- 749 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TEORİ TOPLUMSAL PRATİKTEN ÇIKAR,
TEORİ TOPLUMSAL PRATİKTEN ÇIKAR,
Her Yürüyüş Durduğun Yerden Başlar
Sovyet ve Çin deneyimleri,sosyalizmden geriye dönüşün olacağını pratikte bizlere gösterdi. Demek ki sorun salt devrim yapmak değil,devrimlerin sürdürülebilirliliğinin de karşımızda bir sorun olarak durduğudur.Ancak devrimci hareket, sosyalist ülkelerde geriye dönüşün nedenlerini kavrayamamış,sosyalizmin teorik ve pratik sorunlarına ilişkin derin bir felsefi idealizme düşmüş, önemli bir kesim sosyalist ülkelerdeki başarısızlığın sisli havalarında yolunu kaybederek,teoriyi temelinden sorgulayarak,süreci Marksizme inançsızlığa kadar vardırmıştır.Diğer önemli bir kesimi ise objektif olarak kapitalizmi savunur duruma düşmüştür.Bu durumu fırsat bilen kapitalist sistem,dünya genelinde gelişen neo-liberal sol rüzgarı arkasına alarak,devrimci Marksistlere ve devrimlere karşı stratejik bir saldırı başlatmıştır.Bu saldırılar süreç içinde bir çok ülkede devrimci Marksistlerin imhasına dönüştü.
1917 Ekim devrimiyle kazanılan o büyük mevzi,1949’da Çin ve daha bir çok ülkede ortaya çıkan kızıl devrimlerle,dünya devrim cephesi önemli bir birikime sahipti artık.Dünya genelindeki bu devrimci süreç, ara duraklamalarla gelişerek devam etmiş,Çin’de Mao Zedung önderliğinde ÇKP’nin başlattığı Büyük Proleter Kültür Devrimiyle zirve yapmış, ve 1980’lerin başından itibaren inişe geçmiştir.1980’den sonra dünya genelinde devrimci durumda genel bir geri çekilme başlamış, bu süreç;dönemsel küçük atılımlarla 2000 li yıllara kadar devam etmiştir.Devrimci durumdaki gerileme ideolojik olarak bu süreçte liberalizmi besledi, ve burjuvazi bu süreçte devrimlere karşı aktif saldırıya geçti. İkinci dünya savaşından 1970 lere kadar önemli mevziler kaybeden dünya kapitalist sistemi,Sovyet’lerde,Çin’de ve daha bir çok ülkede proletaryadan devrimci mevzileri geri almış,bu ülkelerdeki bürokrat burjuva revizyonizmini piyasaya entegre ederek, devrimlere karşı topyekûn bir saldırıya geçmiştir.
1960-80 arası dönemlerde burjuva liberal ideologlar bile açıktan kapitalizmi savunamıyorlardı,çünkü dünyada hala devrimler canlıydı ve sürecin lokomotif gücüydü. Burjuva liberal ideologlar, o dönem orta yolun limanına demir atmışlardı. Çünkü o dönem dünya devrim cephesi ayaktaydı ve halklar kurtuluş savaşı veriyorlardı. Bu sürecin arkasında Sovyet ve Çin devrimlerinin büyük birikimi vardı ve kitleler bu birikimden kök alarak ayağa kalkmışlardı. Büyük Proleter Kültür Devriminin rüzgarları,ana karamızı sarmıştı,Avrupa; kültür devriminden muazzam etkilenmiş ve 1968 bu devrimden kök alarak ortaya çıkmıştı. Bu süreçle birlikte Türkiye-Kuzey Kürdistan’da da muazzam bir uyanış başlamış ve giderek sınıf mücadelesi ve ulusal Kürt hareketi mücadelesi de hızla yükseliyordu.
1980’li yıllara kadar kapitalist sistem bunalımdaydı,seksenlerden sonra sosyalizmin bunalımına dönüştü,bu defa sosyalizm bunalımdaydı ve derin bir çözülme içine girmişti. Dünya genelinde 1900’lerin başlarında itibaren devrimci durum yükselme trendine girmiş,bu süreç ikinci dünya savaşıyla birlikte zirve yapmış,duraksama ve ilerlemelerle 1980 lere kadar devam etmiş,iki binli yıllara kadar bu geri çekilme devam etmiş,iki bin yılından itibaren tekrardan tedricen bir yükselme trendine girmiştir.
Sol, seksen sonrası yaşanan yenilgiden sonra ekonomizme sarılmış,meta para ilişkisi içine girerek,kendi asli sorunlarından uzaklaşmış,önemli bir kesim daha evvel karşısında olduğu sistemin içine girmiş,entegre olmuş,birikime yönelmiş ve kendisini inkar etmiştir. Sosyalist ülkelerde siyasi ve ekonomik süreçlerin emekçilerin denetiminden çıkması,sınıf imtiyazlı devlet mülkiyetini hakim kılmış.1980 lerden sonra solun önemli bir kesimi bu imtiyazlı alana entegre olmuştur.Kapitalist sistem bu süreçle birlikte bütün olanaklarıyla devrim ve sosyalizme karşı büyük bir hücum başlatarak dünya genelinde topyekun bir saldırıya geçmiştir.Sosyalist kalelerin içerden ve dışarıdan kapitalist sistem tarafından kuşatılması,,sosyalizmin başarısızlığı olarak gösteriliyordu ve sosyalizmin yanlış bir sistem,yanlış bir ekonomik kolektif model olduğu propagandası etkili iletişim araçlarıyla düzenli yapılıyor ve sosyalizm kitlelerin gözünden düşürülüyordu. Yoğun ideolojik saldırılar giderek kapitalist sistemin ideolojik hegemonyasını sağlıyor ve liberalizmi hakim kılıyordu.
Bu durum Türkiye’de de yarı feodal-orta-çağ kalıntısı bir rejimi daha da otoriter kılıyordu.Temeli Türk-İslamdı,çünkü bundan daha iyi bir harç,daha iyi bir çimento bulunamazdı.Zaten 1980 sonrası süreç,dünya genelinde sağ rüzgarların estiği dönemlerdi, devrimci sınıf mücadelesinin yüksek olduğu dünyanın bir çok ülkesinde bu süreçlerde peş peşe darbeler olmuştu ve yönetimlerde 30-40 yılara varan süreçlerde askeri faşist rejimler vardı.Bu rejimlerin yaptıkları anayasalarla hala bu ülkeler yönetilmektedir.Sol, bu süreçten muazzam etkilenmiş,reformizm, liberalizm ve revizyonizm adeta bu süreçte solu kuşatmıştır.
Bu süreçle birlikte Gorbaçov, dünya ve Türkiye solunun önemli bir kesmini kendisine benzetmeyi başarmıştı.TBKP,Halil Berktay,Murat Belge gibi dönemin revizyonist dönekleri,bu sürecin piç karakterleriydi. Sivil toplumculuğun yolu paralı güçlerle tamamen açılmıştı. Sistem turnikelerde bekçiydi,geçene para veriyordu. İlk saldırılar Stalin’e saldırmakla başladı,Mao ile devam etti ve süreç Lenin’ide içine alarak devam etmektedir. Bu süreçte teori toplumsal pratikten,sınıf mücadelesi pratiğinden,hayattan tamamen koparılmış ve bu saldırı dalgası hala bütün şiddetiyle devam etmektedir.
Ancak hiç kimsenin gerçekleri karatmaya gücü yetmez. Çünkü teori malzemesini gerçeğin içinden arayıp buluyor, hayaller aleminde gezinerek değil. O nedenle programlar,öngörülecek gerçeklerle,yaşamla örtüşmüyorsa,o programların hiç bir anlamı olmaz/olamaz da...Lenin’de Mao’da programlarını tarihin içindeki gerçeklerden,pratikten, sosyal yaşamdan,sınıf mücadelesinden çıkardılar.Lenin- Marks’ı, Mao- Lenin’i taklit etmedi, onlar kendi ülke gerçeklerini,yaşadıkları toplumların,yani ülkelerin,sosyo ekonomik,sosyo politik ve sosyo kültürel durumlarını analiz ederek,tarihlerini ve programlarını oluşturdular.
Sol,1960’tan sonra 1966 Büyük Proleter Kültür Devrimiyle devrimci Marksist teoriye yapılan katkıları kavrayamamış,ideolojik olarak bilimsellikten saparak,daha sonraları reel sosyalizm teraneleriyle metafiziğe saplanmıştır.Çünkü sosyalizm zaten reeldi,gerçekti,teorisi bilimseldi ve sağlamdı.Tarihin içinden çıkmıştı,pratikten,sınıf savaşımından çıkmıştı.Reel olmayan bir şeyin teorik malzemesini tarihin içinden bulmak çok zor,hatta mümkün değil,bulunsa da bir süre sonra geçerliliğini yitirir. Bilimsel olmayan kör bir bakış, 1960 ların dünyasını algılayamamış anlayamamış,ve bu konuda bilimsellikten kopmuştur.Esas kopuş buradan başlamıştır.
Sovyet ve Çin devrimleri,insanlığa büyük deneyimler sağlayarak bayraklaşan devrimlerdir.Bu devrimci sosyalist süreçler kapitalizmden sosyalizme geçişte yenilgiler almış olabilir ama;yeniden devrimci sosyalist atılımlarla dünya mutlaka sosyalizme geçecek ve oradan da sınıfsızlığa...Ancak bugünün Sovyet ve Çin devrimlerinin aynı modelleri olmak isteyen anlayışlar,hayattan yaşamdan kopmuş anlayışlardır,teoriyi hayattan,yaşamdan koparmışlardır. Teori temel gerçeklerden kök alır ve o zeminler üzerinden gelişir. Temeli Marks’tır,Sovyet ve Çin devrimleridir, buralar temel alınarak yeni teori yaratılır. Toptan inkar,gerçeğin inkarıdır. Teorik-siyasi gelişmelerin temel kaynağı sosyal pratiktir.Sosyal pratiklerin durağanlaşması,sosyal pratiğin yanlışlığından kaynaklı bir sorun değil,karşı devrimci cephenin direk saldırılarıyla ve verili dönemdeki sorunlarla( sosyal, siyasal, ekonomik) ilişkilidir.
Bu süreçlerde eldeki mevzileri savunmak hayati önemdedir.Devrimci Marksistler bütün dünyada bu yöntemi esas almalıdır.Bu tür süreçlerde karşı devrim,eldeki mevzilere saldırarak pozisyon bozar ve sorular sordurtur,devrimci cephede soru işaretleri anlayışı ve zafiyeti geliştirmeye çalışır. Sorular yeni sorular getirir ve giderek süreç iç kargaşalığa ve büyük bir güvensizliğe dönüşerek,sonrasında da devrime inançsızlığa dönüşür.Eskiyi temsil eden karşı devrimci sınıflar, bu süreçleri özellikle devrime yakın süreçlerde daha çok kullanır. Bir ülke devrimi,pata sürecini geçmiş ve iktidarı kuşatma aşamasına gelmişse ,bu süreçlerde pozisyon bozma daha çok kullanılır.
Oysaki bu tür süreçlerde devrimci kuvveti daha bir kullanmakta fayda var diye düşünüyoruz.Devrimler uyguladıkları doğru devrimci kuvvet kadar etkilidirler ve bu kuvvet sosyal pratiğin kendisidir ve devrimin muzaffer olması içindir.Devrimin askeri anlamda son şok ve öldürücü darbelerdir. Kapitalist-emperyalist sistem bu konuda 1960’lardan sonra başarılıdır,öncelikle Sovyet devrimini geri almakla bu işi başarmıştır,daha sonra Çin’de başarmıştır.Bu başarılarıyla pozisyon bozmuş,devrim ve sosyalizm konularında çok sayıda soru işaretleri yaratmış, sosyalizme ve devrimlere karşı ideolojik olarak başarılı olmuştur.
Geçmişin devrimlerini bilimsel olarak sahiplenmek,dogmatizm değildir,insanlığın geçmiş toplumsal pratiklerinden çıkardıklarıyla geleceğe yönelmesidir. Liberalizm dogmatizmi kullanarak kendisini var etmiştir. Dogmatizm eleştirisinin arkasında liberalizm vardır. Dogmatizme karşı mücadele elbette ki elden bırakılmamalı ama,liberalizme ve revizyonizme sapmadan. Dogmatizm eleştirisi doğru teorik zeminlerde yapıldığında anlamlıdır. Bilinçsizce yapılan dogmatizm eleştirisi liberalizme, maceracılık sağcılığa,terörizm ve anarşizm ekonomizme dönüşür.Hepsinin temel ve felsefi kaynağı kendiliğindenliliktir.
Teorideki tehlike yer ve mevzi değişmiş,biri diğerinin yerini almıştır. Bu durum süreç içinde kişiyi, örgütlü yapıyı,partiyi teoriden,nesnel gerçekten,kolektiften koparır ve bencilliğe yöneltir.Türkiye solu,1970 lerden sonra iradeciliğe kayarak,devrimi kendi iradesine bağlamıştır. Kitlelerin talepleri,düşünce ve duyguları dikkate alınmamıştır. Bugün ise devrimle evrim yer değiştirmiş,devrimin yerini evrim almıştır. 1980öncesi ve 1990 lara kadar kahramanlık üzerinden öncüler ve kadroların bir kısmı kahramanlaştırıldı. Çünkü devrim onların iradesinden bağımsız düşünülemez olmuştu. Öncü parti teorileri her şeyin üstündeydi. Her partili kitlelerin üstündeydi,imtiyazlıydı ve kendi iradesi dışında irade tanımazdı ve devrimi onun iradesi yapacaktı. Ancak gerçek başka bir yerde duruyordu,öncü ise gerçeği karşısına alarak gerçekle kavga ediyordu.
Bu süreç,kişi,öncü ve partileri sıradanlaştırdı ve bir çoğunu sınıf mücadelesinin dışına attı. 1980 öncesi tartışmalar damgasını vuran demokratik merkeziyetçilik değildi,demokrasinin rafa kaldırıldığı bir dönemdi ve 80 sonrası liberalizmi hakim kıldı. Parti ,gurup ve örgütler daha sıradan ideolojik ve siyasi donanımdan yoksun,toplumsal pratikten kopuk geri unsurların sığınağı olmuştu. Artık ideolojinin çok önemi yoktu,disiplin,merkeziyetçilik,örgütçülük anlayışları farklılaşmıştı. Üç kişi bir araya gelip,hemen bir hizip faaliyeti ve peşinden üç-beş kişilik bir örgüt,üç kişilik bir parti. 80 öncesi demokrasinin olmadığı merkeziyetçi anlayış,bu defa ademi merkeziyetçi anlayışa dönüşmüştü. Merkez kontrolü kaybetmiş ve yerel parti,örgüt ve gurup organları kendi başlarına tavır takınmada kendi başlarına buyruk olmuşlardı. Bu tavır, devrimci parti ve örgütler içindeki geri yanları güçlendirerek, kitleleri hiçe sayan bir küçük burjuva mülkiyetçi bencilliğe dönüşmüştür.
Yine bu süreçte kuruçeşme’de yapılan birlik toplantılar,Kürt gerçekliğini dıştalayarak yol almaya çalışıyordu. Teorinin acımasızca katledildiği dönemdir. Liberalizmin bayrağı kuruçeşme tartışmalarıyla açıkça Türkiye semalarında dalgalanıyordu. Bu bayrağın mimarı 12 Eylül’dür,bayrağa orada şekil verildi ve kuruçeşme^de de resmen göndere çekildi. Teoriyi kuruçeşme tartışmalarından çıkarma mantığı,kuruçeşme tartışmalarında iflas etmiştir, çünkü teori, sınıf mücadelesinin pratiğinin içindeydi,oradan çıkandı. Bu pratikten uzaklaşıldıkça teoriye de ulaşılmaz oldu,çünkü kuru, masa başı tartışmalarıyla teoriye ulaşılamıyordu. Çünkü,sınıf mücadelelerinden çıkarılan teorik birikimle geleceğe yönelinir, ve sınıf mücadelesine bu birikimle önderlik edilir. Pratik içinde teorik birikim gerekiyor,pratik gerçekle buluşmaktır,gerçekle temas etmektir. Teori burada kendisini doğrular,olgunlaşır ve hayat bulur.
Aydın bireyciliği ve bencilliğiyle teori üretilemez,çünkü aydın bireyciliği teoriyi kendisi için üretir,tartıştırır,kendisini gündemde tutmak için bıkmadan,yılmadan bunu yapar. Devrimci Marksistler için teori,dünyayı yığınların pratiğiyle ve oradan çıkan teorik derslerle değiştirmek isteyen bir niyet içindir. Sınıf mücadelesinden kopuk insanların, sınıf mücadelesini ilerletmek için toplumsal pratikten çıkanları teorileştirmek gibi bir sorunları zaten olamaz.
Her Yürüyüş Durduğun Yerden Başlar
1989 baharında Türkiye tarihinin o büyük işçi eylemleri önderliksiz ve örgütsüz karşılanmıştır. 12 Eylül’ün darma-dağın ettiği sol yapılar bu alanda hiç bir varlık gösteremeyerek,kitlelerin ve sınıfın hareketinin arkasına düşerek,tarihsel misyonunu oynayamamıştır. Sınıf mücadelesinde ısrar eden anlayışlar ancak,sınıf mücadelelerini temel alan pratikler üzerinden birleşirler. Bugün bütün sorun bu önderliği yaratabilmek. Önderlik,Türkiye-Kuzey Kürdistan da gelişen halkların Demokratik Devrim mücadelesini,işçi sınıfının ve emekçilerin iktidarı hedefine yönelterek,oradan çıkanları birleştirmek görevleriyle karşı karşıyadır. Bireysel ihtiyaçlarla değil,sınıfın ve emekçilerin kolektif ihtiyaçlarına çözüm aramak ve bu amaçla pratiği birleştirmek olmalıdır. Bütün sorun mücadele cephesini devrimci pratik içinde birleştirerek,karşı devrim cephesini tecrit etmek sorunudur. Lenin’de Mao’da bunu yaptılar. Liberaller,dogmatikler ve revizyonistler ise sadece kendileri için yaşadılar,yaşıyorlar. Çıkarlarını da teori olarak devrimci kitlelere pazarlamaya çalışıyorlar.
Devrimci komünist partiler,sınıf mücadelesinin mevzilerinden,sınıf savaşımından,toplumsal pratikten çıkar ve orada hayat bulurlar. Bugünün temel sorunu, doğru politika izleyen güçlü bir önderlik yaratmak gerçekliğidir.Bu gerçekliğin karşısında olanlar,loş salonların burjuva tınıları arasında, entelektüel takılmalarla,burjuva soytarılığı arasında gel-gitler yaparak devrimci olmaya çalışanlardır. Tarihsel koşullar birleşecek durumda olanların birleşmesini ivedilikle dayatıyor ve köşede kıyıda ne kadar kadro ve sempatizan varsa,onlarında bu mücadeleye katılmalarını zorunlu kılıyor. Aksini düşünenler niceliksel olsalar da ,pratik yaşam onları tarihin dışına atar.Çünkü onlar artık bu tarihe ait değildirler,onlar gerçekle kavga ediyorlar,onlar gerçeğin dayattık -larına kulak tıkayanlardır, o nedenle tarihin dışına atılacaklardır,çünkü onlar artık halka yabancılaşmışlardır,sınıfa yabancılaş -mışlardır. Devrimci sınıf mücadelesine önderlik etmek isteyenler ve bu iddiada olanlar,bu tavırlarıyla artık devrimci mücadelenin zeminlerinde değildirler,onlar doğruları ayıklayıp,ayrıştırıp doğrulardan kurtulmaya çalışıyorlar.
Sınıf mücadelesinin pratiğinden kopuk olmayan insanlar,örgütler,partiler önlerine çözebilecekleri sorunlar koyarlar.O nedenle, entelektüellerle komünistler bu konularda kesinlikle ayrışırlar.Devrimci Marksistler, Materyalistler,Mao’istler sosyal pratiğin,hayatın dayattığı,pratiğin önlerine koyduğu sorunları çözerler ve gerçekleştirebilecekleri programların siyasi,ideolojik,örgütsel ve pratik mücadelesini verirler.Hayatın içinden çıkan teori sonsuzdur,başlangıç yeri,cıkış noktası,toplumsal pratiğin önümüze koyduğu sorunların başladığı yerdir.
Bugünün temel sorunları iki noktada önümüze çıkmaktadır.
1.Sosyalizm öncesi devrimlerin sorunu,
2.Sosyalizm süreci ve sonrasındaki devrimin sorunları.
Çünkü her iki sürecin çözüm yöntemleri farklı farklıdır.Biz bugün devrimleri nasıl yapacağız ve devrimlerin sürdürülebilirliliği sorunlarıyla karşı karşıyayız,yani esas sorun devrimin nasıl yapılacağı nasıl korunacağı sorunudur.bunun için;
1,Küresel Kapitalist emperyalist,bağımlı yarı bağımlı,kapitalizmi nispeten gelişmiş geri yarı feodal ekonomik sistemler, bütün kurumlarıyla yeniden analizi edilerek,Devrimin siyasi,örgütsel ve pratik olarak söz konusu kurumlara yönelimi yeniden programlanmalıdır.
2.önderliğin ve kitlelerin kolektif karar alma sürecinin nasıl işletileceği,Örgütsel ve bireysel sorumluluklar,Çalışma tarzı olarak parti ve kitleler içinde partinin çalışma tarzı, biçim ve yöntemleri,ve geçmişin sentezlenmesi
3.demokratik Merkeziyetçilik
4.İki çizgi mücadelesi yeniden değerlendirilerek ve bütün bunların üstesinden gelebilecek Devrimci Marksist kolektif bir önderlik
5.devrimci olanakların veya olanaksızlıkların mali olarak programlanması,
6.halkla ve işçi sınıfıyla ilişkiler,
7.kardeş komünist partileriyle ilişkiler,
8-Ülke dışı faaliyet,devrimin ihtiyaçlarına göre planlanır,bu planlamanın dışındakileri mülteci revizyonistlerdir, kaçkınlardır. Devrimci mücadeleyle bu unsurların hiç bir alakası yoktur.Emeğini satmak için ülke dışına çıkanlar,emek mücadelesinin asli unsurlarıdır. İhtiyaç fazlası yurt dışına çıkan kadrolar kaçkın mültecilerdir.
9.eleştiri-öz-eleştiri,
Yukarıda sıralamaya çalıştığımız bütün bu sorunlar,pratik tarafından onaylandıkça teorileşeceklerdir.Bu konuda geçmişte devrim yapmış ülkelerin pratikleri dışında elimizde başkada bir tecrübe yoktur,tecrübe yeni devrimlerle birlikte, pratikten çıkan teori olacaktır.Dünyadaki siyasetin tamamen askerileştiği çağımızda,1900 lerin pratiğinden çıkan,daha sonra tutunamayarak yenilen pratiklerin, bu günün ihtiyaçlarına kusursuz cevap vermesinin koşuları yoktur.Geçmişin Sovyet,Çin,Arnavutluk, vs. devrimleri iki büyük dünya savaşının küllerinden çıkmışlardır. Devrimci Marksist partilerin çalışma tarzı, değişen dünyadaki güç ilişki ve çelişkilerine göre yeniden gözden geçirilmeli ve bugünün teorik ve pratik ihtiyaçlarına cevap verecek duruma getirilmelidir.Dünya devrimci hareketi,bugün devrimlerin nasıl olacağı ve nasıl sürdürüleceği şeklinde iki temel sorunla karşı karşıyadır.Süreç, Sovyet ve Çin devrimleri aşmış ve daha ileri siyasetler dayatmaktadır.
Esas sorun devrimlerin nasıl olacağı sorunudur.Hiç bir teori ve program,pratik tarafından onaylanmadan,doğrulanmadan teori değildir.Teori hayata geçme yaşam alanı bulma iddiasındadır.Teori kitleleri harekete geçirdiği ve bu hareketi gerçeğe dönüştürebildiği oranda başarılıdır.Çünkü kitleler düşüncenin doğruluğunu yaşamın içinde,pratik içindeki deneyimlerle görüp,öyle kabul ederler.Çünkü onlar,yapmak istedikleri şeyin kendi düşüncelerinin olduğuna inanırlarsa sürece katılırlar.Teori toplumların önünde duran sorunları çöze çöze yaşam alanı bulur.Teori biliminin kendi disiplini bunu ispatlamıştır.
Yaşadığımız dünyanın bir parçası olan Türkiye’de de pratik yaşamın önümüze koyduğu sorunların çözülmesinden teori gelişecektir.Toplumsal pratik teoriyi sürükler,ona devamlılık kazandırır.Türkiye-Kuzey Kürdistan devriminin nasıl ve hangi yolla olacağı sorusu hala zihinleri derinden etkilemeye devam etmektedir.Devrimciler komünistler,öncelikle bu alanda yoğunlaşma -lıdırlar.Dünya devrimine katkı ancak bu yolla olur.Yaşadığımız coğrafyanın,yaşadığımız ülkenin zeminlerinden kopuk,pratiğinden kopuk teori yapılamaz ve dünya devrimine de hiç bir katkı sunulamaz.Her hangi bir ülke devrimi kopya edilerek teori yapılamaz, teori kendi zeminlerinin toplumsal pratiğinden çıkar.Sosyalizm pratiği yaşamamış bir ülkede,o ülke devrimcilerinin,komünistle -rinin, sosyalistlerinin sosyalizme yapacakları çok fazla bir katkı yoktur.Teorik ve pratik katkı,yaşanan pratik üzerinden çıkar, tecrübeleşir,olgunlaşır ve bu pratik üzerinden hayat bulur.Her yürüyüş durduğu yerden başlar...
Sosyalist inşa yaşamamış ülke devrimcilerinin,emekçilerinin,sosyalist inşaya ilişkin söyleyecek çok şeyleri olamaz.Ancak sosyalizm öncesi devrimi gerçekleştirme mücadelesindeki pratikler üzerinden çok şeyler söyleyebilirler.Ülkemiz bu konuda zengin bir deneyime sahiptir.Demokratik Devrim mücadelesi pratiklerine ilişkin önümüzde büyük bir deneyim ve pratik durmaktadır.Bu deneyim bireylerin bireysel katkılarıyla değil,büyük bir kolektif çabayı gerektirir.İleriye atılan her adım teorinin zenginleşmesine hizmet eder ve teorik zenginliğin kaynağı toplumsal pratiğin kendisidir.Sınıf mücadelesinin pratiğinden kopuk teori yapmaya çalışanlar,şizofrenik düzeyinde teoriye bağlı hastalıklı kişiliklerdir.
Sovyet,Çin Arnavutluk deneyimlerinin aynısının,Türkiye-Kuzey Kürdistan’da da uygulanacağını,aynı pratiğin tekrarlanacağını düşünecek kadar hasta kişiliklerdir.Bu saplantıdan kurtulmanın tek ilacı toplumsal pratiktir. Kendi toplumsal pratiğimize sarılarak ancak,kendi geleceğimizi inşa edebiliriz. Hastalığın kaynağı zemin kaymasından kaynaklanmaktadır. Kendi zeminlerinden koparılmış, başka başka ülkelerin zeminleri üzerinden gazel okuyanlara yazık! Hayal kurup,hayal devşiriyorlar,insanları kendi toplumsal süreçlerinden kopararak bir nevi devrimle,kendi ülkesinin devrimiyle kavga ediyorlar.Devrimle kavga edenler,bazen öznelcilik,bazen devrimci coşku,olmadı maceracılık,daha da olmadı koca bir karamsarlık.
Çin’li adam,Çin’li insan yaşadığımız coğrafyanın insanına benzemiyor,Buda’yla Muhammed arasında hiç bir benzerlik yok,Konfüçüs’ler hiç yok,Sun-yat sen yok,Atatürk var.Teori tarihten koparılarak,tarihten soyutlanarak açıklanamaz.Teorinin maddesi tarihin içindedir ve her tarihsel sürecin kendine özgü teorik malzemesi vardır,her sürecin birikimi,başka bir sürecin başlangıcıdır,ama aynısı asla değildir. Her teorik faaliyet kendi nesnel gerçekliğine ve bu gerçekliğin pratiğine yönelir. Yaşadığımız dünyanın,yaşadığımız ülkenin toplumsal gerçeklerinden süzülerek çıkanları teorileştirenler,geleceğe dair konuşabilirler.
Bir Toplum Ancak Kendi Eylemiyle Değişebilir
1900’ ların dünyasıyla bugünün dünyası çok farklıdır. İnsanlar İnternet üzerinden çok büyük eylemler düzenleyebiliyorlar. İletişim çok değişti. Eskiden beş yüz yılda bir yapılan yenilikler,çağımızda neredeyse altı ayda bir yapılmaktadır. Ekonomiler değişiyor, kültürler değişiyor,bir bütün yaşam tarzı değişiyor,insan davranışları durmadan değişiyor,dünya büyük bir değişim içinde. Sömürü biçim ve yöntemleri değişiyor,sermaye hareketlikleri değişiyor,teknoloji ve buna bağlı olarak savaş stratejileri değişiyor.Yani her şey, her dakika her saniye değişiyor.Değişmeyen tek şey,değişime direnen dogmatik kafalar.
Dünya hızla durmaksızın değişiyor,Türkiye’de değişiyor.Artık nüfusun %78’i kentlerde yaşıyor,milli gelirin%75’i kentlerde sanayiden elde ediliyor. Köylü nüfusu her geçen gün azalıyor,işçi sınıfı sayıca durmaksızın çoğalmaktadır.1949’larda Çin’de karasaban dışında üretim aleti yoktu.Bugün bu ilkel alet artık antika oldu. Bu aleti tarlada çeken gözü öpülesi öküz,sofralarımıza et olarak sunulmaktadır. Demokratik bir toplumun, Demokratik Halk Devrimiyle zor kullanılarak inşa edilmesinin koşulları her geçen gün daha da olgunlaşmaktadır. Amaç,Çaba ve amaca ulaşmakta ki karalılık.Önümüzde ve arkamızda muazzam bir devrimci gelenek ve pratik deneyim var. M.Suphi deneyimi var, revizyonist TKP deneyimi,60-70-80 darbeleri,ara darbeler,68 çıkışları,en önemlisi de kemalizmden köklü kopuşun destansı teorik birikimi var.Yenilgiler-Yenilgiler-Yenilgiler...
1973 yenilgisi,75 K.K oportünist,revizyonist hizbin yarattığı derin tahribatlar,78’in sağ oportünizmi,teorik ve pratik önderlikteki yetersizlikler.87 sonrası küçük burjuva mülkiyetçiliğinin geri feodal dogmatik,sekter kafaların önderliği istilası. Öznelcilik, subjektivizm,dahada önemlisi dogmatizmin arkasına gizlenmiş liberalizm,sonrasında peş peşe yaşanan örgüt içi darbe ve tasfiye süreçleri,ayak oyunları,ayak oyunları deyip geçmemek gerekiyor,çünkü orada muazzam bir tecrübe ve birikim var açığa çıkmak isteyen.Önderliği kurtaracak tecrübe !!! Geleceği inşa edecek tecrübe,küllerinden kendisini yeniden yaratacak büyük bir tecrübe...
Birde halkımız var.çünkü bu pratik halkımızla içi içe yaşandı,bütün acılarıyla birlikte.Tecrübe ve teori bu acıların içindedir,orada duruyor,sabırsızlıkla hayat bulmaya çalışıyor.Özgürlüğün tadına varmak,kendi tarihinin döl yatağında.Dahada önemlisi T- Kuzey-Kürdistan gerçeği var, doğrularıyla tarihi zorluyor,yanlışlarıyla tarihi dondurmaya çalışıyor. Tarihin bir yerinde,nesnel gerçekliğin bir yerinde,kavga ettikleriyle uzlaşarak,bu büyük tarihsel süreci sonlandırmaya çalışıyor. Bu süreci kimlerin tamamlayacağı açık ortada. Uyanmış bir halkı,yeniden kış uykusuna yatıramazlar. Çünkü tarih,kendi nesnel gerçekliğinde durmaksızın akar. Demokratik Devrim mücadelesi toplamda büyük bir birikime sahiptir. Devrimler ve devrimciler,bilimin bütün alanlarına yönelerek,bilimsel olarak en üniversal olana ulaşmaya çalışırlar. Devrim büyük bir felsefedir. Marks,Engels,Lenin,Stalin,Mao bu üniversal olana ulaşmak için mücadele ettiler.
Bugünün devrimleri Sovyet ve Çin devrimlerinden daha ileri olmak zorundadırlar. Devrimler bugün daha farklı sorunlarla ve daha ileri mevzilerde,düzenden kaosa doğru akan bir süreç içinde gerçekleşeceklerdir.Sınıfsal çelişkiler 1900’ların başında daha da anlaşılırdı,bugün;işçi sınıfı bile kendi içinde çelişkiler yaşamakta,çıkarları çatışmakta ve davranışları değişmektedir. Köylülük,şehir küçük burjuvazisi,memur ve daha üstü kesimler,farklılaşarak,farklı çıkar ilişkileri içinde farklı davranışlar göstermektedirler. Bütün bu gerçekleri göremeyen önderlik,devrime önderlik yapamaz. Altan gelen yeni devrimci kuşaklar,yeni jenerasyonlar bile çok farklı örgütsel ve devrimci davranışlar gösterebilmektedirler.Yeni jenerasyonlar bizim gibi düşünmüyor,bizim gibi yaşamıyorlar.Çünkü onlar bizim yaşadığımız süreçleri 1960-70 leri yaşamadılar,kendi tarihsel süreçlerini yaşıyorlar,sürecin ruhuna ve pratiğine,teknolojisine göre konumlanıyorlar. Mesela facebook üzerinden tartışıyorlar,mesela aşklarını da bu alan üzerinden yaratıyor ve yaşıyorlar.Twitt atıyorlar mesela. Sınıflar sayıca çoğalıyor,hayatımıza yeni sınıflar ve yeni çelişmeler giriyor. Mesela köylülük ülkemizde sınıf olarak %80’den%23 kadar gerilemiştir. İnsan ilişkileri,topluluklar,ekonomik çıkar ilişkileri yeni bir kültür ortaya çıkarmıştır.
Kapitalist toplumun çok büyük, süreğen-kronik kriz yaşadığı bir gerçektir.Ancak sosyalizm de devrimci teori üretimsizliğinden dolayı derin bir bunalım yaşıyor. Kapitalizmin bunalımı,onun artık geleceği temsil edememesindendir,o artık üretici güçleri geliştirmiyor.Sosyalizmin bunalımı ve sorunu ise,geleceğe ilişkin olarak,tarihsel olarak birikmiş sosyal,siyasal,pratik, kültürel ve teorik sorunlarını aşmakta ki yetersizliğidir. Bu teorik üretimsizliğin temel kaynağı pratikten kopmaktan kaynaklanmaktadır, toplumsal pratikten kaynaklanmaktadır. Dünya devrimci hareketi,dünya komünist hareketi,etkin değil,edilgendir,teorik olarak şimdilik statiktir.
Sosyalizmin dünya genelinde yaşadığı bunalımın esas kaynaklarından biride dünya genelinde devrimci durumdaki geri çekilme ve durağanlıktır.Sosyalizmi kurmak ve onu yaşatıp geliştirmekteki yetersizliklerindendir. Teorik durağanlık,sosyal ve toplumsal pratiğe de yansıyarak,bir bütün devrimci süreci olumsuz etkilemektedir. Devrimci bunalım dönemleri tekrardan devrimci bunalımlarla aşılmaz,yeni teorik ve pratik çıkışlarla aşılır. Bir yetersizliği tekrardan başka bir yetersizlikle,bir çıkmazı başka bir çıkmazla açıklamak,hiç bir şey açıklamamaktır. Siyasetlerin,düşüncelerin bunalımlarını,karşı bunalımlarla açıklamanın hiç bir maddi zemini yoktur.Bu olsa olsa özdeşliğin totolojisi olur,temeli felsefi idealizmdir.Teori ancak ve ancak pratikten,toplumsal yaşamdan,sınıf savaşımından çıkar.Bütün bilginin kaynağı hayatın kendisidir.Toplumlar geleceklerini toplumsal pratikleri içinde ancak inşa edebilirler.
Sosyalizmin ve dünya devriminin sorunlarına mevcut,geçmişte yaşanmış pratiklerle,düşüncelerle çözüm aramak idealizmdir. Bugünün dünyasını, bugünün toplumsal ve sosyal pratiğini,geçmişin teorisiyle açıklamanın hiç bir koşulu ve değeri yoktur. Bugünün devrimci ihtiyaçları, Lenin’in Mao’nun yalnızca geçmişte savunduklarıyla açıklanamaz.O büyük teorisyenler, yaşadıkları devrimci sürecin teorisini yaptılar ve bunu da kendi yaşadıkları pratiğin zeminlerinden çıkardılar,başka zeminlerden değil.Bütün bilimsel araştırma ve geliştirmelerde,bütün yeni teorik atılımlar,toplumsal pratikten,sınıf mücadelesinden çıkar,oradan beslenir,
Bugünün dünyası,1917-1949-1960’ların dünyası değildir artık.Tarihi tersinden geriye doğru çalıştırarak,bugüne 1917 diyemezsiniz,1949-1960 diyemezsiniz.Dönüp o dönemin dünyasına bakınız neler görürsünüz.O günün dünyasında kapitalizm tekelleşmiş,emperyalizm aşamasına girmiş,peş peşe kısa 20 yıllık periyotlarla iki büyük dünya savaşı yaşamış.Batıda ve doğuda dünya halkaları ayağa kalkmış,devrim-devrim diye bağırıyorlar.17 Ekim devrimiyle Çarlık tarihin çöplüğünde,hatta şubat devrimiyle.Hitler çareyi saklandığı inde ailesiyle birlikte intihar etmekte buluyor. Musolini,Franko,Goomintag,Japonya,hepsi tarihe gömülmüş. Bu dönem Hitler,fırınlarda ekmek yapmıyor,insan yakıyor, Çin’de halk ordusu uzun yürüyüşe çıkmış,20 bin li yol koşuyor. Teori de oradan,o pratikten çıkıyor.Uzun yürüyüş, ÇKP’yi dönüştüren koca bir manifestodur. Mao, felsefe öğreniyor köylerde,üniversitelerde değil.
1980’ geldiğimizde karşımızda sosyalist dünya diye bir dünya kalmamış. Hepsini burjuva kapitalist sistem kuşatarak elimizden geri almış.Yüreği insan sesine sağırlaşmış bürokrat revizyonist burjuvazi iktidarları kuşatmış. Şimdi insanlık,geri verdiklerini nasıl geri alacağını tartışıyor. 1917 Sovyet devriminden sonra devrim, 1920-30 ve 50 lerde sorunlar yaşıyor, Stalin ölüyor ve sosyalizm bitiyor. 1970’lerde Çin sorun yaşıyordu, Mao,sosyalizmin bu çıkmazını Kültür devrimi ve ideolojik mücadeleyle aşmaya çalıştı,ama o da yetmedi. Çünkü teori pratiğin arkasına düşerek,günün ihtiyaçlarına yanıt veremiyordu. 1975’te Vietnam,Laos,Kamboçya,Nikaragua’da zaferler var ama,süreç içinde hepsi aslına rücu etmiştir. Bugün Nepal,Peru ve Filipinler’deki durum ortada. Hepsi derin teorik bunalımlar ve açmazlar yaşamakta ve bu açmazlarını pratikle aşmaya çalışmaktadırlar. O zeminlerin teorisi,oraların pratiğinden çıkacaktır. Doğru savaşanlar,bilimi arkasına alarak savaşanlar, sorunlarını aşarlar.Bir toplum ancak kendi eylemiyle değişip dönüşebilir.
Kapitalist Sistem Silahlarla Savunulamaz
Yeni dünyayı yaratacak olan kuvvet şimdilik biraz yorgun,geri çekilmiş dinleniyor ve yeniden ayağa kalkmak üzeredir. Teori pratikten çıktıkça ve pratikte hayat buldukça kitlelerde ayağa kalkar. Bugün ikinci ve üçüncü revizyonist saldırı dalgası bütün şiddetiyle devam ediyor.Yeni saldırı dalgası,Neo liberal revizyonist cepheden gelmektedir. Devrimleri kendi zeminlerinden koparan bir saldırı. Neo liberal revizyonist saldırılar,madde ile düşünce arasındaki diyalektik bağı kopararak,teoriyi gerçek zeminlerden,yani toplumsal pratikten soyutlamaya çalışıyor ve sınıf mücadelesinin bittiğini alçakça bilinçlere kazımaya çalışıyor. Bu zehir 1950 lerden sonra devrimci bedenlere azar azar zerk edildi ve bağışıklık kazandı, ve 1990 kadar pratikte iyi sonuçlar aldı burjuvazi.Şimdi yeni devrimlerle pratikte yaşamın gerçekliğini ispatlayarak,bu üçüncü saldırı dalgasını da insanlık boşa çıkarmaya çalışmaktadır.Bunu kesinlikle başaracaktır.
Nesnel gerçeklikten beslenmeyenler,devrimlerin geri çekilmesini kapitalizmin haklılığıyla açıklamaya çalışıyorlar.Oysaki tarihte toplumlar bütün durağanlıklarını yine kendi pratikleriyle aşmayı başarmışlardır,bugün de başaracaklardır. 1871 Paris Komini sonrası Avrupa kırk yıl sustu ve 1910’larda yani kırk yıl sonra,Avrupa ayağa kalktı ve devrimler,devrimci kitle hareketleri kıta Avrupa’sını sardı. Bu kırk yıllık süreçte Avrupa’da sosyal demokrasi gelişiyordu ve Lenin bütün teorisini bu akımı mahkum ederek, Sovyet ve Avrupa halklarının pratiğinden çıkardı.Stalin’de o pratikten çıkarmaya çalıştı. Mao’da yaşadığı zeminlerin pratiğinden teoriyi çıkardı.Kültür Devrimi,Sovyet pratiğinden ve Çin’in canlı pratiğinden çıkmıştır. O da yetmemiş ve insanlık şimdi bu pratik üzerinden yeni devrimler çıkarmaya çalışıyor.
Dünya devrimleri genelde yeni bir sürece,yeni bir aşamaya girmiştir.Önümüzdeki süreçte kitlelerin sergileyeceği toplumsal pratikler,yeni devrimlerin teorik malzemesini de ortaya çıkaracaktır. Bugün bu süreci yaşıyoruz. Hareketin teorisi,gerçeğin teorisi önümüzdeki pratik süreçlerle hayat bulacak ve maddi bir güce dönüşecektir. Büyük düşünürler,büyük teorisyenler,büyük dava adamları bu sürecin ürünüdürler. Bu saptamayı insanlığın toplumsal pratiğinden,geçmişinden,sosyal mücadele ve bilgi birikiminden,hayatın içindeki olgulardan çıkararak yapıyoruz.
Devrimci sınıflar var oldukça,devrimci teoride durmaksızın var olacaktır.Teori kendi bunalımlarını ve çıkmazlarını toplumsal pratik içindeki kitle hareketlerinden çıkararak aşacaktır..Devrimciler teoriyi teorik çabayla değil,emekçilerin pratiğinden çıkarırlar. Mao,felsefe öğrenmek istiyorsanız,köylere gidiniz diyor.Felsefeyi de yine kitlelerin pratiğinden ve doğayla olan ilişki ve çelişkilerden öğreniyoruz.Özet olarak hayatımızdaki ve insanlık tarihindeki bütün teorik çelişmeler,ancak ve ancak pratik araç ve yöntemlerle çözülebilir,entelektüel aydın gevezeliğiyle değil. 1970’lerden sonraki pratiklerden,durağanlıklardan,ara dönem hareketliklerden nicelik olarak biriken pratik teorik pratik birikimler, patlama noktasına gelmiştir.Türkiye -Kuzey Kürdistan devrimini büyütmek ve yeninin teorisini geliştirmek istiyorsak Kara denizin Kafkas köylerine,Ege’nin efelerine,Çukurovanın Yörüklerine-Araplarına-Alevilerine,İç Anadol’uya, Doğunun Kürt,Dadaş ve Alevilerine, Roman, Çerkez, Abaza,Süryani v.s.gitmeliyiz.Türkiye devriminin teorisi buralardan,buraların devrimci pratiğinden çıkar.Hem de bugün ki teorik birikimlerimizi kat be kat aşacak teori...
Önümüzdeki süreçte devrimci pratikle,bilimsel sosyalist düşünce ve teori,bilimsel atılım ve sosyalist devrimler şu alanlarda şekilleneceklerdir.
1.Dünyanın gelişmiş kapitalist ülkelerin sömürdüğü,sömürgeleştirdiği,bağımlı-yarı bağımlı,görece ileri ülkelerdeki devrimci atılım ve pratikler sürece damgasını vuracaktır.
2.Sosyalizm deneyimi yaşamış ve geriye dönüş açmazına girmiş toplumlarda ülkelerde, devrimci kitlelerin ve devrimcilerin, tıkanan süreci aşma ve teoriyi ileriye taşıma mücadeleleri.
Dünyamızın kriz haritası,kriz coğrafyası bu iki gerçekle bizi yüzleştirmektedir. Bu iki gerçeklik önümüzdeki süreçte yoğun toplumsal pratiklerin ve teorik yeniden atılımların genel bir haritasını bizlere vermektedir. Dünyamız genel olarak tedricen topyekun bir devrimci atılım sürecine girmiştir.Kapitalizmin krizi süreğen ve kroniktir.
Sosyalizm deneyimi yaşamış ve geriye dönmüş toplumlar,kaçınılmaz olarak yeniden ve daha üst devrimler yapmanın eşiğine gelmişlerdir.Ya revizyonist burjuvazinin piyasacı kapitalist çözümüne teslim olacaklar,ya da devrimlerle bu süreci aşacaklardır .İkinci olasılık en güçlü olanıdır.Pratik bütün gelişmeler,bu ikinci gerçeği destekliyor.Bu tür toplumlarda emekçilerin,işçi sınıfının ve tüm devrimci kitlelerin ,bürokratik burjuva revizyonist yönetimlere karşı,yeni teorik ve pratik atılımlarla ve yeni daha üst devrimlerle cevap verecekleri kaçınılmazdır. Bu,teoride yeni atılımlar ve yeni deneyimler dünya kolektifine sunacaktır.
Bürokratik revizyonist burjuvazi,dünya kapitalist sisteminden aldığı destekle sosyalizmde geriye dönüşler yaptı. Bunun koşulları vardı.Çünkü sosyalist toplumlar tıkanmıştı,kendilerini aşamıyorlardı. Bunu fırsat bilen revizyonistler,söz konusu ülkelerde kitlelerin biriken tepkilerini arkalarına alarak dönüşümleri sağladılar. Ancak henüz kimin kazanacağı belli değil. Bu tür toplumlarda ideolojik ve siyasi mücadele bütün şiddetiyle devam ediyor ve hala komünist partilerde iki çizgi mücadelesi ideolojik ve siyasi boyutuyla devam etmektedir. Bilimsel sosyalistler,komünistler bu toplumlarda,revizyonist burjuvaziyle olan mücadelelerinde,geçmiş sosyalist deneyimlerden kök alarak,teoriyi açmazdan kurtaracaklardır. Buralarda bilimsel devrimci teorinin daha ilerisinin inşa edilmesi kaçınılmazdır,bunun bütün koşulları bu tür toplumlarda vardır.
Emperyalist burjuvazisiyle revizyonist burjuvazi,ittifak halinde dünya halklarına saldırıyor,sömürüyor Revizyonist burjuvazi yenilginin faturasını Lenin’e,Stalin’e ve Mao’ya fatura ederek,hayasızca saldırıyor,sosyalizmin gerçeklerine o büyük teorisyenlerin gerçeklerine saldırarak var olmaya çalışıyor.Gerçeklerle dövüşülmez,gerçeklerle kavga edilemez.Çünkü gerçekler kavga pratiğinin ürünüdürler.Çünkü bilimsel sosyalistler ileri olanı,başka bir ileriyle aşarlar. Bugün ileri olan,yarın geri duruma düşer,hiç bir şey ve hiç bir sistem ebediyete kadar ileri değildir.
Rusya’da durum tersine dönmüştür. Bugünün Rusya’sı Lenin’in,Stalin’in Rusya’sından daha geridir. Pratik bütün çıplaklığıyla bu gerçekliği insanlığın ve Sovyet toplumunun önüne koymuştur. Lenin,Stalin döneminde Sovyet semalarında emeği temsil eden orak çekiçli kızıl bayrak dalgalanıyordu,Sovyet işçi sınıfı ve Sovyet toplumu güne enternasyonal marşıyla başlıyordu.Bugün bunların hiç biri yoktur.Bürokrat burjuvazi ,sosyalizme ait olan bütün simgeleri değiştirdi ve emekçi değerlere acımasızca saldırdı.Partilerdeki sosyalist,komünist sıfatlar atıldı,kızıl yıldız ve orak çekiçler bayraklardan çıkarıldı ve sosyalizmin bütün değerlerine bürokrat burjuvazi acımasızca saldırdı. Kapitalizme alternatif ne varsa hepsine saldırdılar. Teoride yenileşmeyi dondurdular. Sınıfsal farklılaşmaları ve sınıf çelişmeleri yeniden keskinleşerek sistem,giderek dünya kapitalist sistemine entegre oluyordu. Parasız konut,eğitim,ulaşım ve ısınma gibi temel insani ihtiyaçlar artık yoktu bürokrat burjuva piyasada.
Bu durum Doğu Avrupa ülkelerinde ciddi bir çatışmaya dönüşerek,süreç içinde bürokrat burjuva yönetimler, Batı Avrupa sermayesiyle birleşerek dünya kapitalist sistemine entegre oldular. Bütün bu gelişmeler,kapitalizme has çelişmeler, bütün çıplaklığıyla emekçilerin gözü önünde cereyan ediyordu. Şimdi Doğu Avrupa halkları yeniden devrim istiyor ve dünyanın dörtte üçü Demokratik ve Sosyalist devrimler sürecine girmiştir. Rusya ve Diğer Doğu Avrupa ülkelerinin çoğunda emekçiler,ellerinde Lenin ve Stalin portreleriyle sisteme öfkelerini haykırmaktadırlar. Buralardaki toplumsal pratik teoriyi zorluyor,ve teori toplumsal pratikle mutlaka aşılacaktır.
Sovyet’lerin dağılmasıyla milliyetçilik ve din alabildiğine gelişti ve Sovyet topraklarında ulusların kendi aralarındaki çatışmalarında on binlerce insan hayatını kaybetti ve bu çatışmalar hala devam etmektedir.Bu gerçeklik bile Marksist-Leninistlerin haklılığı için yeterli bir neden.Lenin ikinci enternasyonal döneklerine karşı mücadelede devrimci teoriye muazzam bir derinlik kazandırdı. Mao,ikinci Enternasyonal döneklerinin devamı olan Kuruşçev ve Brejnev modern revizyonist döneklere karşı mücadelede, Marksizmi Çin’lileştirerek Çin’in pratiğinden,Büyük Proleter Kültür Devrimi ve oradan da teorinin daha ileri biçimlerini yarattı.
1953’ te Stalin’in ölümünden sonra,iktidarı gasp eden Kuruşçev,Brejnev modern revizyonizmine karşı Marksizm-Leninizm ve Maoizm pratik mücadele içinde gelişiyordu. Bu süreç 1980’lere kadar sürmüştür. 1990’larda uluslararası kapitalist sistem ve revizyonizm ideolojik olarak programlarını kapitalist piyasa üzerinden birleştirdi. Sosyalizmden geriye dönüş,proletaryanın kolektivizmi yerine,kapitalist piyasacı ekonomi konuldu.Geçmişte ülkemizde Kurşçev,Brejnev,Yeltsin,Gorbaçov ve onların bürokrat burjuva sistemlerini savunan anlayışlar bile, bugün bu yapıları utangaç bir tavırla da olsa düşman görüyorlar. Bu gerçeği nereden öğrendiler? Söz konusu ülkelerin toplumsal pratiğinden ve oraların kendi zeminlerinden öğrendiler.Demek ki süreç ve toplumsal pratik, eğiterek öğretiyor.Bu arkadaşlarda pratikten öğrendiler.
-5-
Devrimci Marksistler Tarihini Düşmana Teslim Etmezler
Sovyetlerde ve Doğu Avrupa’da gelişen halka hareketleri,tutucu bürokrat burjuva yönetimleri yıktı,ama onun yerine yeniden sosyalizmi koyma bilincine sahip değildi.Uluslararası kapitalist sistemin bu alanda büyük bir baskısı vardı. Şimdi Doğu Avrupa halkları yeni bir kapitalist krizle karşı karşıyadırlar ve geleceklerini mutlaka sosyalizmde,kolektif mülkiyette arayacaklardır. Emperyalizme karşı mücadele,yeni tipten revizyonist Brejnev ve Gorbaçov reformculuğuyla birleşiyor. Doğu Avrupa halkları,bu konuda daha ileri olup,önümüzdeki süreçte kapitalist sistemin bütün yıkıcı faaliyetlerine karşı ayağa kalkacaklardır. Devrimci Marksizm,modern revizyonizme karşı mücadelede,pratik içinde kendisini aşarak başarıya ulaşacaktır. Bu konuda önemli bir deneyim ve tarihsel tecrübe mevcut. Sovyet ve Çin emekçileri ve proletaryası bu konuda engin deneyim ve tecrübeye sahiptir .
Bu ve benzeri ülkelerde sosyalizm,ulusal değerlerin bir parçası olarak maddi bir güç haline gelmiş,ve o halkların kültürüne dönüşmüştür.Geriye dönüşler sosyalist kültürü ortadan kaldırmaz,onu yeni atılımlarla,yeni devrimlerle daha da derinleştirir. Geçmişte geriye dönüş yaşamış ülkelerde,önümüzdeki süreçte teoride olağanüstü bir atılım olacağını bugünden görmek mümkün ve bu dinamizm bu ülkelerde var.Özellikle Sovyet ve Çin emekçileri ve proletaryası derin bir krizden geçti ve hala da geçiyor.Yeni devrimci atılımın ve teorik yeniden atılımın bütün unsurları bu krizin içindedir,orada gelişiyor,krizin rahminde.Teorinin açmazlarını insanlık tarihinde,insanların,emekçilerin pratik içindeki çabası aşacaktır.İnsanlığın işçi sınıfı önderliğinde,devrimlerle geleceğini yaratmak dışında bir seçeneği kalmamıştır.
Teoriyi tekrar teoriyle aşmaya çalışan dogmatik anlayış iflas etmiştir. Marks’ı-Lenin’i Mao’yu tekrar etmekle,yani teoriyi teoriyle aşmak idealizminden kurtulamayanlar,felsefi idealizmin bataklığında,nesnel dünyadan kopuk,nesnel dünyanın üstünde,dışında cennet aramaya daha çok devam ederler.Kafaları bir komplo makinasına döner bu tür unsurların,yada örgütsel yapıların.Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimci hareketi pratiğinde bunun yığınlarca örneğine rastlamaktayız.Bu acı gerçekler Türkiye ve dünya devrimci kamuoyuna doğru bir şekilde,bir tecrübe olarak aktarılmadıkça, bu berbat,karşı devrimci süreci aşmanın koşulları yoktur.Ceza evlerinde ve dışarıda bu süreci başlatan komplocu zihniyet objektif olarak örgütsel tasfiye ve oradan da devrimci süreci ileriye taşımak isteyen dinamikleri tasfiye etmiştir.Savaşan dinamikleri...
Sınıfın öncüsü konumunda olanlar, devrim öncesi azınlıkta olan ve çoğunluk üzerinde faşist bir baskı aracı olan devlet tarafından baskı altında tutuldukları için,çoğunluğun temsilcisi pozisyonundadırlar.Çoğunluğu karşı devrim karşısında temsil eden emekçi sınıfın öncüsü, devrim sonrası,bu defa kendisi çoğunluk karşısında azınlık duruma düşer ve bu azınlığın, bir komplo makinasına dönüşme ihtimali her zaman vardır. Çünkü komünist partisi dediğimiz aygıt,devrim sonrası artık sınıfın içinde bir azınlıktır.Bu azınlık, sınıf ve emekçi hareketi içinde erimedikçe,her an kendisini olumsuz anlamda inkar edecek tehlikeler taşıyabilir.Zaten devrimci bütün felaketlerde bu aygıt içinde yaşanmaktadır.Parti, devrim sonrası bütün kötülüklerin kuluçkasıdır,oradan kötülük kendisini üretir.Komünist partiler homojen değil,heterojendirler.Bu tür partilerde zafer, çoğu zaman silahsız iradeyle bile kazanılır
Teoriyi savaşanlar üretir,pratiğin içinden çıkararak üretir.Pratik yaşamın kendisinden çıkanları,kendi gerçek zeminlerinde üretirler.Parlamento batı kapitalizminin siyasal çözümüdür ve kapitalist topluma aittir ve,kitlelere karşı kurulmuş bir aldatma tuzağıdır.Soysuz,ahlaksız ve düzenbaz bir sistemdir.Kapitalist toplumun kusmuğudur .İşçi sınıfının çözümü devrimdedir,yöntemi de devrimcidir.Sosyalizm açmazlarını devrimci yöntemlerle pratik içinde aşacaktır.İşçi sınıfının ve dünya emekçilerinin bilincini hiç bir güç,çürümüş asalak kapitalist sistemin içine hapsedemez.Kitlelerin değiştirme kuvvetini,artık ulusal çitler-ulusal sınırlar içine hapsetmenin koşulları kalmamıştır ve devrimin çelişmeleri uluslararasılaşmıştır.Devrimci enternasyonalizm buna çok iyi bir örnektir.Yakın gelecekte büyük bir devrimci enternasyonalizm oluşacaktır.Dünya buna mecburidir,Enternasyonalizmle kurtulacak insanlık!!!
Boşuna heveslenmesinler burjuva baylar.İnsanlığın,emekçilerin ayaklandığı bir dünyada,burjuvazi tarihin çöplüğünde yer beğenecektir.Emekçiler mücadele alanlarında,burjuvazi ise,paralı kolluk kuvvetleriyle ve onların karşı devrimci terörüyle alanları kontrol altında tutmak çabasındadır.Sömürge,yarı sömürge halkalarının ezici çoğunluğu alanlarda.Avrupa işçi sınıfı ve genç kuşaklar,emekçiler alanlarda.Burjuvazi kaç adam kaldı? 2,5 eşkıya bozuntusu zorba,dünyadaki emeği hırsızlayan,hırsız bozuntuları.
Dünyanın çelişmeleri uluslararasılaşmıştır ve bu çelişmeler bugün daha da derinleşerek,yeniyi yaratmak üzeredir.İnsanlık büyük bir değişimin eşiğine gelmiştir ve bu değişimin sancılarını çekiyor.Bugünün dünyasının çelişmeler,Lenin ve Mao dünyasının ve döneminin çelişmelerinden daha da derindir. Tanrısı devlet olanlar,kendilerini mezara gömmeden evvel,en lüks şampuanlarla ve en lüks losyonlarla yıkanıp süslenerek kendilerini son bir kez kutsuyorlar.Onlar ne kadar da kutsasalar kendilerini, ne kadar da yumuşatsalar lüks şampuanlarla üstüne kan sıçramış pis bedenlerini, yine de onların yüzleri acayip ve buz gibidir.Kendilerini şiddet ve silahla koruyanlar,şiddet ve silahla yıkılacaklardır.Mao’nun deyişiyle’emperyalizm kağıttan kaplandır’.Lenin Emperyalizmi ’çamur ayaklı dev’olarak tarif eder.Emperyalizm kardan dev adamdır...Güneşi zapt edenler,kardan dev adamı zapt edecekleri güneşin sıcaklığında eritip yok edeceklerdir.
Emperyalizm,dünya halkalarıyla kavga ediyor,dünya halklarıyla savaşıyor.Sömürdüklerinin çok az bir kısmını kendi ülkelerindeki emekçilere vererek susturmaya çalışıyor.Sömürü alanları daraldıkça sömürülen, ezilen,baskı altında tutulan halklar ve uluslar,bağımsızlıklarını ilan ettikçe,kapitalist emperyalist sistem de kendi içinde derin krizler yaşayacaktır.Emperyalizm bu sürece girmiştir.Bu değişimin temel dinamikleri devrimin fırtına merkezleridir.Bu merkezlerde kapitalist sisteme özgü sınıfsal farklılıklar,bölünmeler ve sınıf çelişmeleri dahada derinleşerek devam ediyor.Bu değişim,toplumları değiştirecek dinamikleri ortaya çıkarıyor.
Türkiye-Kuzey Kürdistan’da Demokratik Devrim mücadelesi ve Ulusal Hareketin geldiği nokta,siyasi mücadeleyi ekonomik mücadelenin önüne çıkarmıştır ve siyasi mücadele öne geçmiştir.Dünyanın bütün bağımlı,kapitalizmi nispeten gelişmiş ülkelerinde devrimci pratikler gelişiyor.Asya,Afrika Latin Amerika’da devrimci pratik atılımlarda gözle görülür gelişmeler yaşanıyor.Nepal,Peru,Filipinler,Hindistan,Brezilya,Sansalvador,Paraguay,Bolivya,Guatemala,Küba,Nikaragua,Kambuçya, Tunus, Cezayir, Libya,Mısır,Filistin,Yunanistan, Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimci ve ulusal dinamikleri aracılığıyla yürütülen halk gerilla savaşları,büyüyerek devam ediyor.
Teorinin yeni atılımları bu pratikler içinden çıkacaktır.Teorinin malzemesi bu mevzilerde yoğruluyor,çünkü buralarda değiştirme iradesi vardır ve irade varsa teorik yenilenmede vardır.Kapitalizmin insanlığa sunacağı hiç bir şey kalmamıştır.Kapitalizm artık insanlığın geleceğini temsil etmiyor ve sorunları çözme yeteneğini kaybetmiştir.Doğayı yok ederek insanı doğadan kopardı,insanı insandan kopararak çatıştırdı. Kirli savaşlarla ayakta kalmaya çalışan bir sistem, ve en yıkıcı,en tahripkar dönemini yaşıyor, çünkü can çekişiyor.Son hamleleri,can havliyle saldırıyor,ölen bir insanın geridekilere bırakacağı son vasiyet gibi.Bütün bu yıkımlar,insanlığın büyük toplumsal kolektif projeleriyle,devrimlerle aşılacaktır.İnsanlığın yeniden daha ileri devrimlere ihtiyacı var.İndirgemeci değil,eskiyi aşan,açmazlarını aşan yeni bir partiye,yeni bir sosyalizme ,sistemden köklü kopuşlarla,sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya...
Erdoğan Ateşin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.