun huzuru mukaddestir her daim
kabuğuna çekilir kendi acını kendi için de yasarsın
canın yansa da bağıramazsın
nefesin yetse de çağıramazsın
bu dünyada Arasatı yasarsın"
sevmek acıtır, ağlayamazsın
sevmekten caymaz pişman olmazsın
dikenlerin hesabını güllerden soramazsın..”
Teşekkürler Ayşegül Ataklı
Fotoğraf için
Sayın Bayram Ayhan’a teşekkürler
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.