- 540 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ŞEHİR IŞIKLARI-8
Bütün gücünü kullanarak, kovuktan çıktı. Koşarak annesinin yanına ulaştı. O sahneleri izlerken, çişini yapmış olmalıydı. Katiller işlerini bitirmiş ve tozu dumana katarak gitmişlerdi. Annesine sarıldı sıkıca. Gözleri yarı aralıktı. Kılıcın girdiği yerden kanlar olanca hızıyla akmaktaydı hâlâ.
Annesi kımıldamıştı. Sevinçle yüzüne baktı.
- Kızım kaç buradan. Savaşın, kanın olmadığı bir dünyaya…
- Anne! Anneciğim beni bırakma.
- Kaç ama bugün olanları asla unutma. Kimliğini asla unutma!
Annesinin son sözleri olmuştu. Acı içinde inleyerek ruhunu teslim etti. Yalnızdı, korkuyordu. Uzun süre annesinin üzerinde yattı. Ne istemişlerdi annesinden, ailesinden. Anlamıyordu. Yüreği kin ve nefretle annesinin vücudundan ayrıldı ve bilinçsizce yürümeye başladı. Yaşadıkları onu büyütmüştü sanki. Ayakları ona ait değildi . Koskoca dünyanın içinde, sadece kendi yaşıyordu. Diğer kadınların ve çocukların gizlendiği yere doğru yürümeye başladı. Sığınağa girdiğinde, içeride ölüm sessizliği hâkimdi. Çocuklar, annelerine kenetlenmişler, ondan tarafa korkuyla bakıyorlardı. İçeri girdi ve girer girmez bayıldı.
Gözlerini açtığında, komşuları, arkadaşları başındaydı. Yorgun, umutsuzdu bakışları. Başka bir dünya var mıydı? Kapıda beliren karartıyla herkesin bakışları o tarafa kaydı. Sona mı gelmişlerdi?
****
Sıçrayarak uyandı uykudan. Akıl oyunları devam ediyor olmalıydı. Zaman içinde bir yolculuğa çıkmıştı adeta. Konu yine aynıydı. Savaş…
Kendine gelmeye çalıştı biraz. O sırada yanına Fatima geldi. Yalnızlığının ilacıydı Fatima. Merakla Ayşe’ nin yüzüne baktı.
- İyi misin Ayşe?
- İyi sayılmam Fatima. Köyü bir düş gördüm. Ruhum ve bedenim için uyumak istedim. Daha fazla yordu beni.
- Anlatmak ister misin?
- Yok. Anlatmasam daha iyi olacak.
- Peki Ayşe
Onlar konuşurken, kapı açıldı. İçeriye asker girdi ve onlardan tarafa yöneldi. Ayşe’ nin yanına geldiğinde, kalkmasını işaret etti. Ayşe, ayağa kalktı ve askerle birlikte çıktı kapıdan. Fatima, endişeyle arkalarından baktı.
Yine, o odadaydı. Gösterilen koltuğa oturdu ve merakla beklemeye başladı. Bir süre sonra tercüman kadın girdi içeri. Yüzünde dostane bir bakış vardı. Karşısına oturdu.
- Merhaba
- Merhaba
- Nasılsınız? O günden sonra konuştuklarınızı çok düşündüm.
- Nasıl olabilirim ki ! Çaresizim.
- Anlıyorum. Dediğim gibi nasıl bir çözüm bulabilirim diye çok düşündüm. Sonra bir arkadaşımla konuştum. Kendisi Türk Büyükelçiliğinde görevli. Onunla çok sık görüşemem. Kendisi, adınızı ve kimlik bilgilerinizi öğrenmemi istedi. Ona göre bir araştırma yapacak. Sonra da bir formül bulmaya çalışacağız. İsminizi hatırlayabiliyor musunuz?
- Evet, en azından o kadarını hatırlıyorum. Ahmet Kırmaz’ dı ismim. İstanbul’ da yaşıyordum. Psikologdum.
- Yalnız Ahmet Bey… Pardon Ahmet Bey dedim. Her neyse, biz elimizden geleni yapacağız fakat yine de çok fazla kendinizi şartlandırmayın. Aksi durumda, hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz.
- Tabii ki her şeye hazırlıklı olacağım. Ama çok mutlu ettiniz beni. Boşuna dememişler “ Türk’ ün Türk’ ten başka dostu yoktur “ diye. Sizden gelecek haberi sabırla bekleyeceğim.
- Umarım başarabiliriz. Umudunuzu yitirmeyin. Buradaki yaşama alışmaya çalışın.
- Tamam. Özür dilerim isminizi bilmiyorum.
- Esin…
- İsminiz de sizin gibi çok güzel.
- Teşekkür ederim. Görüşmek üzere. Hoşça kalın.
Ceylan gibi sekerek, kapıdan çıkıp gittiğinde, arkasından baktı uzun süre. Kocası olacak o Amerikalı adam, çok şanslı olduğunun farkında mıydı acaba ?
DEVAM EDECEK