Çiçek demeti
Çiçek deyip te geçme dedi yanında yürüyen eltisine bakarak, bir demet çiçek her kapıyı
açar.
Eltisi başörtüsünü düzeltirken gülerek cevap verdi:
" Valla, biz çiçekten anlamayız.Bizim bahçede çiçekten bol bir şey yok. Her taraf çiçek.
Erik ağaçları, kirazlar, vişneler, armutlar, elmalar. Biz onları çiçek olarak görmeyiz; bizim
gözümüzde onlar meyvedir sadece."
Saçları yapılı, gözleri, dudakları boyalı diğer elti, sağ tarafındaki dişsiz oyuk, görüntüsünü
bozmasın diye gülerken elini ağzına götürdü. Çantalı eliyle eltisinin sırtına dokundu:
" A a! Aşkolsun Halime, söylediğin şeye bak. Ben ne diyorum, sen ne diyorsun. Şekerim
nasıl anlatayım sana. Hani gelinlerin eline verilen demet çiçekler var ya, ondan diyorum
diyorum işte."
" Sen benin didiğimi anlamıyon herhalde. Afedersin, o kadar da sığır değiliz yani. Dimek
istiyom ki, bize çiçek yerine bir sepet meyve getirseler, daha hoşnut oluruz.Bizim oralarda
her yer çiçek. Papatya mı istersin, sarı kır çiçekleri mi, beyaz, kırmızı güller mi? Hele de
kuşburnu çiçekleri baharda açtılar mı koparıp alacağınız gelir ama dikenleri fırsat vermez
alasınız. Bir çiçek koparayım dirken, elden ayaktan olursunuz. Biz en çok neyi severiz
biliyon mu çalı çiçeklerini. Yani yabani iğde çiçekleri. Öyle güzel kokar ki Çubuk çayı ve
çevresi iğde kokusundan geçilmez.O zaman kocaman bir demet yapar, büyükçe bir bardak
içine su koyarak masaya veya uygun bir yere koyarız. Valla ev bayram ider."
Küçük elti sessiz yürüyen ablasına dönerek:
" Değil mi aba?"
Ablası gülümseyerek:
" Bana sorma kızım.Şu an iğde çiçeklerini düşünecek halde değilim. Beni düşündüren şey
doktora alacağımız çiçeğin parası. Acaba ne kadar tutarki? Paramız yeter mi?"
Kardeşi:
" Yiter, niye yitmesin. Bi demet çiçek atınan deve değil ya.."
" Orası öyle ama. unutma kırdan bayırdan toplamıyoz. Elalem o çiçekleri seralarda bin bir
emekle yetiştiriyo."
Büyük elti sabırsızlıkla Halime’nin ablasına döndü. Çiçek almaya paraları yetmezse doktora
mahçup olurum diye düşünüyordu.
" Kaç liran var Salime?"
Salime kol çantasından cüzdanını çıkardı, kardeşinin eltisine uzattı.
" Alın, kendiniz bakın. Hepsi bu kadar.
Büyük elti paraları saydı.
Devam edecek.
YORUMLAR
Gülümseten bir çalışma.
Ne kadar bizden, ne kadar cana yakın.
Ne yazsak?
gerçekten çok güzeldi...
Genç bir mühendis iken,
Ankara Ayaş'a yolum düştü.
Bir yıl kadar çalıştım Ayaş-Beypazarı arasında.
İğde ağaçları ile tanışmam ilk orada başlar.
Karadeniz'de, iğdeyi sadece satış tezgahlarında görebiliriniz.
Pahalıcadır ha... Bir de çok sevilir...
Yılbaşı gecelerinin, değişmez çerezlerindendir oralarda...
İğdeyi ağaçta görünce çok ilgimi çekmişti...
ne çok veriyor ağaçlar... Pek taliplisi de yok hani...
Bol bol yiyordum...
Bir de o koku var...
Dayanılmaz güzellikte...
O, küçücük yapraklı ağaçtan, bu kadar güzel koku nasıl yayılırdı şaşardım...
Yıllar sonra, yine Ankara'da çalışmak kısmet oldu.
Kaldığımız sitenin bahçesinde de vardı iğde ağacı.
Olmadığı yer yok ki zaten Ankara'da...
Orada da kimse yemiyordu, tüm ağacı biz kurutuyorduk ailece...
Neyse...
Yine kaçırdık dozunu yazının...
Eltilerin muhabbetinin devamını bekliyoruz efendim...