- 2316 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
BİR ÖĞRETMEN HİKAYESİ
OYUN
ATAMASI GEÇ YAPILMIŞ ÖĞRETMENİN HABERİ
DEKOR:
MASA, SANDALYE, FOTOĞRAF MAKİNESİ, ÇANTA, GAZETE, KİTAP, DAKTİLO, KANEPE, SİLAH
OYUNCULAR:
GAZETECİ
GAZETECİ 2
MÜDÜR
KENAN ÖĞRETMEN(DELİ)
HATİCE ÖĞRETMEN
ALİ
ÇAYCI
CAFER
TOLGA
SENARYO:
ATEŞ
I. PERDE
I. SAHNE
(Sahnede kadın gazeteci daktilo başında bir şeyler yazmakta. İçeri 2. Gazeteci elinde birkaç gazeteyle sahneye girer)
GAZETECİ 2: kolay gelsin. Nasılsın bakalım?
GAZETECİ: Teşekkür ederim. Sen nasılsın.
GAZETECİ2: iyi işte. Koşturmaca devam ediyor. ( biraz bekler) bu arada alıştın mı buraya.
GAZETECİ: şimdilik sorun yok. Yani alıştım galiba...( daktiloyu işaret eder ve tebessüm ederek) Birde şu yazıyı tamamlasam daha iyi olacağım.
GAZETECİ2: yazının konusu ne?
GAZETECİ: “Tekel işçilerin grevi” başlıklı yazı dizime devam ediyorum.
GAZETECİ 2: ha şu yazı.(alaycı bir gülümsemeyle) Galiba kendini kovdurmak istiyorsun.
GAZETECİ: ne ilgisi var
GAZETECİ 2: Patron bu tarz yazıları sevmez. Ve benden duymuş olma böyle devam edersen ikramiyenin yanması bir yana işten de kovulursun.
GAZETECİ: anlamıyorum. Neden sevmesin ki bu tarz yazıları
GAZETECİ 2: dünyadan haberin yok galiba. 100 e aşkın gazeteci tutuklu ve onlarca gazeteye dava açıldı. Suçları da yazdıkları yazılar. Yani anlayacağın cesur gazetecilik yapacağım diye işindin olursun. Tabi sen yenisin zamanla öğrenirsin
GAZETECİ: peki bay çokbilmiş, sen ne yazdın söyler misin?
GAZETECİ 2: etliye sütlüye karışmayan şeyler işte
GAZETECİ: etliye sütlüye karışmamak mı? Bu nasıl bir tabir…
Biz gazeteciyiz. Halk bizle aydınlanıyor. Yalan yanlış haber yapmak veya çarpıtmak veya görmezden gelmek doğruları olacak iş değil. Hem gazetecilik mesleğine de ihanettir.
GAZETECİ 2: aman çok duygulandım. Bu ülkede okuma oranını bilmiyorsun sanki. Ve şundan emin ol senin dediğin gibi haber peşinde olan gazeteci çok az. O nedenle benden sana tavsiye bunları bırak ki ekmeğinden olmayasın. Hele yeni başlamışken
GAZETECİ: işte bu mantık olduğundan dolayı halk gerçekleri öğrenmiyor. Boyalı medya ile halkı uyutmak doğru değil.
GAZETECİ 2: sen bilirsin.(biraz bekeler yazıya bakar) neyse ben kaçar. Birazdan patron gelir. Haydi, kolay gelsin sana.
GAZETECİ: öyle olsun. Sana da kolay gelsin.
(2. gazeteci sahneden çıkar. Gazeteci önünde ki daktiloyla yazısına devam eder. Bir müddet sonra müdür elinde birkaç gazete ile sahneye girer.
Müdür elindeki gazetelere bakarak oflar. Masada oturan gazeteci kadına yaklaşarak)
MÜDÜR: Olmuyor. Böyle olmuyor
GAZETECİ: Patron, ne oldu?
MÜDÜR: Gazetemizin tirajı çok kötü. Böyle giderse ikramiyeyi unutun.
GAZETECİ: Patron biz elimizden geleni yapıyoruz.
MÜDÜR:( Ses tonunu biraz yükselterek) yetmiyor demek
Gazete nasıl ayakta kalır. Hem bana cevap verme. Gazeteye haber lazım... Şimdi sana bir görev:
Burada pineklemeyi bırak ve hemen akşama güzel bir haber getir.
GAZETECİ: ama patron yazı dizimin devamını yazıyordum.
MÜDÜR: bırak artık şu işçileri. Artık bu konuda yazmanı istemiyorum. Uzatma artık. Akşama haberi masamda istiyorum.
GAZETECİ: tamam patron... Elimden geleni yaparım.
MÜDÜR: kızım uzatma. Hadi git güzel bir haber getir gel.
(müzik ve ışıklar söner)…………………………………………
II. SAHNE
(Sahnenin Köşesin de Ali oturmaktadır. Ali önündeki bir gazeteye bakmaktadır. Sahneye çaycı türkü okuyarak girer. )
ÇAYCI: ( türkü)
Murat ‘gilin damından atlayamadım
Murat ‘gilin damından atlayamadım
Döküldü liralarım toplayamadım
Döküldü liralarım toplayamadım
(aliye bakar): vay ali hocam nasılsınız.
ALİ: sağ ol. Sen nasılsın
ÇAYCI: ne olsun hocam her zaman ki gibi yokluk içerisinde boka bulanıyoruz.
ALİ: yine ne oldu.
ÇAYCI: daha ne olsun hocam. İşler kesat.
ALİ: (tebessüm ederek) tabi kesat olur. İki saat oldu buradayım bir çay vermedin.
ÇAYCI: hemen hocam… Çayın hemen geliyor.
ALİ: hadi bakalım.
(Çaycı türküsünü söylene söylene sahneden çıkar. Ali de önünde ki gazeteye bakar.)
(sahneye gazeteci kız girer)
GAZETECİ: ( oflayarak) şimdi akşama bir haber nasıl yetiştireceğim. Eli boş dönersem kesin işimden olacağım. Allah’ım sen yardım et bana.
(O anda sahneye Kenan öğretmen girer. Ve seyirciye doğru şöyle der.)
DELİ KENAN: oğlum yapma!
ALİ: Kenan hocam ne oldu?
DELİ KENAN: bak yaramazlık yapıyor. Görmüyor musun?
( Ali gülerek başına sallar. Kenan devam eder)
ALİ: Kenan hocam kim yaramazlık yapıyor?
KENAN ÖĞRETMEN: Görmüyor musun? Öğrenciler işte. Başka kim olacak.
(Ali tebessüm ederek başını sallar ve Kenan devam eder)
DELİ KENAN: oğlum kaç defa söyleyeceğim sana yaramazlık yapma diye. Gel buraya.(biraz bekler) oğlum arkadaşlarınla iyi geçin. Yaramazlık yapma. Tamam mı? Sen akıllı bir çocuksun. (der ve sahneden deli hareketlerle çıkar)
GAZETECİ: ( Ali ye bakar ve gülerek) Deli mi bu adam?
ALİ: evet, siz bu mahalleden değilsiniz galiba.
GAZETECİ: evet bu mahalleden değilim. Gazeteciyim. Ve acil bir haber bulmam gerekiyor. Yoksa işimden olacağım.
ALİ: buyurun gelin oturun.
GAZETECİ: teşekkür ederim. Ama dedim ya acil bir haber bulmam gerekiyor.
ALİ: hele buyurun oturun. Bir çayımızı için.
GAZETECİ: peki, teşekkür ederim.
ALİ: (Sesini yükselterek): oğlum çaylar iki oldu.
ÇAYCI: tamam hocam…
ALİ: Demek gazetecisiniz.
GAZETECİ: evet gazeteciyim. Sizin mesleğiniz nedir?
ALİ: bende öğretmenim.
GAZETECİ: Ne güzel
ALİ: aslında o kadar da güzel sayılmaz.
GAZETECİ: Nasıl yani?
ALİ: bu ülke çok değişti. Öğretmenlerin itibarı pek kalmadı. Bunda sizde suçlusunuz.
GAZETECİ: anlamadım. Biz mi suçluyuz?
ALİ: yani sizde pek masum sayılmazsınız. Medyada o kadar basit haberlere yer veriliyor. Ancak öğretmenlerin sorunlarına hele ki ataması yapılmayan öğretmenlerin sorunlarına pek değinilmez. Oysa sizler medya mensupları olarak bu cennet vatanın güzel insanlarının sorunlarına değinmeniz gerekir. Ve tabi bu milleti aydınlatmanız gerekir.
GAZETECİ: haklısınız bu konuda. Ama bunun öğretmenlerin itibarı ile ne ilgisi var. Onu anlamadım.
ALİ: çok ilgisi var. Mesela az evvel ki sizin deyiminizle deli… Aslında bir öğretmendir.
GAZETECİ: nasıl yani
ALİ: O bir öğretmen. Kenan öğretmen.
GAZETECİ: nasıl oldu?
ALİ: ne nasıl oldu
GAZETECİ: Yani nasıl deli oldu.
ALİ: Hele çaylarımız gelsin. ( sesini yükselterek) oğlum çaylar nerde kaldı.
ÇAYCI: Geliyor hocam. Geliyor…(sahneye girer) Tavşankanı bunlar. Buyurun efendim.(gazeteci kadına bakar sonra Aliye kaş göz işareti yapar)
(Ali de anlamadığını belli eden işaretlerle cevap verir. Çaycı gazeteci kadını gözleriyle işaret eder ve ali şöyle der)
ALİ: haaa, arkadaşımız gazeteci
ÇAYCI: tabi tabi… Bende reha muhtarın asistanıyım.(gülerek) Memnun oldum.
ALİ: ( ali kızarak) tamam uzatma, kaybol
ÇAYCI: (söylenerek sahneden çıkar) :Ne dedim ben şimdi ya.
ALİ: Tövbe tövbe bir kadınla baş başa oturdun mu dedikodu başlar. Erkek çapkın olur. Kadına ise söylenmeyen laf kalmaz.
GAZETECİ: Ataerkil zihniyet işte
ALİ: evet haklısınız. Neyse nerde kalmıştık.
GAZETECİ: Kenan öğretmen veya deli Kenan…
ALİ: Kenan benim çocukluk arkadaşımdır. Her şeyini anlatırdı bana. Üniversitenin ilk yıllarında başlayan bir heyecan... Bu heyecan öğretmenlik heyecanıydı. Ve bir de aşk vardı.
(biraz bekler) dur sana bir öğretmenin, Kenan öğretmenin hikâyesini en baştan anlatayım.
(Ali susar. Işıklar söner. Ve müzik ………………………………. Sahnenin diğer tarafında masada Cafer, tolga oturmuşlardır.)
CAFER: İlk dersi atlattık. O neydi be. Bu eğitim hocası bizi zorlayacak gibi.
TOLGA: öyle abi. Adam tam bir manyak
CAFER: Valla öyle neyse ama biz dersi geçmeye bakalım.
TOLGA: Abi okul bir an önce bitse ne iyi olacak.
CAFER: hele dur kardeş. Daha yeni başladık. Bu ne acele…
TOLGA: Abi bizim maddi durum iyi değil. Okulum bitse de aileme destek olsam diye dedim.
CAFER: kardeş haklısında unuttuğun bir şey var.
TOLGA: nedir abi?
CAFER: Öğretmen maaşlarını bilmiyorsun galiba. Valla kıt kanat anca sen geçinirsin.
TOLGA: Haklısın abi. Ama benim bir öğretmenim vardı. Asla unutamayacağım bir öğretmen. Eğer bugün buradaysam tamamen onun sayesinde.
(Kenan sahneye girer. Elinde ki kitabı inceleyerek)
CAFER: (Cafer Kenan’ı işaret eder) şu bizim sınıfta değil mi?
TOLGA: Evet abi bizim sınıfta.
CAFER: Çağıralım da bizim masaya gelsin.
TOLGA: sen bilirsin.
CAFER: ( Kenan’a bakarak seslenir) arkadaşım!
KENAN: efendim.
CAFER: Buyur gel. Bir çayımızı iç.
KENAN: Teşekkür ederim. Rahatsız etmeyeyim
TOLGA: ne rahatsızlığı ya… Buyur gel.
KENAN: (Kenan masaya yaklaşmış teşekkür eder ve oturur) teşekkür ederim
CAFER: biliyor musun? aynı sınıftayız.
KENAN: Biliyorum. Sınıfta görmüştüm sizleri
CAFER: Benim adım Cafer. Buda tolga.
KENAN: Bende Kenan Memnun oldum
CAFER: Kenan kardeş nerelisin?
KENAN: Ankara. Siz?
CAFER: İstanbul
TOLGA: bende samsun
CAFER: Neyse. Bizde az evvel öğretmenlikten bahsediyorduk. Öğretmenlerin maaşı
TOLGA: Maaş önemli bir konu ama…
KENAN: Elbette önemli… Ama çocuklar daha önemli.
TOLGA: Kenan kesinlikle haklısın. Az evvelde ifade ettim. Şu an burada olmamı Funda öğretmene borçluyum. Üzerimde hakkı çok var. Ne mükemmel bir insan bir bilseniz...
KENAN: kesinlikle öyle olmalı ne de olsa kutsal bir meslek
CAFER: Arkadaşlar bu konu derin bir konu. Hele 4 yıl geçsin. Sonra KPSS sınavı var. Onu da atlattık mı? Tamamdır.
(tolga kafasını sallar bir anda şöyle der)
TOLGA: haaaa abi bak unuttuk. İngilizce dersinde hoca kitabı olmayanı almıyormuş.
CAFER: bir şey olmaz tolga Kırtasiyeden kitabın fotokopisini alırız.
TOLGA: abi hoca fotokopiyi kabul etmiyor. Hem olmaz abi. Kul hakkı.
CAFER: kul hakkı mı? (gülerek) peki bizim alacak imkânımız yoksa hocanın bizi dersten atması kul hakkı değil mi?
TOLGA: orası öylede ne bileyim işte.
CAFER: Tamam tamam gidelim. Kenan senin kitabın var mı?
KENAN: Var. Ben aldım.
TOLGA: Sende gelsene Kenan
KENAN: Yok siz gidin. Ben burada kalayım.
CAFER: Tamam o zaman biz gidelim. Kitabı alıp geliriz.
KENAN: tamam ben buradayım.
(Cafer ve tolga sahneden çıkar. Masada Kenan tek oturuyordur. Kenan elinde ki kitabı açarak incelemeye başlar. Sahneye Hatice girer.)
(sahnede birkaç masa daha vardır. Masaların hepsi doludur.)
HATİCE: Ya koca üniversitede oturacak bir yer yok. Olacak iş değil.(biraz bekler ve Kenan’ın masasına bakarak) şurası boş. Acaba oramı gitsem… Yok yok gitmesem daha iyi. (Biraz bekler) eee böyle ayakta mı kalayım. Yapacak bir şey yok.
(kananın masasına yaklaşarak)
Burası boş mu?
KENAN: evet, buyurun oturun
HATİCE: Teşekkür ederim.
(Bir müddet ikisi de susar. Kenan Hatice’nin önünde ki kitaba bakarak)
KENAN: fen bilgisin de mi okuyorsunuz?
HATİCE: Evet nerden bildiniz.
KENAN: (Hatice’nin masaya koyduğu kitapları göstererek) kitaplarınızdan…
. HATİCE: (tebessüm ederek) yoksa sizde mi fen bilgisi bölümün de okuyorsunuz
KENAN: yoo ben sınıf öğretmenliğindeyim.
(ikisi de bir müddet susar ve duygusal bir müzik verilir………………………. ………….Kenan ara sıra kafasını yavaşça kaldırarak Hatice’ye bakar)
(sahneye Cafer ve tolga girer. Cafer Hatice’ye bakarak)
CAFER: anaaaa şu Hatice değil mi be
TOLGA: Hatice mi? O kim abi.
CAFER: (gülerek): dur anlarsın şimdi
(Hatice’ye bakarak) Hatice
HATİCE: aaaaaaa CAFER
CAFER:(gülerek) Senin ne işin var burada (Hatice ye sarılır)
HATİCE: Kazandım işte. Yoksa sende mi bu üniversitedesin.
(Cafer ve tolga da masaya oturur)
CAFER: Evet. Sınıf öğretmenliğinde. Kenan ve tolga ile aynı sınıftayız. Bu arada siz Kenan’la tanışıyor musunuz?
HATİCE: daha tanışmadık.
CAFER: Tanıştırayım. (Kenan ı işaret ederek)Bu Kenan. Bizde az evvel tanıştık. Bu da tolga.
KENAN: memnun oldum.
(tolga başını sallar)
HATİCE: (Kenan a bakarak) Bende memnun oldum
CAFER: Hatice ile aynı lisede okuduk.
KENAN: cidden mi? Ne güzel
CAFER: tabi ya… Sonra lise iki de Hatice’nin babasının tayini çıkmıştı. Ve şimdi buradayız. Neyse eeee Hatice bir daha görüşemedik neler yaptın.
HATİCE: ne olsun. Senin de dediğin gibi babamın tayini çıkınca gitmek zorunda kaldık. Liseyi Bayburt’ta tamamladım.(gülerek) Ve şimdi buradayım
CAFER: neyse şimdi derse gidelim. Geç kalmayalım. Bu arada Çıkışta ortak bir şeyler yaparız. Hatice uyar mı sana.
HATİCE: tamam Cafer bana uyar.
TOLGA: abi ben gelemem. Benim biraz işlerim var.
CAFER: Sen bilirsin. Kenan sen
KENAN: Tamam bana da uyar.
CAFER: Tamam o zaman. Neyse haydi şimdi derse kaçalım.
(ışıklar söner VE MÜZİK……………………………………..)
(Sahnenin arkasından 6 ay sonra denilir)
(sahneye Cafer ve Kenan girer. Masada otururlar)
CAFER: Kenan siz Hatice’yle baya iyi anlaşıyordunuz. Hayırdır.
KENAN: sadece arkadaşım işte
CEFER: tabi tabi.
KENAN: ne oldu
CAFER: bak Kenan Hatice benim liseden arkadaşım. Ve çok iyi biri… Siz de cidden iyi anlaşıyorsunuz. Boşuna bana yalan söyleme. Ona 6 aydır nasıl baktığını, onu görünce nasıl da nefessiz kaldığını gördüm. Benden sana tavsiye: Her gece ölmektense bir kez öl ya da diril.
(Kenan nefes alıp vermeyecek. Yüzü kızarsın)
KENAN: Cafer ne diyorsun?
CAFER: gayet açık oğlum... Açıl işte. Hem o da sana karşı boş değil.
(KENAN bir müddet düşünür. O anda Hatice sahneye girer. Masaya doğru gelir)
KENAN: neyse kapat bu konuyu.
HATİCE: selam beyler.
CAFER: selam buyur otur.
KENAN: selam
CAFER: (Hatice ye bakarak) nasılsın?
HATİCE: iyiyim sen nasılsın?
CAFER: iyi işte...
HATİCE: Kenan sen nasılsın?
KENAN: (yutkunarak) iyim bende…
CAFER: (biraz bekler) hay Allah tolga da beni bekliyordu. Lafa daldık unuttum onu. Neyse Siz oturun. Ben kaçar.
KENAN: ne? Tolga mı bekliyor. Benim niye haberim yok.
CAFER: (gülerek) bilmen gerekmiyor demek ki. Neyse ben kaçar. Bu arada Kenan dedikleri mi unutma.
(Cafer sahneden çıkar gibi yapar. Ama onları dinler)
HATİCE: nesi var bunun.
KENAN: Boş ver. Eeee sen ne yapıyorsun?
HATİCE: bildiğin gibi değişen bir şey yok.
(ikisi de susar. Birbirlerinin gözlerine bakar. Kenan oflar)
HATİCE: ne oldu. Bir sıkıntın mı var
KENAN: yooo bir sıkıntım yok
(yine susarlar. Bir müddet sonra)
KENAN: Hatice bir şey söylemek istiyorum sana.
HATİCE: dinliyorum Kenan.
KENAN:((yutkunma var ve romantik bir fon müzik……………………………… veriri) bazen biriyle tanışırsın. Önce sadece arkadaşındır. Ama zamanla farklı bir yer edinir. Her gece yastığa başını koyunca o gelir aklına. Onu görmediğin bir günün önemi yoktur. Ve onsuz geçirmekten korktuğun bir gelecek vardır.
HATİCE: devam et Kenan
KENAN: (yutkunma var) nasıl söylenir bilmiyorum. Ben…. (başını öne eğer) ben seni seviyorum
HATİCE: (Güler) bende daha ne kadar bekleyecek diyordum. Bende seni seviyorum Kenan.
( ikisi de güler loş bir ışık verilir)
( şarkı söylenir……………. Ve Cafer sahneye girer müzik eşliğinde)
CAFER: Sevdalıyım sana tepeden tırnağa
Sevda doğan çocuk yürüyen aydınlık
Sevda salıncak kurmak yarınlara
Sevdalım sana tepeden tırnağa
(perde kapanır)
II. PERDE
(15 DAKİKA ARA)
(sahnenin arkasından 4 yıl sonra denilir. Sahneye Kenan, tolga ve Cafer girer. Masaya doğru yürüyerek konuşurlar)
CAFER: Vay be sonunda bitti.
KENAN: Cafer bitmedi. Asıl yeni başladı.
TOLGA: öyle abi. Şu KPSS sonuçları açıklansın da.
CAFER: sahi sınavınız nasıl geçti. Hiç konuşmadık.
TOLGA: abi valla benim iyi gibi. Ne de olsa sınıf öğretmenliği okuyoruz. Atanırız.
KENAN: (gülerek) benimde iyiydi. Artık hayallere kavuşma zamanı beyler.
CAFER: Umarım yeni bir kopya vakası yaşanmaz da
KENAN: Umarım. Ama son 4 yıldır her bir sınavda bir kopya vakası yaşanıyor.
CAFER: arkadaşlar kopya vakası yine çıkarda çıkmasına beni düşündüren başka bir şey var.
KENAN: nasıl bir şey Cafer…
CAFER: Öğretmenlik mesleği eskisi gibi itibarlı kalmadı.
TOLGA: olur mu abi. Bizim köyde öğretmenlere karşı saygıda kusur edilmez. Ve çok sevilir
CAFER: Dinle de nedenini öğren.
KENAN: nedeni neymiş
CAFER: Benim dayım öğretmen. Geçen o anlattı.
TOLGA: Ne anlattı abi.
CAFER: Anlatıyorum işte bir dinle be. Neyse dayımın bir arkadaşı rehabilitasyon merkezinde çalışıyor. Orda öğretmenlik yapıyor. Dayım da okul çıkışı onun yanına gitmiş. Bir müddet sohbet etmişler. Sonra çıkmış. Tabi arkadaşı da dayıma eşlik etmiş kapıya değin. O esnada özürlü bir çocuğu ve velisini görmüş. Okula geliyorlarmış. Dayım da duygulanmış.
TOLGA: niye duygulanmış ki
CAFER: Niye olacak çocuk özürlü olduğu halde velinin çocuğunun eğitimi üzerinde durması duygulandırmış dayımı. Çünkü ülkemizde genellikle özürlülere pekiyi davranılmıyor. Hatta bazı özürlü sahibi olan aileler çocuklarından utanıyor. Neyse dayımda bu durumu görünce veliye yaklaşıp teşekkür etmek istiyor. Bu güzel tutumundan dolayı… Ancak velinin cevabı dayımda şok etkisi yaratıyor.
KENAN: Cevabı ne oluyor velinin
CAFER: velinin cevabı şöyle: “ hocam ben çocuğumun doktor, mühendis veya avukat olmasını beklemiyorum. Basit bir öğretmen olsun yeter”
TOLGA: OHA be
KENAN: YUH bu ne ya
CAFER: böyle arkadaşlar ne yazık ki öğretmenlere bakış açısı bu. Özellikle son 5 yıldır böyle.
TOLGA: neyse abi kapatalım bu konuyu. (biraz bekler) güzel şeylerden bahsedelim. Mesela diler misiniz? Aynı köye ya da ilçeye atansak ne iyi olur.
KENAN: valla benim ki Hatice’ye bağlı. Okul da bitti.
CAFER:(gülerek) eee artık evlilik zamanı yani.
KENAN: valla bende öyle düşünüyorum ama Hatice atanmadan kabul etmiyor.
TOLGA: sahi Hatice nerde
KENAN: dur arayayım da gelsin.
(telefonla Hatice’yi arar)
KENAN: ALO
HATİCE:-------
KENAN: NERDESİN CANIM
HATİCE: -----------
KENAN: tamam canım. Sonra görüşürüz.
(telefonu kapatır ve oflar)
TOLGA: abi ne oldu? Bir sorun yok umarım
KENAN: sınavı kötü geçmiş. Ona canı sıkkın.
CAFER: Allah yardımcısı olsun. Ama onun işi de zor hani
TOLGA: niye ki abi
CAFER: niye olacak fen bilgisinden atanma o kadar kolay değil de ondan
TOLGA: abi ihtiyaç yoktur belki de ondan
KENAN: Saçmalama tolga. Senin de dünyadan haberin yok. Ülkemizde öğretmen açığının ne kadar çok olduğunu bilmiyorsun galiba.
CAFER: doğru diyorsun Kenan. Ama kapatalım bu konuyu. Umarım atanırız hep beraber. (gülerek)Sonra da sizin düğüne geliriz.
KENAN: umarım Cafer
TOLGA: inşallah abi
KENAN: neyse beyler. Hatice bugün yolcu… Memlekete gidiyor. Ben onun yanına gidiyorum.
CAFER: tamam kardeşim git tabi.
TOLGA: beraber kalkalım o zaman abi
CAFER: Tamam. Haydi, o zaman
(sahneyi beraber terk ederler ve fon müzik………………………….)
( sahneye Hatice valiziyle girer. Saatine bakar. Sonra masa da oturur)
(biraz sonra Kenan girer)
KENAN: selam
HATİCE: (soğuk bir ses tonuyla)selam
KENAN: nasılsın
HATİCE: nasıl olabilirim ki
KENAN: KPSS mi?
HATİCE: evet
KENAN: çok mu kötüydü
HATİCE: aslında kötü değil. Ama senin de bildiğin üzere bizim bölümün taban puanı yüksek.
KENAN: ya neden hemen karamsar düşünüyorsun ki belki atanırsın
HATİCE: bu konuyu kapatalım lütfen
KENAN: tamam canım nasıl istersen
(bir müddet ikisi de susar)
KENAN: biliyorum zamanı değil ama sınav sonuçlarını beklemeden bizimkiler ailenle tanışsa olmaz mı?
HATİCE: bu konuyu daha öncede konuşmuştuk. Lütfen açma
KENAN: iyide sende hemen kestirip atma.
HATİCE: lütfen Kenan böyle yapma
KENAN: tamam canım özür dilerim.
(bir müddet ikisi de susar)
HATİCE: neyse canım kalkalım artık. Otobüse yetişmem gerekiyor.
KENAN: Tamam. Bende yarın memlekete gidiyorum. Annem bekliyor.
HATİCE: tamam hadi bakalım
(Sahne arkasından)
Gurbet ellerde, dilimde bir türkü,
Hep Seni Anarım içimde
Hep Seni yaşatırım Gözlerimde,
Bekle Sevgilim AZ kaldı, Güzel Günler Bizim..
(ve ışıklar söner müzik……………………………)
(Kenan kendi evindedir. Bir kanepede oturmuştur. Elinde kumandasıyla tv izler)
(Kısa bir zaman sonra kapı çalar.)
KENAN: anne kim geldi
(arkadan Kenan’ın annesi: oğlum, cemal KPSS sonuçları açıklanmış dedi. Der)
KENAN: ne KPSS sonuçlarımı açıklanmış.(der ve sahnenin arkasına koşar)
(sahne arkasından: ALLAH atandım. Der ve oynayarak sahneye girer. Eline telefonu alır. Ve Hatice’yi arar.)
KENAN: alo canım sınav sonuçları açıklandı baktın mı?
HATİCE:------
KENAN: anladım
HATİCE------
KENAN( soğuk bir ses tonuyla): ben de yeni baktım
HATİCE: ---------
KENAN: Kocaeli’ne atandım.
HATİCE: -----
KENAN: canını sıkma lütfen. İyi bir puan almışsın. Seneye atanırsın. (gülerek) hem o zamana dek benimde elime az da olsa para geçmiş olur. Sonra da hayallerimize kavuşuruz işte.
HATİCE:------
KENAN: tamam canım. Sende kendine iyi bak. Sonra görüşürüz.
(Kenan telefonu kapatır ve öfkeyle…)
KENAN: Allah kahretsin. Böyle bir şey olmaz. Bir insan 84 alırda nasıl atanamaz.
(Kenan bunu der ve donar. Işıklar söner ve Arkadan şöyle denilir: o yıl Kenan 70 alır ve atanır oysa Hatice 84 aldığı halde atanamaz. Kenan Hatice’ye bir yıl sonra kavuşacağını sanır. Ancak…)
(Kenan sahneye girer ve saatine bakar)(Yine telefonu elinde)
KENAN: Allah’ım lütfen bu yıl kazanmış olsun. (saatine bakar biraz bekeler)
Allah’ım ne olur bu yıl Hatice kazanmış olsun. Bir yıl daha beni onsuz bırakma
( saatine bakar)
Saat 10 şimdi açıklanmış. (Hatice’yi arar. Telefon çalarken yine dua eder)
KENAN: alo hayatım sınav…
HATİCE:-----
KENAN: niye ağlıyorsun?
HATİCE:-----
KENAN: tamam canım. Üzülme lütfen.
HATİCE: -----
KENAN: Tamam. Sonra görüşürüz.
HATİCE:--------
(telefonu kapatır)
KENAN: Allah kahretsin.
(arkadan Kenan’ın annesi: oğlum Hatice kazandı mı?)
KENAN: maalesef anne Kazanmadı.
(sahne arkasından annesi: oğlum sende kendini heba ediyorsun)
KENAN: Allah aşkına yine başlama anne
(der ve sahneyi terk eder)
(arkadan yine şöyle denilir: Hatice yine az bir puanla atanamamıştı. Ve 4 yıl sonra yine aynı bekleyiş)
HATİCE: Allah’ım 4 yıl oldu. Tam 4 yıl. Sana yalvarıyorum Allah’ım bu yıl olsun artık
(telefon çalar)
HATİCE: Anne arayan kim?
(perde arkasından anne: kızım telefonun kapalı diye baban aradı. Sınav sonuçları açıklanmış)
HATİCE: (panik bir ses tonuyla): sınav sonuçları mı açıklanmış. Hemen bakayım
(sahnenin arkasına koşar. Bir müddet kalır ve yıkılmış bir halde sahneye girer. Ve sahnenin ortasına diz çöker) (ışıklar sadece Hatice’yi aydınlatır)
(hafif bir fon müzik veriri)
HATİCE: bilir misiniz? 8 yaşında okula ilk başladığım gün ağlayarak annemi kucaklamıştım. Korkmuştum. Sonra zamanla alıştım. Hatta ilkokul 5. Sınıfta öğretmenime âşık olmuştum. Öğretmenimin tayini çıktığında kaç gece ağladım bilmiyorum. Zamanla buna da alıştım. Sonra Lise yıllarımızda okulla toplu olarak gitmemiştik. Disiplinlik olduk diye annem ne çok ağlamıştı. Bu ilk vukuatım değildi. Öyle ki annemi üzmeye bile alışmıştım. Her şeye ama her şeye alışırım sanmıştım. KPSS dışında. Babam zor imkânlarla okuttu beni. Tek isteği vardı. Beni öğretmen olarak görmek... Bu kadar emek karşısında elimden bir şey gelmiyor. İşte buna alışamadım. Ve şimdi Kenan...
(fon müzik yükselir girer ve ağlamaya başlar sonra biraz bekler ve donuk bir yüz ifadesiyle ayağa kalkar ve silahı çekmeceden veya içerden alıp seyirciye döner.) (müzik yavaşla )
Tam 4 yıl oldu. 4 yıldır atanmayı bekliyorum. Şimdi anneme, babama ne diyeceğim. Hele Kenan’a ne diyeceğim. Hayır, hayır kimseye bir şey diyemem. (biraz bekler ve müzik kesilir) yaşamak istemiyorum. Anne, baba affedin beni. Kenan özür dilerim.
( silahı kafaya tutar Bir el silah sesi duyulur. Sahnenin arkasından bir kadın sesi: Hatice kızım diye bağırır.) ışıklar söner.
( ve ağıt müzik)
(Kenan sahneye de kanepenin üzerinde uyuyordur. Ve bir anda uyanır)
KENAN: hayır( diye bağırır) nasıl bir kâbus bu Allah’ım. (Saatine bakar) hey Allah Hatice’yi aramayı unuttum.
(telefonu alır ve Hatice’yi arar)( telefon çalar ancak açan kimse olmaz)
KENAN: Bu kızlarda hep böyle... En önemli zamanda açmazlar telefonu. Neyse bende o zaman annesini arayayım.
Alo. İyi günler.
ANNESİ:-----------
KENAN: nasılsınız
ANNESİ:---------
KENAN: efendim niye ağlıyorsunuz.
ANNESİ:------------
KENAN: Ne? Hatice intihar mı etti. Durumu nasıl? İyi mi? Hemen geliyorum.
(ışıklar söner. Sahneye gazeteci ve ali girmiş masa da oturuyorlardır)
ALİ: işte böyle
GAZETECİ: peki Hatice’ye ne oldu?
ALİ: Kenan varamadan Hatice’yi kaybetmişti. Sonra uzun bir zaman Kenan’dan haber alamadık. Birden ortaya çıktı ama eski Kenan yoktu artık.
GAZETECİ: Çok üzüldüm
ALİ: bende ama elden ne gelir. Hem sonra Siz hayaller kurun. Hayalinize tam kavuştum derken. Hayal kırıklığına uğrayın. Ne yazık ki bu sorunlar halen devam ediyor. Ve öğretmenlerimize halen hak ettikleri değer verilmiyor.
( sahneye tekrar Kenan girer. Seyircilere doğru)
KENAN: oğlum yaramazlık yapma.
( bunu söyleyerek sahneyi terk eder)
ALİ: İşte Kenan... İşte hayali yarıda bırakılmış bir öğretmen.
GAZETECİ: son bir soru daha sorabilir miyim?
ALİ: Tabi ne demek
GAZETECİ: yeni eğitim sistemi hakkında ne düşünüyorsunuz?
ALİ: öğretmen olarak mı?
GAZETECİ: Evet
ALİ: Önce öğretmenlik mesleğinin itibarı kalmadı. Şimdide verimsiz bir eğitim verilmek isteniliyor.
GAZETECİ: nasıl yani?
ALİ: Gayet açık işte... Verimsiz bir kuruma ne yapacaksınız. Tabi ki de ondan kurtulmanız gerekecek.
GAZETECİ: Yani özelleşmeden bahsediyorsunuz demi.
ALİ: aynen öyle... Zaten dershanelerin de özel okula çevrilmek istenmesi buna en büyük kanıt değil mi?
GAZETECİ: anladım. Son olarak konu ile ilgili söylemek istediğiniz bir şey var mı? Çünkü yeni yazım bu konu üstüne olacak.
ALİ: son 5 yılda Hatice gibi 36 öğretmen arkadaşımız intihar etti. Bu konu pek gündeme bile gelmedi. Atamayı bekleyen binlerce öğretmenimiz var. Bu öğretmen arkadaşlarımızın atamasının en kısa zaman da olmasını temenni ediyorum. Ancak bir eğitim bakanı : “ ben ataması yapılmayan öğretmenleri Eminönü caminde yem bekleyen güvercinlere benzetiyorum. Onlar da tıpkı güvercinler gibi kendilerine birilerin yem atmasını bekliyor.” diyebiliyorsa pekte umutlu olduğum söylenemez.
GAZETECİ: Artık bende müsaadenizi isteyeyim. Her şey için çok teşekkür ederim.
ALİ: ne demek ben teşekkür ederim. Müsaade sizin. Ben de kalkıyorum zaten.
(sahneyi ikisi de terk eder VE MÜZİK)
( müdür elinde birkaç gazeteyle yanında 2. gazeteciyle sahneye girer. Peşinden gazeteci kız da elinde birkaç kâğıtla sahneye girer)
GAZETECİ: Patron bomba gibi bir haberim var.
MÜDÜR: neymiş o haber
(elindeki kâğıtları uzatarak)
GAZETECİ: buyurun efendim
(müdür heyecanla alır ve inceler)
MÜDÜR: (bağırarak)bu mu bomba gibi haber. Neymiş ataması yapılmamış öğretmenin hazin sonu.(aldığı kâğıtları yere atar ve devam eder)
Kızım bize ne öğretmenden. Böyle boş haber getirme. Bak Ajdar yeni bir albüm çıkarmış onun hakkında bilgi getir. Veya Ajda Pekkan bir daha estetik ameliyatı olmuş. Git bunlar hakkında bilgi topla gel. Bir daha böyle saçma bir haberle gelirsen işinden olursun.
(der ve salonu terk eder)
GAZETECİ2: (yerdeki kâğıtları toplar ve inceler): sana demiştim. Böyle haberler sevilmez diye. Bu haberler cidden özel ama birileri rahatsız oluyor. Neyse üzülme.
(der. Kâğıtları masanın üzerine koyar ve sahneden çıkar. )
(gazeteci masaya oturur. Başı önünde üzgündür. Sahne arkasından şiir okunur.)
SADECE ÖĞRETMENİM BEN
Meslektaşımın idareci olduğunda unuttuğu,
Yargılanan hatta sorgulanan bir garip memurum, öğretmenim ben…
Kimsesizim, ağamda yok dayımda,
Bir seçimde varım birde sayımda.
Sene de bir defa kasım ayında,
Yalandan kıymeti bilinenim ben…
Bir harf vermek için filim çevirip,
Öğretince çocuk gibi sevinip,
8 ay uğraşıp dönüp, devinip,
10 dakikada teftiş edilenim ben.
Kırtasiyesini kömüre veren,
Temmuzda zam alıp dilime giren,
Aralık bitince murada eren,
Ocaktan ocağa sevinenim ben.
İlim düşmanıyla muhatap olup,
Gençliği bir dağın başında kalıp,
Her eylül ayında umutla dolup,
Sonra yavaş yavaş tükenenim ben.
8-5 memurun gözüne batan,
Kimisine göre yan gelip yatan,
Ayın 15’inde maaşı yatan,
Ek dersi 10 gün geç ödenenim ben.
Tatili herkesçe dile dolanan,
Geçim derdi ile aklı bulanan,
Susuz, yolsuz dağ köyüne yollanan,
İtiraz etmeden gidenim ben.
Devamlı değişen müfredat ile Kafası karışan bir bedenim ben.
Çırpınıp bir şeyler vereyim diye
Eriyen… Tükenen… Ve bitenim ben.
SADECE ÖĞRETMENİM BEN
(Gazeteci ayağa kalkar ve seyircilere doğru yaklaşarak)
GAZETECİ: ey bu ülkenin geleceğini inşa eden öğretmenlerim. Ben sizden kendi adıma özür dilerim.
( der müzik eşliğinde perde kapanır)
Selamlama
KAPANIŞ KONUŞMASI: FERHAT… ATEŞ