yaşam her şeye rağmen güzeldi..
Gecenin ağır kabuslarından sonra yeryüzü sanki bi karabasan gibi çöküyor üzerime.nefes nefese uyanıyorum.sağıma soluma baktıktan sonra bir endişe ile tekrar örtünüyorum yatağıma..kabus görmemek için gözlerimi kapatmak istemiyorum.ama uyku bir silah gibi tehdit ediyor beni..uyuyacaksın diyor bana.gözlerimi usulca kapatıyorum bütün kabuslara ve düşlere karşı.ve bir direniş başlıyor yaşam için yaşayabilmek için...hani uykuda da olsa kendi irademe sahip olmak istiyorum..bir hareketi ve bir eylemi bütün uzuvlarım da hissetmek istiyorum..düşünebilmek gelen baskını kontrolüm altına almak istiyorum... o kadar çok şey istiyorum ki...
ama olmuyor neden tanrı buna izin vermiyor acaba..anlayamıyorum..anlayamadığım o kadar çok şey var ki...toplasam bir nehir büyüklüğünde,toplasam sayamayacağım kadar....neyse diyorum.uyuyup kendi kaderime kendimi terk ediyorum...savunmasız ve iradesiz birini her halde uykunun derinliğinde bitirecek değiller ya...gerçi tanrı istese seni her an vurur uykuya da gerek kalmaz biliyorum..lakin bu tanrının işi değil...acaba rüyayı kontrol eden başka bir güç mü var diyorum kendi kendime bazen...sonra hayır diyorum...
bu düşüncelerle tekrar gecenin bir yarısın da uyurken gözlerimi endişe sarmalında bir daha bir daha kapatıyorum...bir an önce sabah olmasını o kadar çok istiyorum ki..inanın bazen gecenin gelmemesi için dileklerde bulunuyorum...lakin dünya dönüyor ve gece yine kabus gibi düşüyor koynumuza...
sabahın şafak vakti...gökyüzünden bir kırmızılık akıyor dünya üzerine...yatağımdan çıkar çıkmaz koşuyorum pencereye sanki bin yıldır nefes almayan bir adamın ruh hali var gözlerimde..sabahın serinliği içimi okşuyor..temiz hava bütün kirli nefesi ve gecenin bütün kabuslarını içimden bir çırpıda çıkarıp çekip alıyor sanki..bir serçe kadar hafiflediğimi hissediyorum.. aslında normal bir insana dönüşürken bunun kavgasını gün bitinceye kadar bir bocalama ile veriyorum...kendi psikolojisi ile kavga eden ve yaşamak için direnen bir ruh hastasıyım sanki..neyse pencereyi kapatıp gecenin henüz kırmızı karanlığında okula gitmek için hazırlanıyorum.sokakta bir allahın kulu bile yok...bir kedi sesi bile içimde korku oluşmasına neden olabiliyor çoğu zaman..ama ruhum buna da alıştı artık..
alelacele adımlarla inerken boş koridorlardan gündüz yaşayacağım bocalama süreci de başlamış oluyor böylelikle...sokaklardan caddeye çıkıyorum...tek tük insanlar var...her gün durduğum yere gidiyorum.fötr şapkalı bir adam selam vererek yanaşıyor yanıma..daha önce bir kaç kez oturduğum biri..Diyarbakır şivesi ile konuşurken hayran kaldığım biri...doğma büyüme Diyarbakırlı olduğunu biliyorum..daha önce sohbet ederken sormuştum..tabi sadece kendisi burada doğmamış iki üç kuşaktır burada yaşıyorlar...hal hatır sorarken bir iki sözcük henüz boğazımızda düşüp yuvarlanmaya ramak kala servis yanaşıyor kıçımın dibine.görüşürüz diyorum dayı.uğurlar ola diyor evlat..
sessizce biniyorum servise..önde genellikle bayanlar oturuyor..sanki arkada bi kabus var herkes oradan kaçıyor..binmemek için minibüsün boş koridorlarını bile tercih edebilirler..neyse arkayı bana bırakmışlar...hemen çakıyorum...arkada ben varım...gece gördüğüm kabuslarla kendimi bir kabus gibi hissetmeye başlıyorum...ve sanki insanlar benden kaçıyordu tabi bu durum öyle olsa veya olmasa çok da umurumda değildi.....
neyse usulca geçip arkada oturuyorum...hava soğuk üşüyorum..cama asılı küçük perdeleri çekiyorum..uyumak istiyorum..uyuyunca yine kabus görür müyüm bilmiyorum ama araba hareket halinde iken pak uyuyabildiğimi zannetmiyorum.arada bir gözlerimi kapatsam da açılıyor.hemen yanımda bir iki kişi var...küçük harflerle sessizce kimseyi rahatsız etmeden konuşmaya çalışıyorlar..gözlerimi açınca beni görüyorlar..lakin birbirimizin suratına bile bakmıyoruz.onlar kendi dünyasında ben kendi dünyamda eriyorum..ne konuştuklarını pek merak etmiyorum..ama mahalle karıları gibi dedikodu ettiklerini tahmin ediyorum..zaten bu muhabbet oldum olası beni sarmadı..üretken olmayan bir insanın sığınacağı bir limandır dedikodu aslında...yaşamım boyunca bunu sevmedim..bundan dolayı hep okumak ve üretken olmak istedim...zaten yanımdan hiç bir zaman kitabımı ayırmıyorum..nerede olursa olsun okumaya gayret ediyorum...gün boyunca yaşadığım bu bocalamayı belkide bununla atmaya çalışıyorum..evet evet bu buna çok yardımcı oluyor...ne zaman içimin sesi ve gecenin kabusları beni sarıp sarmalasa kitabımı çıkarıp orada kuruluyorum..ve okumaya başlıyorum..
kısa bir süre geçmeden okula varıyorum..öğrenciler yanıma üşüşüyor..her taraftan günaydın sesleri kulağıma doluşuyor..sanki mini konser gibi bu çocuklar her ne kadar yaramaz olsalar bile beni rahatlatıyor.içeriye giriyorum..sıcak bir çay içimi sabahın şu soğuk saatlerinde ısıtıyor hemencik..az sonra derse giriyorum...
kendimi dersin psikolojisine verince bir anda yaşadıklarımı unutuyorum.. ve bu yüzden öğlen nasıl oluyor ve ders nasıl bitiyor anlayamıyorum..servise tekrar dönüş için binince tekrar ruh halime dönüyorum..iç dünyam da olup bitenlere bir anlam veremiyorum...bazen beni terlettiği anlar olmuyor değil..olsa da hemen devreye kitabımla yada kendi kendime kurduğum telkinlerle bunu halletmeye çalışıyorum..kısa sürelerle ruhumun rahatladığını hissetmek bile bana olağan üstü mutluluk veriyor..o an içimde dönen bütün dolapları mağlup ettiğimi düşünüyorum...bu yüzüme ve gözlerime bir serinlik katıyor.
Şehre tekrar varıyorum..canım doya doya gezmek istiyor..devinimler de beni bocalamanın içinden çıkarmak için yardımcı oluyor.şehri çok iyi biliyorum..her sokağını ve her caddesini neredeyse ezberledim geze geze.gezerken kalabalık yerlerden geçiyorum.insanları izlemek ve onların yaşam gürültüsüne dahil olmak hoşuma gidiyor..çünkü onları izlerken kendimi ve yaşadıklarımı unutuyorum..
Şehrin en işlek caddesindeyim..kıç kıça değiyor sanki..geçmek çok zor oluyor bu kalabalığın arasından.kadınlar erkeklere oranla hayli daha yoğun..dünyanın her yerinde kadın nüfusu biraz daha fazla..çünkü ölen erkek sayısı daha çok..gerçi konumuz bu değil ama cadde de bu kadar kadını bir arada görünce aklıma geliveriyor..
İvedi adımlarla yürüyorum..kime değdiğimin pek bir önemi yok..ben değerken birine arkama bile bakmıyorum..yolda yürürken bile iç dünyam ile konuştuğumu bazen geçenleri görmediğimi belki de sadece kendime odaklandığım için bunu fark etmiyorum.
ve gece düşlerini alaşağı etmek için her an bir savaşın içindeyim..kimi zaman yendiğimi düşündüğüm anda yine başlıyor..aklım gece uykusuna gidip geliyor.böyle bir cebeleşmenin içinde yorulduğumu hissediyorum..yorulduğum an ile birlikte gidip bir kahvede oturuyorum..eski bir iskemlenin üzerine bırakıyorum kıçımı..hemen yanıma garson yanaşıyor’’’abi ne içersin diyor usulca’’’sıcak bir çay getir diyorum..bir iki derken bir kaç tane çay içiyorum..arada bir gelip gidenlerin içinden tanıdık insanlar çıkıyor..bir kaç selam alıyorum..dinlenirken rahatlıyorum..hele çaydan sonra biriken toksinleri dışarıya çıkarırken nefesimde sanki bir düzelme yaşıyorum.
Az sonra karanlık çöküyor yeryüzüne...ben hala oturuyorum..serin bir karanlık..akşamın karanlığı...biraz daha sakin olur geceye göre...korkutucu değildir..seni düşlerin girdabına ve akıntısına sokmaz..biraz daha rahatlatıcı olur nedense...
saatler ilerleyince canımın sıkıldığını hissediyorum.kalkıp hesabı ödeyip çıkıyorum..akşamın loşluğunda yakamoz gibi ışık saçan şehrin en güzel kaldırımlarından geçiyorum..hemen karşı da canlı müzik yapan barlardan şarkılar yükseliyor bulunduğum yere kadar..bir iç çekiyorum.canım gidip orada eğlenmek istiyor..bir kaç bira hata biraz da şarap içip uyumadan sabahı getirmek istiyorum...biliyorum uyuyunca yine bu düşlerin akıntısına gireceğimi..
fakat oldum olası kalabalık yerlerde içmek hoşuma gitmiyor...tabi içme ile ilgili içime bir dürtü girmesin,inanın o akşam içmeden dayanamayacağımı biliyorum..gidip bir tekel bayisinden içebildiğim kadar bira alıyorum..kimsenin gitmediği karanlık bir yere çekiliyorum...
Çekildiğim yerde ruhumla baş başayım..sanki önümde ki bütün sınırlar yerle bir oluyordu.attığım her yudumda ruhumun esrikliğiyle kendimi biraz daha gevşemiş ve özgür hissediyordum..içimi darmadağın eden bütün sınırların kalktığını hissedebiliyordum..bu buna olağan üstü bir erinçlik veriyordu.
gözlerim sıcak bir tebessümle ışıldıyordu.dudaklarıma değen sözcüklerden çakıl keyif olmuş şiirler ortaya çıkıyordu.küçük harflerle mırıldanıyordum her seferinde kurduğum mısralarla.bir anda nasıl geçtiğini anlamadığım zaman gece yarısını bulmuştu.şimdi eve gitmeliydim..
karanlık sokaklardan geçerken ruhumun gece uyurken aynı düşlerin itisine gireceğini ve aynı kabuslarla sarsılacağını durmadan düşüne dururken sokaktaki bir kedinin miyavlaması ile dalgınlığımdan çıkıyordum.az sonra kapıyı açıp içeriye girecektim..herkes uyuyordu.beni bekleyen biri yoktu..sadece uyuyacağım sırada beni durmadan kollayan kabuslarımdan hariç..
Ama öylede olsa yaşamasını öğrendik.ve yaşam bütün zorluklarına ve güçlüklerine rağmen yine de yaşanılası bir arenaydı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.