22
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1417
Okunma
Çirkin II.
( Kezî, ilk defa kasabalıyla karşılaşıp, yüzünü dönerek konuşmaktadır.)
-Bırakın ninemi.
Gömerken canını acıtabilirsiniz. Toprak ve ellerim, şimdi ikimiz onu okşaya okşaya gömeriz. Gidin buradan. Beni ninemle yalnız bırakın.
-Aman Ya Rabbim, kim bu çirkin şey? Kaçın kaçın...
-Yaşlı teyzenin çok güzel olduğunu söylediği kız, sakın bu olmasın? Güzelliğini herkesten sakladığı kız... Ölmüş büyüklerimizin ruhu adına, ya bu çirkinlik bulaşıcıysa!.. Kaçın kaçın.
-İtmeyin, gidiyoruz işte.
-Doğru ya, kaçın benden. Çok uzaklara kaçın.
Hey fırıncıya benzeyen adam. Sana söylüyorum sakın bana un verme. Yoksa fırınına bir
daha kimse uğramaz. Baksana şimdiden yüzüne bakıyor kasabalılar, karar senin.
Ya sen tombul amca, sende yakacak verme. İstemem. Orman çalı çırpı dolu.
Kimseye ihtiyacım yok benim. Nineme dua da etmeyin giderken. Sizin dualarınız, zavallı nineme beddua olacaktır.
Gidin buradan, eğer sizin bir küçük nafakanız geçerse boğazımdan, o nafaka öyle bir şerbet olsun ki bana, üç başlı yılanın zehri olup geçip gitsin nefsi-simden, ne ben anlayabileyim, ne siz, ne de yılan.
Ama bir gün: Olur da bir gün, benim çirkin yüzüme ihtiyaç duyarsanız...
Yine kaçın.
Bu defa daha da gerilere doğru kaçın. Haydi gidin, bırakın ninemi gidin. Sakın ha, elleriniz değmesin yüzüme, ne de ninemin ölüsüne.
-Kaçalım kaçalım, ben bu kızdan korkuyorum eşim gidelim. Sen onun gibi çirkin olsaydın, bir gün bile yanında durmazdım sevgili eşim. Zaten senin bu güzelliğin yok mu, şu dillere destan güzelliğin, dur seni kucaklayayım da koşarken yorulma.
Derken sessizlik...
Öyle bir sessizlik ki, sadece havada uçuşan kelebeklerin kanat sesleri.
Bir kambur toprak ve Kezî. Akşam olmak üzere.
-Gittiler nine... Şimdi sen ve ben, bir de şu rengârenk kelebekler beraberiz. Sahi ninem, sen gittin gideli bu kelebekler benim peşimdeler. Üstelik onlar o kadar güzel ve ben bu kadar çirkinken ninem neden peşimdeler ki?
Hatta sanki o kadar insanı benimle beraber kovalar gibiydiler... Üzüldüğüm tek şey, sensizlik. İnan ne güzelliğin peşindeyim, ne de güzel masallarının.
Gidiyorum, senden bir avuç toprak alıp çiçek ekeceğim evimizin rüzgârlarına. Her gün mutlaka geleceğim. Bütün kelebekler bize bekçi olsun. Hoşça kal ninem.
Kezî, giderken ninenin toprağından bir avuç toprak alır. Mendilinin içine koyar.
Mendili katlayıp kapatırken, günü dolan bir kelebek son nefesini bu toprağın içinde vermek ister gibi içine konar. Kanatlarını kapatır. Kezî şaşkınlık içinde bakar. Kelebeği mendilinden itip, toprağı cebine koymayı düşünmektedir ki, o an düşüncesi değişir. Her canlı kendi toprağını kendi seçer; diye aklından geçirir. Bu kelebek, bunca yolu boşuna mı uçmuştur!...
Kelebekle beraber mendili kapatıp cebine koyar... Hoşça kal nine.
Çirkin Kezî kasabaya döner.
Adımları kasabaya yaklaştıkça, kulağına inilti sesleri gelmektedir...
Kezî seslerin sebebini merak etmeye başlar.
öyküsatıcısı/Davidoff Ekim 2013
(devam edecek)